Caferkulu Han tekrar Makı’ya saldırdı. Fakat bu defa da başarısız oldu. O, İran şahına karşı Rus generallerinden yardım istemiş olsa da, boş vaadlerden başka bir şey kazanamamıştı. Bunun üzerine Caferkulu Han Makı Kalesi’nden Mihrap ağaya şunları yazıyordu: “İran’da durumumun nasıl olacağını önceden size bildirmiştim. Bildiğiniz üzere Babahan İran emirlerine nasıl divan tutuyor ve onları tedirgin ediyor. Ben çoktanberi (Rusya’ya) hizmet etmeğe gayret gösteriyordum, yüksek saraydan merhamet mektubunu aldığımda kendi adamlarımla ve tebaalarımla varisi bulunduğum yurdumu terkedip Makı Kalesi’ne gelmiştim. Kendi adamım Şerifali’yi eski baş komutanın yanına gönderip, tüm düşüncelerimi belirttim. O zaman ismi geçen başkandan böyle bir vaad aldım ki, “Elahazretin fermanını bana ulaştıracaktır. Aynı sevindirici ümütlerle Makı’yı terkedip, kendi adamlarımın refakatiyle Köroğlu kalesine geldim, istedim ki, … Yüce saraydan merhamet alayım. Fakat çoktanberi aynı kalede kaldım. Yüce devletle Elahazretlerinden henüz ferman alamadım…”.91
1805 tarihinde Rus askerleri Erivan’ı ve onun etrafını ele geçirmek için yeniden faaliyete geçtiler. General Sisyanov Erivanlı Muhammet hana Rusya’nın himayesi altında bulunması teklifinde bulundu. Muhammet Han İran esaretinden kurtulmak için Rusya’nın himayesini fazla zararlı görmüyordu. Buna göre de İran askerlerine direniş göstermek için Erivan kalesini kuvvetlendirdi ve topların ağzını İran askerlerinin gelecekleri yola yöneltti.92
1806 yılında general Sisyanov’un kuvvetleri Erivan’ı almak için hareket ettiler. Fakat Sisyanov’un askerleri İran askeri kuvvetlerince kuşatıldı ve yalnız Hoylu Caferkulu han Dünbüllü’nün yardımı ile kuşatmadan çıkıp geriye çekildi.93 Sisyanov, Caferkulu Han’la beraber Şeki’ye gitti, kör Muhammet Hasan Han’ı hakimiyetten uzaklaştırıp Caferkulu Han’ı Şeki Han’ı tayin etti.94 Aynı zamanda Feth Ali şah da Ruslarla ilişki sürdürmesi dolayısıyla Erivanlı Muhammet Han’ı cezalandırarak hanlıktan atıp, yerine Hüseyin Han Gacar’ı yönetici tayin etti.95
Makı hanının Rusya’ya meylinden vazgeçmesi sonrası Rus memurları hanlıktakı Ermenileri hana karşı kışkırtmaya çalışıyorlardı. Hele 1805 yılında Makı Ermenileri Rus askerleri Nesvetayev’in Makı’ya gönderdiği Ermeni göçmenlerine vaad etmişlerdi ki, Erivan Rus askerleri tarafından zaptedildiğinde, onlar Makı’yı kendi elleri ile Rus ordusuna teslim edeceklerdi.96
Türkmençay Anlaşması sonrası Makı Hanlığı’ndakı dört Ermeni köyünün -Kilse, Dereşam, Dipkendi ve Karakilse’nin- sakinlerini 1828 yılı sonbaharında İrevan’a göndermişlerdi. Varlıklı-zengin Ermeniler Rusya’ya göçmek istemiyorlardı.97 Türkmençay Anlaşması’na göre Makı Hanlığı İran’ın etkisi altında kalmış bulundu.
1829 yılında Osmanlı Devleti Rusya ile savaşa hazırlandığı sırada Makı’lı Ali Han Türkiye ile anlaşma yapmıştı. 1829 yılının Haziranı’nda Van Valisi Rusya sınırına doğru hareket ettiği sırada kendi askerinin beslenmesi için Makı hanından yiyecek istemiştir ve Makı hanı Ali han da bu isteği hemen yerine getirmiştir.98
Makı kalesi Anadolu ile Güney Kafkas arasında bulunduğundan Osmanlı hükumeti ona büyük önem veriyordu. Önceleri kaydettiğimiz gibi, Makı Hanlığı arazisinin bir kısmı -Ebagiyye, Yarımtaya, Ayubey, Hoşap ve Dambatı- Osmanlılarca ele geçirilmişti. Bunun karşılığında İran orduları 1821 yılında karşı hücuma geçtiler, Makı hanı Gacar, askerlerini Kale’ye bırakmadı, fakat Osmanlıya karşı savaşta onlarla işbirliği yaptı. 1822 yılında Makı Hanlığı’nın Osmanlılar tarafından fethedilen bölgelerinin geri alınmasında Nahçıvanlıların katkısı ve aktifliği pek çok olmuştu.99
İki ay zarfında tek bir yer geri verilmekle kalmayıp, keza Bayazit, Eleşkürt, Diyadini, Malazgirt, Bitlis, Sir (Muş), Ahlat, Adilcevaz, Erciş ve Hünnis de İran askerleri tarafından ele geçirilmişti.100
1822 yılında (1238 H) Türkiye ile İran arasında Erziketir-Rum’da barış anlaşması imzalandı. Anlaşmanın
3. maddesi uyarınca Makı Hanlığı’ndan Türkiye’ye göçmüş Haydaranlı ve Setgi halkı kendi yurtlarına dönmek isteseler de, Türkiye devleti buna engel olmayacaktı, bu halkın de İran’a geçtikten sonra tekrar Türkiye’ye geri göçmek istediklerinde İran sınır memurları da buna engel olmayacaklardı.101
1 İshaki N. İ., “Makı Hanlığının Tarihi Oçerki”, Tarih İlimleri Adayı İlm Ünvanını Almaç İçin Sunduğu Araştırma Tezi, Bakü 1966.
2 İshaki, a.g.e., s. 34-35.
3 A.g.e., s. 40.
4 Minorskiy V. F., Drevnosti Maku, Petrograd 1916, s. 2-3.
5 İshaki, a.g.e., s. 42-43.
6 A.g.e., s. 46.
7 A.g.e., s. 51.
8 A.g.e., s. 55.
9 A.g.e., s. 57-58.
10 A.g.e., s. 62.
11 A.g.e., s. 64-65.
12 Hasankulu İftihari, Arih-e Vekaye Maku, Azerb. Bilimler Akademisi Elyazmalar İnstitutu, 25-11-18154.
13 İshaki, a.g.e., s. 68.
14 1747 yılı 21 Haziranda Horasan’ın Habuşan Vilayetinin Fethabat köyünde geleceğin Nadir’i yeğeni Aligulu hanın fetvası ile Yerevanlı Muhamet Bey Gacar, Taremli Musa Bey Afşar, Urmiyeli Goca Bey Kengerli şahın yatak odasına girip onu katle yetirmişlerdi. Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Mirza Mehti Han Astrabadi, Tarih-e Nadiri.
15 Petruşevskiy İ. R., Oçerki po İstorii Feodalnıh Otnoşeniy v Azerbaydjane i Armenii v XVI Naçale XIX vv., Moskova 1949, s. 129; Minorskiy F., Drevnosti Maku, s. 26.
16 İshaki, a.g.e., s. 69.
17 Tezkiret ül Mülük, Tahran baskısı, s. 76; İshaki, a.g.e., s.70.
18 Minorskiy F., Materialı po İzuçeniyu Vostoka, Spb., 1909, s. 4; İshaki, a.g.e., s. 69.
19 İshaki, a.g.e., s. 5, 72.
20 İshaki, a.g.e., s. 76.
21 Amade Jobert, İran’a ve Ermenistan’a Seyahet, Tahran 1943; İshaki, a.g.e., s. 76-77
22 İshaki, a.g.e., s. 77.
23 A.g.e., s. 77-78.
24 A.g.e., s. 78-79.
25 A.g.e., s. 79.
26 A.g.e., s. 79.
27 Petruşevskiy, a.g.e., s. 140, 164.
28 Nahçıvan Devlet Müzeyi Elyazmaları f., İnv. 164; İshaki, a.g.e., s. 84.
29 İshaki, a.g.e., s. 86.
30 Petruşevskiy, a.g.e., s. 37.
31 İshaki, a.g.e., s. 92-93.
32 A.g.e., s. 92-93.
33 A.g.e., s. 94.
34 A.g.e., s. 88.
35 A.g.e., s. 99-100.
36 Dubrovin N., İstoriya Voynı i Vladıçestva na Kavkaze, Spb., 1871, s. 391.
37 Petruşevskiy, a.g.e., s. 304.
38 Kerim Han Zend’in H. 1190 Muharrem ayı (1775...) tarihli fermanı Nahçıvan Müzesi, İş no. 164.
39 İshaki, a.g.e., s. 107.
40 Hampa-zengin, varlıklı köylüler.
41 Girvenke-1 libre.
42 Petruşevskiy, a.g.e., s. 280.
43 Sonbaharın son ayında koçların sürüye katılması günüdür. Köylüler (terakimler) bu günde bayram törenini kutluyor ve feodallar “bayramlık” veriyorlardı.
44 İshaki, a.g.e., s. 112-115.
45 Petruşevskiy, a.g.e., s. 290.
46 İshaki, a.g.e., s. 115.
47 Reiyat hakkında bkz.: Petruşevskiy, a.g.e., s. 263.
48 Köyün tarla ve otlakları 6 eşit kısma ayrılıyordu. Her kısmı denk adlanıyordu. Dirhemin 1/6’sına denk deniliyordu. Bazı köyler 6 denk yeri kurala aykırı surette 4 denke ayrılıyordu. Köyün her dengi üç hampaya ve hampa 4 tırnaga ayrılıyordu. Her hampa yeri eken
köylüye “hampa”, yarım hampalık yeri ekene “yarı hampa” ve bir tırnaklık yeri eken köylüye “tırnak” diyorlardı. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.: İshaki, a.g.e., s. 117.
49 “Makı Hanlığında Toprak Mülkiyeti”, Azerbaycan Dergisi, no. 2, 1961.
50 Dubolvin N., İstoriya Voynı i Vladıçestva Russkih na Kavkaze, tom I, kniga II, Sankt-Peterburg 1971, s. 389.
51 Renç Farsça zahmet, ber aparma, rençber zahmetkeş demektir.
52 Mevsimlik anlaşmaları yılda iki kez olarak ilkbahardan sonbaharın sonuncu ayına kadar ve bir de sonbaharın sonuncu ayından ilkbahara kadar yarılırdı.
53 Minorskiy V. F., Kurdı, Petrograd 1915; İshaki, a.g.e., s. 122.
54 İshaki, a.g.e., s. 124.
55 A.g.e., s. 126.
56 Minorskiy, V. F., Turesko-Persidskoe Razgraniçenie, Petrograd 1916, s. 37.
57 İshaki, a.g.e., s. 138.
58 İshaki, a.g.e., s. 140.
59 A.g.e., s. 139-140.
60 Zevakin E. S., “Azerbaydjan v Naçale XVIII Veka”, Obşestvennoe Obsledovaniya i İzuçeniya Azerbaydyana, Bakü 1929, s. 11.
61 İshaki, a.g.e., s. 144.
62 İshaki, a.g.e., s. 145.
63 İftihari, a.g.e., s. 30; AKAK. t VII, s. 510.
64 İshaki, a.g.e., s. 147.
65 Minorskiy, Turesko..., s. 36.
66 İshaki, a.g.e., s. 158.
67 İshaki, a.g.e., s. 147, b. –152.
68 A.g.e., s. 147 b.
69 A.g.e., s. 142-143.
70 Tezkiret ül Mülük, Tahran baskısı, s. 76, Kembriç Baskısı, s. 111 a.
71 AKAK, t. VII, s. 610.
72 İshaki, a.g.e., s. 155.
73 İshaki, a.g.e., s. 17.
74 Minorskiy V. F., Drevnosti Maku, s. 17; İshaki, a.g.e., s. 156.
75 Minorskiy V. F., Drevnosti Maku, s. 17; İshaki, a.g.e., s. 156.
76 İshaki, a.g.e., s. 157-158.
77 AKAK, t. VII, s. 572.
78 AKAK, t. VII, s. 572.
79 Zevakin E. S., Azerbaydjan v Naçale XVIII Veka, s. 11.
80 Zevakin, a.g.e., s. 11.
81 A. Jober, a.g.e., s. 44; İshaki, a.g.e., s. 163.
82 AKAK, c. IV, DOK. 95; İshaki, a.g.e., s. 164.
83 İshaki, a.g.e., s. 168; AKAK, t. VII, s. 610.
84 AKAK, t. III, s. 429.
85 Abdullah Mustafa, Menim Heyatımın İzahı veya Gacar Devrinin İctimai ve İdari Tarihi, Tahran 1333, s. 12, İshaki, a.g.e., s. 171.
86 Bakıhanov A. A., Gülistan-ı İrem, Bakü 1956, s. 186.
87 Abdurrazak Necefkulu Bey Dunbulu, Müasirus-Sultaniyye, s. 84; İshaki, a.g.e., s. 172.
88 İshaki, a.g.e., s. 173.
89 İshaki, a.g.e., s. 174.
90 Bakıhanov, a.g.e., s. 186.
91 AKAK, cilt III, s. 854-855.
92 Seyit Nefisi, İran’ın İctimai ve Siyasi Tarihi, Tahran 1335, s. 34; İshaki, a.g.e., s. 176.
93 Nefisi, a.g.e., s. 324; İshaki, a.g.e., s. 178.
94 Abdül Letif Efendi, Şeki Hanlarının Çeşitli Tarihi, Bakü 1926, s. 12.
95 İshaki, a.g.e., s. 178.
96 AKAK, t. VII, s. 631, 855.
97 İshaki, a.g.e., s. 182.
98 AKAK, t. VII, s. 801, 804.
99 Nahçıvan Devlet Müzesi, inventar no. 164.
100 İshaki, a.g.e., s. 188.
101 İshaki, a.g.e., s. 188.
Urmiye Hanlığı
DR. Gövher N. Memmedova
Azerbaycan Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü / Azerbaycan
nsekizinci yüzyılın ortalarında Nadir Şah’ın ölümünün ardından (1747) İran zulmüne karşı halk-kurtuluş harekatları sonucunda Azerbaycan’da bağımsız ve yarı bağımsız hanlıklar meydana geldi. Bu arada Azerbaycan’ın güneyinde Karadağ, Erdebil, Tebriz, Hoy, Merağa, Urmiye, Serap ve Makü Hanlıkları kuruldu. Bugüne kadar Azerbaycan tarih araştırmalarında, Azerbaycan’ın kuzeyinde yerleşen hanlıkların tarihi, hemen hemen tamamen araştırılmış ve tarihçilerimiz Guba, Bakû, Lenkeran, Nahçivan, Karabağ, Şeki vb. hanlıkların tarihine ait çok sayıda monografik araştırmalar yapmışlardır. Güney hanlıkları tarihine gelince ise, onlardan yalnız Makü ve Urmiye Hanlıkları tarihi üzerine araştırma tezleri yazılmıştır. Son dönemlerde bu konuda iki önemli araştırma (H. E. Delili’nin Azerbaycan’ın Güney Hanlıkları-XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında, Bakû, 1979 ve N. C. Mustafayeva’nın Güney Azerbaycan Hanlıkları, Bakû, 1995) bilim alemine kazandırılmıştır. Güney Azerbaycan tarihi üzerine bilgi ve kaynak kısıtlılığı, XIX. yüzyılın başlarında bu bölgenin İran’ın terkibinde bulunması ile ilgilidir. İşte bu bakımdan gerek Azerbaycan, gerekse de İran tarihçileri Güney Azerbaycan’ın varlığını tanımak istemiyorlardı.1 Ünlü Azerbaycan tarihçisi, profesör F. M. Aliyev, Azerbaycan’ın kuzeyinde ve güneyinde yerleşen hanlıkların siyasal statüsünü karşılaştırarak şunları yazıyordu: “Araz Nehri’nin kuzeyinde yerleşen hanlıklar ülkenin sonraki dönemlerinde önemli bir rol oynadıkları halde, güney hanlıkları küçük boyutlu olduklarından kendilerinin siyasi önemlerini kaybediyorlardı2”. Ahmet Taçbahş ve Muhammet Hicazi de dahil, hemen tüm İran tarihçileri XVIII. yüzyılın ortalarında Güney Azerbaycan arazisinde, özellikle de ülkenin güneyinde İran’a bağlı bulunmayan Azerbaycan hanlıklarının varlığı konusunu sessizlikle geçmektedirler.3
Fakat son dönemlerde ülkede ortaya çıkan değişiklikler ve Azerbaycan Devleti’nin bağımsızlığını kazanması ile ilgili olarak Azerbaycan tarih alanında, Güney Azerbaycan hanlıkları tarihinin çok sayıda meselesinin öğrenilip araştırılmasına ilgi artmış ve tarihçilerimiz bu alanda mevcut “beyaz lekeleri” doldurmaya çalışmışlardır.
Azerbaycan’ın güney hanlıkları tarihinin araştırılması, tüm Azerbaycan tarihini tahrif eden ilmi ve siyasal karakterli anti Azerbaycan ana fikirlere karşı savaş vermek ve halen Güney Azerbaycan’da yaşayan 40 milyonu aşkın kardeş ve bacılarımızı unutmamak dönemin en aktüel sorunlarından biridir.
Bu makalenin yazarı XVIII. yüzyılın ortalarından sonra ve XIX. yüzyıl başlarında Güney Azerbaycan hanlıklarından biri olan Urmiye Hanlığı’nın sosyal, ekonomik ve siyasi gelişimi konusunu açıklamaya çalışmıştır.
Belirttiğimiz gibi, güney hanlıklarından Urmiye ve Makü Hanlıklarının tarihi ayrı ayrı bir doktora tezi şeklinde araştırılmıştır.
Urmiye Hanlığı’nın tarihini ilk kez, başlıca olarak Farsça dilli kaynaklara dayanarak, merhum tarihçi Hüseyin Delili araştırmıştır. Hatta Hüseyin Delili’yi, Güney Hanlıkları tarihi araştırmacıları arasında en ön sırada anabiliriz. Fakat yazarın, kaynakların etkisi altında o dönem olaylarına ve olgularına tek taraflı bir yönden yaklaşmış olduğunu ve kendi fikir ve görüşlerini kesinlikle belirtmemiş olduğunu da belirtmemiz gerekir. Buna bağlı olarak da o, Urmiye Hanlığı’nın tarihini İran tarihiyle sıkı bir şekilde irtibatlandırmaktadır. Sovyet döneminde araştırma yapan yazar, Marksist ideolojinin etkisiyle olaylara yaklaşmış ve Azerbaycan’ın ikiye bölünmesindeki Rus rolünü açıklamamıştır.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, Nadir’in ölümünden sonra, onun zor gücüyle kendi hakimiyeti altında birleştirmiş olduğu ülkeler, yerli büyük feodaller tarafından yönetilen ayrı bağımsız hanlıklara parçalandı. Tarihin oluşturduğu iç ve dış koşullar, yerel feodallere, kendi hanlıklarını küçük bağımsız ve yarı ba
ğımsız devletler haline getirmeleri ve zamanla güçlenmeleri için elverişli imkân yaratmıştı.4 Nadir Şah daha hayattayken bu bölgelere tayin ettiği hükümdarlar, onun ölümünden sonra hemen kovuldular ve halk kurtuluş harekatını kullanan yerel feodaller, kendileri hakimiyete geldiler.5
Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde değişik tarihlerde meydana gelmiş hanlıkların hakimleri, İran işgalcilerine karşı şiddetli savaşlar vererek, zor koşullarda bağımsızlık elde etmişlerdir. Urmiye vilayetinde Avşar boyundan gelen feodallerin irsi ve geleneksel hakimiyetleri XVI. yüzyıl sonlarında teşekkül etmiş ve kendi bağımsızlıklarını elde etmek için Safevilere karşı savaşmışlardır.6 İran merkez hakimiyetinin kah zayıflayıp, kah da güçlenmesi dolayısıyla bu bölge, kimi dönemde bağımsız, kimi dönem yarı bağımsız ve kimi zaman da tam bağımlı duruma düşmüştür.
XVIII. yüzyılın 30 ve 40’lı yıllarında Urmiye bölgelerindeki han hakimiyetinin durumu İran ve Azerbaycan’ın diğer vilayetlerine kıyasla çok az değişikliğe uğramıştır. Urmiye hanları, Nadir hakimiyetine bağımlı duruma düşseler de, vilayetin yönetimini kimseye havale etmemiş, kendi egemenliklerini sürdürmüşlerdi.
Nadir’in ölümü sonrası Azerbaycan’ın diğer vilayetlerinde olduğu gibi Urmiye’de de her tür İran bağımlılığına son verildi. Otorite sahibi, kumandan ve iri feodal Feteli Han bu Avşar vilayetinin yönetimini, devlet yapısını güçlendirdi. Feteli Han, ileride olası saldırılardan kendisini savunmak ve yeni topraklar elde etmek için Urmiye kalesini güçlendirdi ve kuvvetli bir ordu kurmak için çalışmalar başlattı.7
Urmiye Hanlığı Azerbaycan’ın en eski ve en büyük vilayetlerinden biri olarak, kuzeyden Selmas, doğudan Urmiye Gölü, güneyden İran Gürcistan’ı, batıdan Türkiye ve İran’la sınırdı. Hanlığın doğusunda yerleşen Urmiye Gölü’nün vilayet için büyük stratejik, ekonomî ve siyasî önemi olmuştur. Bu göl aracılığı ile Azerbaycan’ın diğer güney hanlıkları ile ticari ilişkiler kurulmuştur. Urmiye vilayeti, Urmiye Gölü kıyıları hariç, her taraftan büyük dağ silsileleri ile çevrilidir. Urmiye’deki dağ topraklarının üst düzeyi, çoğunlukla siyah toprak örtüsü ile kaplandığından burada kuru tarım ürünlerinin yetiştirilmesi için pek elverişli koşullar vardı. Sınır dağlarının bir kısmının yüzeyi yılın tüm mevsimlerinde karla örtülüydü. Bu da vilayetin su ihtiyacını tamamen karşılıyor, küçük nehir ve derelerin ortaya çıkmasına neden oluyordu.
Coğrafi ve iklim şartlarına uygun olarak hanlıklarda ziraat, hayvancılık, zanaat ve ticaretle uğraşıyorlardı.
XVII-XVIII. yüzyıllarda çiftçilik ve bahçeciliğin geliştirilmesi için vilayetlerdeki nehirler, doğal sulama sistemi, keza birçok çeşmeler, su depoları kullanılıyordu.
Urmiye Hanlığı’nın arazisini, doğal yapısı bakımından iki bölümde değerlendirmek daha doğru olur. Bunlardan biri havası ılıman ve sulama sistemi bulunan engin ovalar, düzlükler, diğeri ise havası nispeten sert, başlıca olarak da yağmur ve kar suları ile sulanan dağlık bölgelerdir. Tahıl ziraatı bölgenin hem engin ovalarında, hem de dağlık bölgelerinde geniş çapta geliştirilmiştir.
Toprağın daha verimli olduğu bu bölgede yılın iki mevsiminde (sonbahar ve yazın) buğday ekilirdi. Urmiye Hanlığı’nda geniş çapta yaygın olan, esas buğday türlerinin dışında “müdik”, “devediş”, “karakılçık”, “kılçıksız” vb. gibi ender buğday ve arpa çeşitleri yetiştiriliyordu.8
Hanlığın topraklarında aynı zamanda pirinç, bakla, bezelye, mercimek, darı, mısır vb. bitkiler geniş çapta ekiliyor ve kaliteli ürün alınıyordu. Bunun dışında katman (kaya) kayalıklar üzerinde büyük miktarda mamura benzer yosun denen bitki de bitiyordu.9 Yosunun bileşiminde bulunan maddeler, tahıl ürünlerinin içinde bulunan maddelere pek yakın olduğundan gerektiğinde halk onu buğday ve arpa unu ile karıştırıp ekmek pişiriyordu.
Urmiye bölgesinin toprağı ve iklimi tütüncülük için elverişli olduğundan onun üretimi de gayet yaygın olmuştur. Örneğin; Uşnu bölgesinde çoğu zaman bir hektarlık toprak alanından 700 kg.’dan fazla tütün elde etmek mümkün olmuştur. Hanlıkta üretilen tütün tüm Azerbaycan’da ün kazanmıştı.10
Urmiye’nin batı bölgesinde yerleşen Novçe mahalının tütünü yüksek kalitesi ile Türkiye’nin “Samsun” tütün cinsi ile rekabet ederek, hem iç tüketim, hem dış ticaret için büyük miktarda üretiliyordu. Tütün ticareti karşılığında dış memleketlerden hanlığa olan para akını burada pek az gelişmiş olan para-meta mübadelesinin hızlanmasına ve artışına olumlu katkı yapıyordu.
Urmiye Hanlığı’nın tarım alanında pamuk üretimi de önemli düzeyde gelişmişti. Burada ekilen pamuk ürünü başlıca olarak yerel nüfusun ihtiyacını karşılıyordu. Yüksek kaliteli pamuk ürününün belli bir kısmı Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde ve hatta Rusya’da satılıyordu.
Bahçecilik ve bostancılık Urmiye Hanlığı’nda nüfusun başlıca uğraşlarından birisi olmuştur. Urmiye vilayetinde çeşitli meyve ve bostan ürünleri yetiştiriliyordu. Burada bağcılığın (üzümcülük) özel yeri vardı. XVIII. yüzyılda bölge, tarım alanında özellikle bağcılığın (üzümcülük) gelişmesi beraberinde şarapçılığı da geliştirmişti ve hanlık şarap üretiminde tüm Azerbaycan’da ilk sırada yer alıyordu. Buradan komşu bölgelere ve dış memleketlere yıllık olarak, hemen 500 bin pud (tartı birimi=16 kg.) sebze ve kuru üzüm, bolca doşap, şarap ve diğer üzüm mamulleri gönderiliyordu.11
Urmiye Hanlığı’nda bol ürün veren meyve bahçeleri vardı. Dut, armut, elma, erik, kayısı, şeftali ve diğer meyve bahçeleri bulunuyordu. Dağlık bölgelerde yetişen ceviz, badem, armut ağaçlarından toplanan ürünleri yerli halk toplayıp kurutmakta ve komşu vilayetlere götürerek başta gıda olmak üzere ihtiyaçları olan diğer tüketim malları ile değiştirir veya satarlardı.
Urmiye vilayetinde bostancılık ve yağlı bitkilerin yetiştirilmesi geniş çapta gelişmişti. Burada her bir aile kendine ait, özel bostan alanına sahipti. Bu toprak alanlarında karpuz, kavun, hıyar, patates, lahana, şalgam, kabak ve diğer bostan bitkileri, ay çiçeği, kendir, susam, keten vs. gibi yağlı bitkiler yetiştiriliyordu. Bitkilerden elde edilen yağlar evlerin aydınlatılmasında, ilaç üretiminde ve madenlerin korozyondan korunması işinde kullanılıyordu.12 Savaşlar sırasında gerçek yağı sürülmüş meşaleler geniş çapta kullanıldığından, gerçek yağı üretimi geniş çapta yapılıyordu.
XVIII. yüzyıl ortalarından başlayarak ara savaşlar ve İran feodallerinin Güney Azerbaycan hanlıklarına yaptıkları saldırılar nüfusun tarımın mühim dallarıyla uğraşmasına engel oluşturuyordu. Ürünün toplanması sırasında halk büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyorlardı. Onlar her dakika dışarıdan tehlike bekliyor, korku ve kuşku içinde yaşıyorlardı. Köylüler çift sürerken, tohum ekerken, biçerken, üzerlerinde hançer, kılıç, tüfek vb. çeşitli silahlar taşımak zorundaydılar.13
Urmiye Hanlığı’nın arazisinin büyük bir kısmını çayırlık ve otlaklar kapsıyordu. Vilayet içinde akan nehirler, pınarlar, yıl içinde yağan bol yağmurlar, genellikle havanın rutubetli oluşu, Urmiye’nin dağ bölgelerinde güçlü yiyecek deposunun oluşmasını sağlıyordu. Buna göre de burada tarımın yanı sıra hayvancılık da halkın uğraş alanlarından birini oluşturuyordu. Yiyecek ve gıda deposunun zengin olmasından dolayı bölge beyleri buradaki tarlaları giderek çevirmiş ve her biri yüz binlerce çeşitli hayvan cinsleri beslemişlerdir. Bazı verilere göre XVII. yüzyılda Urmiye vilayetinde hayvancılıkla ilgili ilginç rakamlara rastlamaktayız: 16.900 baş erkek at, beygir, 13.200 baş aygır, 26.300 baş merkep, 4400 baş katır, 33.700 baş inek ve öküz, 3.685.000 bin baş koyun, 1.420.500 baş keçi besleniyordu.14 Buradaki otlakları kullanmak için yerli nüfus ile beraber Irak’ta yaşayan göçebe hayvan üreticileri de kendi hayvanlarını Urmiye arazisine getiriyorlardı. Onlardan genellikle hayvancılık ürünleri olmak üzere önemli miktarda vergiler alınmaktaydı ve bu vergiler Urmiye hanlarının başlıca gelir kaynaklarından birini oluşturuyordu. Bunun yanı sıra, Urmiye hanları ülkenin savunmasında söz konusu göçebelerin atlarını kullanıyorlardı.
Urmiye vilayetinde her türlü hayvancılık gelişmiş olsa da koyunculuk burada ilk sırada geliyordu.
Burada XVII. yüzyıl sonlarında Rus tüccarlarınca getirilmiş “Simentan” diye adlandırılan cins ineklerin yanı sıra, kızıl renkte “çöl inekleri” ve yerli cinsten mandalar yetiştiriliyordu. Bu inekler normal ineklerden büyüklüğü ve bol sütlü olmalarına göre farklılık gösteriyorlardı. Deve, at, eşek, katır ve güçlü öküzler binek ve çift hayvanları olarak tarım işlerinde kullanılıyordu. Vilayette uzun, kıvırcık ve yumuşak kılları ile ünlü “mercez” diye adlandırılan keçiler de geniş çapta besleniyordu.15
Urmiye vilayetinde tavukçuluğa da büyük önem veriliyordu. Burada yerel tavuk cinslerinden başka, iri Rus tavukları ve boğazı tüysüz tavuklar da vardı.
Vilayetin her tarafında, özellikle de dağlık bölgelerde arıcılık da hayli yaygındı. Urmiye düzlükleri gül ve çiçeklerle zengin olduğundan burada her yıl çok büyük miktarda aromalı ve yüksek kaliteli bal elde ediliyordu.16
Urmiye bölgesinde ipekçilik de hayli yaygındı. Bunun için vilayetin her yerinde büyük dut bahçeleri ekilmişti. Burada üretilen ipek, sadece ülke dahilinde tüketilmeyip, aynı zamanda dış ülkelere de gönderiliyordu.
Urmiye Hanlığı’nın tarımla uğraşan yerel nüfusu Azerbaycan’ın başka bölgelerinde olduğu gibi yerleşik hayat sürüyordu. Bunun yanı sıra hayvancılıkla uğraşan nüfus yarı göçebe hayat tarzı sürdürüyordu. Öyle ki, onlar kendi koyun sürüleri ile yazın dağlara, sonbaharda ise arana (sıcak bölgelere) göçmek zorundaydılar. H. Delili de dahil, kimi araştırmacıların böyle hayat tarzı sürdüren hayvancıları göçebe adlandırmalarının nedenini bilemiyoruz. Örneğin; H. Delili’nin yazdığına göre, Urmiye’nin dağlık bölgelerinde yaşayan “Kürt aşiretleri” kendi koyun sürüleriyle yazın dağlara, sonbaharda ise aynı dağların, düzenlik yerlerine, derelerine veya daha uzaklarda bulunan aran yerlerine göç ediyorlardı”.17 Sonra o, bu fikrine zıt olarak, göçebe nüfus dağa göç ederken halkın bir bölümünün sonbaharda ürünlerini toplamak ve ekilmiş bağları korumak amacıyla ovalıklarda kaldıklarını belirtmektedir.18
Dostları ilə paylaş: |