Bilindiği gibi, hakimiyetin başı sayısız ve sınırsız haklara sahip olan han idi. Urmiye hanları vilayetin en büyük feodalları olarak geniş kapsamlı topraklara, buğday tarlalarına, sulama kanallarına sahiplerdi.
Hanın akrabaları, beyler, sultanlar, melikler, ruhaniler, din adamları hanlıkta ayrıcalıklı tabaka olarak sayılıyorlardı.
Hanlıkta yaşayan beyleri iki gruba bölmek mümkündür. Birinci grupta İran şahlarınca irsi bey unvanı almış kişileri ve onların haleflerini gösterebiliriz. Bunlardan bir kısmı irsi olarak kendilerine bırakılmış mülklerinin hesabını tutamadıkları için vilayette ve han divanhanesinde kendilerine has etkinliğe sahiplerdi.
Vilayetin en etkin ve saygı gören beyleri Usnu bölgesinin yöneticileri idiler. Bu beylerin selefleri daha Safevi döneminde hanlık unvanı almışlardı.53 Fakat hanlık unvanı yerine XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren bey unvanı kullanmaya başlanmıştı.
İkinci kategoriden beyler, Urmiye hanları tarafından beylik unvanı verilen şahıslardı. Onlar birinci kategoriden beylere oranla daha az haklara ve mülke sahiplerdi.54 Her iki kategoriden beyler aile üyeleri ile beraber, bütün vergilerden muaf tutulmuşlardı.
Otorite sahibi beyler, hanın sarayında yüksek mevkilere getirilirlerdi. Onlar yaptıkları iş karşılığında handan nakit para alıyor veya belli bir gölün veya toprak sahasının bir yıllık ve yahut da daimi gelirine sahip oluyorlardı. Onların esas görevleri gerektiği zaman kendi silahlı müfrezeleri ile beraber Hana hizmet etmekten ibaret idi.55 Hanların güçlü, daimi, orduları yeterli olmadığından, hanlığın savunulması işlerinde beylerin ve onların silahlı kuvvetlerinin kullanılmasına ihtiyaç vardı. Bu ise hanların, dolayısıyla, bir türlü beylere bağımlı duruma düşmesine neden oluyordu. Bununla ilgili, hanlar çoğunlukla beylerin çıkardıkları yolsuzlukları görmezlikten gelir ve onlarla iyi geçinmeğe çalışırlardı.
Urmiye’de din adamlarının ayrıcılıkları daha fazla idi. Bunların çoğu vakıf topraklarını benimseyerek iri feodallara çevrilmişlerdi.
Urmiye hanları ruhani feodalların da ahlaksızlık ve yolsuzluklarını görmezlikten geliyorlardı. Bunun karşılığında ise ruhaniler han hakimiyetini dini “yasalarla” koruyor ve nüfusu kendilerine itaatkar, sadık ve özverili olmaya çağırıyorlardı.
Hanların siyasal bakımdan etkin beylere olan bağımlılığı beylerin bölgelerinde derebeyliklerini sağlıyor, yolsuzluklarını arttırmalarına yol açıyor, bu da feodal dağınıklığı daha da derinleştiriyordu. Tam bu yüzden de bu dönem Azerbaycan feodal dağınıklığının zafer dönemi olarak adlanıyordu.56
Azerbaycan’ın tüm hanlıklarında olduğu gibi, Urmiye Hanlığı’nda da devlet yapısı Safevi Devleti’nin genel şemasına dayanılarak düzenlenmiştir. Vilayetin idaresi için hanlık ayrı ayrı bölgelere ayrılmış ve her bölgeye yerel idare organlarına sahip bulunan hükümdarlar (beyler) atanmıştır. Yalnız gereksiz bazı organların kaldırılması ve birçok geçmiş memurların aynı beylere terk edilmesi, sonucunda han, devlet idare sistemini sadeleştirmiştir.57
Hanlığı yöneten merkezi devlet organı divanhane diye adlanıyordu. Han başta olmak üzere, divanhane yüksek görevli kişiler ve onların yardımcılarından oluşmuş bulunuyordu. Divanhaneye katılan en önemli kişiler şunlardan ibaretti:.
1. Sadr-i Azam: Handan sonra en yetkili kişi idi. O, divanhanenin tüm işlerini denetimi altında tutuyor, toplantılar düzenliyor ve hanın bulunmadığı sırada onun görev ve fonksiyonunu yerine getiriyordu.
2. Itimad-ud-Dövle-vilayette nüfustan toplanan vergileri ve onun toplanmasını denetliyordu.
3. Nazim-ud-Dövle Vilayetin içişleri ile uğraşıyor ve ayrı ayrı mahallarda kural ve yasaların uygulanması yolunda çalışmalarda bulunuyordu.
4. Mirza: Hanın mal varlığı ve onun ekonomisi ile uğraşan şahıs.
5. Hazine Ağası: Hanın hazinedarı.
6. Şeyh-ül İslam-Hanlıkta din ve mahkeme işleri ile uğraşan ve han sarayının kadısı.
7. Eşik Ağası: Hanın ve Urmiye kalesinde oturan başka etkin beylerin harem hane işlerini düzenleyen, onlara yiyecek, gıda sağlayan ve türlü saldırılardan koruyan şahıs.
Divanhanede kabul edilmiş kararların yerine getirilmesi işi beylere, naiplere, meliklere, kelenterlere, mübaşirlere, kahyalara vb. han memurlarına havale ediliyordu.
Mahkeme işleri ve yasalar, ayrıcalıklar tanınmış tabakaların çıkarlarına uygun olarak yürütülür ve yerine getirilirdi. Tüm tartışmalı sorunlar formal şekilde, yüzyıllardan beri egemen bulunan İslam şeriat kurallarına dayanılarak çözülüyordu. Aynı yasaya göre mahkeme işleri yalnız İslam halifeleri ve onlara bağlı ruhaniler tarafından yürütülebilirdi.
Azerbaycan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, Urmiye vilayetinde de ortaya çıkan tüm sivil münakaşalar, anlaşmazlıklar şeriat yoluyla, kadılar tarafından çözülüyordu. Fakat çok mühim işlerle, özellikle de siyasi suçluların yargılanması ve mahkeme davası açılması işleriyle Şeyh ül-İslam bizzat kendisi uğraşıyordu.
Ceza tedbirleri kırbaç vurmak, el, burun kesmek, kulak kesmek, göz çıkarmak, baş kesmek, diri diri ateşe atıp yakmak, fazlaca ceza parası ödetmek, mal ve mülküne el koymak ve hanlık arazisinden uzaklara sürülmek vb. gibi çeşitli cezalardan oluşuyordu.58
Ayrı ayrı bölgelerle vilayetin merkezi arasında sürekli ilişki veya bağlantıyı sağlamak için birçok çaparlar (ulaklar) tutuluyordu. Bölgeler arasındaki ekonomik, özellikle siyasi ilişkileri merkezleştirmek ve vilayet etrafındaki düşman manevraları üzerine bilgileri tam zamanında merkeze ulaştırmak işinde ulaklar, çaparlar mühim rol oynuyorlardı.
Urmiye hanları vilayetin içinde hareket eden tüccar kervanlarının önemini sağlamak için yollara “Kara soranlar” adlı silahlı adamlar tahkim etmişlerdi.59
Azerbaycan’ın başka vilayetlerinde olduğu gibi, Urmiye vilayetinde de beylerin yönettiği bölgelerde ağa toprakları adı verilen kendi toprak alanları bulunuyordu. Bunun dışında bölge beylerinin tabiatında bulunan köylü camialarından kendileri için çoban, seyis ve hizmetçiler alıyorlardı.60 Aynı zamanda tutuklanmış askeri esirler ve başka hanlardan kaçmış, çalınmış kişiler de mahal beylerine hizmet etmek zorundalardı.61
Vilayetin merkezi bulunan Urmiye şehri kelenter, naip, kalabeyi, darğa (kahya), carcılar (münadirler) tarafından yönetiliyordu.
Bunlardan kelenter, naip, darğa, kalabeyi şehrin iç disiplinini denetim altında bulunduruyor ve vergilerin vaktinde toplanmasını düzenliyorlardı. Münadiler ise şehrin sokaklarında yürüyerek, han emrini, hem de gündemdeki gerekli bilgileri nüfusa ulaştırıyorlardı.
Şehrin denetimini ve ondan toplanan vergileri daha fazla düzene koymak için onu bölgelere, mahallelere, sokaklara ve caddelere ayırmışlardı.
Hanlık döneminde vilayette kabile kuruluşu muhafaza ediliyordu. Çok sayıda köylü grupları daha kabileler halinde yaşıyorlardı.62 Her kabilenin kendine ait icma (camia) toprakları bulunuyordu. Bu gruplara dağlarda yaşamlarını sürdüren birtakım Kürt grupları da dahildi.
Kabileler içinde ataerkil-doğal ekonomi egemen yer tutuyordu. Fakat bir takım bölgelerde feodal ilişkilerinin gelişimi, para ve meta tedavülünün genişlenmesi giderek kendi etkisini o kabilelere de gösteriyordu.
Urmiye vilayetinde yaşayan kabileler zaptettikleri toprak alanlarının hacmine uygun olarak Urmiye hanlarına vergi vermekten ve askeri mükellefiyeti yerine getirmekten sorumlu bulunuyorlardı. Dağlık ve kervan yollarından uzaklarda yaşayan kabileler vergileri aynı şekilde, ovalık ve ticaret merkezlerine yakın bulunan kabileler, uruklar da vergiyi nakit para ile ödüyorlardı. Örneğin, Mergever, Beredost ovalıklarında yaşayan ve 1360 aileyi oluşturan yedi Şekkan Kürt urukları yılda 100 tümen, Sulduz bölgelerindeki Kara Papak urukları ise 1200 tümen nakit ve 400 süvari eri vermekle yükümlü idiler.63
Urmiye hanlarının askersilahlı müfrezeleri maaflardan, çeriklerden ve daimi “muntazam” paralı ordudan oluşuyordu.
Hanlığın tüm yönetim işçileri, yüzbaşılar, köy muhtarları, ihtiyar otorite sahipleri kişiler, miraplar, kahyalar ve aynı zamanda imamlar, seyitler, ahuntlar ayrıcalıklı grubu oluşturuyorlardı. Vergilerden muaf tutulan tüm maafların mükellefiyetleri yerine getirilmesi zorunlu idi. Vilayet nüfusunun hemen yüzde 25’i maaflar grubuna dahil idi. Maaflık hakları yıllık, birkaç yıl için ve irsi olarak veriliyordu.
Urmiye hanlarının çerik müfrezeleri ve “muntazam” daimi silahlı müfrezeleri bulunuyordu. Tiyuldar aldıkları toprak arsaları karşılığında belli sayıda silahlı müfrezelerin gereken zamanda merkezi han hakimiyetinin emrine verilmesi gerekiyordu.64 Bu müfrezeler onun çerik adlı askeri birliklerini oluşturuyordu. Askeri seferberliğe alınmış her çerik müfrezelerinin başı bölge beyleri oluyordu.
Hanın “muntazam” silahlı müfrezeleri ise kısmen tarım işlerinden serbest bırakılmış paralı askerlerden oluşmuştu. Onların sayısı dört, beş bin civarında oluyordu.65 Urmiye’de bulunan daimi müfrezeler kendi üniformaları ve askeri disiplini ile istisna oluşturuyor, başkalarından farklanıyorlardı. Urmiye’deki daimi silahlı müfrezeler yaya, süvari ve zemburekci-topçu takımlarına ayrılıyordu.
Urmiye hanlarının muntazam savaşçı müfrezelerine, üstlerindeki üniforma-giysisine göre “kara-çuhalılar” ismi verilmiştir. Zemburekçi-topçu takımının kendine has, gözde giysileri bulunuyordu.
Çoğunlukla kara-çuha müfrezelerine alınan savaşçılar, başlıca olarak fakirleşmiş, yani iflas etmiş beyler, onların bir kısım akrabaları, maaflar, amatör savaşçılar vb. kişilerden oluşuyordu.
Urmiye vilayetindeki silahlı müfrezeler, Azerbaycan’ın başka vilayetlerinde, özellikle de Osmanlı sınırında yerleşen hanlıkların silahlı müfrezeleri gibi, hemen hemen aynı askeri bölge sistemine sahiplerdi.
“Kara-çuhalılar” idari bölgeye göre on, yüz ve bin kişi olmak üzere müfreze takımlarına ayrılıyorlardı, bunları onbaşı, yüzbaşı veya sultanlar, binbaşı veya serhenkler idare ediyorlardı. Bin kişilik müfreze, aynı zamanda bir “foc” diye de adlanıyordu.
Her foc’a bir serhenk yardımcısı (yaver), on sultan, çok sayıda naip (sultanların yardımcıları) ve yüz onbaşı komutanlık ediyordu. Her foc kendi yaya, süvari, zenburekci-topçu takımına sahipti.66
Urmiye hanlarının silahlı müfrezeleri sadece kalite bakımından değil, sayısı itibariyle de başka vilayetlerdeki müfrezelerden farklanıyordu.
Türkmençay antlaşması sonrası (1828) Urmiye hükümdarı da İran tarafında kalan vilayetlerin hükümdarları gibi Abbas Mirza ile barış yapmaya zorlanmıştı. Tebriz, Merağa, Karacadağ ve diğer vilayetler ona yardım için birer foc silahlı asker gönderdikleri halde, Urmiye hükümdarı iki muntazam foc göndermiştir.
Urmiye vilayetinin silahlı birliklerinin sayısını ve onların savaşma yeteneğini göstermek için şu örneği gösterebiliriz; Urmiyeli Feteli Han Avşar, Kerim Han Zend’le yaptığı savaş sırasında ona karşı 80 bin kişilik ordu çıkara bilmiş ve onu İran’ın güneyinde bulunan Kuh Gelu’ye kalesine kaçmaya zorlamıştır.67
Urmiye Hanlığı’nın Siyasi
İlişkileri
Urmiye Hanlığı’nın siyasi tarihini ele alırken bunun üzerine H. E. Delili’nin yukarda adı geçen araştırma tezinde ve kitabında Farsça kaynaklara ve mevcut literatüre dayanılarak, bu konuda geniş çapta söz edildiğini belirtmemiz gerekir. H. Delili Sovyet ideolojisinden yola çıkarak Urmiye Hanlığı’nda Rusya Devleti’ne meylin güçlenmesi konusuna bir hayli yer vermiştir, oysa İran Devleti’nin çökmeğe başladığı andan itibaren Urmiyeli Feteli Han’ı Azerbaycan topraklarını kendi hakimiyeti altında birleştirmeye bu bölgeye göz koyan işgalcilere karşı direnerek karşı koymaya ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını koruyup sağlamaya yöneltmişti. Bunun yanı sıra N. Ç. Mustafayeva’nın yukarıda adı geçen kitabında bu dönem Güney Azerbaycan hanlıklarında, bu arada Urmiye Hanlığı’nda da, ortaya çıkan karmaşık siyasi olaylar Rusça kaynaklara dayanılarak açıklanmıştır. Fakat yazar olaylara tek taraflı yaklaşımda bulunarak olayları kaynaklarda olduğu gibi yorumlamıştır.
Genellikle Azerbaycan’ın güney hanlıklarının siyasi tarihini üç aşamada değerlendirmek mümkündür:68 Birinci aşama 1747 yılından başlayarak, 1783 yılına dek, yani Georgiyevski antlaşmasının imzalandığı dönemine kadarki süreyi kapsar.
Aynı antlaşmaya göre Gürcistan Rusya’nın himayesi altına geçti. Bu olay Azerbaycan hanlıklarının tarihinde bir dönüş dönemi idi. Bu dönemde hem Güney, hem
de Kuzey Azerbaycan’ın birçok hanlıklarının dış siyasetinde, güçlü ve muazzam komşuları olan İran, Osmanlı ve Rusya’ya ilgisi değişir. Onlar muhteşem ve korkunç Rusya’dan sakınmaya başlıyorlar. Ayrı ayrı Azerbaycan hanlıkları-güneyde Urmiye’li Feteli Han Avşar’ın, kuzeyde ise Gubalı Feteli Han’ın bir bütün-vahit Azerbaycan Devleti kurmak çabaları kendi bağımsızlıklarının sağlanılmasına ve kudretli devletlerce işgal edilmesine karşı yöneltilmiştir.
Rusya Gürcistan’ı kendi himayesine almaya razılık verdiği sıralarda Azerbaycan’da iç ve dış durum çok karmaşıktı.
İkinci dönem ise 1783 yılından (yani Georgiyevsk antlaşması sonrası) Birinci Rusya-İran Savaşı’nın başlangıcına kadarki süre olarak kabul edilir. Bu dönemde Azerbaycan’ın güney hanlıklarına yönelik İran hükümdarının saldırgan çabaları güçlenir, aynı zamanda burada İran’ın, Osmanlı’nın ve Rusya’nın çıkarları çelişir. 1790’lı yıllarda Güney Azerbaycan hanlıkları Kaçar saldırısına uğruyor.
Azerbaycan’ın güney hanlıklarının siyasi tarihinin üçüncü aşaması birinci (1804-1813) ve ikinci (1826-1828) Rusya-İran savaşları dönemini kapsıyor.
Bilindiği gibi, Nadir Şah’ın ölümünden sonra Feteli Han Avşar vatana geri dönerek, hâlâ I. Şah Abbas’ın (1587-1629) hakimiyeti zamanı Avşar kabile reislerinin başçılarının tiyuluna verilmiş Urmiye vilayetini bağımsız olarak yönetmeye başladı.69 Aynı sırada Tebriz’de Emir Aslan Han hükümranlık ediyordu. Fakat az sonra 1748 yılında onunla İbrahim Mirza arasında çıkan münakaşalar sonunda savaşla bitti. Bu savaşta Emir Aslan Han yenilerek yardım için Karabağ Hanlığı’na kaçtı. Fakat sonraki hoşnutsuzluklardan kuşkulanan Karadağlı Kazım Han onu tutuklayarak İbrahim Mirza’ya geri gönderdi.
Bu zaferden sonra İbrahim Mirza Tebriz’e geldi. O, burada kendisini şah ilan ederek, kendi ismine hutbe okutturdu ve sikke bastırdı.70 Fakat İbrahim Şah’ın hükümranlığı Tebriz’de pek uzun sürmedi. O, İsfahan ve Meşhet şehirlerinde baş göstermiş isyanlarla ilgili olarak burayı terk etmek zorunda kaldı. İbrahim Şah, geri çekilerken Avşar komutalarından Muhammet Han’ı, Tebriz hakimi ilan etti. Çok geçmeden İbrahim Şah, Nadir şahın torunu Şahruh Mirza ile yaptığı savaşta öldürüldü. Bunu duyan ve pek perişan olan Tebriz halkı isyan çıkararak Muhammet Han’ı öldürdüler.
Böyle bir durum içinde Feteli Han Avşar, Muhammet Hasan Han Gacar, Kerim Han Zent Iran ve Azerbaycan hakimiyeti uğruna savaş veren diğerlerinin saldırısına, direnmek amacıyla Urmiye nüfusunu hızlı surette silahlandırır ve Hanlığın savunması için gerekli tedbirleri alırlar. O, on beş binlik Afgan ordusu ile Gazvin yakınlarında ordugah kurmuş olan Azat Han’a müracaat ederek, onunla birleşmeği ve Urmiye vilayetine gelmesini teklif etti.71
Feteli Han, Azat Han’la birleştikten sonra kendi topraklarını genişletmek ve Azerbaycan topraklarını da kendi hakimiyetine alarak kendisine birleştirmek istiyor. O, ayrı ayrı feodalların ve mahal beylerinin haklarını kısıtlamak yoluyla kendi devletini daha da kuvvetlenmesini sağlar.
Feteli Han, Hoy Hanı Şahbaz Han Dünbülü ile diplomatik konuşmalar, görüşmeler yaparak Hoy vilayetini Urmiye ile birleştirilmeyi başardı. Şahbaz Han Dünbülü, kendi aile ve hazinesini güçlü Urmiye kalesine götürerek bu ittifaka kendi sadakatini bildirdi. Her iki hanlığın silahlı müfrezeleri birleşerek güçlü bir kuvvete çevrildiler. Azat Han serdarlık unvanı aldı ve birleşik kuvvetlerin baş kumandanı olarak görevlendirildi. Bundan sonra Karacadağlı Kazım Han, Musa Han Avşar ve kendisine tabi olmak istemeyen bir takım başka hanlıklarla kanlı savaşlar yapıldı. Tüm bu savaşlar Urmiye Hanlığı’nın lehine, onun zaferiyle bitti. 1748 yılında Merağa, az sonra da Tebriz şehri Urmiye vilayetine tabi tutuldu. Feteli Han kendi başkentini Urmiye’den Tebriz’e göçürdü. Bu sırada Urmiye Hanlığı’nın emrinde on beş bin Afganlı, on beş bini aşkın da Avşar, Dünbülü ellerinden Kürt ve başka kabilelerden oluşan savaşçı birlikleri bulunuyordu.
Tebriz’le Urmiye Hanlığı’nın Feteli Han Avşar’ın hakimiyeti altında birleştirilmesi Azat Hanın kendi ordularıyla bu devlete hizmet etmesi, Feteli Han’a daha fazla kudret ve otorite kazandırdı. O, komşu hanlıkları kendisine bağımlı duruma salmaya ve topraklarını da bu yolla genişletmeye çalışıyordu. O, Karadağ ve Serap hanlıklarına ordu yürüterek onları kendi yönetimi altına almayı başardı.
Aynı dönemden itibaren Feteli Han Azerbaycan ve Iran topraklarının (Safevi Devleti sınırları içindeki arazinin) hükümranlığı uğruna savaş veren Kerim Han Zent ve Muhammet Hasan Han Kaçar’la rekabet etmeye başladı.
Feteli Han kendi amaçlarını gerçekleştirmek için Karabağ’a, Gürcistan’a ve İrevan’a elçiler göndererek birleşmek ve ittifak yapmak teklifinde bulundu. Fakat onun teklifi bu vilayetlerin hükümdarlarınca reddedildi.72 Bununla ilgili olarak, 1751 yılında Azat Han büyük ordu ile İrevan’a doğru harekete geçti.
Feteli Han’ın İrevan’a saldırma nedenlerinden biri de kısas alma amacını güdüyordu. Daha 1748 yılının başlarında İrevan Hükümdarı Mehdi Han’ın Urmiye’ye karşı askeri seferi sırasında Feteli Han onunla uzlaşmaya varmak zorunda kalmıştı.
Azat Han’ın ordusu İrevan Hanlığı’na saldırarak onun başkentini tehlike altında tutmaya başladı.73 Zor
durumda kalan İrevan Hanı, Gürcü Çarı Teymuraz’dan yardım istedi. Bunun cevabında Çar Teymuraz, başta oğlu II. Iraklı olmakla iyi silahlandırılmış ordusunu İrevan Hanı’nın yardımına gönderdi ve sayıca az olan ordusu ile Azat Han’ı geri döndürmeyi ve fazlaca ganimetler elde etmeyi başardı.74
Bundan sonra Feteli Han tüm yedek kuvvelerini Azat Han’ın yardımına gönderdi ve ona hemen saldırmayı emretti. Azat Han Gürcistan’a saldırdı. Bu savaşta da her iki tarafta çok sayıda can kaybı verdi ve nihayet Gürcüler yenilerek kaçmaya koyuldular. II. Irakli, Feteli Han’la barış yapmak zorunda kaldı.
Bu ittifakı daha güvenilir yapmak için kendi kız kardeşini Azat Han’a verdi. Azat Han aynı zamanda etkin Gürcü prenslerinden Zal ve Aslan beyi iki yüz Gürcü askeri ile birlikte Urmiye ordusu terkibine dahil ederek vilayete geri döndü.75
Azat Han on beş binlik ordusunun avantajını kullanarak bazen Feteli Han’a saygılı davranmıyor ve istediğini yapmıyordu. Bu da Feteli Han’la kendisi arasında bir münakaşa ve anlaşmazlığın çıkmasına neden olmuştur. Gürcü çarı ile akrabalık kurduktan sonra Azat Han, Azerbaycan ve İran hükümranlığı uğruna bağımsız faaliyete başlıyor, fakat 1758 yılında Feteli Han Avşar’la savaşta yenilerek Bağdat’a geri dönüyordu.76
1752 yılından 1759 yılına kadar hanlık, Kerim Han Zent, Muhammet Hasan han Kaçar ve Azat Han Avşar’a karşı savaş verdiği için geçici olarak Azerbaycan’ın başka vilayetlerini kendine tabi etme yolunda bir çaba harcayamamıştır. Feteli Han Avşar bu sırada vilayetin durumunu düzene, nizama koyuyor, kendi ordularını yeni baştan güçlendiriyor, onarıyordu.
1759 yılından başlayarak Feteli Han dış siyasetini yeniden şekillendirmeye başlıyor. O, defalarca Karabağ Hanlığı’nın hükümdarı Penah Han’ın huzuruna elçiler gönderir, onu Urmiye Hanlığı ile ittifaka girmek için uyarıyor, talepte bulunuyor ve her defasında da ret cevabı alıyor.
Diplomatik yolla Karabağ Hanlığı’nı tabi etmeyi başaramayan Feteli Han, 1759 yılında kocaman bir ordu ile Gence ve Karabağ’a saldırdı.
Resmi belgelerde ve mevcut edebiyatta Feteli Han Avşar’ın Karabağ’a saldırısı, onun tarihi üzerine bilgi pek az ve yanlıştır. Örneğin, bu dönemde Rusya’nın İran’da ve Azerbaycan’da bulunan resmi elçilerinin raporlarından bu olay üzerine bir bilgi veya kelime bile yoktur. Feteli Han’ın Karabağ’a hücumu üzerine ilk açıklamalar ve onun kesin tarihi araştırmacı H. E. Delili tarafından verilmiştir.77
Feteli Han, Karabağ Hanlığı’nın ayrı ayrı bölgelerini tutarak onun başkenti Şuşa’yı kuşattı. Feteli Han Şuşa kalesine yaklaşırken Penah Han’dan hoşnut olmayan Talış, Çileberdi ve başka bir sıra Karabağ bölgelerinin beyleri kendilerinin silahlı askerleriyle onlara katıldılar.
Şehir nüfusunun kahramanlıkla direniş göstermesine rağmen, Feteli Han askerleri gittikçe kaleye yaklaşıyorlardı. Sonuçta Penah Ali Han gönülsüz şekilde de olsa uzlaşma yapmak zorunda kaldı.78 Ve aynı dönem kuralları uyarınca onun yönetimine girmek belirtisi gibi, oğlu İbrahim Halil Han’ı çok sayıda hizmetçi ve hediyelerle onun yanına rehin gönderdi.79
Karabağ’da yapılan ittifak sonrası Gutgaşenli Hüseyin Ağa, Gutgaşenli Kelbeli Sultan, Feteli Han’a gelerek kendisine tabi olduklarını belirttiler. Onlar, Feteli Han’dan Han unvanını alarak kendi bölgelerine hükümdar olarak atandılar.80 Aynı zamanda Urmiye Hanlığı’na tabi bulunmak istemeyen ve Şeki Hanlığı’na meyil gösteren Eresli Melik Ali Han, Feteli Han’ın emriyle katledildi ve böylece Gutgaşen Ereş bölgelerinde Urmiye Hanlığı’na tabi oldu.81
Feteli Han Avşar’ın komşu hanlıklarla yaptığı savaşlar kendi arazilerini genişletmek amacını takip etse bile, onun bu hareketi, dolayısıyla, Azerbaycan topraklarının belli kısmının birleştirilmesine yol açıyordu ki, bunun da önemi büyüktü. Aynı zamanda bu dönemde Azerbaycan’ın ayrı ayrı hanlıklarında olduğu gibi, Urmiye Hanlığı’nda da çeşitli sosyal sınıftan toplumsal güçler (köylüler, zanaatçılar, tüccarlar, küçük feodallar ve tiyuldarlar) Azerbaycan topraklarının birleştirilmesi siyasetini izliyor ve bu işte Urmiye hanlarına yardımda bulunuyorlardı.
Tüm bunlara rağmen ilerici güçlerin faaliyeti Azerbaycan’daki feodalite karışıklığını kaldırmak için yeterli değildi, çünkü büyük ve otorite sahibi feodaller, etkin, beyler ve yüce din adamlarının buna karşıt faaliyete geçmesi, ekonomik açıdan yoksulluk, doğal ekonomi ve her şeyden önce uluslararası koşullar Azerbaycan topraklarının vahit bir devlet bileşiminde birleşmesine müsaade etmiyordu.82
Zent ve Kaçar sülalelerinin hükümranlığı döneminde Urmiye vilayetindeki zaman zaman saldırılarla ilgili olarak, onunla kuzey hanlıkları arasında ilişki giderek zayıflıyor ve Urmiye hanları daha bu vilayetleri kendine tabi etmeye ve onlarla askeri ittifak kurmaya fırsat bulamıyorlardı. Bir de Azerbaycan’ın güney hanlıklarından Kerim Han Zent, Ağa Muhammet Han ve Feteli Han Kaçar’ın mahvedici saldırılarına karşı sonuna kadar direnen Urmiye Hanlığı olmuştur.83 Bunun yanı sıra Güney Azerbaycan’da Gubalı Feteli Han’ın vahit Azerbaycan Devleti’nin kurulması yolunda izlediği siyaset Urmiye hanlarının birleştirici niyetlerine engel oluyordu.
Kerim Han 1762 yılı sonlarında Urmiye’yi 9 ay kuşatma içinde tuttuktan sonra alabildi ve şehre girdi. O,
Imangulu Han Avşar’ı Urmiye vilayetine hükümdar yaptı ve acele, İsfahan’a geri döndü. O, bu seferinde Azerbaycan’ın bir çok hanlarını, bu arada Feteli Han’ı, Karabağ’lı Penah Hanı vesaire Hanları kendisiyle beraber götürdü.
Feteli Han’ın iki oğlu Cihangir Han ve Reşit Han daha az önce İsfahan’a sürülmüştü. Bu iki komutanın hanlıklarda kalmasından korkuya düşen Kerim Han onları İsfahan’da denetim altında bulundurulmalarını emretti.
1764 yılında Kerim Han’ın adamları Feteli Han’ı kendi eşarbı ile boğup öldürmüşlerdi.
Feteli Han’ın öldürülmesi ve Imankulu Han’ın Urmiye vilayetinin soydan gelme hükümdarı olması Hanlığın kudret ve otoritesinin azalmasına neden olduysa da onun bağımsızlığını kaldıramadı.
1779 yılında Kerim Han’ın ölümü sonrası Imankulu Han daha serbest davranmaya başladı. O, Feteli Han’a ihanet ederek, komşu hanlardan öc almaya ve Feteli Han dönemindeki kudreti, etkinliği yenibaştan oluşturmaya çalıştı.84
Urmiye hanı şahsında Güney Azerbaycan hudutlarında kendi rakibini gören Ahmet Han Hoylu ona sarsıcı darbe indirmeyi kararlaştırdı. Bu amaçla da Urmiye Hanlığı’na birlikte hücum etmek için Tebriz Hanlığı ile bir antlaşma imzaladı. Bundan haberi olan Imankulu Han, bu askeri yürüyüşü önleme planları kurmaya başladı ve 1783 yılı sonbaharında Tebriz’e saldırdı. Savaş, Urmiye ordularının yenilgisi ile sonuçlandı ve Imankulu Han da savaş sırasında öldürüldü.85
Ahmet Han Hoylu’nun yardımı ile gereken yetki ve etkinliğe sahip olmayan Amiraslan Han Avşar, Urmiye Hanı oldu. Fakat o, hakimiyet başında fazla kalamadı ve saray darbesi sonucu tahttan indirildi. Urmiye ayanlarının ricası ile Ahmet Han, Imankulu Han’ın küçük kardeşi Muhammetkulu Han’ın tahta çıkmasına müsaade etti. Pek akıllı ve mahir siyasetçi olan Ahmet Han Hoylu, nikah diplomasisi yoluyla Urmiye Hanlığı’nda etkinliğini ve otoritesini kabul ettirmeyi kararlaştırdı ve bu nedenle de kendi kızlarından birini Muhammetkulu Han’a verdi.86
Dostları ilə paylaş: |