80’li yıllarda Güney Azerbaycan’da iki hanlık-Hoy ve Urmiye Hanlıkları daha da güçlenmişti. Ahmet Han Hoylu’nun ölümünden sonra Hoy Hanlığı kendi otoritesini ve gücünü kaybetti. Sahnede tek bir Urmiye Hanlığı kaldı. Ağa Muhammet Han kendi ordularını buraya götürmeği kararlaştırdı. Bu dönemde Urmiye Hanlığı’nı Ali Avşar Han yönetiyordu. Düşmanın yaklaştığını duyunca Ali Han onların üstesinden gelebilmek için onların önüne geçmeyi kararlaştırdı. Çok geçmeden Urmiye orduları Urmiye Hanlığı’nın sınırı olan Selmas düzlüğüne geldiler. Ali Han Avşar’ın cesur davranması Muhammet Han’ı korkuttu, o da daha tedbirli adım atmaya koyuldu. O, silahlı çatışmadan kaçarak barış imzalamak teklifinde bulundu. Ağa Muhammet Han’ın art niyetinden haberdar olan Ali Han, onun bu teklifini reddetti ve Ağa Muhammet Han’a, kendisiyle savaş alanında görüşmeye hazır bulunması hakkında bir haber yolladı.87
Bu kesin cevabı alınca Ağa Muhammet Han geri dönerek bu savaşa ciddi hazırlanmak zorunda kaldı. Urmiye Hanlığı ile savaşın sonucu, Güney Azerbaycan hanlarının gözünde onu ya yükseltecek ya da tüm çabalarını hiçe indirebilecek kadar önemli olacaktı.
Yeteri kadar hazırlandıktan sonra Ağa Muhammet Han büyük etkinlik ve otorite sahibi Urmiye Hanı’nı kan akıtmadan kendisine tabi tutmaya çalıştı. Bununla ilgili olarak da kendi kardeşi Caferkulu Han’ı, Ali Han Avşar’a gönderdi. İhtiyar aksakalların ve askeri reislerin yanı başında Caferkulu Han kardeşinin mektubunu Urmiye Hanlığı hakimine verdi. Mektupta şunlar yazıyordu: “Türk kabileleri, Avşarlar ve Kaçarlar birbiriyle savaşmakla genel düşmanın zafer kazanması için imkan yaratıyorlar, Kaçar urukları ile ittifaka girmekle Avşar kabileleri kendi bölgelerinin bağımsızlığını koruyup sağlamış olacaklar ve hiç kimsenin onların topraklarına saldırmaya gücü ve cesareti yetmeyecek88”.
Ağa Muhammet Han’ın samimiyetine inanan Ali Han Avşar onunla görüştü, fakat, görüştükten sonra Ağa Muhammet Han’ın emriyle Ali Han Avşar namertçe tutuklandı ve gözleri kör edildi. Bundan sonra Ağa Muhammet Han’ın orduları Urmiye ordularına bitirici bir saldırıda bulundular. Komutansız kalan ordu fazla tutunamadı ve Muhammet Han’ın ordusu galip geldi. Ağa Muhammet Han, Urmiye tahtına Muhammetkulu Hanı oturttu. Fakat Ağa Muhammet Han bu defa Güney Azerbaycan’da kendi konumunu güçlendiremedi. O, Mazendaran ve Astarabat’ta bağımsız hakim olmaya gayret eden öz kardeşi Murtuzkulu Han’a karşı bile ordu kullanmak zorunda kaldı.
Muhmametkulu Han Avşar, Ağa Muhammet Han’ın burayı terk etmesini bir fırsat gibi kullanarak Hanlığın durumunu pek hızlı surette düzene koyar ve Ali Han’ın düşmanlarından öç almak, düşmanlara namertliklerini ödetmek için, önce hazırlanmaya koyulur ve güçlü düşmana karşı koyabilmek için Seraplı Sadık Han Şeggagi, Hoy ve Tebriz hükümdarı olan Caferkulu Han Dünbülü ile ittifaka girmiştir.89
Ağa Muhammet Han Kacar İran’da zaferler kazandıktan sonra tüm Azerbaycan’ı almak amacıyla 1790 yılında buraya güçlü bir saldırıda bulunuyor. Saldırının ilk hedefi olarak Ağa Muhammet Han, yeniden Urmiye Hanlığı’nı seçer. Ona iletilen bilgilere göre burada Muhammetkulu Han, ona karşı bir koalisyon düzenlemiştir. O da bunun karşılığında Muhammetkulu Han’ın karde
şinin oğlu (yeğeni) Hüseyinkulu Hanı vaatlerle kendi tarafına çekebildi.
Ağa Muhammet Han’ın komutasında Kaçar ordularının yaklaştığı haberini alan Muhmmetkulu Han, korkakça davranarak hemen Urmiye şehrini terk etti. O, Urmiye gölünün güneydeki dağlık arazide bulunan Uşlu kalesine sığındı ve ordusunu da orada yerleştirdi.
Urmiye’ye gelmiş bulunan Ağa Muhammet Han “hümanist”çe davranarak Urmiyelileri cezalandırmamayı kararlaştırdı, keza Muhammetkulu Hanı “affedeceği” vaatlerinde bulundu. İran’ın yeni hakiminin sözlerine inanan Muhammetkulu Han, onun huzuruna geldi. Diğer hanları korkutmamak için Ağa Muhammet Han vadini yerine getirdi. Bu tür diplomatik adım sonrası Ağa Muhammet Han daha kati ve uzak görüşlü davrandı.90
1795 yılında Karabağ’a yaptığı ve başarısızlıkla sonuçlanan saldırısından sonra Ağa Muhammet Han, askeri güç toplamak için Muğan’a gelir. Urmiye’de çıkan isyandan korktuğundan ilk önce burayı hedef alıyor, güçler dengesi Kaçar’ın lehine olduğundan dolayı ve Hüseyinkulu Han’ın da ihaneti yüzünden Muhammetkulu Han, fazla direnemedi ve onu şehre bırakmak zorunda kaldı.
1797 yılında Ağa Muhammet Şah, Karabağ’a yaptığı ikinci askeri seferi sırasında öldürüldü ve onun Urmiye Hanlığı’nı yönetimi altına alma planları yarıda kaldı.
Ağa Muhammet Şah’ın ölümünden sonra Muhammetkulu Han; Sadık Han Şeggagi ve Caferkulu Han Dünbülü ile Kaçar aleyhine kurmuş olduğu ittifakı yenibaştan kurdu. O, doğu ülkelerinde mükemmel ve örnek olan “Kacar çuha” ordusunu örgütledi.91
Muhammetkulu Han’ın Kaçarlara karşı savaşa hazırlandığını gören Hüseyinkulu Han, ihanet etti ve Urmiye’den kaçarak Feteli Şah’a sığındı.
Feteli Şah Urmiye Hanlığı’nı mağlup etmek ve kurulmuş ittifakı dağıtmak için Sadık Han’ı kendi tarafına çekebildi. O, Ağa Muhammet Şah Kaçar’ın öldürülmesi sırasında elde ettiği mücevheratı, “Nur dağı” adlanan ünlü pırlantayı Feteli Şah’a geri verdi.92 Caferkulu Han Kacar ordusunun korkusundan Urmiye’nin kuzeyine kaçtı ve Osmanlı sınırlarında Kürtlere tabi oldu.
Bunu duyan Muhammetkulu Han Urmiye kalesine çekilmek zorunda kaldı. O, Feteli Şah’ın ordusunu sarsmak için yol üstünde bulunan tüm su kuyularını toprakla doldurttu ve yolları da dağıttı. O, Feteli Şah’ın tehditlerine rağmen, hiç korkmadan, cesur davranarak ona tabi olmayı reddetti. Muhammet Han’ın itirazına sinirlenen Feteli Şah Kaçar, şehir duvarlarına yaklaşmak istedi, fakat Avşar Han’ı kendi ordusu ile şehri terk ederek Urmiye’nin 18 km. uzaklığında uygun bir yerde onun yolunu kesti. Urmiye hanı ordusunun güçlü ve üstün olmasına rağmen, Hüseyinkulu Han’ın ihaneti, onun otoriteli beylere verdiği vaadler ve sade nüfus yanında etkinliği onun zafer kazanmasına engel oldu. Sonuçta Muhammetkulu Han şehre geri çekilmek zorunda kaldı. Hüseynkulu Han şehre girerek Kacar ordusunun şehre girmesine imkan sağladı. Ama o, verdiği vadlerin tam aksine, haincesine davranarak Muhammetkulu Han’ı tutukladı, mülküne, servetine el koydu. Kendisini de topun namlusuna bağlatarak feci bir şekilde öldürüldü.93
Muhammetkulu Han öldürüldükten sonra Hüseyinkulu Han, hizmetleri dolayısıyla Urmiye vilayetine soydan gelme hükümdar olarak atandı ve şah tarafından beylerbeyi unvanı aldı. Buna rağmen Muhammetkulu Han’dan sonra hanlık hemen kendi bağımsızlığını kaybetti ve Kacar Devleti’ne yarı bağımlı duruma girdi. Kaçar Urmiyelileri kendi tarafına çekebilmek için Hüseyinkulu Han’ın otoritesini artıramadı. Hanlığın asıl hükümdarı nüfus içerisinde gereken otorite sahibi olan Muhammetkulu Han’ın yeğeni, Necef Ali Han Avşar idi.
Hüseyinkulu Han’a karşı Urmiye’nin türlü bölgelerinde, bu arada özellikle Kürtlerin yaşadığı yerlerde isyanlar artmıştı.
Feteli Şah, Hüseyinkulu Han’ın otoritesini yok etmek amacıyla 1799 yılında verdiği fermanda hükümranlığını bir daha belirtti. Aynı zamanda bu fermanla Hüseyinkulu Han’a hizmet gösteren bey ve beyzadelere vilayetin gelirinden yıllık ücret ayrıldı.
Genellikle Birinci Rus-İran Savaşı ve ondan sonraki yıllarda Urmiye feodallerinden üçü-Hüseyinkulu Han, Asker Han, İran Devleti dahilinde fevkalade etkinlik ve saygı kazanarak ülkenin siyasi hayatına büyük katkıda bulundular. Onlardan Hüseyinkulu Han ve Asker Han, Feteli Şah Kaçar’a özel hizmetlerde bulunurlar ve kendisine de Azerbaycan’ın yerel feodal devletleri ve Rusya ile yaptığı savaşlarda da yardım ve katkıda bulunurlar.
Urmiye hükümdarı Necefeli Han ise mevcut durumla ilgili olarak Hanlığın ve kendi hükümdarlığının lehine kâh Feteli Şah’ın, kâh da Rusların siyasetine meyil gösteriyordu.94 O, iki devlet arasında meydana gelmiş çelişkileri Urmiye Hanlığı’nın güçlenmesi ve bağımsızlığını kazanması için kullanmaya çalışıyordu.
1806 yılında Feteli Şah’ın askeri seferlerine katılan Hüseyinkulu Han Sisyanov’un öldürülmesini ve Rusların geçici olarak geri çekilmesini kullanarak Tiflis, Gence, Miyane vb. gibi çok sayıda şehri yağmaladı.
Asker Han Avşar, Feteli Han’ın çıkarına uygun olarak uluslararası çapta faaliyet gösteriyordu. O, 1807 yılında İran Devleti’nin resmi temsilcisi olarak Fransa’ya gitmiş, Feteli Han’ın Napolyon’a gönderdiği mektubu bizzat kendisine vermiş ve cevap mektubu ile de geri dönmüştür.
Fakat Feteli Şah Kaçar’ın Hüseyinkulu Hanı savunmasına rağmen, Urmiye hükümdarlığı uğruna süren rekabette Necefeli Han’ın mevkisi gayet üstün idi. O, pek becerikli ve hilekardı. Necefeli Han Rus ordu komutanı General Paskeviç’in dikkatini kendine çekebilmiş, Urmiye Hanlığı’na soydan gelme hükümdar olduğunu resmi olarak kendisine tasdik ettirmiş ve bunun üzerine ferman almıştı.95
Türkmençay Barış Antlaşması sonrası (1828) Urmiye Hanlığı İran Devleti’ne ödün olarak verilmiş olsa bile, uzun süre tabi olmaktan imtina etti. Bu zaman Urmiye vilayetinin tüm bölgeleri İran hakimiyetine karşı ayaklanmış ve isyan çıkarmışlardı. İsyan Merveger, Deşt, Sumay ve Beredost mahallelerinde daha müthişti. Urmiye nüfusu Abbas Mirza tarafından gönderilmiş İbrahim Han’a tabi bulunmaktan kaçınmış ve bu yüzden de onu şehirden kovmuşlardı.96 Böylece, vilayetin tüm nüfusu İran işgalcilerine karşı isyana katılmışlardı.
Aralıksız güçlenmekte olan İran ordusunun hücumu ve ihanet etmiş olan bazı yerli feodalların yardımı ile nihayet İran Devleti, Urmiye Hanlığı’nda geçici olarak huzuru sağlamayı başarabildi.
Böylece, Avşar hanları kimi hallerde bağımsız, kimi hallerde de yarı bağımlı durumda uzun süre Urmiye vilayetinde İran’a karşı savaş ortamında kendisinin soydan gelme hükümranlıklarını sağlayabilmişlerdi. Fakat hiçbir türlü bir yerden yardım alamayan Avşar hanları İran hükümetinin aralıksız saldırı ve müdahalelerine direnemeyerek XIX. yüzyılın ikinci yarısında hakimiyet dışı edildiler.
Kültür
Urmiye vilayetinde realist tarzda yazan ve yaşadıkları dönemden hoşnut olmayan şairlerden Firudin Bey Minai, Mirzağa Sahip Gezem ve terzi Avşarı’yı özellikle vurgulamak gerekir.
Hanlık döneminde edebiyatta olduğu gibi, sanat ve mimarlık işlerinde Urmiye’de belli düzeyde gelişme görülmüştür. Burada dokunan halılar kendi kalite ve güzelliği ile, tahtadan hazırlanmış satranç tahtaları zarifliği ve işlenmiş desenlerinin enfesliği ile sadece Azerbaycan’da değil, komşu ülkelerde de büyük rağbet görmüş ve ün kazanmıştı.
Vilayetin merkezi olan Urmiye şehri ve farklı merkezlerde XVIII-XIX. yüzyılın mimarisinin güzel örnekleri olan yapıların (kaleler, kervansaraylar, camiler ve duvarlar) kalıntıları bugün bile dünya seyyahlarının dikkatini çekmektedir.97
Güzel binaların inşası, desenli halıların dokunması ve tahta üzerindeki oymalı desen işleri, mahir, uzman ressamların yetişmesine neden oluyordu.
Bu dönemde ressamlardan usta Allahverdi Avşar ve Abül Hasan Nakkaş, Başiye Avşar’ı göstermek mümkündür. Bu ressamların yaptığı minyatürler, resimler, güller, kitap ve kalemliklerin üzerindeki resim işleri, insanı hayrete düşürebilecek kadar güzel sanat örnekleridir.
1 Leviatov V. N., Oçerki iz İstorii Azerbaycana v XVIII veke, Bakü 1948.
2 Eliyev F. M., XVIII. Esrin İkinci Yarısında Şimali Azerbaycan Şehirleri, Bakı, 1960, s. 5.
3 Bak: Mustafayeva N. C., Cenubi Azerbaycan Hanlıkları, Bakü 1995, s. 4-5.
4 G. B. Abdullayev, Azerbaycan v XVIII. Veke i Vzaimootnoşeniya Ego s Rossiey, Bakü 1965, s. 86.
5 A. A. Bakıhanov, Gülüstane-İrem, Bakü 1951, s. 127.
6 A.g.e., s. 55.
7 H. E. Delili, Azerbaycan’ın Cenup Hanlıkları (XVIII Esrin İkinci Yarısında), Bakü 1979, s. 30.
8 H. E. Delili, Urmiye Hanlığı’nın Tarihi Oçerki (XVIII Esrin İkinci Yarısı-XIX Esrin 30-cu İllerinde), Adaylık Tezi, Bakü 1967, Tarih İnstitutunun Elmi Arşivi, sened 637, s. 74.
9 AKAK, Tiflis 1883, t. IX, dok., 186, s. 159-160.
10 AKAK, Tiflis 1883, t. IX, s. 187.
11 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 78.
12 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 81.
13 Fon Biberşteyn, Opisanie Provinsiy, Raspolojennıh na Levom Beregu Kaspiyskogo Morya Mejdu Rekoy Terek i Kuroy, Nauçnıy Arhiv Instituta İstorii, dok. 467, s. 36.
14 H. E. Delili, göst. araştırma tezi,. 84.
15 H. E. Delili, göst. araştırma tezi,s. 84.
16 H. Zeyditsa, Puteşestvie Vokrug Ozera Urmii, SPb., 1856, s. 85.
17 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 86.
18 H. E. Delili, göst. araştırma tezi,s. 88.
19 V. F. Minorski, Svedeniya o Naselenii Nekotorıh Pograniçnıh Okrugov, Petrograd 1916, s. 455-500.
20 H. E. Delili, göst. araştırma tezi,s. 113.
21 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 115.
22 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 118; Urmu-Avşar senedleri (İ. Petruşevskinin şehsi arşivinden).
23 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 120; Urmu-Avşar senedleri (İ. Petruşevski’nin şehsi arşivinden).
24 H. Zeyditsa, göst. eseri, s. 25.
25 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 127-128.
26 Tiyulun emele gelmesi hakkında bkz: İ. P. Petruşevski, Oçerki po İstorii Feodalnıh Otnoşeniy v Azerbaycane i Armenii v XVI, Naçale XIX vv., Leningrad, 1949, s. 184-221.
27 G. B. Abdullayev, İz İstorii Severo-Vostoçnogo Azerbaydjana (60-80 gg. XVIII v.), Baku, 1965, s. 21.
28 İ. P. Petruşevski, Oçerki…, s. 216.
29 Urmiye vilayetinde bir neçe kend, o cümleden İstamlu, Cahar-behş, Dizeç-budak, Gışlagi-Mirzeeli, Teglid-abad ve bu kimi toprak sıralarına dahil idiler. -H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 124.
30 İ. P. Petruşevski, Urmu-Avşar Senedleri, Leningrad, 1963, s. 19.
31 Tüm köy arazisi 18 hampalık olarak bölünüyordu. Bir hampa toprak becerene hampa, onun yarısını becerene-yarı hampa ve daha az topraklı köylülere ise tırnaklar deniyordu.
32 N. Zeydisa, göst. eseri, s. 365-368.
33 Yine orada, s. 17.
34 V. F. Minorski, Svedeniya o Naselenii Nekotorıh Pograniçnıh Okrugov, Peterburg, 1916, s. 461.
35 V. N. Leviatov, Oçerki iz İstorii Azerbaycana v XVIII v., Baku, 1948, s. 57.
36 V. N. Leviatov, Oçerki iz İstorii Azerbaycana v XVIII v., s. 56.
37 Bolşaya Sovetskaya Entsiklopediya, Moskva, 2-e İzdanie, no. 36, s. 256.
38 AKAK, Tiflis, 1868, t. 2, dok. No. 279, s. 280.
39 N. Zeydista, Göst. eseri, s. 16.
40 AKAK, Tiflis, 1868, tom 2, dok. 76, s. 78-95.
41 P. G. Butkov, Materialı Dlya Novoy İstorii Kavkaza, s. 1722-1803 g., SPb., 1868, t. 2, s. 87.
42 D. Kaftirov, Istoriçeskaya, Geografiçeskaya i Statistiçeskaya Svedeniya o Persii, SPb., 1829, s. 33.
43 V. N. Leviatov, göst. eseri, s. 56.
44 D. Kaftirov, göst. eseri, s. 30-40.
45 F. M. Eliyev, göst. eseri, s. 119-124.
46 I. P. Petruşevski, Oçerki…, s. 284-289; G. B. Abdullayev, Iz istorii…, s. 112-150.
47 P. G. Butkov, Materialı Dlya Novoy İstorii Kavkaza s 1722 po 1803 gg, SPb., 1869, ç. 2, s. 146.
48 N. Zeydista, göst. eseri, s. 15.
49 F. M. Eliyev, XVIII. Esrin II, Yarısında Şimali Azerbaycan Şeherleri, Bakü 1960, s. 110.
50 AKAK, Tiflis, 1885, tom 10, dokument 186.
51 F. M. Eliyev, Göst. eseri, s. 112.
52 I. P. Petruşevski, Urmiyskie-Avşarskie Dokumentı Kak İstoçnik po İstorii Agrarnıh Otnoşeniy v Irane, Leningrad 1963, Materialı Mecduvuzovskoy Nauçnoy Konferensii po İstoriografii i İstoçnikovedeniyu Stran Azii i Afriki, s. 197.
53 V. F. Minorski, Svedeniya o Naselenii Nekotorıh Pograniçnıh Okrugov, Petrograd 1916, s. 406.
54 Leviatov V. N., Oçerki iz İstorii Azerbaycana v XVIII Veke, Bakü 1948, s. 49.
55 AKAK, Tiflis 1878, d. 373, s. 430.
56 I. P. Petruşevski, a.g.e.,., s. 89.
57 Yine orada, s. 89-90.
58 D. Kaftirov, göst. eseri, s. 42.
59 N. Zeyditsa, göst. eseri, s. 21.
60 V. N. Leviatov, Oçerki po İstorii Azerbaycana v XVIII v., Bakü 1928, s. 45.
61 A.g.e., s. 46.
62 V. F. Minorskiy, Svedeniya o Naselenii Nekotorıh Pograniçnıh Okrugov, Petrograd 1916, s. 54-55.
63 V. F. Minorski, Svedeniya o Naselenii Nekotorıh Okrugov, s. 430.
64 I. P. Petruşevski, Oçerki…, s. 121-123.
65 S. D. Burhaşev, Opisaniye Oblastey Adrebiçanskih v Persii i İh Politiçeskoye Sostoyaniye, Kursk 1973, s. 25.
66 N. Dubrovin, İstoriya Voynı i Vladıçestva Russkih na Kavkaze, T. 1, SPb., 1871, s. 391-394.
67 S. D. Burhaşev, göst. eseri, s. 25.
68 N. Ç. Mustafaeva, Cenubi Azerbaycan Hanlıkları, Bakü 1995, s. 43-44.
69 I. P. Petruşevski, Oçerki…, s. 128.
70 A. A. Bakıhanov, Gülüstan-i İrem, Bakü 1970, s. 175.
71 H. E. Delili, göst. araştırma tezi, s. 202.
72 Mirze Camal Cavanşir, Tarih-e Garabağ, Bakü 1959, s. 22.
73 P. G. Butkov, göst. eseri, I. c., s. 237.
74 P. G. Butkov. göst. eseri, I. c., s. 238.
75 P. G. Butkov, göst. eseri, I. c., s. 238.
76 N. E. Delili, Azerbaycan’ın Cenup Hanlıgları (XVIII Esrin İkinci Yarısında), Bakı, 1976, seh. 117.
77 N. E. Delili, göst. araşt. tezi, s. 206-209.
78 A. A. Bakıhanov, göst. eseri, s. 160.
79 A.g.e., s. 162.
80 A.g.e., s. 165.
81 A.g.e., s. 166.
82 G. B. Abdullayev, İz İstorii Severo-Vostoçnogo Azerbaycana, s. 31.
83 S. D. Burhaşev, göst. eseri, s. 24.
84 P. G. Butkov. göst. eseri, c. II, s. 138.
85 Yine orada, s. 140.
86 N. Z. Mustafaeva. göst. eseri, s. 49.
87 A.g.e., s. 58.
88 H. E. Delili, Göst. araşt. tezi, s. 246-247.
89 A.g.e., s. 249.
90 N. Z. Mustafaeva, göst. eseri, seh. 60.
91 H. E. Delili, göst. araşt. tezi., s. 252.
92 A.g.e., s. 252.
93 A.g.e., s. 254.
94 A.g.e., s. 256.
95 AKAK, Tiflis 1878, tom. 7, dok. N 551, s. 467.
96 AKAK. Tiflis 1978, tom 7, dok. N 511, s. 546.
97 AKAK, Tiflis 1835, t. 8, s. 559..
Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat
Prof. Dr. Refİk TURAN
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi / Türkiye
1. Saray Teşkilatı
aray, Türk tarihinde Uygurlardan itibaren kullanılan bir hükümdar mekanı olarak bilinmektedir. Daha önceki Türk devletlerinde atlı göçebe siyasi teşkilatlanmanın sonucu olarak çok değişen bir siyasi merkez geleneği vardı. Türklerin yerleşik hayata geçmeleri saray geleneğinin başlamasıyla doğrudan alakalıdır.
Selçuklu hükümdarları başkent olarak seçtikleri şehirlere “daru’l-memleke,”1 “dergah” veya “bargah” adı verilen saraylar yaptırırlardı. Konya’da Kılıçarslan Sarayı ve Beyşehir yakınlarında Kubadabad Sarayı ve Kayseri’deki Keykubadiye bugün bildiğimiz saraylardır. Selçuklu sultanları saraylarda kadınları, kızlarıyla birlikte ve hizmetçileriyle muhafızlarının ihtimamı altında yaşarlardı.
Selçuklu hükümdarları Abbasi halifesi, Bizans, Gürcü, Gazneli ve Karahanlı hanedanlarından kız almışlar, buna mukabil Abbasi halifesine, Suriye Atabeyine, Danişmendoğlu’na, Hısn-ı Keyfa hakimi, Gazne ve Karahanlı sultanlarına kız vermişlerdir. Yine IV. Kılıçarslan kızını gayrimüslim İlhanlı Hükümdarı Abaka Han’ın oğlu Argun’a vermiştir.
Selçuklularda hükümdarın oğluna “melik” denmekteydi. Büyük Selçuklularda Melik küçük yaşlarda bir eyalete tayin edilirdi. Yanlarına vilayeti idare etmek üzere bilgili ve tecrübeli devlet adamları verilirdi. Selçuklularda bu kişiye “Atabeg” dendiği görülmektedir. Osmanlı’da ise “Lala” denmiştir. Selçuklularda Melikler bulundukları yerlerin hükümdarı idiler. Öldükleri zaman yerlerine oğulları geçerdi. Melikler içişlerinde diledikleri gibi hareket ederler, dışişlerinde ise Büyük Sultana tabi idiler. Kirman, Suriye ve Irak Selçukluları bu nitelikte idiler.
Anadolu Selçuklularında melik tayini olmuş, fakat onların bir hükümdar gibi davranmalarına izin verilmemiştir. Özellikle I. Alaeddin Keykubat melik ve valilerin yetkilerini azaltmış, memleketi tek elden idare etmeye çalışmıştır. Veliahd ise başkente yakın bir eyaletin valiliğine getirilirdi.
Selçuklu sultanları Melikşah’a kadar debdebe ve gösterişten uzak, sade bir hayat sürdüler. Melikşah Dönemi’nden itibaren devletin şevketi artmış ve bir imparatorluk görünümüne kavuşmuştu. Hükümdar yüksek dereceli memurlarla tantanalı bir hayat sürmeye başladı. Anadolu Selçukluları zamanında ise hü
kümdara hizmet eden saray görevlileri ve yüksek dereceli memurların sayısı daha da arttı.
Saray görevlilerinin tamamı memluklar arasından seçilirdi. Bunlar hususi şartlarda yetiştirilir, iyi ata biner, iyi silah kullanır ve ok atmayı mükemmel surette yaparlardı. Bu kölelerin başına hükümdarın çok güvendiği kişiler getirilirdi. Bazı durumlarda bu emirlerin hükümdar tarafından hassa ordusu komutanlığına da tayin edildikleri görülmüştür. Harezmşahlar sülalesinin müessisi Emir Anuştekin bir memluk idi ve sarayda taştdar idi. Emir Savtekin Serhenk, Halep Valisi Aksungur ise hacip idi. Bozan da memluk askerindendi.
Hükümdar ve sarayın hizmetinde çalışan görevliler şunlardı:
Hacibü’l-Hüccab (Ağacı): Karahanlılarda Ulu Hacib (Buyruk) denmekte idi.2 Selçuklularda vezir ve divan üyeleri ile sultan arasındaki yazışmaları, konuşma ve buluşmaları temin eden aracılara hacib bunların başına da Hacibü’l-Hüccab denirdi. Hacibü’l-Hüccab Osmanlı’daki mabeynci başına ve bugünkü Cumhurbaşkanlığı genel sekreterine benzetilebilir. Saray görevlilerinin en büyüğü sayılırdı. Sarayda sultandan sonra en yetkili kişiydi. Devlet idaresinde vezirden sonra gelirlerdi. Anadolu Selçuklularında eski önemlerini kaybetmişlerdir. Hacibler Türk memluklar arasından seçilir ve bir süre eğitimden sonra bu göreve gelirlerdi.3
Hacibü’l-Hüccablar dışarıdaki görevlere de tayin edilirlerdi. Valilik ve ordu kumandanlığı yapanları vardır. Büyük Selçuklularda Haciblerin başına “Hacib-i Buzurg”, “Hacib-i Kebir”, “Emir Hacib” dendiği de olmuştur. Anadolu Selçuklularında ise “Melikü’l-Hacib”, “Emir Hacib” denmekteydi.4
Candarlar: Büyük Selçuklularda sarayı koruyan askerlere candar bunların başında bulunanlara da emir-i candar denirdi. Anadolu Selçuklularında da aynı vazifeyi yapan saray görevlileri vardı. Candarlar arasından atabeyliğe kadar yükselenleri ve yüksek görevlere gelenleri olmuştur. Candarlar divanın da muhafazasını sağlarlardı. Hükümdarın idam emirlerini candarlar uygulardı. Ama asıl vazifeleri sultanın ve sarayın güvenliği idi.5
Emir-i Alem: Sancak yada bayrağı taşıyan ve koruyan kişi olup, özellikle savaşlarda çok önemli bir fonksiyonları vardı. Öyle ki, sancağı tutan kişi güçlü olmalı askerlerin gözünden kaybolmamalıydı.6
Şarabdar-ı Has: Hükümdarın meşrubatını hazırlar ve korurdu. Emrinde hademe ve sakiler vardı. İçilecek içkiler sarayın kilerinde korunurdu. Saray kilerine kilerci bakardı. Sarayda şarabın saklandığı yere de “şarabhane” denirdi. Diğer Türk-İslam devletlerinde benzer kurumlar görev yapmaktaydı.7
Taştdar (Abdar): Taşt “leğen” yada ona benzer bir su kabıdır. Taştdarlar hükümdarın elini yüzünü yıkamasına yarayan bu kabı tutardı. Suyunu hazırlar ve bu leğen ile ibrikleri muhafaza ederdi.8
Serhenk veya Çavuş (Durbaş): Törenlerde hükümdarın önünden gider ve yol açarlardı. Günümüzde dahi orduda ve halkımız arasında önden giden ve yol gösterip örnek olan kişilere çavuş denmektedir. Çavuşların ellerinde değnekler ve bellerinde de kıymetli taşlarla süslü kemerler vardı. Halktan şikayeti olanlarla ilk muhatap olanlar bu çavuşlardı. Divan yazışmalarının bir yere götürülmesinde çavuşlardan yararlanılırdı. Törenlerde tebaya “savulun, uzak durun” diye bağırırlardı.9
Camedar: Saray içerisinde sultanın elbisesini belli bir mahfaza yerinde tutardı. Sefer sırasında da hükümdarın elbiselerinin yıkanması ve düzenlenmesi işlerine nezaret ederdi.10
Emir-i Ahur (İlbaşı): Mirahur yada imrahor dendiği de olmuştur. Hükümdarın sarayında bulunan atlara bakan seyislerin ve hademelerin başına Emir-i Ahur denilirdi. Anadolu Selçukluları Haçlılar zamanında ahır kontu anlamına gelen “Kont istabl” da demişlerdir.11 Emir-i ahur merasimlerde hükümdarın atını dizginlerinden çekerlerdi. Diğer saray görevlilerine nispetle ufak bir memuriyet sayılırdı.12
Silahdarlar: Hükümdarın silahlarını korurlar ve merasimlerde taşırlardı. Başlarında emir-i silahdar bulunurdu.13
Vekil-i Has: Mutbak, Şarabhane, gulam vesair görevlilerinin nazırı idi. Saray içerisinde bulundurulması Nizamülmük’ün tavsiye ettiği görevlilerdendir.14
Dostları ilə paylaş: |