El-uhdetü ale-r-ravî doğru olup olmaması mes'uliyeti, rivayet edene aittir.
uhdûd (a.i.) hendek, yarık, (bkz: uhkuk).
uhdûse (a.i.) şaşılacak derecede uydurma haber.
uhkuk ("ku" uzun okunur, a.i.) hendek, yarık, (bkz: uhdûd).
uhrâ (a.s.) başka, diğer. ["âhar"ın müennesi.].
Merreten ba'de uhrâ birkaç defa, tekrar tekrar.
Neş'e-i uhrâ âhiret hayatı, öbür geliş.
Zâde fi-t-tunbûri nağmeten uhrâ (tanburda bir nağme daha arttı) mec. yeni bir fikir daha katıldı.
uhre (a.i.) 1. bir şeyin sonu. 2. gözucu, gözün kuyruğu. 3. eğerin arkasındaki sivri ucu.
uhrevî, uhreviyye (a.s. uhrâ'dan) âhirete ait, âhiretle ilgili.
uhreviyyât (a.i.c.) âhiretle ilgili işler; âhiret bahsi.
uhrûn (f.s.) kısır, doğurmayan [kadın veya hayvan], (bkz: ukre).
uht (a.i.c. ahavât) kızkardeş.
uht li-eb fer. ölünün baba bir kız kardeşi.
uht li-ümm fer. ana bir kızkardeş.
uhteyn (a.i.c.) iki kızkardeş.
Cem'-i uhteyn biri öldükten sonra diğerini nikahlamak suretiyle iki kız kardeşle evlenme.
uhûd (a.i. ahd'ın c.) ahidler; yeminler; anlaşmalar [ağızdan veya yazılı-].
uhûd-i atîka eski anlaşmalar.
uhûd-i mer'iyye yürürlükteki anlaşmalar.
uhuvvet (a.i.) 1. kardeşlik. 2. mec. dostluk, bağlılık.
uhuvvet-i efkâr fikir kardeşliği.
uhuvvet-kâr (a.f.b.s.) kardeş gibi davranan, kardeş gibi, dostça.
uhuvvet-kârâne (zf.) kardeşçesine.
ukab ("ka" uzun okunur, a.i.c. akabe, ıkbân) 1. karakuş, kartal, tavşancıl kuşu. 2. Hz. Muhammed'in alem (bayrak, sancak) lerinden birinin adı. 3.astr. Nesir burcu, Kartal takımyıldızı.
ukab-ı âhenîn-minkar (demir gagalı kartal) mec. uzun saplı balta.
ukab-ı melâ (çöl kartalı) mec. kötü kimse.
ukâb (a.i.) toz, duman, (bkz: gubâr).
ukabân ("ka" uzun okunur, a.f.b.i. ukab'ın c.).
ukabî ("ka" uzun okunur, a.s.) kartala ait, kartalla ilgili; kartal gibi.
ukad (a.i. ukde'nin c.) 1. düğümler. 2. anat. bezler.
Hallâl-ül-ukad bütün düğümleri çözen, müşkülleri yenen. mec. Cenâbıhak. 3.Cenâb-ı Hak.
ukad-ı lenfâviyye hek. koyunda (sıraca), koltuk altında (köpek memesi), kasıklarda (hıyarcık) bulunan şişler.
ukadât (o.i. ukde'nin c.) 1.anat., biy. boğumlar, düğümler.
ukadât-ı asabiyye anat. sinir boğumlan.
ukadât-ı haşviyye anat. içorgan sinir düğümleri.
ukadât-ı lenfâviyye anat. lenf boğumlan. 2. bot. fiz. düğümler.
ukadât-ı şibh-muhiyye anat. beyinsi boğumlar.
ukalâ' (a.i. âkıl'in c.) 1. akıllılar, akıllı olanlar. 2. [bizde "ukala dünbeleği"nden kinaye olarak ve müfret şeklinde, bir şey bilmediği halde"akıllılık, bilmişlik taslayan, akıllı geçinmek isteyen" mânâlarında kullanılır olmuştur].
ukam ("ka" uzun okunur, a.s.) pek şiddetli, çok sert.
ukamâ' (a.s. akîm'in c.) kısırlar, zürriyeti olmayanlar.
ukar ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. şarap, (bkz: bâde, habûk, handerîs, rahîk, sahbâ). 2. lüks mobilya.
Ukâz (a.h.i.) Mekke-i Mükerreme'nin yakınında bulunan ve Arap taifesinin her yıl bir ay kadar burada yiyip içip, alışverişten sonra karşılıklı şiir okuduktan pazar yeri. ["İkâz" okunuşu da vardır].
ukbâ (a.i.) 1. ceza. 2. âhiret, öbür dünyâ.
Dâr-ı ukbâ âhiret.
ukde (a.i.c. ukad) 1. düğüm,
ukde-i a'râs nikâh düğümü,
ukde-i hayâtiyye bot. yaprakların sak (sap) üzerinde çıktığı yer. 2. mec. zor, karışık iş. 3. istenip de ulaşılamadığından dolayı içe dert olan şey.
ukde-i derûn gönül derdi. 4anat., biy. bez, boğum,
ukde-i nuhâ-i şevki anat. omurilik sinir düğümü. 5. astr. bir seyyare (gezegen) mahrekinin (yörüngesinin) zodyak üstündeki iki ucundan her biri.
ukde-i re's astr. bir gezegenin Zodyak üzerinde yükselme noktası,
ukde-i süflâ astr. bir gezegenin zodyak üzerinde alçalma noktası.
ukde-gîr (a.f.b.s.) 1. düğümlü. 2. müşkül, zor. 3. şüpheli.
ukde-güşâ (a.f.b.s.) zorluğu yenen, (bkz: hallâl-i müşkilât, hallâl-ül-ukad).
ukdetân (a.i.c.). (bkz. ukdeteyn).
ukdeteyn (a.i.c.) astr. bir seyyarenin (gezegenin) zodyak üstündeki mahrekinin (yörüngesinin) iki ucu. [birine"ukde-i re's", ötekine"zeneb" denir].
ukdevî (a.s.) ukde, düğüm, yumak biçiminde olan.
ukdeviyye (a.s.) ["ukdevî" nin müen.]. (bkz: ukdevî).
ukdî (a.s.) anat. beze mensup; bez gibi.
ukdiyy-üş-şekl bez şeklinde olan.
ukdiyye (a.s.) ["ukdî" nin müen.]. (bkz: ukd'î).
ukeyd (a.i.) düğümcük.
ukhuvan (a.i.) bot. papatya, lât. anthemis nobilis.
ûkıyye (a.i.) 1283 gr. lık eski bir ağırlık ölçüsü.
ukm (a.i.) 1. kısırlık, çocuk yapmama. 2. verimsizlik.
ukne (a.i.) 1. taş oda veya kulübe, kümes. 2. dağ tepelerinde taştan yapılmış kilise.
uknûm (a.i.c. ekânîm) asıl, unsur, rükün; Hıristiyanlığın bir arada "üç Allah" inancının ayrı ayrı unsurları eb (baba), ibn (oğul), rûh-ül-kudüs. [fels. fr. hypostase].
ukr (a.i.) 1. kısırlık. 2. doğurmaz kadının veya dişi hayvanın hâli. 3. mec. netîce alamama. 4. ed. manzumenin en parlak olan beyti. 5. huk. toprak sahibine, toprak gelirinden verilen muayyen bir pay.
ukre (a.s.) kısır, doğurmayan [kadınveya hayvan], (bkz. uhrûn).
uksûme (a.i. kısmet'den. c. ekasîm) kısmet, hisse, nasîp, pay.
uktûa (a.i. kat'dan) ilgiyi kesmeküzere gönderilen, verilen şey.
ukubât ("ku" uzun okunur, a. i. ukubet'in c.) 1. cezalar. 2. eziyetler, işkenceler, azaplar.
ukubet ("ku" uzun okunur, a.i.c. ukubât) 1. ceza. 2. eziyet, işkence, azap.
ukud ("ku" uzun okunur, a.i. akd'in c.) akitler, bağlar, şartlar, taraflarca yapılması kararlaştırılıp kabul edilen şeyler.
Sûre-i ukud Kur'ân'ın 5. sûresi.
ukud-i ticâriyye ticarî akitler.
ukud-ül-cevâhir mücevher dizileri.
Ukûf (a.i.) bir şeye devam etmek üzere ikbal gösterme, gösteriş.
ukuk ("ku" uzun okunur, a.i.) anaya babaya âsî olma. (bkz. akk).
ukul ("ku" uzun okunur, a.i. akl'ın c.) akıllar, zihinler, uslar.
Ehl-i ukul akıllılar.
ukul-i aşere Aristo taksimine göre aklın on mertebesi.
ukul-i zaîfe erbâbı, eshâbı akılca zayıf olanlar.
ukûs (a.i. aks'in c.) akisler, çarpmalar, yankılar.
ûlâ (a.s.) birinci, ilk [evvelin müennesi].
Rütbe-i ûlâ mülkiyede bir paye olup resmî unvanı"saâdetlü efendim hazretleri" dir.
ulâ (a.s.) şan ve şeref sahibi [kimse].
ulbe (a.i.c. ilâb, uleb) 1. büyük kutu.2 . fıçı. 3. sandık. 4. kâseler, kablar. 5. bot.kapsüller.
uleb (a.i. ulbe'nin c.) 1. büyük kutular. 2. fıçılar. 3. sandıklar.
ulemâ' (a.i. âlim'in c.) âlimler, ilimsahipleri, bilginler, [evvelce müderris, kadıgibi ilmiye mensuplarına denirdi].
ulemâ-yi ullâm huk. fıkıh âlimleri, avukatlar.
ulemâ-yi âmilîn ilim, bilgisi gereğincehareket eden bilgili kimseler.
ulguze ("gu" uzun okunur, a.i. lugaz'dan) kapalı söz; bilmece, yanıltmaca, (bkz: uğlûta, uhcüvve).
ûlî (a.i. zû'nun c.) sahip.
ulü-l-ebsâr görüş kabiliyetinde olan kimseler.
ulü-l-emr pâdişâh, kanun vâzıı.
ulleyk (a.i.) bot. çit sarmaşığı, kahkaha çiçeği.
ulû (a.i. sahipler, (bkz. ulî).
ulü-l-emr pâdişâh, kanun vâzıı, buyruksahibi, hükümdar.
ulü-l-elbâb akıllı kimseler.
ulü-l-azm (azim sahipleri) Allah'ın verdiğivazifeyi en iyi şekilde yerine getiren peygamberler. [Hz. Nuh, Hz. ibrahim, Hz. Musa, Hz. îsâ ve Hz. Muhammed].
ulü-l-ebsâr görüş kabiliyetinde olan kimseler.
Fa'tebiru yâ uli-l-ebsâr ey dikkatle görenler, ibret alın!
ulü-n-nühâ akıllı kimseler.
ulüf (a.i. ulûfe'nin c.) 1. ulufeler, yemler. 2. sipâhî, yeniçeri maaşları.
ulûf (a.s. elfin c.) 1. binler.
Âhâd-i ulûf, Aşerât-ı ulûf, Miât-ı ulûf mat. binler evinin birinci, ikinci, üçüncü rakamları. 2. [Arap harflerinin ilki ve Allah kelimesinin ilk harfi olan "elif in c.]birler, tekler.
ulûfe (a.i. alefden. c. alâif, ulüf) 1. hayvan yemi. 2. sipahilere, yeniçerilere (üç ayda bir) verilen maaş.
ulûfe defteri tar. kapıkulu askerinin ve acemi ocağında bulunanların künyeleriyle, günlük ulufe miktarlarının yazıldığı defter. ulufe dîvânı veya ulufe telhisitar. kapıkulu askerine ulufelerin dağıtımı için sarayda yapılan tören.
ulûfeciyân (a.i.) ulûfeciler.
ulûfeciyân-ı yemîn (a.f. b.i.) tar. kapıkulu süvarisini teşkîl eden atlı bölüğün "ulûfeciyân". denilen ikisinden ilkinin adı.
ulûfeciyân-ı yesâr (a.f. b.i.) tar. kapıkulu süvarisini teşkîl eden atlı bölüğün "ulûfeciyân" denilen ikisinden ikincisinin adı.
ulûfe-hâr (a.f.b.s.c. ulûfe-hârân) ulûfeci, ulufesi olan.
ulûfe-hârân (a.f.b.s. ulûfe-hâr'ın c.) ulûfeciler, ulufesi olanlar.
ulûhiyyet (a.i.) Allahlık sıfatı, Tanrılık vasfı.
ulûm (a.i. ilm'in c.) ilimler, bilgiler.
Dâr-ül-ulûm (ilimler yurdu) medrese, mektep, dershane.. gibi yerler.
ulûm-i akliyye tabîat ve matematik gibi akıl esâsına dayanan bilgiler.
ulûm-i âliye gramer-sintaks gibi, başka bilgilerin öğrenilmesine yarayan bilgiler.
ulûm-i âliye tefsir ve hadîs ilimleri.
ulûm-i ameliyye tarih, coğrafya, hendese, ilm-i nücûm gibi ilimler.
ulûm-ı cüz'iyye dînî ilimlerden ayrılan küçük kollar.
ulûm-i dîniyye din bilgisi.
ulûm-ı edebiyye edebî ilimler, bilgiler.
ulûm-i garîbe gaybden haber verme, fala bakma gibi bilgiler.
ulûm-i hikemiyye ahlâk ve eşya hakikatini mevzu yapan bilgiler.
ulûm-ı hikmet-i tabîiyye fiz. fizikbilimleri, fizikbilgileri.
ulûm-ı hukukiyye huk. kanunlarla ilgili ilimler, bilgiler.
ulûm-i külliyye bütün dînî ilimler, dînî bilgiler.
ulûm-i müteârefe herkesin bildiği, tanınmış bilgiler.
ulûm-ı nakliyye hadîs, tefsir, fıkıh gibi nakil ve rivayet üzerine kurulmuş olan bilgiler.
ulûm-i nefsâniye ruh ilimleri, ruhî bilgiler.
ulûm-i riyâziyye matematik bilgiler.
ulûm-i siyâsiyye siyâsî ilimler.
ulûm-ı şer'iyye şeriat ilimleri, şeriat bilgileri.
ulûm-i tabîiyye tabîat bilgileri.
ulûm-ı ta'lîmiyye matematik ilimleri.
ulûm-i tâliye i'dâdî mekteplerinde (bugün liselerde) öğretilen bilgiler.
ulûm-ı zâhire medrese ilimleri dışında kalan ilimler.
ulûm u fünûn ilimler ve fenler, teorik ve pratik bilgiler.
u'lûme (a.i.c. eâlîm) nişan, alâmet, işaret.
ulüf (a.i. ulûfe'nin c.) (bkz: ulûfe).
ulüvv (a.i.) yükseklik, büyüklük, yücelik, (bkz: vâlâyî).
ulüvv-i cenâb âlicenaplık, kerem, cömertlik.
ulüvv-i himmet gayretin, himmetin büyük
ulüvv-i neseb soyu sopu yüksek.
ulüvv-i ân şan ve şerefin yüksek olması.
ulüvv-i tînet yaradılış yüksekliği.
ulvân (a.i.) 1. övünme, (bkz: tefâhür). 2. mektup ve yazı başlığı.
ulvî, ulviyye (a.s.) 1. yüksek, yüce. (bkz: âlî, bülend, refî').
ulvî nihadân yüksek yaradılışlılar. 2. göğe veya manevî âleme mensup. 3.astr. Güneş'ten uzaklıkları, Dünyâ'nınkinden çok olup devr-i mer'ilerinde bütün gökyüzünü dolaşır gibi görünen gezegenlerMerih ve Müşteri gibi. 4. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.
ulviyyân (a.i. uluî'den. c.) 1. büyük melâikeler. 2. h.i. Erendiz, Müşteri (Jüpiter) ve Sekendiz, Zuhal (Satürn).
ulviyyât (a.i. ulvî'den. ulviyye'nin c.) ma'nevî yükseklikler, yücelikler.
ulviyyet (a.i. ulüvv'den) yükseklik, yücelik, büyüklük.
ulyâ (a.s.) pek (daha, en, çok) yüce.
Atebe-i ulyâ pâdişâh katı.
Mehd-i ulyâ pâdişâh anası.
Mısr-ı ulyâ yukarı Mısır. [a'lâ nın müennesidir].
umâle (a.i.) [eskiden] işçilere ödenen gündelik ücret, (bkz: imâle).
umde (a.i.) 1. dayanılacak, güvenilecek şey, kimse, yer; dayak, dayanak, destek. 2. ilke, prensip. 3. herkesin güvendiği, itimâdı olan kimse.
umdet-ül-İslâm büyük islâm âlimi İmâm-ı Gazzâlî.
umdet-ül-ma'nevî tas. semâvâtın mâbih-it-temessükü yânî semâları mürtefi' ve âlî tutan şey.
umk (a.i.) derinlik, (bkz: gavr).
umkan (a.zf.) derinliğine.
umkî (a.s.) derinlikle ilgili.
umkî sahrâ jeol. derinlik kültesi.
umkıyyet (a.i.) derinlik,
ummâl (a.i. âmil'in c.) idare me'murlan; vâlîler, mutasarrıflar.
Umman (a.i.) ulu, büyük, engin deniz, okyanus.
ummân-ı adem yokluk denizi.
Ummân (a.h.i.) Arap Yarımadasının güney-doğu köşesi olan geniş kıt'a ve bu kıt'anın kıyısından Hind kıyılarına ve güneye doğru uzanan açık deniz.
Bahr-i Ummân Hind Okyanusu.
umrâ (a.i. ömr'den) huk. kendisine bağış yapılan kimsenin ölümü hâlinde bağışlanan şeyin bağışlayana veya mirasçılarına geri verilmesi şartıyla yapılan bağış.
umrân (a.i.) 1. ma'murluk, bayındırlık, bayındırlaşma. 2. medeniyet, ilerleme, refah ve saadet, mutluluk.
umrânî (a.i.) 1. ma'murluk, bayındırlığa ve medeniyete ait, ma'murlukla, bayındırlıkla ve medeniyetle ilgili.
umrâniyye (a.s.) ["umrânî'nin müen.]. (bkz: umrânî).
umrâniyyet (a.i.). (bkz. umrân).
umre (a.i.c. umurât) hac mevsiminin dışında Kabe'yi ve Mekke-i Mükerreme'nin mübarek yerlerini ziyaret etme.
umre-i nebevî Hz. Muhammed'in hac farzolmadan evvelki haccı.
umûhet (a.i.) yapılacak işde, tutulacak yolda tereddüdetme, duraksama.
umûm (a.i. âmm'dan) 1. umûmî (genel) olma. 2. hep, bütün, cümle, herkes. 3. bütün insanlar, bütün halk.
umûm ve husûs-ı mutlak mant. yalnız biri ötekinin bütün efradını câmî olan iki kelime arasındaki nisbet"her insan canlı olma bakımından hayvandır, fakat her hayvan insan değildir.." gibi.
umûm ve husûs min vech mant. bir maddede toplanıp, iki maddede ayrılan iki kelime arasındaki nisbet"insan", "beyaz" gibi.
umûmen (a.zf.) bütün, hep; herkese olduğu gibi.
umûmet (a.i.) amca olma, amcalık.
umum-hâne (a.f.b.i.) genelev.
umûm-hâne sermâyesi genelev kadını.
umûmî, umûmiyye (a.s.) umûma, herkese ait, herkesle ilgili.
Afv-i umûmî (umumî aff) bütün suçluların salıverilmesi.
Ahvâl-i umûmiyye umûmî vaziyet (genel durum).
Emniyyet-i umûmiyye (umûmî emniyet) polis kuvvetleri genel müdürlüğü.
Harb-i umûmî (umûmî harp) dünyâ savaşı.
Müdîr-i umûmî umum (genel) müdür.
Müdîriyyet-i umûmiyye umum müdürlük (genel müdürlük).
Târih-i umûmî umumî (genel) târih.
umûmî mutâbakat genel uygunluk.
umûmiyyat (a.i. umûmiyyet'in c.) umûmî (genel) mevzular (konular).
umûmiyyet (o.i.c. umûmiyyât) umumîlik, bir şeyin herkese ait olması, genellik.
umûmiyyetle umûmî (genel) olarak.
umûr (a.i. emr'in c.) 1. işler, hususlar, maddeler, şeyler.
Müshil-ül-umûr işleri kolaylaştıran; Allah. 2. önem verme, aldırma, üzerinde durma, iş sayma, iş edinme.
umûr-i âdiyye her günkü işler.
umûr-i adliyye hukukla ilgili işler.
umûr-i akliyye akılla ilgili işler.
umûr-i âmme kamu işleri.
umûr-i askeriyye askerlik işleri.
umûr-i beytiyye ev işleri.
umûr-ı câriyye günlük işler.
umûr-i cumhûr millî işler.
umûr-i dâhiliyye iç işler.
umûr-i dâhiliyye nezâreti içişleri bakanlığı.
umûr-i devlet devlet işleri.
umûr-i dünyeviyye dünyâya ait işler.
umûr-i hâriciyye dış işler.
umûr-i hâriciyye nezâreti dışişleri bakanlığı.
umûr-i hayriyye hayır işleri.
umûr-i maârif nezâreti millî eğitim bakanlığı.
umûr-i mâliyye para işleri, para ile ilgili işler.
umûr-i mâliyye nezâreti mâliye bakanlığı.
umûr-i me'mûre yapılması emrolunmuş işler.
umûr-i mühimme ehemmiyetli işler.
umûr-i mülkiyye halka ait işler; [Tanzimat'tan önce] içişleri.
umûr-i mülkiyye nezâreti içişleri bakanlığı.
umûr-i müsbite sabit olmuş işler.
umûr-i nâfia bayındırlık işleri.
umûr-i nâfia nezâreti bayındırlık bakanlığı.
umûr-i seyfiyye (bkz: umûr-i askeriyye).
umûr-i sıhhıyye sağlıkla ilgili işler, sağlık işleri.
umûr-i siyâsiyye politika işleri.
umûr-i tevliyet huk. [eskiden] mütevelli tarafından yapılması lâzımgelen işler.
umûr-i tıbbiyye tıpla ilgili işler.
umûr-i zabtiyye polisle ilgili işler.
umûr-i zâtiyye şahsa mahsus işler.
umûr-i zihniyye zihinli ilgili işler.
umûr-âşnâ (a.f.b.s.c. umûr-aşnâyân) işbilir, işten anlar, (bkz: kâr-âşnâ).
umûr-âşnâyân (a.f.b.s. umûr-âşnâ'nın c.) işbilirler.
umurât (a.i. umre'nin c.) hac mevsiminin dışında Kâ'be'yi ve Mekke-i Mükerreme'nin mübarek yerlerini ziyarette bulunmalar.
umûr-dîde (a.f.b.s.c. umûr-didegân) işten anlar, tecrübeli [kimse].
umûr-dîdegân (a.f.b.s. umûr-dîde'nin c.) işten anlayanlar, tecrübeli olanlar.
umyân (a.s. a'mâ'nın c.) körler, (bkz: nâ-bînâyân).
umye (a.s.) azgın, gümrah.
unât (a.i. ânî'nin c.) 1. esirler, tutsaklar. 2. adî, aşağılık kimseler.
unayk (a.i.) 1. boyuncuk, gerdancık. 2. hek. dişin taç kısmı ile kökü arasındaki küçük düğüm.
unf (a.i.) şiddet, sertlik, kabalık.
unfen (a.zf.) şiddetle, sertlikle, kabalıkla;zorla.
unfî, unfiyye (a.s.) şiddetli, sert, kaba.
unfuvân (a.i.) 1. gençliğin ve güzelliğin başlangıcı; bir şeyin tazelik zamanı. 2. tazelik, parlaklık.
unfuvân-i şebâb gençlik çağı, tazelik.
unk (a.i.c. a'nâk) boyun, gerdan.
Darb-ı unk boynunu vurma.
unk-üd-decâce astr. decâce suretinin meşhur beş yıldızından biri.
unk-ül-hayye (yılan boynu) astr. yılan şeklindeki yirmi beş yıldızın en meşhuru.
unkua ("ku" uzun okunur, a.i.) su oluğu sandığı, suyun akarken irkilip biriktiği yer.
unkud ("ku" uzun okunur, a.i.c. anâkıd) salkım, meyva salkımı.
unkud-i heremî üzüm salkımı, üzüm salkımı gibi.
unkudî ("ku" uzun okunur, a.s.) 1. salkım gibi. 2.bot. salkımsı, fr. grappeux.
unnâb (a.i.) bot. hünnap.
unnâbî (a.s.) hünnap renginde.
unnâbiyye (a.i.) bot. hünnapgiller.
unsul (a.i.) bot. adasoğanı. [şurubu kalb hastalıklarına, kan bozukluğuna ve zatülcenbe karşı kullanılır].
unsur (a.i.c. anâsır) 1. mürekkep cisimleri meydana getiren basit cisimlerin her biri, eleman. 2. bir bütünden ayrılıp ayn bir fırka, hey'et meydana getiren kısım. 3. madde, esas, kök.
unsur-ı a'zam tas. Hazret-i ehadiyyetten nazil olan mertebeler, Allah'ın birliğinden başlayarak madde âlemine kadar sıralanan dereceler, aşamalar.
unsur-ı savt gr. ses, fonem.
unsurî (a.s.) elemansal, ögesel.
unûşe (a.i.) 1. huzur, refah, rahatlık. 2. şarap, (bkz. bâde, sahpâ). 3. mecûsî âyîni.4. merhamet; adalet. 5. beğenme, aferin.[nazımda "ünûşâ" denilebilir].
unve (a.i.) zor, kuvvet gösterme.
unveten (a.zf.) zorla, cebirle.
ûr (a.s. a'ver, avrâ'nın c.) 1. tek gözüler, tek gözlü kimseler, (bkz: yek-çeşmân). 2. silâhsız, mühimmatsız olanlar.
urâ (a.i.) çıplaklık.
urât (a.s. ârî'nin c.) çıplaklar, soyunmuşlar.
urâza (a.i.) 1. hediye, armağan. 2. misafire çıkarılan yiyecek.
urbân (a.i.c.) çöl Arapları, aşiretler, bedeviler.
urcân (a.s. a'rec'in c.) topallar, aksaklar.
urcûn (a.i.c. arâcîn) 1. kurumuş hurma dalı. 2. bot. akot.
urefâ (a.s. ârifin c.) arifler, irfan sahibi kimseler.
urf (a.i.). (bkz. örf).
urfa-mâhûr (a.f.b.i.) müz.Urfa gibi klâsik şark müziğinde son zamanlarda terkîbedilmiş ve mâhurlu bir mürekkep makamdır.
urkub ("ku" uzun okunur, a.i.c. arâkib) ökçe siniri, topuk siniri.
urkubî ("ku" uzun okunur, a.s.) urkub adlı birine mensup, onunla ilgili.
A'zâr-ı urkubiyye çerden çöpten sebeplere dayanan özürler, mazeretler.
urne (a.i.) hek. bıcılgan hastalığı, [atların topuklarına yakın yerlerin cerahatlenmesi].
urret (a.i.) uyuz hastalığı, (bkz: cereb).
urs, urus (a.i. a'râs, urusât) düğün yemeği.
urûc (a.i.) yukarı çıkma, yükselme, ağma.
urûc-i îsâ Hz. isa'nın göğe çıkışı, ağması.
urûk (a.i. ırk'ın c.) ırklar, kökler, damarlar.
urûk-ı beşer insan ırkları.
urûm, urûme (a.i.) l. nişane, alâmet. 2. başın tepesi. 3. Ad kavminin mezarları. 4. dip, kök.
urûs (a.i.) ekin veya meyva mahsullerinin zekâtı.
urusât (a.i. urs ve urus'un c.) düğün yemekleri.
urûş (a.i. arş'ın c.) arşlar, gökler,tavanlar.
Urûz (a.i. arz'ın c.) 1. arzlar, keyfiyetler, bildirmeler. 2 . arız olma, gelme.
urvâ (a.i.) hek. sıtma, sıtmaya tutulma. (bkz: teb).
urve (a.i.) testi, kova ve benzerleri gibi şeylerin kulpu; kulp.
urve-i vuska, urvet-ül-vuska (sağlam sap) Müslümanlık.
Ury (a.i.) çıplaklık, (bkz: bürehne-gî).
uryân (a.i.) çıplak, (bkz: bürehne).
uryân-ül-büzûr bot. açık tohumlular.
uryânî (a.i.) 1. çıplaklık. 2. kabuğu pek ince olan bir cins erik.
urza (a.i.) hedef, amaç, gaye.
usâre (a.i.) 1. özsu, sıkılan şeylerden çıkan su. 2. besisuyu, fr. seve.
usâre-i hâss bot. acı marul denilen bir ottan elde edilen hulâsa olup asabî hastalıklarda kullanılır.
usâre-i hücreviyye bot. hücre özsuyu.
usâre-i ineb (üzüm suyu) şıra.
usâre-i mi'deviyye anat. mîde salgısı.
usâre-i müstahzara bot. ongun besisuyu, fr. seve elaboree.
usâre-i nevâtiyye bot. çekirdek özsuyu, fr. suç nucleaire.
usât (a.s. âsî'nin c.) 1. âsîler, itaatsizler, zorbalar. 2 . günahkârlar.
usbu' (a.i.c. asâbî') anat. parmak.
usefâ (a.i. asîfin c.) 1. ırgatlar. 2. rençberler.
useyb (a.i.) anat. alantoit.
useybât (a.i. useybe'nin c.) bot.küçük damarlar.
useybât-ı ûlâ bot. yaprağı iki kısma ayıran damarlar.
useybât-ı sâniye bot. yaprağı iki kısma ayıran damarların iki yanından çıkan damarlar.
useybât-ı sâlise bot. useybât-ı sâniyenin iki yanından çıkan damarlar.
useybe (a.i.c. useybât) bot. damar, yaprağı bir takım kısımlara ayıran liflerden her biri.
useyle (a.i.) 1. bal kadar tatlı olan küçük bir şey. 2. cinsî münâsebet, çiftleşme.
useyye (a.i.) fels. çomak, fr. bâtonnet.
usfûr (a.i.c. asâfîr) serçe kuşu.
uslûc (a.i.c. assâlîc) yeni belirmiş ağaç budağı.
Usmân (a.h.i.) Osman.
Usmânî (a.s.) 1. Hz. Osman'la ilgili. 2. Osmanlılara ait, Osmanlılarla ilgili.
Usmâniyân (a.h.i.c.) Osmanlılar, Osman Oğulları
usmûh (a.i.) 1. kulak, (bkz: sımâh, üzn). 2. kulak deliği.
usr (a.i.) 1. güçlük, zorluk; zor iş. 2. sıkıntı, darlık, kıtlık.
usr-ül-bevl sidik zorluğu.
usr-ün-nefes nefes darlığı, (bkz: zîk-i sadr).
usret (a.i.) zor, güçlük, zahmet, sıkıntı, zorluk.
usret-i bel' hek. yutkunma zorluğu.
usret-i hazm hek. hazım (sindirim) güçlüğü.
usret-i teneffüs hek. nefes darlığı.
usret-i hayz hek. regl bozukluğu [kadınlarda].
ûstâd (f.i.). (bkz. üstâd).
ûstâh (f.s.). (bkz. üstâh).
ûstâm (f.i.) 1. altın veya gümüşten yapılmış at eğeri, üzengi, (bkz: üstâm). 2. s. emîn, güvenilir.
ûstâz (f.i.). (bkz. üstâz).
ustuble (a.i.) üstüpü.
ustumme (a.i.). (bkz. uztumme).
usturlâb (a.i.) astr. [eskiden] yıldızların Arz'a nazaran yükseklik derecesini bulmakta kullanılan âlet.
usûl (a.i. asl'ın c.) 1. asıllar, kökler. 2. bir ilmin veya tekniğin asıl mevzûundan önce öğrenilmesi gereken esas, başlangıç bilgi. 3. başlangıç. 4. yol, yöntem, tertip, metod, nizam, kaide, düzen, fr. methode. 5. birinin soyundan gelme kimseler; ana veya baba tarafından atalar.
usûl-i aşere tas. seyr ve sülûke giren mürit için kabul edilen on esas[1. tövbe; 2. zühddünyâ nimetlerinden, şehvetten nefsini kesme; 3. Allah'a tevekkül; 4. kanaat; 5. uzlethalkla teması kesme; 6. zikir; 7. Allah'a yönelme; 8. murakabe; 9. kendi nefsinin rızâsından çıkıp Allah'ın rızâsına girme. 10. takva].
usûl-i fıkıh fıkıh ilminin prensiplerinden bahseden ilim; fıkıh metodolojisi.
usûl-i hadîs hadîs ilminin dayandığı prensipler; hadîs metodolojisi.
usûl-i muzâafa muhasebede yevmiye defterine borçlu hesabının karşılığı olan alacaklı hesabının da, birisi aktif, diğeri pasif tablolarında olmak üzere, aynı zamanda kaydedilmesi hâlidir, [bu metoda ait ilk bilgiler 1294 yılında rahip Lukas Paçiolo'nun"Summa de Aritmetica Geometri Proportioni et Proportinalita" adlı eserinde görülmüş ve bu usûle "italyan usûlü" de denilmektedir].
Dostları ilə paylaş: |