Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə43/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   189

filizzî (a.s.) filîzî, açık yeşil, filiz rengi.

filka (a.i.) bot. tohumda cücüğü kaplayan etli kısım.

fi-1-mesel (a.zf.) meselâ, misâldeki gibi. (bkz: farza).

fi-1-vâki (a.zf.) vakıa, hakikaten, gerçekten.

fî-mâba'd (a.zf.) bundan sonra, bundan böyle, bir daha.

finâ (a.i.c. efniye) 1. avlu. 2. evin ve şehrin önü.

fî-nefs-il-emr (a.zf.) hakî-katte, gerçekte.

firâd (a.i. ferd'in c.) fertler.

firak (a.i) 1. ayrılık, ayrılma; sevi-şenlerin ayrılığı.

Leyl-i firak ayrılık gecesi, (bkz: hicran). 2. hüzün, keder, sıkıntı, (bkz: gamm, gussa).

Firâkıyye (a.i.) sevgilisinden ayrılan bir kimsenin duyduğu ıstırabı belirtmek üzere yazdığı veya söylediği manzume.

firar (a.i.) kaçma, savuşma, izinsiz veya nizamsız olarak ortadan kaybolma.

firari (a.s.) kaçak, kaçkın, [firâriyân şeklinde c. de kullanılmıştır].

firâset (a.i.) 1. (bkz: feraset). 2. binicilik, at yetiştirme bilgisi, (bkz: fürûsiyyet). 3. yiğitlik, mertlik.

firâş (a.i.c. fürüş) 1. döşek, yatak; yaygı, şilte. 2. hasır, halı.

Esîr-i firâş yataktan kalkamayan hasta.

Hem-firâş zevce.

Sâhib-firâş hasta.

firâş-ı derûn iç yatağı, içteki yatak.

firâş-ı istirahat rahat döşeği.

firâş-ı kavi fık. evli kadının fırâşı. [bilâ davet neseb sabit olup nefy ile neseb nefyolun-mayıp lâkin laan ile nefy olunur].

firâş-ı mutavassıt fık. ümm-i veled'in fırâşı. [bilâ davet nesep sahîh olmaz].

firâş-ı sahîh fık. nikâh ve mülk-i yemîne müstenit bulunan istifrâş [mülk-i yemîn, bir kimsenin temellükünde bulunan câriyedir; bu bakımdan bu iki şarta dayanan istifraştan, meydana gelecek çocuk vâris sayılır. Ancak cariyeyi istifraşta husule gelen çocuğun kendisinden olduğunu müstefrişin söylemesi gerekir].

firâş-ı zaif fık. cariyenin fırâşı. [bununla nesep sabit olur].

firâvân bol, fazla, aşın. (bkz: bisyâr, kesîr, vâfir).

Nakd-i firâvân para bolluğu.

Ömr-i firâvân çok ömür.

firâvânî (f.i.) bolluk, çokluk, (bkz: kesret).

Fir'avn ferâine) 1. eski zamanlarda Mısır hükümdarlarına verilen unvan. 2. Allahlık iddiasında bulunduğu için Hz. Musa'nın mücâdele ettiği Mısır hükümdarı. 3.s. pek kibirli, gururlu ve inat [adam], firaun. [bâzı metinlerde "firavun, firavuniyyet" şeklinde de geçer].

fir'avnî (a.f.i.) 1. firaunluk. 2. s. firaun ile ilgili.

firâz (f.i.) 1. yokuş, çıkış.

firâz ü nişîb yokuş ve iniş. 2. yüksek, yukarı. 3. s. yükselten, kaldıran.

Ser-firâz îti-bar makamında bulunan, müstesna mevkide olan, sivrilmiş [kimse], (bkz: ser-efrâz).

firâzî tsl (f.i.) yükseklik, yukanlık.

firdevs (a.i.c. ferâdîs) 1. cennet, uçmak. 2. bostan, bahçe. 3. kadın adı.

firdevs-i a'lâ Cennet'teki altıncı bahçe.

firdevs-âşiyân (a.f.b.s.) cennetlik, merhum, (bkz: cennet-mekân).

Firdevsî (f.h.i.) iran'ın millî destanı olan "Şehnâme"nin nâzımıdır. Adı Mansur, Hasan veya Ahmed'dir; künyesi Ebülka-sım'dır. Takriben 934 - 1020 yıllan arasında yaşamıştır. Eseri, muhtelif dillere, bu arada Türkçe'ye de çevrilmiştir.

Firdevsiyye (a.h.i.) Kibreviyye tarikatı kollarından birinin adı. [kurucusu Rükneddîn-ül-Firdevsî'dir].

firdevs-mekân (a.b.s.). (bkz. firdevs-âşiyân).

firdevs-mukîm (a.b.s.). (bkz. firdevs-âşiyân).

firdevs-nişîn (a.f.b.s.). (bkz. firdevs-âşiyân).

fireng-i fer' i (f.a.b.i.) Türk müziğinin büyük usullerindendir. Yirmi sekiz zamanlı ve on üç darplıdır; çok nâdir kullanılmış olan bu usul ile sâdece bestelerin ölçüldüğü görülmüştür. Fireng-i fer' usulü, başta iki adet yürük semaî ile üç muhtelif şekilde dizilmiş dört tane sofyan'dan mürekkeptir.

fireûnî (a.i.) güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi, [tezhip, hat, minyatür v.b.].

firfahiyye (a.i.) bot. semizotugiller, fr. portulacees.

-firîb (f.s.) aldatan, aldatıcı [firîbînden mastarından].

Dil-firîb gönül aldatan.

Ebleh-firîb ahmak aldatan.

Nazar-firîb göz aldatan.

firîbende (f.s.) aldanmış, kapılmış.

firîb-gâh (f.b.i.) tılsım bağlanan yer.

firîfte (f.s.) aldatılmış, kandınlmış, aldanmış.

firîfte-dil (f.b.s.) gönlü aldanmış.

firîfte-gân (f.s. firîfte'nin c.) aldatılmışlar, aldanmışlar, kandınlmışlar.

firistâde (f.i.c. fıristâde-gân) 1. peygamber. 2. s. gönderilmiş, elçi.

firistâde-gân (f.s. fıristâde'nin c.) 1. gönderilmişler, elçiler. 2. peygamberler.

firişte (f.i.c. fırişte-gân) 1. melek, (bkz: sürüş). 2. s. meç. iyi ve yumuşak huylu [adam]. 3. s. günahsız, masum.

firişte-gân (f.i. firişte'nin c.) melekler, (bkz: melâik, melâike).

firişte-hû, firişte-haslet (f.a.b.s.) huy ve tabîatçe melek gibi olan. (bkz: firişte-sıfat).

firişte-merg ıjo (f.b.i.) "ölüm meleği" Azrail.

firişte-sıfat (f.a.b.s.) huy ve tabîatçe melek gibi olan. (bkz: firişte-haslet).

firişte-sîret (f.a.b.s.) melek huylu, (bkz: firişte-hû, firişte-haslet).

firkat (a.i.) dostlardan ve sâireden ayrılık, ayrılış, (bkz: firak, iftirâk, müfârekat). [aslı "fürkat" dir].

firkat-nümâ (bkz: fürkat-nümâ).

firkat-zede (a.f.b.s.). (bkz. fürkat--zede).

firûdest (f.b.i.) bir kaç hanendenin bir ağızdan usul ile söyledikleri nağme.

fîrûz (a.s.) 1. mes'ut, mutlu, sevinçli, ferah, uğurlu, iyi bahtlı. 2. erkek adı. [kelime, Farsça "pîrûz" dan alınmıştır].

fîrûz-baht (a.f.b.s.) talihi kutlu, uğurlu.

firuze (a.i.) 1. Nişabur'da çıkan açık mavi renkli ve değerli bir yüzük taşı. [kelime Farsça "pîrûze" den alınmıştır]. 2. başyazarı Muazzez Yusuf olan ve haftalık olarak istanbul'da yayımlanmış, kadınlara mahsus edebî bir dergi.

firûze-deryâ (mavi deniz) meç. gök.

firûze-fâm (a.f.b.s.) mavi renkli, gök renkli.

firûze-gâh (f.b.i.) gökyüzü, (bkz: semâ).

firûze-gûn (f.b.s.) firuze renkli.

firûz-mend (a. f.b.i.) zafer kazanmış, talihi açık.

firûz-mendî üstünlük.

fisâl (a.i.) 1. ayırma. 2. sütten kesme, (bkz: f nâm).

fî-sebîl-illâh (a.zf.) Allah yolunda; karşılık beklemeksizin.

fiten (a.i. fitne'nin c.) fitneler, ayartmalar, azdırmalar, ara bozmalar, (bkz: fitne).

fitnat (a.i.). (bkz. fıtnat).

fitne (a.i.c. fiten) 1. belâ, mihnet, sıkıntı. 2. ayartma, azdırma. 3. fesat, arabozma, karışıklık, ihtilâl,

îkaz-ı fitne karışıklık çıkarma. 4. dinsizlik, canilik. 5. ceza. 6. delilik. 7. güzel yüz, güzel göz; güzel kadın.

fitne-i âlem herkesi birbirine düşüren güzel. 8. ara bozan, karıştırıcı.

fitne-i uzmâ büyük fitne. 9. köpek yavrusu.

fitne-âmîz (a.f.b.s.) fesat karıştıran, bozgunculuk yapan.

fitne-cihân (a.f.b.s.) fitne sıçratan, fitne koparan.

fitne-cû (a.f.b.s.) fesat arayan.

fitne-engîz (a.f.b.s.) fesat koparan, fesat çıkaran.

fitne-ger (f.b.s.) fitneci.

fitne-kâr (a.f.b.s.) fitneci, fesat çıkarmak âdetinde bulunan.

fitne-zâ (a.f.b.s.) fitne çıkaran.

fitrâk (f.i.) atın terkisi, terki kayışı, eğerin arkasındaki tasma, at eğerinin arkasında bulunan ve eşya bağlamaya yarayan kayışlar.

fitret (a.i.). (bkz. fetret).

fityân (a.s. fetâ'nın c.) gençler, delikanlılar, yiğitler, mertler, (bkz: fetâ). [evvelce "ahi" teşkilâtına dâhil bulunanlar].

fî-yevminâ (a.b.zf.) günümüzde.

fi-zemânınâ (a.bif.) zamanımızda.

fizikî (fr.a.s.) fizik bakımından, fiziksel, fr. physique.

fuâd (a.i.) 1. kalp, yürek, gönül.

Câ-zib-ül-fuâd gönlü kendine çeken, sevimli, sempatik.

Mecrûh-ül-fuâd gönlü yaralı, kırık.

Mesrûr-ül-fuâd sevinçli, şen. 2. erkek adı.

fuâd-ı mi'de anat. mide ağzı, midenin üst deliği.

fuâdî (a.s.) kalple, gönülle ilgili.

fuâk (a.i.) 1. hıçkırık. 2. can çekişme, (bkz: hâlet-i nez'). 3. mîdenin tekallüsü, çekilip toplanması.

fualâ (a.i. fâil'in c.) failler, işlemişler, yapmış olanlar.

fudalâ' (a.i. fâdıl'ın c.), (bkz. fuzalâ1).

fuhş (a.i.c. fuhuş; c.c. fevâhiş) 1. haddini aşma. 2. kötülük, namusa aykırı hareket, orospuluk, (bkz: fazîha).

fuhş-hâne (a.f.b.i.) genelev.

fuhşiyyât (a.i.c.) edep, terbiye ve ahlâka aykırı olan işler, zina ile ilgili hareketler, [kelime, Redhouse lügatinde "fahşiyyât" şeklinde geçer].

fuhûl (a.i. fahl'in c.) 1. aygırlar. 2. erler, erkekler. 3. s. akıllı ve zekî [adamlar]. 4. beyit, hadîs ve rivayetleri çok iyi anlatan kimseler.

fuhûl-i muhaddisîn hadisçilerin en ileri gelenleri.

fuhûl-i müfessirîn tefsircilerin en ileri gelenleri.

fuhûl-i şuarâ şairlerin en üstünleri.

fuhûl-i ulemâ âlimlerin en değerlileri.

fuhûm (a.i. fehm'in c.), (bkz. fehm).

fukaha (a.i. fakîh'in c.), (bkz. fakîh).

fukahâ-i hanefiyye hanefi din âlimleri, bilginleri.

fukahâ-i şâfiiyye şâfiî din âlimleri, bilginleri.

fukara' (a.s. fakîr'in c.) fakirler, yoksullar, (bkz: fakır).

fukarâ-yı bâb-ullah tas. Allah kapısının fakirleri.

fukarâ-yi sâbirîn sabreden, dayanan, avuç açmayan fakirler.

ful (a.i.) bakla.

fûl-i Mısrî nohudu andıran ve "deveyulafı"da denilen küçük kara tane.

fûlâd (a.i.) çelik, (bkz: pûlâd).

fûm (a.i.). (bkz: sîr).

fıınduk (a.i.) 1. fındık, (bkz: bunduk, punduk). 2. han, misafirhane.

furâğ (f.i.) parıltı, ışık. (bkz: fer, fü-rûg, ziya).

furât (a.i.) tatlılık [su hakkında].

furkan ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. iyi ile kötü ve doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren herşey. 2. Kur'ân-ı Kerîm, (bkz: Hûda, Hitâb, Kitâb, Kitâb-ı mübîn, Mushaf, Necm, Nur, Zikr).

furkanî ("ka" uzun okunur, a.s.) Kurân-ı Kerîm'le ilgili.

fursat (a.i.) 1. uygun zaman, elverişli durum, faydalanma sırası, elden kaçırılmayacak faydalı vakit, hal ve münâsebet. 2. nöbet, [kelime, dilimizde yanlış olarak "fırsat" şeklinde yaygındır].

fursat-bîn (a.f.b.s.) fırsat gözeten, fırsat kollayan, (bkz: fursat-cû).

fursat-cû fırsat bekleyen.

fursat-yâb eline fırsat geçen.

furûde (f.i.) 1. hasislik, alçaklık. 2. s. denî, alçak, hasis. 3. s. kavrulmuş, kebap olmuş.

furûz (a.i. farz'ın c.), (bkz. farz).

furûz-i mukaddere huk. nas ile takdir olunan sehimlerdir ki, hiç nısıf (yarı), rubu' (dörtte bir), sumun (sekizde bir), sülüsân (üçte iki), sülüs (üçte bir), südüs (altıda bir) dir. [bu sehimleri ihraz eden vereseye "eshâb-ı ferâiz" denir].

fusahâ' (a.s. fasîh'in c.) güzel, düzgün ve açık konuşanlar, iyi söz söyleme kabiliyetinde olan kimseler, uzdilliler. (bkz: fasîh).

fusahâ-yi Arab Arap fasihleri.

fusûs (a.i. fass'ın c.) 1. yüzük taşlan, (bkz: fass).

Fusûs-ül-Hikem Muhiddîn-i Arabi'nin meşhur tasavvufî eseri. 2. yemiş içi [fındık, badem gibi].

fûta (f.i.) 1. peştemal. 2. eskiden kullanılan bir çeşit kumaş.

fütur (a.i.) bot. zehirli mantar.

futur-ı harakiyye bot. pasmantangiller.

futur-ı kaid-ül-büzûr bot. bazitli mantar.

futur-ı muhâtiyye bot. cıvıkmantar.

fuzalâ' (a.s. fâzıl'ın c.) fâzıllar, fazî-letliler, erdemli kimseler, (bkz: fudalâ').

fuzûl (a.s. fazl'ın c.) lüzumsuz, fazla şey veya söz.

fuzûl-ül-ganâim fık. ganimet mallarının tâyin ve tevziinden kalan ve ganimlerin çokluğu yüzünden taksimi kabil olmayan az miktardaki mal hakkında kullanılır bir deyim.

fuzûlen (a.zf.) usulsüz, yersiz, haksız olarak; zorbalıkla.

fuzûlî (a.s. fuzûl'den) 1. boşuna, yersiz, lüzumsuz; haksız. 2. boşboğaz, lüzumsuz işlerle uğraşan; kendisine düşmeyen sözler söyleyen. 3. i. erkek adı.

Fuzûlî (a.h.i.) XVI. asırda yaşamış ve en büyük Türk şâirlerinden biridir. Çağatay edebiyatı da dâhil olmak üzere, Türk edebiyatının bir çok sahalarında kuvvetli te'sir ve nüfuz sahibi olan büyük şâir, Azerî-Osmanh edebiyatının kurucularındandır. Türkçe, Arapça, Farsça, manzum ve mensur bir çok eser vücûda getirmiştir. Bunlar arasında "Leylî ve Mecnûn" mesnevisi çok meşhurdur. 1555 yılında Bağdat'ta ölmüştür.

füccâr (a.s. fâcir'in c.) günahkârlar, fena huylular, (bkz: fâcir).

füc'e (a.i.) ansızın, birdenbire.

fücâ' (a.zf.) ansızın, birdenbire, (bkz: ficâ).

fücâeh (a.zf.). (bkz. füc'eh).

fücâeten (a.zf.). (bkz: füc'eten).

füc'eh (a.zf.) apansızın, birdenbire.

füc'eten (a.zf.) birdenbire, ansızın ola(a.s.). (bkz: füc'eten).

fügen (f.s.) atıcı, yıkıcı, düşürücü, ["ef-gen" kelimesinin hafifletilmişi]. (bkz: efgen).

fükâhât (a.i. fükâhet'in c.), (bkz. fükâhet).

fükâhet cu (a.i.c. fükâhât) lâtife, mizah, alay, hoşa giden söz.

fülân (a.i.) herhangi bir şahıs, biri, belirsiz bir şey,

filân. fülân ibnü fülân filân oğlu filân.

fülfül (a.i.) kara biber.

Dâr-ı fülfül kara biberin uzunca bir çeşidi, tarçın tohumu denilen kuyruklu biber,

fülfül-i tavîl uzun biber.

fülk (a.i.) 1. gemi. 2. sandal, kayık. 3. Nuh'un gemisi, (bkz. keştî, sefine, zevrak, zevrakçe).

fülk-i dil gönül gemisi.

fülk-i elfâz (sözler gemisi) meç. Nuh'un gemisi.

fülk-i hidâyet (doğru yol gemisi) meç. Nuh'un gemisi.

fülk-i inayet (Tanrı yardımı gemisi) meç. Nuh'un gemisi.

fülk-i Nuh Nuh'un gemisi.

fülk-i rahmet (Tanrı bağışı gemisi) meç. Nuh'un gemisi.

fülk-i selâmet (kurtuluş gemisi) meç. Nuh'un gemisi.

füIs (a.i.c. fülûs) 1. pul, mangır, akçe, para.

füls-i ahmer kızıl mangır, bakır sikke.

füls-i ahmere muhtaç pek fakir. 2. hek. pul pul düşen kabuk.

fülsî (a.s.) fülse ait, füls ile ilgili.

fülûs (a.i. füls'ün c.) pullar, mangırlar, akçeler, paralar, bakır sikkeler.

fülûs-i tenâsüliyye anat. eşeylik plağı, fr. plaque genitale.

fülük (a.i. felek'in c.), (bkz. eflâk).

fünûn (a-i- fenn'in c.), (bkz. fenn).

Dâr-ül-fünûn üniversite.

Mecmûa-i fünûn 1862 de Cemiyyet-i Ilmiyye-i Osmâniyye tarafından çıkarılan aylık mecmua.

fünûn-i bahriyye den. denizcilik ferileri.

fünûn-i harbiyye aşk. harp bilgileri.

fünûn-i şettâ çeşitli fenler.

fürâde (a.i.) yalnızlık.

Ale-l-fürâde tek tek.

fürât (a.i.) 1. tatlı su. 2. h. i. meşhur nehir, Fırat.

fürce (a.i.) 1. iki şey arasındaki açıklık, yarık, aralık.

fürce-i dîvâr duvar yangı. 2. güzel manzara, f r. panorama. 3. şiddetten kurtulma. 4. vakit; fırsat.

fürce-yâb (f.b.s.) fırsat, imkân, vakit bulan.

fürkat-nümâ (a.f.b.i.) ayrılığı gösteren.

fürkat-zede (a.f.b.s.) sevdiğinden ayrılmış [kimse].

Fürs (a.h.i.c.) Farslılar, Fars milleti; eski Iran.

fürsân (a.i. fâris'in c.) 1. usta biniciler. 2. atlılar, (bkz: rükbân).

Fürsî (a.h.i.) Fars milletinden olan, Farslı, eski îranlı.

fürsiyyât (a.i.c.) Fars dili ve edebiyatı bilgisi.

fürû (f.i.) aşağı.

Fürû-mânde aşağıda, geride kalmış olan, âciz, beceriksiz; yorgun, şaşkın.

fürû' (a.i. fer'in c.), (bkz. fer').

fürûât (a.i. fer'in c.c.), (bkz: fer', fürû').

fürû-bürde (f.b.s.) aşağı, öne eğilmiş.

fürûc (a.i. fere'in c.), (bkz. fere).

fürûg (f-i-) nur, ziya, ışık, parlaklık, parıldayış, (bkz: furâğ).

Mihr-i fürûg-efşân ışık saçan Güneş.

fürûg-i âftâb Güneş'in ışığı.

fürû g-i asefî meşhur bir çeşit lâle.

fürûg-dih (f.b.s.) ışık veren.

fürûg-efşân (f.b.s.) ışık saçan.

fürûht (f.i.) satma, satım, satış. (bkz. bey').

fürûhtâr (f.b.i.) satıcı.

fürûhte (f.s.) satılmış.

fürûk (a.i. fark'ın c.), (bkz: fark).

fürûmânde (f.b.s.) aşağıda, geride kalmış olan, âciz, beceriksiz; yorgun, şaşkın.

fürû-mandegî (f.b.i.) ; beceriksizlik; yorgunluk, bitkinlik.

fürû-mâye (f.b.s.) sütü bozuk, mayası bozuk, soysuz, aşağılık [kimse].

fürû-nihâde (f.b.s.) tenzîledilmiş, indirilmiş.

fürûsî (f.i.) ata iyi binen, iyi binici.

fürûsiyyet (a.i.) 1. süvarilik, binicilik. 2. at yetiştirme bilgisi, (bkz: feraset).

-fürûş (f.s.) satan, satıcı.

Azamet-fürûş büyüklük satan.

Hod-fürûş kendini satan, kendini yüksek gösteren.

Nân-fürûş ekmek satan.

fürûş (i- ferş'in c.) döşemeler.

-fürûz (f.s. -efrûz'dan) parlatan, aydınlatan.

Cihân-fürûz cihanı aydınlatan ["efrûz" un hafifletilmişi]. (bkz: efrûz).

fürûzân (f.s.) 1. parlayıcı, parlayan, parlak.

Necm-i fürûzân parlak yıldız. 2. erkek ve kadın adı. 3. Muallim Naci'nin 1886'da basılmış bir şiir kitabı.

fürûzende (f.s.) yanıcı, yakıcı; parlatan, parlayıcı, parlayan, aydınlatıcı, aydınlatan.

füsûn-ger (f.b.i.) sihirbaz, üfürükçü.

füsûn-kâr (f.b.s.) 1. sihirbaz. 2. büyüleyici, (bkz: füsûn-perver, füsûn-sâz).

füsûn-perver (f.b.s.) büyüleyici, (bkz: füsûn-kâr, füsûn-sâz).

füsûn-sâz (f.b.s.) büyüleyici, (bkz: füsûn-kâr2, füsûn-perver).

füsûs (f.n.) yazık, eyvah! ["efsûs" un" hafifletilmişi]. (bkz: efsûs).

füsürde (f.s.) donmuş, ["efsürde" nin hafifletilmişi].

füsürde-beyân (f.a.b.s.) meç. tatsız ve soğuk sözlü.

füsürde-dil (f.b.s.) kalbi donmuş, hissiz, duygusuz, (bkz: efsürde).

füsürde jij (f.s.) ısrar eden, direnen.

füşürde-kadem (f.a.b.s.) ayak

direyen. fütâde (f.s.c. fütâde-gân) 1. düşmüş, düşkün. 2. tutkun, müptelâ. 3. bîçare, (bkz: üftâde).

fütâde-gân (f.s. fütâde'nin c.) 1. düşmüşler. 2. düşkünler. 3. bîçareler, tutkunlar.

futan (f.s.) düşen, düşerek, (bkz: eftân).

füttâk (a.s. fâtik'in c.) fırsat buldukça adam öldürenler.

fütûh (a.i.c. fütuhat) 1. zafer, galibiyet, üstünlük, (bkz: feth). 2. açma; açılma, ferahlanma, gönül ferahlığı.

fütuhat (a.i.'feth'in c. olan "fütûh" un c.) zaferler, fethedilen, zaptedilen memleketler.

Fütûhât-ı Mekkiyye Muhiddîn-i Arabi'nin meşhur tasavvufi eseri.

fütur (a.i.) 1. zayıflık, gevşeklik, bezginlik, usanma, usanç, bıkma. 2. keder, ümitsizlik.

Bilâ-fütûr korkusuzca, aldırmayarak, pervasızca, bezmeksizin.

fütüvvet (a.i.) 1. soy temizliği. 2. mertlik, yiğitlik, gençlik, delikanlılık. 3. cömertlik, elaçıklığı. (bkz: güşâde-destî). 4. eski esnaf teşkilâtı.

fütüvvet-li, (a.t.s.) 1. fütüvvet sahibi. 2. [eskiden] askerlikte mülâzım (teğmenler) ile kol ağası ve yüzbaşılara mülkiyede, râbia ve hamişe rütbeleri taşıyan kimselere verilen unvan.

fütüvvet-mend (a.f.b.s.) cömert, eli açık. (bkz: güşâde-dest).

fütüvvet-nâme (a.f.b.i.) esnaf teşkilâtı ile bunların riâyet etmeleri lâzım gelen usul ve kaidelerden bahseden eser, yönetmelik, "tüzük.

fü'ûl (a.i.) fallar.

füûs (a.i. fe's'in c.) iki yüzlü baltalar.

füvve (a.i.) kökboya, kızılkök, fr. garance.

füyûl (a.i. fîl'in c.) filler, (bkz: efyâl).

füyüz (a.i. feyz'in c.), (bkz: feyz).

füyûzât (a.i. feyz'in c. olan füyûz'un c.), (bkz: feyz).

-füzûd (f.s.) artıran, çoğaltan.

Mahabbet-füzûd sevgi artıran, ["efzûd" un hafîfletilmişi]. (bkz: efzûd).

-füzûn Çok, fazla, ["efzûn'un hafifletilmişil. (bkz: efzûn).

füzûnî (f.i.) çokluk, fazlalık.

füzûn-ter (f.s.) pek çok, pek fazla.

gabâgıb (a.i. gabgab'ın c.) . (bkz. gabgab).

gabâvet (a.i.) anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık, (bkz: belâhet, hamâkat, humk).

gabâvet-i mücesseme büyük aptallık.

gabe ("ga" uzun okunur, a.i.c. gabât) arslan yatağı olan sık orman, koru ormanı.

Üsd-ül-gabe 1) sık orman arslanları; 2) Suyûtî'nin, Eshâb-ı Kirâm'ın hal tercümelerinden bahseden meşhur eseri.

gabes (a.s.) karanlık [gece].

gabgab (a.i.c. gabâgıb) çene altı, çifte gerdan.

gabgab-ı sîmîn gümüş (gibi) gerdan.

gabgab-ı gâv öküzün gerdanı.

gabî ("ga" uzun okunur, a.s.c. gubât) ahmaklık, budalalık eden.

gabî (a.s. c. agbiyâ') kalınkafalı, anlayışsız, kabiliyetsiz, (bkz: ahmak, ebleh).

Tıfl-ı gabî kalınkafalı çocuk.

gabin ("ga" uzun okunur, a.s. gabn'dan) 1. alışverişte hîle eden, aldatan [kimse].

Bâyi-i gabin hîle yapan satıcı. 2. tenbel.

gabir ("ga" uzun okunur, a.s.) 1. kalan. 2. i. gelecek zaman. 3. a. gr. gelecek zaman, fr. futur.

gabn (a.i.) alışverişte hîle. aldatma, yalancılık.

gabn-i fâhiş alışverişte kazıklama.

gabrâ' (a.i.) yer, yeryüzü, arz ["agber" in müennesi].

Sâha-i gabrâ yer yüzü, dünyâ.

gad (a.i.) erte, yarın.

gadâ' (a.i.c. agdiye) öğle yemeği.

gadâir (a.i. gadîre'nin c.) saç örgüleri.

gadârîf (a.i. gudrûf'un c.) kıkırdaklar, kıkırdak kemikleri.

gadât (a.i.c. gadavât) 1. sabahın erken zamanı. 2. kuşluk yemeği [Hadiste geçer].

gadât (a.i. gudve'nin c.), (bkz. gudve).

gaddâr (a.s. gadr'den) 1. çok gadreden, zulmeden, hâin, merhametsiz, kıyıcı. 2. çok pahalı mal satan, soyucu [tüccar].

gaddâr-âne (a.f.zf.) gaddarca, merhametsizce, hâincesine.

gaddâre (a.i.) 1. büyük bıçak. 2. küçük tabanca, [yapma kelimelerdendir].

gadir ("ga" uzun okunur, a.s.) gadreden, hıyanet eden, fenalık eden.

gadir-i nefs nefse fenalık eden.

gadîr (a.i.c. guderâ', gudürân) 1. sel ile peyda olan birikinti su, durgun su, göl. 2. küçük ırmak.

gadîre (a.i.c. gadâir) saç örgüsü.

gadîrî, gadîriyye (a.s.) gölde yaşayan, gölde bulunan [hayvan, bitki].

Fasîle-i gadîriyye göl nebatları, bitkileri.

gadiyye (a.i.c. gadiyyât) sabahın erken vakti; tan atmasıyla Güneş doğması arası.

gadr (a.i.) 1. hainlik, vefasızlık. 2. zulüm, merhametsizlik. 3. haksızlık. 4. e. yazık.

gadr-dîde (a.f.b.s.) gadir görmüş, gadre uğramış, haksızlık görmüş.

gafer-Allâhü leh Allah onu yarlıgasın, bağışlasın!

gaffâr (a.i. ve s.) 1. kullarının günahlarını affeden, Allah.

gaffâr-üz-zünûb günahları, suçlan bağışlayan [Allah]. 2. i. [abdülgaffâr'dan kısaltılmış olarak] erkek adı.

gafere (a.fi.) bağışladı, yarlıgadı.

gafil, gafile ("ga" uzun okunur, a.s. gaflet'den. c. gafele, gafilîn) gaflette bulunan, ihmâl eden, ilerisini iyi düşünmeyen, dikkatsiz, ihtiyatsız, dalgın, tembel.

gafil-âne ("ga" uzun okunur, a.f.zf.) gafilcesine, dikkatsizlikle, ihtiyatsızlıkla, dalgınlıkla.

gafilen ("ga" uzun okunur, a.zf.) gaafil olarak, habersizce.

gafir ("ga" uzun okunur, a.s.) mağfiret eden, yarlıgayan, affeden; Allah.

gafir-üz-zenb suç bağışlayan (Allah).

gafîr (a.s.) 1. örten, etrafını çeviren. 2. çok fazla.

Cemm-i gafîr büyük cemaat, insan kalabalığı. 3. i. muhafız askerler.

gaflet (a.i.) 1. gafillik, boş bulunma, dalgınlık, dikkatsizlik, ihtiyatsızlık. 2. ihmal, endişesizlik.

gafleten (a.zf.) gaflet eseri olarak, dalgınlıkla.

gafûr (a.s. gufrân'dan) mağfiret eden, yarlıgayan, suç bağışlayan, merhamet eden [Allah], (bkz: gaffâr).

gafûr-ür-rahîm esirgeyen, suç bağışlayan [Allah].

gâh, geh (f.e.) 1. zaman bildiren edat.

Seher-gâh seher vakti.

Subh-gâh sabah vakti. 2. yer bildiren edat.

Secde-gâh secde yeri. 3. z f. arasıra, kimi, bâzı.

gâh ü bî-gâh vakitli vakitsiz, sıralı sırasız.

gâh ü nâ-gâh vakitli vakitsiz.

gâh gâh (f.zf.) zaman zaman, vakit vakit.

gâhî (f.zf.). (bkz. gehî).

gâhvâre (f.i.) beşik, (bkz: gehvâre, mehd).

gaî, gaiye ("ga" lar uzun okunur, a.s.) gaye, maksat ve netice ile ilgili.

İllet-i gaiye bir işin elde edilmeye uğraşılan neticesi, fr. cause finale.

gaib ("ga" uzun okunur, a.s. gayb',gıyâb'dan) 1. görünmeyen, hazır olmayan, yok olan, kayıp. 2. i. gr. üçüncü şahıs, o.

gaibâne ("ga" uzun okunur, a.f.zf.) görmeyerek, görünmeyerek, arkadan, yüze karşı olmayarak, gizliden, haberi olmaksızın tanımak, şahsan tanımadığı halde.

gaile ("ga" uzun okunur, a.i. c. gavâil) 1. dert, sıkıntı, keder. 2. felâket, musibet. (bkz. dâhiye). 3. uğraştıncı ve sıkıntılı iş. 4. muharebe, savaş.

gaile-i zâile zeval bulan, geçen, ardı kesilen sıkıntı.

gait, gaita ("ga" lar uzun okunur. a.i.) 1. insan pisliği, insan tersi.

Mevadd-ı gaita insan tersi, (bkz: gûh, neces). 2. çukur yer.

gaiyye ("ga uzun okunur, a.i.) fels.erekçilik, fr. finalisme.

gaiyyet ("ga" uzun okunur, a.i.) fels. fr. finalite.

gâl, gâle (f.s.) uzak, ırak. (bkz: baîd).


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin