Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə130/189
tarix21.10.2017
ölçüsü17,16 Mb.
#8652
1   ...   126   127   128   129   130   131   132   133   ...   189

nevâ-yı Husrevânî meşhur Bârbed'in Husrev-i Pervîz'in meclisinde okuduğu bir şarkı.

nevâ-yı sünbüle müz. Türk müziğinin eski mürekkep makamlarından olup bir nümunesi kalmamıştır.

nevâ-yı uşşâk müz. Türk müziğinin eski bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevâ-aşîrân (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nev-âbâd (f.b.s.); yeni şenelmiş.

nev-âbâd kasrı IV. Murad tarafından Kandilli'de 1042 (1632 - 33) de yaptırılan kasır.

nevâbız (a.i. nâbıza'nın c.) nabız damarları.

nevâbig (a.s. nâbiga'nın c.) 1. ulu, şerefli kimseler. 2. sonradan şâir olanlar.

nevâbit (a.s. nâbite'nin c.) yerden bitenler, yerden çıkıp büyüyenler.

nevâciz (a.i. nâciz'in c.) azı dişlerinin sonundaki altlı üstlü bulunan dişler.

nevâd (f.i.) 1. mahzen. 2. zarar ziyan. (bkz. hasar). 3. dil. (bkz: zeban).

nevâde (a.i.) torun, (bkz: hafid).

nevâdıc (a.s. nâdıc'ın c.), (bkz: nevâzıc).

nevâdî (a.i. nâdî'nin c.) meclisler, toplantılar.

nevâdî-i üdebâ ediplerin toplantıları.

nevâdir (a.s. nâdire'nin c.) nâdir olan, az bulunan şeyler, (bkz: nâdirât).

nevâfic (a.i. nâfic'in c.), (bkz: nâfic).

nevâfil (a.i. nâfile'nin c.) farz ve vâcib'den mâda yapılan ibâdetler.

nevâfis (a.i. nefsâ'nın c.) loğusalar.

nevâfiz (a.s. nâfıze'nin c.) nüfuz edici şeyler.

nevâger (f.i.) hânende, okuyucu.

nevâ-gerdâniyye (f.b.i.) müz.Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevâ-geveşt (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevâhî (a.i. nâhiye'nin c.) 1. yanlar, taraflar. 2. nâhiyeler, bucaklar.

nevâhî-i kazâ bir kazâ'ya bağlı olan nâhiyeler.

nevâhî-i muhterika jeol. eski devirlerde sönmüş yanardağların etrafında volkan eserleri görülen yerler.

nevâhî (a.i. nehy'in c.) yasak şeyler.

nevâhid (a.s. nâhid'in c.) turunç memeli kızlar.

nevâhik (a.i. nâhika'nın c.) dudaklı hayvanların göz pınarları.

nevâht (f. i.) 1. okşama. 2. saz çalma.

nevâhte (f.s.) 1. okşanmış. 2. saz çalmış.

nevâî (f.s.) 1. makam, ahenk ve nasip ile ilgili. 2. h. i. Ali Şîr'in lâkabı.

Nevâî (Ali Şîr)(f.h.i.) ilk Çağataş lehçesini kullanan büyük Türk şâiridir. Herat'da doğmuştur; çocukluğunda Hüseyin Baykara ile süt kardeş olmuş ve aynı mektepte okumuştur. Baykara, Herat hükümdarı olunca eski mektep arkadaşı ve süt kardeşi Nevâî'yi yanına almış evvelâ mühürdarlığına, sonra da nedîmliğine tâyin etmiştir. Sultandan sonra devletin en yüksek resmî şahsiyeti olarak yaşamış ve altmış yaşında iken Herat'da ölmüştür. Başlıca eserleri şunlardır Muhâ-kemet-ül-lûgateyn, Ferhâd ve Şîrîn, Mecnûn ve Leylî, Münşeât-ı Türkî, Mecâlis-ün-nefâis. (d. 1441 - ö. 1501).

nevâib (a.i. nâibe'nin c.) musibetler, kazalar, belâlar, (bkz: mesâib, nâibât).

nevâib-i eyyâm günlerin musibetleri.

nevâih (a.i. nâiha'nın c.) ölü arkasından para ile ağlatılan kadınlar.

Nevair (a.i. nâire'nin c.) ateşler, alevler.

Nevâîr bostan dolapları.

Nevâkıl (bkz : nâkil).

Nevâkıs (nâkise c.) noksanlar, eksikler, eksiklikleri tamamlama.

nevâkis (nâkis’in c.) başlarını daima önüne eğen adamlar.

Nevâkis (a.i. nâkus'un c.) ibâdet zamanlarında kilisede çalınan çanlar.

Tanîn-i nevâkis çan sesleri.

nevâ-kürdî (f.a.b.i.) müz. III. Selim tarafından terkîbedilmiş mürekkep makamlardan biridir. Neva makamına kürdî dörtlüsü ilâvesinden meydana gelmiştir. Kürdî dörtlüsü ile -nevâ'nın da, durak perdesi olan-dügâh "lâ" da kalır. Güçlüler, birinci derecede de nevâ'nın güçlüsü olan neva "re" ve ikinci derecede çargâh "do" dur. Neva gibi "si" küçük mücenneb bemolü kullanılır.

nevâl (a.i.) 1. talih, kısmet. 2. bahşiş, bağış.

Deryâ-nevâl bağışı deniz gibi çok olan.

nevâle (a.i.) 1. vergi, bağış, (bkz: nevâl2). 2. nasib, talih, kısmet, (bkz: nevâl'). 3. yiyecek, içecek; bir tek porsiyon.

nevâle-çîn (a.f.b.s.) kısmetini alan, yiyecek toplayan.

nevâ-mâye (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir örneği yoktur.

nev-âmed, nev-âmede (f.b. s.) yeni gelmiş, yeni yetme.

nevâmîs (a.i. nâmus'un c.) kanunlar, şerîatler.

nevâmîs-i İlâhiyye ilâhî kanunlar.

nevâmîs-i tabiat tabiat kanunları.

nevâmîs-i tabîiyye tabîî kanunlar.

nev-âmûz (f.b.s.) yeni alışan, acemi.

nev'an (a.zf.) 1. nevi, çeşit bakımından, cinsçe. 2. biraz.

nev-â-nev (f.zf.) yeni yeni.

nevâ-nevrûz (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir eseri yoktur.

nev'an-mâ (a.zf.) bir türlü, bir suretle, bir dereceye kadar, bir bakıma göre.

nevâ-perdâz (f.b.s.) şarkı okuyan, çalgıcı.

nevâ-perdâzân (f.b.s. nevâ-perdâz'ın c.) şarkı okuyanlar, çalgıcılar.

nevâ-pûselik (f.b.i.) müz. Türk müziğinde bir mürekkep makam. III. Selim tarafından terkîbedilmiş olan mürekkep makamlardan biridir. Neva makamına pûselik beşlisi veya tam dizisi ilâvesinden meydana gelmiştir. Pûselik ile dügâh "la" perdesinde kalır. Güçlüler birinci derecede nevâ'nın güçlüsü neva "re", ikinci derecede de pûselik'in güçlüsü heseynî (mi) perdeleridir. Donanımına neva gibi si koma bemolü ile "fa" bakıyye diyezi konulur. Pûselik için nota içinde "si" bekar "fa" bekar, yedende de "sol" bakıyye diyezi kullanılır. Bu makamın yerine ikinci şekli olan tâhir-pûselik çok kullanılmıştır.

nev-arûs (f.a.b.s.c. nev-arûsân) yeni gelin.

nev-arûsân (f.a.b.s. nev-arûs'-un c.) yeni gelinler.

nevâ-sâz (f.b.s.) çalgıcı, okuyucu, (bkz: hanende, mugannî).

nevâ selmek (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nevâsıb (a.i. nâsıb'dan) a. gr. dâhil oldukları isim veya fiili mansup kılan harfler.

nevâsî (a.i. nâsiye'nin c.) 1. alınlar. 2. ileri gelenler, ulular.

nevâsîr (a.i. nâsûr'un c.) basur delikleri, fr. fistules.

nevâ-şehnâz (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nevât (a.i.c. nevey, neveyât) 1. hurma çekirdeği. 2. çekirdek. 3. s. çekirdek şeklinde ve hâlinde olan [şey]. 4. bot. besler çekirdek.

nevât-ı münbite bot. besler çekirdek.

nevâtıh (a.i. nâtıh'ın c.), (bkz. nâtıh).

nevâtî (a.i. nûtî'nin c.) gemiciler.

nevâtîr (a.i. nâtûr'un c.) 1. natırlar, hamam hizmetlileri. 2. bostan bekçileri.

nev-âverde (f.b.s.) yeni icat edilmiş.

nev-âyende (f.b.s.c. nev-âyendegân) yeni gelmiş olan.

nev-âyendegân (a.b.s. nev-âyende'nin c.) yeni gelmiş olanlar.

nev-âyîn (f.b.s.) 1. yeni üslûp. 2. yeni üslûp çıkaran.

-nevâz (f.s.) "okşayan, okşayıcı" mânâlarıyla kelimelere eklenir, [nevâhten mastarından].

Dil-nevâz gönül okşayan.

Ruh-nevâz okşayıcılık.. gibi.

nevâzende (f.s.) okşayan, okşayıcı.

nevâzıc (a.s. nâzıc'ın c.) kıvama gelmişler, olgunlaşmışlar.

-nevâzî (f.i.) nevaz "okşama" ile yapılan kelimeleri isimleştirir.

Bende-nevâzî bendeye, köleye iltifat edicilik.

Dil-nevâzî gönül okşayıcılık, gibi.

Nevâzil (a.i. nâzile'nin ve nezle'nin c.) 1. hâdiseler. 2. belâlar. 3. nezleler.

nevâziş (f.i.) okşama, gönül alma, iltifat.

nevâziş-gâr (f.b.s.) okşayan, gönül alan, iltifat eden.

nevâziş-gârâne (f.zf.) okşayarak, gönül alarak, iltifat ederek.

nevâziş-ger (f.b.s.). (bkz. nevâziş-gâr).

nev-bâde (f.b.i.) taze şarap.

nev-bahâr (f.b.i.) 1. ilkbahar, (bkz: rebî, evvel bahar).

nev-bahâr-ı ömr ömrün ilkbaharı.

nev-bahâr-ı vuslat kavuşma baharı. 2. müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nev-bahârî (f.b.s.) ilkbaharla ilgili.

nev-bâre (f.b.s.ve i.). (bkz: nev-bâve).

nev-bâve (f.b.s. ve i.) 1. turfanda yemiş. 2. yeni yeşillik. 3. hediye.

nev-be-nev (f.zf.) yeniden yeniye, tazeden tazeye.

nevber (f.i.) 1. turfanda çıkan meyve ve çiçek. 2. memeleri yeni gelişen kız.

nevbet (f.i.) resmî yerlerde muayyen vakitlerde çalınan davul, dümbelek gibi şeyler, bando, mızıka, (bkz. gülbâng).

nevbet (a.i.c. nüveb) 1. sıra; sıra ile görülen iş.

nevbet-i mürettep müz. birbiriyle ilgisi olan dört parçadan olma güfteli bir müzik.

nevbet-i sultânî [eskiden] muayyen vakitlerde sarayla muhtelif yerlerde mızıka çalınması.

nevbet-i telebbüs giyilme sırası. 2. hastalık ateşi. 3. hek. vakit vakit ortaya çıkan aynı cinsten fizyolojik bozuklukların hepsi. 4 . karakol, nokta hizmeti.

nevbet- hâne (a.f.b.i.) nöbet çalan mûsikî takımının yeri. (bkz. mehter-hâne).

nevbet-zen (a.f.b.s.) nöbet çalan, muayyen vaktin geldiğini bildiren.

Nevbetî (f.i. mehter başı [bando zâbiti].

nev-bünyân yeni yapılmış, yeni yapılı.

nev-bürîde yeni kesilmiş, yeni koparılmış.

nev-câh (f.b.i.) bir makama veya me'mûriyete yeni geçmiş olan.

Nevcet (i.) 1. erâtın yatak bandıralarını bağladıkları ince ip. 2. (a.i.c. nevc) fırtına.

nev-civân (f.b.s.) taze, genç delikanlı. [aslı "nev-cüvân" dır].

nev-civânî (f.b.i.) tazelik, gençlik, delikanlılık, [aslı "nev-cüvânî" dir].

nev-demîde (f.b.s.) yeni yetişmiş, taze.

nev-devlet (f.a.b.s. c. nev-devletân) yeni görmüş, sonradan görmüş, sonradan görme, büyüklüğü sindirememiş.

nev-devletân (f.a.b.s. nev-devlet'in c.) sonradan görmeler, büyüklüğü sindirememiş olanlar.

neve (f.i.) torun, (bkz: hafîd).

neved (f.s.) doksan 90. (bkz: tis'în, tis'ûn).

nev-edâ (f. a. b. i.) 1. yeni tarz, yeni eda. 2 . müz. notacı Hacı Emin Ef. tarafından tahminen doksan sene evvel terkîbedilmiş bir mürekkep makam olup Emin Ef. tarafından bir peşrev ile saz semaîsi ve "sâz-ı âhım dinleyin.." güfteli bir şarkı bestelenmiş, başka bir bestekâr tarafından kullanılmamıştır.

nevend, nevende (f.i.) 1. hızlı giden at. 2. postacı, atlı postacı.

-neverd (f.s.) "dönen, dolaşan, gezen" mânâlarıyla kelimelere katılır.

Reh-neverd yolda gezen, dolaşan.

nevesân (a.i.) hareket etme, kımıldama, (bkz: nevs).

nev-eser (f.a.b.i.) müz. Dede Ef. tarafından tahminen 1, 5 asır önce veya biraz daha sonra terkîbedilmiş bir mürekkep makamdır. Dizisi bir sekizli içinde ifâde edilebilen basit görünüşlü bir terkîbolan nev-eser, nikriz beşlisine hicaz dörtlüsünün ilâvesinden mürekkeptir. Durağı rast (sol) ve güçlüsü -beşlinin dörtlü ile birleştiği beşinci derece olan- neva (re) dir. Dizisi inici-çıkıcı olarak seyreder. Donanımına "si" ve "mi" bakiyye bemolleri ile "fa" ve "do" bakiyye diyezleri konur. "Si" bemol ile "do" diyez nikriz beşlisi, "mi" bemol ile "fa" diyez de hicaz dörtlüsü içindir (aynı donanım şedaraban makamında da görülür ve esasen bu iki makam birbirine pek benzer). Orta sekizlideki sesleri, pestden tîze doğru olmak üzere şöyledir: rast, dügâh, dik-kürdî, nim-hicâz, neva, hisar eviç ve gerdaniye. Bu dizide niseb-i şerîfeden 6 tane olduğu için, gizli mütenâfir İtibâr edilir.Neveser pek çok kullanılmamakla beraber, çok güzel, hayâl ve "melancolie" tasvirlerine müsait bir makamdır.

nevey, neveyât (a.i. nevât'ın c.) çekirdekler.

nevfel (a.i.) 1. deniz, (bkz: derya, bahr). 2. i. erkek adı.

nev-güşâde (f.b.s.) yeni açılmış.

nevh (a.i. nâiha'nın c.) ağıt yakan, ağıt ağlayan kadınlar, (bkz: envâh).

nevh (a.i.) 1. ölüye avaz avaz ağlama. 2. güvercinin nağme ile ötmesi.

nevha (a.i.c. nevhât) ölüye sesle ağlama.

nevha-gâh (a.f.b.i.) ölüye ağlanacak yer.

nevha-geh (a.f.b.i.). (bkz. nevha-gâh).

nevha-ger (a.f.b.s.c. nevha-gerân) ölü ağlayıcısı.

nevha-gerî (a.f.b.i.) ölü ağlayıcılığı.

nev-hâst (f.b.s.) genç, taze hayvan.

nevhât (a.i. nevha'nın c.) ölüye yüksek sesle ağlamalar.

nev-hatt (f.a.b.s.) sakal başı yeni çıkmaya başlamış [genç].

nev-heves (f.b.s.c. nev-hevesân) 1. bir işe yeni ve büyük bir hevesle başlayan. 2. çabuk hevesi geçen, maymun iştahlı.

nev-hevesân (f.b.s. nev-heves'in c.) 1. bir işe yeni ve büyük bir hevesle başlayanlar. 2. çabuk hevesi geçenler, maymun iştahlılar.

nev-hîz (f.b.s.) 1. yeni yetişmiş, yeni çıkmış. 2. genç, taze.

Nihâl-i nev-hîz genç, taze fidan.

nevî (f.i.) yenilik.

nev'î (a.s. nev'den) nevi ile, çeşitle, cinsle, sınıfla ilgili.

Nev'î (a.h.i.) 1533 de Malkara'da doğmuştur. Asıl adı Yahya'dır, medrese tahsilinden sonra müderrislik, kadılık, kazaskerlik gibi vazifelerde bulunmuş, 1599 da ölmüştür. Bir dîvânı, edebî risaleleri ve bâzı ilmî eserleri vardır.

nev-îcâd (f.a.b.s.) yeniden meydana getirilmiş, evvelce yok iken sonradan yapılmış.

nevîd (f.i.) iyi, sevinçli haber, müjde, (bkz: beşaret).

nevîn (f.s.) 1. yepyeni, yeni şey, yeni olma. 2. i. kadın adı.

nev-inân (f.a.b.s.) bineğe yeni alıştırılan at, acemi, torlak at.

neviyye (a.s. nev'den) ["nev'î" nin müen.]. (bkz: nev'î).

nev'iyyet (a.i.) fels. özgüllük, tür-sellik, fr. specificite.

nevk (f.i.) 1. sivri uç. 2. kuş gagası. 3. kirpiğin ucu.

nevk-i kalem kalemin sivri ucu.

nevk-i müjgân kirpiklerin ucu.

nev-kadem, nev-reftâr (f. b.s.) yeni yürümeye başlamış [çocuk].

nev-kâr (f.b.s.) yeni işe başlamış, acemi.

nev-kârân (f.b.s. nev-kâr'ın c.) yeni işe başlamış olanlar, acemiler.

nev-kîse (f.b.s.) sonradan görme.

nevl (a.i.) 1. bahşiş, (bkz: atiyye). 2. navlun, gemi kirası; yolcuların verdiği vapor parası.

nevm (a.i.) 1. uyku. (Bkz: hâb, nüâs, sine). 2. rüya.

En-nevm uhuvv-ül-mevt uyku ölümün kardeşidir.

Bevn-en-nevm-ve-l-yakaza uyku ile uyanıklık arası.

nevm-i müstecleb fels. fr. provoque (somnambulisme).

nevm-i sınâî psik. hipnoz, sözle, bakışla telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku, fr. hypnose.

nevini, nevmiyye (a.s.) uykuya mensup, uyku ile ilgili.

nevmîd (f.s. "nâ-ümîd'den) ümitsiz, ümîdi kırık, (bkz: kanût, me'yûs).

nevmîd-âne (f.zf.) ümitsizcesine, ümitsizlikle, (bkz: me'yûsâne).

nevmîdî- (f.i.) ümitsizlik, (bkz: kunût).

nev-müslim (f.a.b.s.) Müslümanlığı yeni kabul etmiş [kimse].

nev-nihâl (f.b.s.) 1. taze fidan, ağacın taze sürgünü. 2. yetişmiş güzel kız.

nev-niyâz (f.b.s.) 1. işe yeni başlayan, yeni meşk alan [çocuk]. 2. tas. müptedî sâlik hakkında sullanılır, Mevlevî tâbirlerindendir. tas. Mevlevî tarikatına yeni giren, semâ törenlerine yeni başlayan kimse, [bunlar bin bir günden ibaret olan çile müddetini matbahta (mutfakta) doldururlardı].

nev-pervâz (f.b.s.) yeni kanatlanmış, yeni uçmağa başlamış [kuş].

nev-peydâ (f.b.s.) yeni çıkma.

nevr (a.i.c. envâr) 1. parlaklık. 2. ağaç çiçeği.

nevrâ (a.s. nevr'den) 1. (daha, çok, pek) parlak. 2. i. kadın adı. ["enver" in müen.]. (bkz: enver).

nev-râh (f.b.i.) 1. yeni yolcu, ilk olarak yolculuğa çıkan. 2. yeni yol.

-nevred (f.s.) "gezen, dolaşan, yol alan" mânâlarında birleşik sıfat yapar.

Reh-nevred yol alan.

Sehra-nevred sahralarda gezen, göçebe.

nevregân (f.i.) mukavva ve deri oymakta kullanılan bir mücellit âleti.

nev-res (f.b.s.) 1. yeni yetişen, yeni biten. 2. i. kadın, bazen erkek adı.

nev-resîd (f.b.s.) yeni yetişme, yeni yetişmiş.

nev-resîde (f.b.s.c. nevresîde-gân) yeni yetişmiş, yeni olgunlaşmaya başlamış, genç, taze.

nevresîde-gân (f.b.s. nev-resîde'nin c.) yeni yetişmişler, yeni olgunlaşmaya başlamış olanlar, gençler, tazeler.

nev-resm (f.a.b.i.) 1. [yeni çıkma] yakası büyük, kolsuz, harmani gibi, kırmalı bir çeşit kaput. 2. yeni moda.

nev-reste (f.b.s.c. nev-restegân) yeni bitmiş, yeni yetişmiş, yeni meydana gelmiş.

nev-restegân (f.b.s. nevreste'nin c.) yeni bitmişler, yeni yetişmişler, yeni meydana gelmiş olanlar.

nev-restegân-ı maârif bilgide yeni yetişenler.

nev-rûz (f.b.i.) 1. yeni gün. 2. Güneş'in koç burcuna girdiği gün olup rûmî martın dokuzuna rastlar, ilkbahar başlangıcı ve Celâlî takvimine göre yılbaşıdır.

nevrûz-i Hârizmşâh Harizmşah sultanı Celâleddin Melikşah'ın düzenliği takvime göre yılbaşı. 3. müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarından biridir. Ürmiyeli Safiyüddîn'in kitabına yazmış olduğu Arapça güfteli bir remel beste bu makama misaldir. Son zamanlarda 1. Hakkı Bey, bu makamdan darbeyn ve hafif besteler ile aksak ve yürük semailer, iki de şarkı bestelemiştir.

nevrûz-i Acem müz. Türk müziğinin en az alü asırlık bir mürekkep makamı olup nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-i Arab müz. 3-4 asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-i asl müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevrûz-i beyâtî müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevrûz-i büzürg müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir nümunesi yoktur.

nevrûz-i hârâ müz. Türk müziğinin en az 3 - 4 asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-i hicâz müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-i hüseynî müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-i ırak müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza bir nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-i ısfahân müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-i rûmî müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-i sultânî 1) Sultan Celâlüddîn Melîkşâh'ın takvimindeki nevruz. Müz. Türk müziğinin eski bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-i uşşâk müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümunesi kalmamıştır.

nevrûziyye (f.b.i.) nevruz günü için hazırlanan bir çeşit macun, o gün için hazırlanan kasîde. [fasâhat kaidelerine aykırıdır].

nevrûz-kûçek (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-nevâ (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup nümunesi zamanımıza kalmamıştır.

nevrûz-pûselik (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-râst (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-rehâvî (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az beş-altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

nevrûz-sabâ (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az 5 - 6 asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza nümunesi kalmamıştır.

nevrûz-zengûle (f.b.i.) müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza nümunesi kalmamıştır.

nev-rüste (f.b.i.) yeni yetişme.

nevs (a.i.) asılı olan bir nesnenin, öteye beriye sallanması, hareket etmesi; kımıldanma, hareket etme. (bkz: nevesân).

nev-sâl (f.b.i.) "yeni yıl" yılbaşı.

nev-sâle (f.b.s.) genç; taze; küçük.

nev-sefer (f.a.b.s.) yeni yolculuğa çıkan.

nev-sefer-i nûr-tal'at parlak yüzlü yolcu.

nev-şâh (f.b.i.) 1. yeni dal. 2. yeni bitmiş geyik boynuzu.

nev-şüküfte (f.b.s.) yeni açılmış [çiçek].

Gonce-i nev-şüküfte yeni açılmış gonca.

nevt (a.i.c. envât, niyât) asma [bir yere-], (bkz: ta'lîk).

nevtî (a.i.) gemici, (bkz: keştî-bân, nûtî).

nev-ummâ (a.zf.) bir suretle, bir derece.

nevvâb (a.s. nevb'den) 1. naiplik eden, vekillik eden. 2. Hindistan'ın Müslüman bölgesinde Timur sultanlarının saraylarında bulunan büyük kumandan veya vali. 3. 18. yüzyılda Hindistan'da kazandığı büyük bir servet ile İngiltere'ye dönen kimse. 4. zengin ve şatafatlı bir ömür süren kimse.

nevvâh (a.s. nevh'den) 1. ağlayan, çığlık koparan. 2. ölünün arkasından ağlamak üzere para ile tutulan [adam].

nevvâhe (a.s. nevh'den) 1. ağlayan, çığlık koparan [kadın, kız]. 2. ölünün arkasından ağlamak üzere para ile tutulan [kadın, kız].

nevvâr (a.s.) nurlu, aydın.

nev-zâd (f.b.s.) 1. yeni doğmuş, yeni doğan.

Tıfl-ı nev-zâd yeni doğmuş çocuk. 2. i. erkek adı.

nev-zemîn (f.b.s.) yeni tarz, yeni çeşit.

nev-zuhûr (f.a.b.s.) yeni çıkma.

ney (f.i.). (bkz. nây).

ney-i bezm-i gam gam meclisinin neyi.

ney ü nûş müzik ve şarap.

ney-çe (f.i.) 1. küçük ney. (bkz: nây-çe). 2. dokumacılıkta kullanılan küçük kamış.

neyelân (a.i.) isteğe ulaşma.

ney-istân (f.b.i.) kamışlık, sazlık. (bkz. maksebe, ney-zâr).

neyl (a.i.) 1. merama erişme; isteğine ulaşma. 2. s. ulaşılan şey.

ney-pâre (f.b.i.) kamış parçası.

neyrenc (a.i.c. neyrencât) tılsım, (bkz: nîreng).

neyrencât (a.i. neyrenc'in c.) tılsımlar.

neyrûz (f.i.). (bkz. nev-rûz).

ney-sitân (f.b.i.) kamışlık, sazlık. (bkz: maksebe, ney-zâr).

ney-şeker (f.b.i.) şeker kamışı.

neytal (a.i.) 1. musibet, belâ. (bkz: dâhiye, meşakkat). 2. koğa.

neyy (a.s.) çiğ, pişmemiş [et v.b.].

neyyir (a.s. nûr'dan) 1. nurlu, parlak, (bkz: ziyâ-dâr). 2. ışıklı cisim; cisimlenmiş nur. 3. Güneş, (bkz: Âftâb, Hûrşîd, Mihr, Şems). 4. i. erkek adı. [müen. "neyyire"].

neyyir-i asgar astr. Ay.

neyyir-i a'zam astr. Güneş.

neyyire (a.s. nûr'dan) 1. ["neyyir" in müen.]. (bkz: neyyir). 2. kadın adı.

neyyireyn (a.i.c.) "cisimlenmiş iki nur" Güneş ile Ay.

ney-zâr (f.b.i.) kamışlık; sazlık, (bkz: ney-sitân).

ney-zen (f.b.i.). (bkz. nây-zen).

ney-zenâne (f.zf.) neyzene yakışacak yolda.

Nigâh-ı neyzenâne neyzen gibi yan bakış.

Nez’ (a.i.) bozma; halkı birbirine düşürme. (bkz. ifsâd).

nez' (a.i.) 1. bir şeyi yerinden koparma, sökme. 2. kaldırma, yok etme. 3. can çekişme.

Hâlet-i nez' can çekişme, (bkz: hâl-i ihtizâr).

nezâfet (a.i.) temizlik, paklık.

En-nezâfetü min-el-îmân temizlik îmândan gelir.

nezâhet (a.i. nezh'den) 1. temizlik, paklık. 2. incelik, (bkz: rikkat). 3. kadın adı.

nezâket (o.i. nâzük'den) 1. naziklik. 2. zariflik, incelik. 3. terbiye, (bkz: edeb). 4. ehemmiyet, [yapma kelimelerdendir].

nezâre (a.i.) bakma, seyir.

nezâret (a.i.) tazelik, parlaklık, (bkz: letafet, nedâret, taravet).

nezâret (a.i. nazar'dan) 1. bakma, bakış, etrafı görme, seyir, (bkz: manzara). 2. gözetme, gözden geçirme, denetim, kontrol. 3. idare; reislik. 4. nazırlık, vekillik.

nezâret-hâne (a.f.b.i.) suç şüphesiyle gözaltına alınan kimselerin konulduğu yer.

nezd (f.zf.) 1. yan, kat. (bkz: ind). 2. göre, nazarında, fikrince.

nezdîk (f.s.) yakın, (bkz: karîb).

nezevân (a.i.) sıçrama, atlama.

nezf (a.i.) 1. kuyunun suyunu tamamen boşaltma.

nezf-i çâh kuyuyu boşaltma. 2. hek. kan gitme, kanama, f r. hemorragie.

nezf-i dimâği hek. beyin kanaması.

nezf-i rahm hek. kadınların aybaşı hallerinde fazla hayiz görmeleri.

nezf-ül-enf hek. burun kanaması.

nezfî (a.s.) kanamakla ilgili.

nezfiyye (a.s.) ["nezfî" nin müen.]. (bkz: nezfî).

nezh (a.i.) 1. temizlik, arılık. 2. masumluk.

nezîf (a.s.) fazla kan kaybından bitkin hâle gelen [kimse].

Nezîh (a.s.) 1. temiz, pak. 2. i. erkek adı. 3. güzel, kibar.

nezîhe (a.s.) 1. [nezîh'in müen.]. temiz, pak.

Âmâl-i nezîhe temiz emeller.

Hissiyyât-ı nezîhe temiz duygular.

nezîl (a.i. nüzl'den) misafir, konuk.

nezîr (a.i. nezr'den. c. nüzerâ, nüzür) l. birini, doğru yola sokmak için gözdağı vererek korkutma. 2. Hz. Muhammed'in adlarındandır.

nezîre (a.i.) nezredilen şey, adak.

nezîre (a.s. nezr'den) ["nezîr" in müen.]. (bkz: nezîr).


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   126   127   128   129   130   131   132   133   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin