Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə168/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   185

KELİMELER – KAVRAMLAR

ÂDEM


İlk insan ve ilk peygambere ait isimdir. Allahû Teâla (cc)’nın kendisine indirdiği on suhüfla, ilk şer’î devleti kurmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de: “Ey insanlar biz sizi bir erkekle, bir dişiden yarattık.”(ı) buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimedeki erkekten murad Hz. Âdem’dir.(2) Aynca “İnsanlar tek bir ümmet idi” âyeti kerimesiyle ilk devletin İslâm devleti olduğu beyan edilmiştir.(3) Zira ümmet, bir imama bağlanan toplumu ifade eden eli’timam (uymak) kökünden gelir. Hz. Âdem (as) ve çocuklarının ilk ümmeti teşkil ettikleri sabittir.Âdem kelimesi Arapça değildir. Ademeh kökünden geldiğini kabul edenler, derinin iç yüzü mâziâsına geldiğini söylemişlerdir. “Âdem” kelimesinin edim’den geldiğini esas alan lûgat âlimleri, rengi sebebiyle bu şekilde isimlendirildiği kanaatindedirler.(4) Edim Türkçe’de “Sahtiyan” karşılığıdır, bu da boyanmış deri mânâsına gelir. Âdem’in bu ismi almasının sebet;i, deriye benzeyen topraktan yaratıldığı içindir. Âdemoğlunun renklerinin muhtelif olması konusunda Resûl-i Ekrem (sav)’in izahı şöyledir: “Allahû Teâla (cc) Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yaratmıştır. Bu sebeple alınan o toprak ölçüsünde, bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah, bir kısmı kırmızı, bir kısmı sarı, bir kısmı da bunlar arasındaki renklerdedir. Bir kısmı yumuşak, bir kısmı kötü, bir kısmı temiz ve hoş olarak dünyaya gelmiştir.”(5)Allahû Teâla (cc), Hz. Âdem ve onun nesli olan bütün insanlardan “misak” almıştır. Bu bir anlamda, Allah (cc) ile insanlar arasında tahakkuk eden mukaveledir. Kur’ân-ı Kerim’de:”Hani Rabbin Âdemoğullarından (insanlardan) onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şâhid tutmuş: `Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti. Onlar da: `Evet, (Rabbimizsin) şâhid olduk!’ demişti. (İşte bu şahidlendirme) kıyamet günü: `Bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz içindir.”(6) buyurulmaktadır. İşte, Allah (cc) ile insanlar arasında tahakkuk eden bu mukavele sonucu insanlara hürriyet, mülkiyet, akıl ve diğer nimetler bahşedilmiştir.(7) İslâm hukukundaki umumi kaidelerden birisi de: “İnsan için asıl olan hürriyettir”(8) şeklinde ifade edilmiştir. Çünkü “misak” hürriyetin teminatıdır. Eğer İslâm’a karşı savaşırsa, Allah (cc) ile olan mukavelesini bozduğu için kölelik ortaya çıkar.(9) Her insanm doğuştan zimmetinin (mukavelesinin) bulunması, lehlerindeki ve aleyhlerindeki haklara sahip olmada eşitliği gerektirir. Resûl-i Ekrem (sav)’in “Hiçbir çocuk yoktur ki, İslâm fıtratı üzerine doğmuş olmasın. Sonra onu annesi ve babası, ya yahudileştirir, ya hıristiyanlaştırır, ya mecûsileştirir, ya müşrik yapar. Nihayet o çocuk bunu dili ile açıklar; ya şükredenlerden ya küfredenlerden olur.” (10) buyurduğu sabittir. Muharref Tevrat ve İncil’de de, Hz. Âdem ile ilgili bilgiler mevcuttur. (11) Dolayısıyla ilk insanın Hz. Âdem (as) olduğunu kabul etmeyen kimse müslüman olamadığı gibi, hıristiyan ve yahudi de olamaz. Bu noktada başta Darwin nazariyesi olmak üzere değişik ideolojilere inananlar, “Dehriyyûn” hükmündedirler. Dehrîler, bütün peygamberleri ve kitapları inkâr ettikleri için kâfirdirler.(12) Çünkü peygamberleri inkâr etmek, onları vazifelendireni de, (Mürsil’i) inkâr etmeyi beraberinde getirir. Brahmanistler de, peygamberlik müessesesini kabul etmedikleri için Hz. Âdem (as)’i inkâr ederler, bu sebeple kâfir hükmündedirler. (13) ·Resûl-i Ekrem (sav)’in Veda Hutbesi’inde: “Ey İnsanlar! Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.” (14) buyurduğu hadis mecmualarında kayıtlıdır. Bu noktada, bütüri insanlar eşit olduğu için kavmiyet gururuna kapılmaları mümkün değildir. Eğer kapılırlarsa kitap, sünnet ve sahabe-i kirâm’ın icmaı ile sabit olan bir gerçeği inkâr etmiş olurlar. Kur’ân-ı Kerim’de “Andolsun ki, biz Âdemoğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır. Onlara karada, denizde taşıyacak vasıtalar verdik. Onlara güzel güzel rızıklar verdik, onları yarattığımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık”(15) buyurulmaktadır. Müfessirler insanoğlunun izzet ve şeref sahibi olduğunun bu âyetle sabit olduğunu, dolayısıyla onun bu vasfını hakir görmenin haramlığı üzerinde dururlar.(16) Türkiye’de orta öğretim sıralarında “İnsanın maymundan geldiği teorisi” halen tekrarlanmaktadır. Bu başta Hz. Âdem (as) olmak üzere, bütün insanlara yapılan en büyük hakarettir. Çünkü insanlar, yeryüzünde Allah (cc)’ın halifesi hükmündedirler; emanet’i yüklenerek bu şerefe haiz olmuşlardır.

KAYNAKLAR

(1) Hucurat Sûresi, 13. (HBÇ Meâli, İst., 1959, c. II, sh. 949.

(2) İmam Kurtubi, el-Caınü 1i Ahkâmul Kur’an, Kahire, 1967, c. XVI, sh. 340, Hz. Âdem ile ilgili âyetler: Bakara Sûresi: 31, 33, 34, 35, 37; Â1-i İmran Sûresi: 33, 59; Maide Sûresi: 27; Âraf Sûresi: 11, 12, 19, 26, 27, 31, 35, 172; İsra Sûresi: 61; Secde Sûresi: 26, 33; Rahman Sûresi:14.

(3) Bakara sûresi: 213. (HBÇ’ Meâli, c. I, sh. 57).

(4) Mehmed Vehbi Efendi, Hülasatü’l Beyan fi Tef’siri’I Kur’ân, İst.1966, c. I, sh. 364.

(5) İmam Burhanüddin ez-Zernuci, Ta’limü’I Mütealim, İst. 1980, sh. 2; ayrıca Hicret Gazetesi 22 Ekim 1979, Sayı 6, sh. 9.

(6) İmam Burhanüddin ez-Zernuci, a.g.e., sh. 2.

(7) A’râf sûresi:172.

(8) Molla Hüsrev, Mir’at el Usul fi Şerhi Mirkat el Vüsdl, İst.1307, c. I, sh. 591.

(9) İbn-i Hümam, Fethu’l Kadir, Beyrut: 1316, c. IV, sh. 417; aynca İmam-ı Kasani, el-Bedai, c. VI. sh. 196.

(10) Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında bir Eıüd, Ank.1956, c. II, sh. 339.

(11) Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ı,e Şerhi, Ank.1976 (4. bs c. IV, sh. 529, Had. No: 644; ayrıca Sahiiı-i Müslim, K.Kader, c. IX, sh.6854, Had. No.2658.

(12)Tekvin, bab:l, cümle:27, bab:2, cümle:21-23, bab:9, cümle:1-617.

(13)Gazzalî, Faysalu’t Tefrika Beynel İslâm ve’z Zındıka, Mısr,1319, sh.27 vd.

(14)Ali b. Muhammed Kari el-Hirevi, Şerhu’,s ,Sifa, İst.1309, c.II, sh.515.

(15)İsra sûresi: 70

(16)Ebu’1 Bereket en-Nesefi, Medarikü’l Tenzil, c. II, sh.322


KELİMELER – KAVRAMLAR

AHD


Lûgatta “bir şeyi korumak, hâlden hâle onu muhafaza etmek, vasiyet etmek ve ısmarlamak” gibi mânâlara gelir.(!) İslâmî ıstılâhta ahd-ü misak denilince, ruhlar âleminde Allahû Teâla (cc) ile insanlar arasında tahakkuk eden “mukavele”· akla gelir.(2) Bu ahd-ü misak sadece müslümanlarla değil, bütün insanlarla tahakkuk etmiştir.(3) Şimdi Ahd-ü Misak âyetlerine dikkat edelim: “Hani Rabb’in Âdem oğullarından, (insanlardan) onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp, kendilerini nefislerine şahid tutmuş: `Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ (demişti). Onlar da: `Evet (Rabb’imizsin) şahid olduk’ demişlerdi. (işte bu şahidlendirme) kıyamet günü: `bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz için.”(4) “Yahûd, daha evvel ancak atalarımız (Allah’a) şirk koşmuştur. Biz de onların ardından gelen (izinden ayrılmayan) bir nesiliz. Şimdi, o bâtılı kuranların işlediği (günahlar) yüzünden bizi helâk mı edeceksin? dememeniz içindir.”(5) Molla Hüsrev; “Ahd-ü misak” ayetiyle ilgili olarak şunları kaydetmektedir: “Bu âyet-i kerime’de iki husus vardır: Birincisi Allahû Teâla (cc)’nın ikrarıdır, ikincisi insanların kendi nefislerine şahid tutulmasıdır. Bu “Ahd-ü Misak’ın” tabii sonucu olarak insanların yerine getirmesi gereken vazifeler ortaya çıkmıştır.”(6) “Ahd-ü Misak”ın tabii sonucu insanın emaneti yüklenmesidir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de, onlar bu emaneti yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan(a gelince, o tuttu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o çok zulümkâr ve çok câhildir.”(7) buyurulmaktadır. Müfessirler, bu âyet-i kerimede zikrolunan emanet’in, tekalif-i ilâhiyye’nin cümlesi (ilâhi tekliflerin tamamı) olduğu hususunda müttefiktirler.(8) Usul-i Fıkıh’ta emanet; Allahû Teâla (cc)’nın gerek kendi hukuku, gerekse yaratılmışların hukuku ile ilgili bütün vazifelerine verilen isimdir.(9) Hz. Enes (ra)’den rivayet edilen bir hadis-i şerif’te Resûl-i Ekrem (sav)’in: “Emanete riayeti olmayanın imanı da yoktur, ahde vefası olmayanın dini de yoktur”(10) buyurduğu bilinmektedir. Elbette emanet ve ahde vefâ; ruhlar âleminde tahakkuk eden “zimmet” ile de yakından alâkalıdır. . Devletler arasındaki “Muahede” fıkıh kitaplarından geniş şekilde izah edilmiştir. Bu ferdî değil, siyasî bir hadisedir.Umumi kaidelerden olan; “Kişi ikrarı ile muâheze olunur.”(11) kaidesi ferdî bir hâdisedir ve ahd-e vefa ile yakından alâkalıdır. zira her söz ve taahhüd, sorumluluğu da beraberinde getirir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: “...Bir de ahdi yerine getirin. Çünkü ahid (den cayanlar, riayet etmeyenler) sorumludur”(12)”Karşılıklı muahede yaptığınız vakit, Allah’ın ahdini yerine getirin. Sapasağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın, (Nasıl olur ki) üzerinize Allah’ı kefil yapmıştınız. Şüphe yok ki, Allah ne yapacağınızı bilir”(13) buyurulmuştur. Siyasî mahiyetteki ahid (muahede-anlaşma), velâyet hukuku ile ilgilidir ve müslümanları bağlayıcıdır. İmam-ı Muhammed (rha), “Müslümanlar, müşriklerden bir kavimle anlaşsalar (ahid yapsalar), bu anlaşmadan dolayı mallarını almak müslümanlara caiz değildir. Meğer ki, gönül rızasıyla vereler. Çünkü, bu muahede sayesinde artık onların malları ve canları, tıpkı müslümanlarınki gibidir. Nasıl gönül rızasıyla vermeleri dışında, müslümanların mallarını almak caiz değilse, anlaşmalı müşriklerin mallarını almak ihanet ve ahde vefasızlıktır. Halbuki Rasûlüllah (sav) “Ahidlere vefalı olmak gerekir, gadretmek câiz değildir” buyuruyor” hükmünü zikrederler.(14) Ahde vefa’nın zıddı “gadr”dır. Tâgûtlara iman eden insanlar, ruhlar aleminde verdikleri ahdi bozmuşlardır. Bu gadr, en büyük zulümdür. Amelî olan ahde vefâsızlık ise haramdır.

KAYNAKLAR

(1) Diyanet Gazetesi, 30 Aralık 1970, Sayı:10, sh. 3.

(2) Abdülaziz el-Buhari, Keşfü’l Esrar, İst.1308, c. IV, sh. 238.

(3) Mülla Hüsrev, Mir’at el Usûl fi ,rerhü Mirkat el Vüsûl. ist.1307, c. I, sh.591.

(4) A’râf sûresi: 172, (HBÇ Meali, İst. 1959, c. I, sh.245.

(5) A’raf sûresi:173.

(6) Molla Hüsrev, a.g.e., c. I, sh. 591.

(7) Ahzab sûresi: 72.

(8) Mecnıuaıu’t-Tefiısir, İst. 1979, c. V, sh. 142-143 (Haazin, İbn-i Abbas, Nesefî ve Kadi Beyzavi’nin “emanet” ile ilgili tefsirleri).

(9) Molla Hüsrev, a.g.e., c. I, sh. 591.

(10) Beyhakî, es-Sünenû’I Kübra, Beyrut, ty. c. IX, sh. 231.

(11) Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılâlıat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst.1976, c. I, sh. 281. Mad. 79. Ayrıca, Ali Himmet Berki, Açıklamalı Mecelle, İst.1979 (2. bsk.) sh. 26.

(12) İsrâ sûresi: 34.

(13) Nahl sûresi: 91.

(14) İmam-ı Muhammed, Siyer-i Kebir (İslam Devletler Hukuku), İst.1980, sh.148.



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   164   165   166   167   168   169   170   171   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin