Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$


MUHTELİF YAZILAR Mekke’nin sahibi var



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə175/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   171   172   173   174   175   176   177   178   ...   185

MUHTELİF YAZILAR

Mekke’nin sahibi var


Reşit Haylamaz, Zaman, 13/08/2000

Hayat bir tecrübe, olaylar bir kamçı, gelişmeler de aktif sabrı tetikleyen birer dinamik. İnsanlık adına çırpınmanın mükafatını kısacık dünya hayatında alan bir gönül erinin varlığını hatırlamıyorum. Hatta bırakın almayı, böyle bir eyilimi bile günah görmek onların en belirgin vasfı.

Cennetin kulları olma bizim dünyamızda çoktan aşılmış, her bir mü’minin hedefinde Allah’a kul olmaktır gaye.

Bu kulluğun gereklerini hayata taşırken engellerin çıkması kadar da tabii ve olağan bir durum yoktur. Adetullahtır bu. Adem’de, Nuh’ta, İbrahim’de olduğu gibi.

Alerji, şahsa değil, temsil edilen düşünceyedir. Ateş ve cehalete babalık yapanların karşısında Efendimiz(sas) bir fert değildir. Adem’den bugüne sulh ve emniyeti temsil eden cemmi gafirdir Şeytan’ı çıldırtan.

Herkesin bir yapısı, ayrı bir hesabı vardır; hesabı yanılıp şaşmayan ise sadece O’dur.

Aydınlıkla karanlığın mukabelesinde galibiyetin adresi bellidir. Hangi güneş tutulması ebedi kalmış, hangi ay sonsuz gölgeye takılmıştır? Mekke’nin ocağına incir dikmeye yeltenip de meyvesini toplayan kim vardır?

Sözler uçar gider, gün olur devran döner, er–geç hakikat ayan olur, yanlış hesap Bağdat’tan döner; ancak bu arada renkler belirginleşir, saflar ayrılır, akıllar başa gelir, üstte çöreklenen küller savrulur, ma’şeri vicdan harekete geçer ve kervan yoluna ayrı bir hızla devam eder durur.

Zannetmeyin ki, olanlarda şer vardır; başı öyle görülse de, yoluna ram olanın sonunda hep hayır vardır, yümün vardır, bereket vardır.

Bir yanda, 30 bin canın katili kitap kurdu gösterilip şirinleştirilirken diğer tarafta verilen kararda elbette zan vardır, kin vardır.

Ortamı değerlendiren vicdanlarda ise, iz’an vardır, feraset vardır.

Bir de, din gününde milim şaşmayan gerçek mizan vardır.

Havayı, suyu, ışığı kim tutsak kılabilir ki? Yaprak düşerken dalından onu bilene, susuzluktan kıvranırken karınca susuzluğunu giderenedir duamız.

Sözün anlamını yitirdiği yerde gönülleri okuyan da O, olayları birer gergef misali dokuyan da. Ebrehe Mekke’ye yönelse de onun sahibi vardır.

Abdulmuttalib’in ise yapılacak işi vardır. O, vazifesini ihmal ettiğinde gerçek felaket, terkinde ise ebedi hasaret vardır.

Maksat günü yaşamak ise, işin ucunda taşkınlık, şaşkınlık ve pişkinlik; yarını tamir ise teenni, sükunet ve vakar doğru adres, selim yoldur. His ve heyecana kapılıp takılan değil, akıl ve muhakemeyle değerlendirip yoluna devam eden gerçek kuldur.

Ebediyet soluklayan bir mü’min için, taşlar yağsa da üstüne semadan elindeki son gülü de vermektir ihtiyacı olana.

Dikenlere takılmadan gül bahçesinde bülbüllerle hemdem olmaya devam ne güzel…


MUHTELİF YAZILAR

ZAMAN’a katkıda bulunmak


Reşit Haylamaz, Zaman, 24/10/2000

Günler geldi yine bir kutlu dilimin eşiğine dayandı.. uyanan elbette uyandı.. ancak odunda yanmama adına uyarılacak çok yönümüz var. Dünyaya nam salmış ünümüz var.. işimiz var, gücümüz var.. elbet hayırda yarışacak her bir günümüz var. Gecemiz var.. ancak rızaya ulaşma adına daha çok hecemiz var.

Elbet gün, sadıkların sıddık olarak cehalete babalık yapanlardan ayrılacağı gündür...

An, her dem aranan vefanın sözle öz arasında ayırımının yapıldığı, fotoğrafının alındığı andır.

Zaman, sözle ezber çalışmaktan ziyade işle barışma, ataleti atıp aktif yarışma zamanıdır.

Zaman, kadri az bilinen bir nimettir. Sıhhat de öyle.… Hayat sınırlı, ömür kısa, alınan nefesler de bellidir. Zamana değer katan, alın teridir. Zamanda teri olmayan, bu yolda geridir.. onun için de ne dense yeridir.

Dünya bu ya.. sebepsiz sonuç yoktur. Elbette sebep çoktur. Ancak, işe yarar bir sebep olmak hünerdir. O, görendir, bilendir. Hak edenin karşılığını eksiksiz verendir. Bu noktada zamanlarını değerler üstüne çıkarma bahtiyarlığını göstermede birer sebep olanlara ne mutlu.…Mükemmel insan olma bir ideal, her insanın mükemmeli yakalaması da bir gayei hayal... Topyekün mükemmele ulaşmada alın teri dökmek ise bir nebze bu tarakta bezi olan herkes üzerinde ayrı bir vazife...

Yaratılıştaki gayenin kulluk olduğu muhakkak.. ferdi kulluklarımız kadar sosyal vazifelerimizin de varlığı su götürmez bir gerçek...

Halkanın öncülerinde olduğu gibi mi’racın sahibi Gül Nebi’nin gayretleri de bu vazifeyi ifa maksatlı değil miydi? Yoksa onca olumsuzluğa rağmen tekrar be tekrar aynı kapılara gidip gül takdim etmesini nasıl anlarız? Nasıl anlarız, her defasında yüzüne kapanan kapıları yeniden dövme gayretlerini? Recmediliyormuşçasına taşlansa da sokaklarda, ihtiyacı olanlara bir bardak su takdim edebilme gayretiyle şehirlerarası yolculuklarını? Varlığın sebebi vücudu olmasına rağmen pak damenine atılan çamurları, üzerine konulan deve işkembelerini? Boynuna dolanan sarıklar ve sokaklarda sürüklenme teşebbüslerini? Hakaretleri, tezyif ve karalamaları? Ve bütün olumsuzluklara rağmen gösterdiği metaneti, bitme tükenme bilmeyen yaşatma arzusunu ve sınır tanımayan merdiveniyle kalplere girme gayretlerini?

Her sabah elimizin ulaşabildiği kadar insana gül takdim etmek kadar bir güzellik tasavvur edilebilir mi? Sahi gülden kim rahatsızlık duyabilir ki? Hayat, su üzerine bina edilmiş ve herkesin ona ihtiyacı var. Suya karşı alerji besleyenin rahatsızlığı malum. Rencide olsa da didei huffaş ziyadan, vazifemiz değil midir, karanlık tek bir nokta kalmayıncaya kadar ışığa vasıta olmak? Aydınlanmadan dem vurulan bir dünyada, bu hamurun mayası olabilecek düşünceleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırmada öncülük eden her düşünceye alkış tutmak ne büyük bahtiyarlık...

O’nun tasvirleri arasında, hayatı boyunca vazifesini yaptığı halde yanında hiç ümmeti olmayan nice nebi vardır. Nübüvvet, son halkayla tamam.. ancak hak adına her hamlede binler omuz veriyorsa bu, ekstradan bir lütuftur. Devamı, cinsinden şükür ister. Şükre ulaştıracak fikir ister. Her dem dilde zikir, fiilde vakar ister.

Önkabullerle etrafımıza kaleler örmeden suya susayan gönüllere kadehler takdim etmek kadar insanlık adına kudsi bir vazife olamaz. Çatlayan dudaklara merhem sürerek, kırılan kalplere tiryak olarak beraberce keyfiyete ulaşmak bir zirve. Ancak kemmiyet de göz ardı edilecek bir olgu değil. Değil, zira o suya muhtaç milyarlar var.. yarın hesap var, kitap var.… Dicle’nin kenarındaki koyunun mesuliyetini hissetmedir kemal.… Nefsin kuruntularına yem olmak değil, rehber-i kamilin yolunda her dem var olmaktır ideal.…



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   171   172   173   174   175   176   177   178   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin