Baba Mertcan: 216-3884688, Şaban Mertcan: 212-2498127, 544-6297861, 533-4219394, 435+havaalanı 103=538$


MUHTELİF YAZILAR Ufkumuza Doğan Müjde



Yüklə 3,83 Mb.
səhifə177/185
tarix04.01.2019
ölçüsü3,83 Mb.
#90520
1   ...   173   174   175   176   177   178   179   180   ...   185

MUHTELİF YAZILAR

Ufkumuza Doğan Müjde


Reşit Haylamaz, Zaman, 05/06/2001

Müjdelenendin; müjdeleyerek gittin. Dillerde Faraklit, gönüllerde Gerçeğin Ruhu ve beklenen bir başka yardımcı, dünyaya gelecek egemendin.

Elinde müjde, dilinde de sürekli muştu vardı. Dünyanın zimamı bir gün sana verilecekti, biliyordun. Bütün sistemlerin üzerinde hakim ve hakkı temsil etmek için gönderilmiştin zira. Kula kullukta hürriyetlerini kaybedenler hoşlanmasalar bile, seninle gelen nur yarım kalmayacak ve bir gün tamam olacaktı. İlahi mesaj, bilmem kaç yerinde ifade ediyor bunu.

Bütün genişliğine rağmen yer yaşanmaz hale gelince yanına gelen Bilal’in başını sıvazlayacak, Habbab’ı teselli edecektin: ‘Vallahi, Allah nurunu tamamlayacak, ancak siz acele ediyorsunuz.’

Gazveden dönmüştün. Mutad olduğu vechile mescidine gidecek ve Rabbine hamd edecektin. Hane-i saadetine dönmeden önce kızın Fatıma’nın kapısını çaldın. Açtı kapıyı ve görünce seni karşısında, heyecanlandı. Mübarek ellerini öptü, boynuna sarıldı ve ağlamaya başladı. Niye ağladığını sordun. ‘Dayanamadım ya Rasulallah!’ dedi. ‘Zira görüyorum ki, çok çile çekmişsin; saçın başın karışmış, rengin solmuş ve üzerindeki libas da, lime lime. Dayanamadım.’ Hem onu teselli etmiş hem de bütün mü’minlere müjdeni vermiştin: ‘Ağlama kızım! Zira Allah, senin babanı öyle bir dava ile gönderdi ki, gün gelecek bu dava, gece ve gündüzün yeryüzünü sardığı gibi saracak onu. Ne kerpiç-tuğladan inşa edilmiş ev, ne de tüy ve kıldan örülmüş çadır kalmayacak ki, içine girmiş olmasın.’

Şafak sökmeye yüz tuttu ey Nebi! Bugün içlerimiz daha aydınlık ve buyurduğun gibi, karanlık gönüllerde aydınlık dünyan doğuyor artık. Işık kovaladıkça karanlığı, rengarenk bir insan manzarasıdır bugün görünen. Renklerin kesretinde davanın vahdetine şahit oluyor yaşlı dünyamız.

Risalete mühürdün; ancak her asrın minaresinde sesini, asrın idrakine göre akort edip davetini tekrarlayanlardan da mahrumiyet söz konusu değildi.

Önceki ümmetlere peş peşe nebiler gönderilip inayetle ellerinden tutulduğu gibi insanların, art arda ihsanlarla şenlenmedi mi dünyamız? Başka dünyalarda kuraktan dudaklar çatlarken, rahmet sağnak olup yağmadı mı üstümüze?

Memleket hapishanelerinde sürgün yaşarken, biliyordun; üstü toprakla örtülen tohum gibi bir gün sürgünler verecek, filizlerle hür dünyaya renk üstüne renk katacaktın. Erek dağı bahar solukluyor bugün. Kastamonu kalesi eskimiş yüzüyle sana tebessümler gönderiyor. Çam dağında hatırana kıyılsa da yalnız değil çobanların. Emir, dağdan geliyor eskiyen şehirlerin çehresine ve yeni bir restorasyon yaşanıyor insanlık pazarında bugün.

Volga’da dolaşmıştın ya, rengi değişmiş, kızıl akmıyor artık. San’an tepesinde bülbüller name yarışında. Dediğin gibi nurlar peş peşe doğuyor, Asya steplerinde. Perde-i müstebidane takallüs mü ediyor, yırtılıyor mu ne? Her kışın bir baharı, her gecenin de bir neharı var. Günler bahara kaymış ve dünya mektebinde görülen tahsil, semere müjdeleriyle yüklü bugün.

Bizler, mekan itibariyle meçhul mezarına gelip şükranlarımızı arz edemesek de, dört bir diyardan minnetlerimizi gönderiyor, asrına tatlı tebessümle gülenlerinin yanında, elimizdeki güllerle muştuna müjdeyle mukabele etmek istiyoruz.

Bugün evlatlarımız yetim, babaları da boynu bükük ve öksüz dolaşsa da yütm ü gurbetin küsuf gibi kalıcı olmayacağını biliyoruz.

Bir de aklının erip ulaştığı yere yetiştirebilseydik ellerimizi... Kalbindeki heyecanı, uyarılmış heyecan tufanı kılcallara ulaştırmada damarlarına oturmuş bir tortu olmaktan kurtarabilsek kendimizi... Kardeşleriyle muamelesinde Yusuf, zorluklar karşısında da Yunus u Mesih olabilseydik, bedeninin tadını kaçırmayacak, üç günde üç dakikalık güneşten bile mahrum etmeyecektik seni.

İşte, ey Nebi!

Her şey, gelip mü’minlerinde düğümleniyor. Dünya esbapla muhat ve müjden de bunun üstünde yükselecek. Atılan her adıma, dünya koşarak mukabelede bulunuyor. Dökülen alın terlerinin zemininde hayal edilmedik filizler yeşeriyor. Kalpler O’nun elinde. Evirip çeviren de O. Kalplerimiz de... Bir de sıyrılabilsek kalıplarımızdan...

Yeniden köyüne döndüğün gibi bir gün, bekliyoruz bizler de bugün. Emniyet ve güven içinde huzur soluklayarak, ümit dolu yarınlara.


MUHTELİF YAZILAR

Minare, alem ve paratoner


Reşit Haylamaz, Zaman, 08/06/2001

Minare alemdir; âlem-i İslam adına. Ezanlar oradan yankılanır dört bir yana. Ezan bir çağrıdır; fıtrata, insanlığa ve gül kokulu güzellikler diyarına. Şerefeler şeref katar insanlık diyarına...

Alem ise, minarelerin vazgeçilmez dekorudur; hilali haykıran âleme. Harici düşünceye karşı bir kılıf, bir kalkandır, mukavves haliyle. Bir gün dolunay olmaya namzettir o.

Ve o paratonerler ise, korurlar camiyi, cemaati gelecek bela ve musibetlerden. Bütün olumsuzlukları üzerlerine toplar ve huzur içinde kulluklarını yerine getirmelerini temin ederler, iklimlerine sığınanların.

Cami, toplanma yeridir. Gönüller bir araya gelmenin heyecanını yaşarlar orada. Ayrı bir huzur, farklı bir tebessüm vardır, ilahi na’meyle inleyen sütunlarında.

Her biri, aralarındaki ahenk ve uyum mükemmel olduğunda başları dik ve olabildiğince huzur soluklar, misk ü amber dağıtırlar etraflarına. Gelenler boyanır, onların tatlı rengine ve geleceklere yol açarlar, fevc fevc yürümeleri için istikbale...

Cemaat meltem esintilerinde secde edip huzur soluklarken, minarede çoğu zaman fırtınalar söz konusudur. Belki çoğu zaman farkında değildir, cemaat bunun. Bu da kaderidir onun. Sesler yükselir eteklerinden ve hep o yutup yok eder olumsuzlukları. Sürekli dinleyendir derdini, alttakilerin. Ancak derdini açıp paylaşacak bir yârânı yoktur yanında ve bu açıdan yalnızdır o. Şayet manada derinlik yaşayıp işin sahibiyle de hemhâl olmasa insan çatlar böyle bir durumda. Şüphesiz inâyet vardır yanında...

Hele bir de o minare, asra alem olmuşsa.. duyarlıysa bütün şerarelere.. romatizmalı hastalar misali, hissediyorsa yağmurun yağacağını, daha kara bulutlar belirmeden... Sinir uçları, olumsuzluklara karşı olabildiğince uyarılmış ve bir anne şefkatinden daha fazla titriyorsa iklimine sığınanların üstünde.

İddia ile minare olunmaz ki..! Zira o, bir çiledir; temeldeki atmosferle doruktaki akım arasında oldukça fark vardır. O, dayanıklıdır; zira, sadece kendi olmak için yoktur. Onun derdi-çilesi çoktur. Yukarıda kar vardır, kış vardır; aşağıdan yukarıya şaşkın bakış vardır. Orada ise, acıdır ama anlaşılamamanın getirdiği bir yürek yakış vardır.

Sevinci cemaatin, dağıtacaksa kara bulutları.. karıncalanmış eller açıldığında yüce dergaha.. titreyecekse arş u sema.. saflar sıklaşmış, omuzlar birbirine kenetlenmiş ve cemaat de namaza hazırsa.. tekbirleri tehliller, tehlilleri de tesbihler kovalıyorsa.. secdeyle rüku, kıyamla kaveme at başı yarışa girmişse.. bu durumda uyum var demektir tabanla tavanda ve bu, semaya kalkan şehadet parmakları gibi dağıtacaktır kara bulutları. Fırtına, tufan, kasırga kuyruğunu kısıp sıkışacaktır bir kenara. Cemaat durumdan vazife çıkaracaksa, budur yapılması gerekenler bugün...

Zaten bütün problem burada düğümlü değil mi? En tepedeki alemin gördüğü ufka ses de ulaşmış olsa, cami dolmaz mı? Gürül gürül çağlasa şerefeler, etraftaki dikenler solmaz mı? Cami, huşu ile rükua dursa ve cemaat de tek sıra safa durup secdeyle iki büklüm olsa boğmaz mı karanlığı aydınlık dünya.. fecrin geceyi kovduğu gibi...

Onun sıkıntısı kendinden değildir. Ufkunda asırlar sonrasının zirveleri görünür. Benim derdimi, gelecek nesillerin ıstırabını çekmektedir o. Sıkıntıları, sıkıntılarımızdır onun. Müjdeli haberlerle besleyememişizdir onu ve hayırsız da olsa cemaati, kadr ü kıymet bilmese de, onlar üstünde bu kadar hassastır o. Sen-ben caminin-cemaatin hakkını vermemişsek, matem tutabiliriz, tutmalıyız da. Ancak unutmamalı ki, bu matem onun değil, bizim matemimiz... Düğüm bizde.. camide.. cemaatte.. imanımızda ve salih amelle süslenecek günlük hayatımızda. İlahi Beyan da öyle demiyor mu: ‘Üzülmeyin, tasalanmayın, gevşemeyin, mahzun da olmayın ve iyi bilin ki, inanıyorsanız, üstünsünüz.’



Yüklə 3,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   173   174   175   176   177   178   179   180   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin