BAYEZİDI
82
83
BAYEZİDn
I. Bayezid'in yaptırdığı Anadolu Hisarı'nın Göksu'dan görünümü. Nazım Timuroğlu, 1993
II. Bayezid
Kıyafetü'l -İnsaniyefi Şemaili'l-Osmaniyeden Nakkaş Osman'ın minyatürü, 16. yy. TSMKütüphanesi, H. J563
Üsküdar'dan İstanbul'a geçtikten sonra iki yaka arasındaki deniz ulaşımını da yasakladı. Amacı, İstanbul'da Fatih'in ölümü nedeniyle doğabilecek olayları önlemek ve daha önce gelmesini ümit
sıkıştırması için fırsattı. II. Manuel'e bir elçi göndererek ticaret için İstanbul'a giden Türk ve Müslümanların, uyuşmazlıklar ve olaylar nedeniyle Rum mahkemelerinde yargılanmalarının doğru olmadığını, İstanbul'daki Müslümanların sorunlarını çözecek bir kadı atayacağını, eğer karşı çıkarsa, kentin dışarıyla bağlantılarını keseceğini duyurdu. Akıncılarına da İstanbul surlarına kadar olan köy ve kasabaları vurmalarını emretti. 1391'de başlayan bu yeni hareket, kısa aralıklarla sürecek olan yedi yıllık bir ablukanın başlangıcı oldu. Surların yakınına ise bir Türk tümeni, gece gündüz kent halkını huzursuz etmek için yerleştirildi. İstanbul'a yakın çevredeki Rum halk, başka yerlere göç ettirildi. Selanik'in fethi ve Mora'mn yağmalanmasından sonra daha da güçlenen Bayezid, II. ManuePe haber göndererek kenti teslim etmesini bildirdi. O sırada İstanbul gerçek anlamda bir kıtlık yaşıyordu. Yiyecek maddesi gelmediğinden halk açtı ve buna katlan-maktansa kentin Türklere teslim edilmesine herkes razı görünmekteydi. II. Ma-nuel Osmanlı padişahının kenti teslim etmesi önerisine cevap vermedi, Bayezid de savaş açmadı. Yalnız, kentin çevresindeki ablukayı daha da artırdı. Kentteki tahıl, zeytinyağı, şarap kıtlığı dayanılmaz boyutlara ulaştı. 1393-1395 arasındaki bu buhran boyunca II. Manuel hiçbir yerden yardım gelmediği için, papaya, Fransa ve Macar krallarına mektuplar yazarak İstanbul'un askeri bir kuşatmadan daha ağır bir abluka altında olduğunu, yardım gönderilmezse kentin Türklerin eline geçeceğini bildirdi. Bu uyarı ve tehditler Avrupa'da etkisini göstermekte iken Bayezid de Anadolu'da ve Rumeli'deki başarılarının yanısıra İstanbul'a dönük baskısına ara vermedi. 1394'te II. Manuel'i, Paleologos prenslerini ve Slav krallarını Serez'de toplayarak onlara, Osmanlı siyasetine koşut davranış sergilemeleri durumunda İstanbul'u almak düşüncesini erteleyebileceğin! bildirdi. Bu toplantıda, prensler arasındaki derin düşmanlığı da yakından tespit etme olanağı buldu. II. Manuel, Serez'de, Baye-zid'in önerdiği anlaşmayı kabul etmiş gözükmüşken İstanbul'a döndükten sonra buna yanaşmadı. Avrupa devletlerinden yardım istemek için gönderdiği casusların yakalanmaları Bayezid'i yeni bir kuşatma için harekete geçirirken o sırada Silivri'de ölen IV. Andronikos'un oğlu VII. İoannes de kendisine ve babasına haksızlık edildiğini ve Bizans tahtının kendisine verilmesi gerektiğini ileri sürmekteydi. Bayezid, 1395'te Çandarlı Ali Paşa'yı bir ordu ile İstanbul'u kuşatmaya gönderdi. VII. İoannes de bu orduya katılmıştı. Osmanlı ordusunun ilk ciddi ve uzun kuşatması olan bu girişim, o yılın yaz ayları boyunca sürdü.
Kara surları, kuşatma araçları ile zorlandı. Gelibolu'dan gelen küçük Osmanlı donanması da bu kuşatmayı takviye etmekteydi.
Bu evreye ilişkin bilgilerin yetersizliğine karşın Dukas'ın açıklamalarına göre, İstanbul halkı, VII. İoannes ile II. Manuel arasındaki taht kavgasının kendilerine verdiği büyük zarar ve çekilen sıkıntılar sonucu imparatoru bir uzlaşmaya zorladılar. II. Manuel, VII. İoan-nes'i kente davet etti. Vardıkları anlaşma gereği İoannes kentte kaldı ve imparator naibi oldu. Manuel ise ailesiyle geL milere binip İstanbul'dan ayrıldı. Böylece, Bayezid'in isteği yerine getirildiği gibi, II. Manuel de Avrupa devletleri katında Bizans'ın uzun vadede güvenliğini sağlamak üzere diplomatik bir misyonla kentten uzaklaşmış olmaktaydı.
Kuşatmayı kaldıran ve Macar Kralı Sigismund'un önderliğindeki Haçlı ordusuna karşı sefere çıkan Bayezid, 25 Eylül 1396'da Niğbolu zaferini kazandıktan sonra bir kez daha bakışlarını İstanbul'a çevirdi. Yenik Macar kralının Saint-Jean şövalyelerinin yardımı ile kaçıp İstanbul'a uğradıktan sonra ülkesine dönmesi de bu sonuncu kuşatmanın gerekçeleri arasındaydı.
Tarihçi Neşrî'nin yazdığına göre, Bayezid, Niğbolu'dan döner dönmez yeni bir ordu oluşturdu. Kocaeli'den geçerek Anadolu yakasına geldi. Timurtaş Pa-şa'nın oğlu Yahşi Bey'i Boğaz kıyılarını almakla görevlendirdi. Şile Kalesi alındı. Boğaz'm en dar noktasında Güzelce Hisar (bak. Anadolu Hisarı) adı verilen savunma ve gözetleme kalesi yapıldı. Bizans imparatoruna da İstanbul'u teslim etmesi için haber gönderildi. Aretas (Göksu) Deresi ağzındaki görkemli Türk kalesinin kısa sürede yükselmesi ve Boğaz geçişlerinin kontrol altına alınması, Bizans'ı iyice korkuttu. Buna karşın 1397 boyunca direnildi ve savunma önlemleri artırılmaya çalışıldı. Fransa'dan gemilerle gelen bir miktar askeri yardım içeri alındı. Venediklilerin bir yardım filosu da bu evrede geldi. Kimi kaynaklar, II. Manuel'in bu sırada İstanbul'dan
ayrılıp önce Mora'ya oradan da Vene-dik'e ve Fransa'ya geçtiğini yazmaktadır. Kuşatmanın ve ablukanın kaldırılmasını zorlayacak önemli bir gelişme beklenmediğinden 1398'de, kendisine gizlice rüşvet verilen Vezir Çandarlı Ali Pa-şa'nın ve aynı şekilde birtakım hediyelerle tatmin edilen devlet adamlarının ısrarları sonunda Bayezid Bizans imparatoru ile bir antlaşma imzalamayı kabul etti. Buna göre sunulan 12.000 flori ile değerli hediyelerden başka her yıl 10.000 altın vergi ödenmesi, İstanbul'da bir Türk mahallesi kurulması, cami ve mahkeme yapılıp Bursa'dan kadı gönderilmesi, İstanbul'daki Türklerle Hıristiyanlar arasındaki davalara özelliğine göre patriğin veya kadının bakması vb koşullar taht naibi VII. İoannes tarafından kabul edildi. Osmanlı akçesinin İstanbul'da geçerli paralardan olması da öngörüldü. Taraklı Yenicesi'nden ve Göynük'ten 700 kadar Türk ailesi İstanbul'a göçürüldü. Kentte ilk Türk-Müslüman mahallesi kuruldu. İmam, hatip ve kadı atandı. Bir mescit yapıldı ve bir kilise camiye çevrildi.
İstanbul'daki bu ilk Türk-Müslüman mahallesinin nerede kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklardaki iki rivayetten birine göre suriçi İstanbul'un Marmara Denizi cihetinde Davut-paşa Camii'nden kıyıya doğru inen semt, diğer rivayete göre ise Sirkeci semti Türklere verilmişti. Evliya Çelebi ise Unkapanı'nda Gül Camii çevresinin Müslüman mahallesi olduğunu, Aya Ka-pısı'ndan girilince Sirkeci Tekkesi'nin mahkeme, Gül Camii'nin de ibadethane yapıldığını anlatır.
1398'deki bu gelişmelerden sonra Bayezid'in Canik, Sivas, Malatya bölgelerinde fetihlere çıktığı görülmektedir. 1399 sonlarına doğru Bursa'ya dönen Bayezid'in Edirne'ye geçtiği ve 1400'de VII. İoannes'e son bir tehditte daha bulunarak "II. Manuel'i İstanbul'dan senin
için çıkarmadım. Eğer benim dostum olmak istersen kenti bırak. Sana istediğin eyaleti veririm. Bunu kabul etmezsen, her şeyi yok etmeyi göze alacağım!" dedi. Buna karşılık imparator ve halk temsilcileri "Gerçi biz zayıf durumdayız. Ayrıca güçlü bir baskı altındayız. Ancak Tanrı'ya güveniyoruz." dediler. Gerçekte ise, geçen iki yıl zarfında, uzun sürecek bir kuşatmada gereksinimi karşılayacak düzeyde zahire temin edildiğinden, Osmanlı padişahına böyle bir cevap verilebilmişti. Fransa'dan ve başka Avrupa ülkelerinden de kente devamlı yardımlar gelmekteydi. Osmanlı donanması ise henüz, denizyolunu denetim altında tutacak güçte değildi. Avrupa'daki gezilerini sürdüren II. Manuel ise Türklere karşı yardım sözü almaya çalışıyordu. Bu ortamda, Bayezid 1400 baharında İstanbul'u kuşattı. Birkaç ay süren kuşatma sırasında şiddetli hücumlar gerçekleştirildi. Fakat bu kuşatma da Timur'un Anadolu'ya girmesi ve Sivas'ı alması üzerine sonuçsuz kaldı. Bayezid birliklerini ivedilikle Anadolu'ya geçirdi.
1402'deki Ankara Savaşı'nda Bayezid'in Timur'a yenilip tutsak düşmesi üzerine ise, VII. İoannes dört yıldan beri İstanbul'da iskân edilmiş bulunan Türkleri kentten çıkarttı. Osmanlı Dev-leti'ne olan yükümlülüklerini de yerine getirmeyeceğini duyurdu. Türk mahallesindeki cami ve mescit yıkıldı. İstanbul'dan çıkartılan Türkler, eski yurtlarına dönmeyerek Tekirdağ'a yakın topraklara yerleştiler ve buraya Göynüklü denildi.
Bayezid'in, hükümdarlığı boyunca izlediği Bizans ve İstanbul siyaseti, oğulları Süleyman, İsa, Musa ve I. Mehmed'in (Çelebi) on yıllık taht mücadeleleri (1403-1413) döneminde, sonuç vermesi olanaksız kuşatma girişimleri ile izlenmeye çalışıldı.
Buna karşılık 1402'de İstanbul'a dönen II. Manuel başarılı bir siyaset izledi. İsa Çelebi'yi, sığınmacı olarak yanına aldı ve Süleyman Çelebi'den, Rumeli'deki bir kısım toprakları elde etti. Şehzadeler arasındaki mücadeleyi teşvik ederek egemenliğine gölge düşüren Osmanlı Devleti'ni yıprattı. Fakat sonuç olarak, I. Bayezid dönemindeki İstanbul'a dönük siyaset, kentin ele geçirilmesi koşullarının belirlenmesi bakımından iyi bir deneyim kazandırmıştır.
Bibi. Dukas, Bizans Tarihi, İst., 1956, s. 26 vd; Mehmed Negrî, Kitâb-ı Cihannümâ, I, Ankara, 1987, s. 325 vd; Hoca Saadettin Efendi, Tâcü't-Tevarih, I, Eskişehir, 1992, s. 216 vd; G. Schlumberger, Un empereur de Byzance a Paris et a Londres, Byzance et leş Croisades, Paris, 1927, s. 87, 147, 361 vd; Ostrogorsky, Bizans, 504 vd; J. von Ham-mer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, \, ist., 1329, s. 257 vd; Evliya, Seyahatname, II, ist., 1314; s. 41; D. Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, I, Ankara, 1979, s. 50 vd; F. Dirimtekin, istanbul'un Fethi, İst., 1949, s. 29; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 145 vd.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |