BİZANS SANATI
256
257
BİZANS SANATI
Bizans imparatorluk saraylarından günümüze kalan tek örnek olan Tekfur Sarayı. Ara Güler
nastırın ibadethanesi, ortadaki imparator ailesinin mezar kilisesi olmak üzere birbirine bitişik üç yapıdan oluşmuştur. Bunlardan güney ve kuzey kanatları, dört destekli haç planında yapılmıştır. En büyüğü olan güney yapısının tabam, çok zengin desenler meydana getiren bir mozaik ile süslenmiş; pencerelerinde ise renkli camlardan vitraylar olduğu, bulunan kalıntılardan anlaşılmış; duvarlar renkli mermer levhalarla kaplanmıştır. Tonoz ve kubbelerde ise mozaikler olduğu eski seyyahlardan öğrenilir. Herhalde 1766 depreminden sonra içindeki sütunların yerlerine kalın payeler yapılmış, mozaikler de kaybolmuştur.
Haç biçiminde mekânh ve kubbesi dört sütun tarafından taşınan kilise tipinin çok ufak ölçüde olmakla beraber, orantılı bir örneği, Çarşamba'da eski adı bilinmeyen, şimdi Ahmed Paşa Mescidi olan kilisedir. Vefa'da Molla Gürani veya Kilise Camii de aynı tipin temsilcisidir. Başlangıçta yaratılan Ayasofya'ya gerçek Bizans kilise mimarisi bir daha erişmeye çaba göstermemiştir. Plan bakımından Hıristiyan sembolizmine uygun düşen haç biçimindeki mekâna bağlı kalmıştır.
Bizans sanatının son döneminde, önce Latin işgalinden evvel yapılarak, harap bir hale gelen kiliselerin tamir ve ihyasına özen gösterilmiş ve yeni bir mimari tipin yaratılmasına çalışılmıştır. Ana kubbenin örttüğü orta mekân, kare bir kule halinde yükseltilerek, bunu üç tarafından saran daha basık tonozlu dehlizlerden oluşan bir kilise tipi ortaya çıkarılmıştır. Dış mimari ise eskiye nispetle çok daha fazla hareket ve renklilik kazanmıştır. Paleologos sülalesinin fertlerinin çoğunun gömüldükleri Lips Manastırı Kilisesi'nin güney kanadı, bu tipte olarak önceden yapılmış kiliseye 13. yy sonlarında eklenmiş, Teodora Rauleina
adlı bir kadının yeniden yaptırdığı And-reas Kilisesi (Koca Mustafa Paşa Camii) ve Pammakaristos Manastırı Kilisesi'nde de (Fethiye Camii) aynı mimari esaslar uygulanmıştır. Bu binaların hepsi de cami yapıldıklarında çok büyük değişikliğe uğramış olmakla beraber, esas mimari düzenlerini belli eden eleman ve izlere sahiptirler. Fakat bu dönemin en karakteristik özelliği, dış mimariye irili ufaklı nişler ve özel yapılmış çok zengin tuğla desenlerle renkli bir görünüm verilmiş olmasıdır. Hattâ bunun için kesilmiş taşlar, süs tuğlaları ve çömlekleri de kullanılmıştır.
Son dönem Bizans kiliselerinin cephelerinin nişler, ikiz (veya üçüz) pencereler, kemerler ile âdeta saray cepheleri gibi dışarı açık bir karakter alması, İtalya'dan Osmanlı Beyliği'ne kadar uzanan yeni bir sanat zevkinin belirtisidir. Aynı cephe anlayışının Türk sanatındaki en tanınmış örneği Bursa'da Çekirge imareti veya Murad Hüdavendigâr Külliyesi'dir. Bu cephe estetiği, Vefa Kilise Camii'nin, bu dönemde eklenen batı tarafındaki ek-sonartekste de (dış hol) görülebilir. Son Bizans döneminin İstanbul'daki son yapılarından olan Heybeliada'daki Kamari-otissa Manastırı'nın kilisesi (şimdi Deniz Kuvvetleri'ne ait binanın avlusunda), ölçüler bakımından son derecede ufak, üstü kubbeli ve yonca biçiminde planlı bir binadır.
Bizans abidevi resim (mozaik ve fres-ko) sanatından ise, İkonoklazma Akı-mı'ndan önceye ait olarak bir şey kalmamıştır. Aya İrini Kilisesi'nde apsis yarım kubbesini süsleyen büyük haç resminin, İkonoklazma taraftarları sadece bu dini sembole izin verdiklerinden, bu akımın hâkim olduğu döneme ait olduğu sanılır. Ayasofya da kilisenin tam zaferinden sonra, 842'yi takip eden yıllar-
da figürlü mozaiklerle süslenmiştir. Nar-teksin güneye açılan kapısı üstünde Meıyem'in iki yanında ona şehrin ve Ayasofya'nın modellerini sunan Cons-tantinus ile İustinianos görülür. Bu herhalde 10. yy'da yapılmış olduğuna göre imparatorların gerçek portreleri değil-'dir. İç holden, içeriye açılan İmparator Kapısı üstünde tahtında oturan Pantok-rator (evrenin efendisi) İsa'nın önünde secde eden VI. Leon (hd 886-912) tasvir edilmiştir. Burada İsa, ilkçağın tasvir sanatındaki baştanrı Zeus ile kurtarıcı (so-ter) sağlık tanrısı Asklepios'un görünümündedir. İsa'nın Hıristiyanlar tarafından verilen bir sıfatının "soter" (kurtarıcı) olduğu düşünülecek olursa, İlkçağ paganizminin resim sanatı yoluyla Bizans sanatında yaşamakta olduğu anlaşılır. Apsis yarım kubbesinde çok güzel bir Meryem tasviri vardır. Antik sanatın etkisi yukarı kat galerisindeki Deisis mozaiğinde bilhassa İoannes Prodromos 'tasvirinde çok belirlidir. Aynı galerideki 11. yy'da yapılan IX. Konstantinos (hd 1042-1055) ile Zoe mozaiği ile II. İoannes Komnenos (hd 1118-1143) ile Macar asıllı eşi İrene ve oğulları hastalıklı Aleksios mozaiklerinde Bizans portre sanatının gücünü belli ederler. Bu portrelerin asıllarına uygunluğu, aynı imparator ve imparatoriçelerin tarihi metinler ile sikkeler üzerindeki tasvirleri ile karşılaştırılarak daha iyi anlaşılır.
Fakat Bizans sanatının İstanbul'daki en zengin mozaik koleksiyonunu, Kora Manastırı Kilisesi'nde (Kariye Camii) görmek mümkündür. Komnenoslar döneminde 11. yy'da İsaâkios Komnenos tarafından yeniden yaptırılan kilise, Latin işgalinden sonra 1310-1320 arasında, Bizans Hazine Nazırı Teodoros Metohites tarafından genişletilerek, mozaikler ve freskolarla süsletilmiştir. Bunlar şaşırtıcı bir canlılık ve tazelik gösterirler. Bunlarda Batı'da ancak Rönesans ile beliren üç boyutluluk ve derinlik, geri plandaki mimari motifler ve Helenistik üsluptaki manzaralar ile sağlanmıştır. Bu görünümler İsa'nın ve Meryem'in hayat ve mucizelerini anlatan sahnelere canlı, insancıl ve duygulu bir hava katarlar. Kilisenin sağ tarafındaki mezar kanadında ise fres-kolar duvar, kemer, tonoz ve kubbeleri kaplar. Bunlar arasında İsa'nın Araf'a inişi ve mahşer sahneleri, resim sanatı bakımından şaheser sayılır. Pammakaristos Manastırı Kilisesi'nde (Fethiye Camii) ve Vefa Kilise Camii'nin dış holünde de yine 14. yy'a ait ve aynı üslubun belirtilerine sahip mozaikler bulunmuştur. Aya Eufemia Martirionu'nun duvarlarında da yine son Bizans döneminin üslubunda çok sayıda fresko resimler vardır. Bunlarda Kadıköylü azizenin hayatı ve inancı uğruna katlandığı işkenceler bir resimli roman gibi tasvir edilmiştir. Maalesef bu tarihi eserin korunması hususunda yeteri kadar özen .gösterilmediğinden, bu değerli resimler bulunduklarından sonra çok harap olmuştur.
İstanbul'daki Bizans el sanatları eser-
lerinin büyük kısmı Batı'ya gitmiş olmakla beraber bazı önemli örnekler burada kalabilmiştir. Avrupa'dan Osmanlı Devleti'ne gelen elçi ve seyyahların başlıca görevlerinden biri de, krallarının kütüphaneleri için Bizans elyazmaları toplamaktı. Nitekim I. Süleyman (Kanuni) zamanında (1520-1566) İstanbul'a gelen Elçi Busbecq, iki yüzden fazla elyazması toplayıp bunları Viyana'ya gönderdiğini yazar. Yine onun ele geçirdiği hekim Di-oskorides'in şifalı bitkilere dair elyazma eseri, 6. yy başlarında yaşayan Prenses İuliana Anikia için hazırlanarak ona takdim edilmişti. 10. yy'da İmparator II. Ba-sileios için yazılarak minyatürlerle süslenen bir Azizler Takvimi (Menologion) şimdi Paris'tedir. Bizans'ın son döneminde, 14. yy içinde, entrikaları ve acımasızlığı ile herkesi korkutan ve sonunda da linç edilerek öldürülen Aleksios Apokav-kos'a takdim edilen hekim Hippokra-tes'in minyatürlü sağlık kitabı da şimdi Paris'tedir. Bu yazmaların hepsi de Kons-tantinopolis'te yazılmış ve minyatürle bezenmiştir. Bu listeyi çok uzatmak mümkündür. Topkapı Sarayı kütüphanesinde kalabilmiş nadir yazmalardan biri Tevrat'ın ilk sekiz kitabından oluşan bir Ok-tateukos'tur. İçinde küçük boyda pek çok minyatür bulunan bu elyazması I. Aleksios Komnenos'un küçük oğlu İsaâkios Komnenos için hazırlanmıştır.
Heykel sanatı geçiş döneminde varlığını sürdürmüş, fakat ilk Bizans döneminde unutulmuştur. Beyazıt Meydanı' nın düzenlenmesi sırasında bulunan mermerden bir baş, 4. yy sonları 5. yy başlarında yaşayan Arkadios'un portresi olarak teşhis edilmektedir. Burada çok ince işlenmiş gerçekçi bir üslup açıkça belirlidir. İtalya'da Bari yakınında batmış bir gemiden çıkarıldığı bilinen ve Barlet-ta'da muhafaza edilen tunç bir imparator heykelinin de 1204-1261 arasındaki yağmadan götürüldüğü kesin olmakla beraber, kimi tasvir ettiği bilinmez. Bazılarına göre bu İmparator Markianos'tur ve Kıztaşı'nın üstünden indirilmiştir.
Mermere işlenmiş kabartma sanatı da Hippodrom'da Dikilitaş'ın kaidesinin dört yüzünde temsil edilmiştir. Genellikle burada, İmparator I. Theodosius, ortağı ve oğullan ile maiyetinin tasvir olundukları kabul edilir. Fakat her şeye rağmen kabartma sanatı, uygulama imkânı bulmuştur. 1922'de Sarayburnu kazılarında bulunan, Meryem'i tasvir eden levha, eski Yunan heykel sanatı geleneklerinin, 11. yy'da yaşadığını gösterir. Başı eksik olmakla beraber, vücudu saran elbise kıvrımlarında incelik ve zarafet belirlidir.
Arkeoloji Müzesi önünde, 4. ve 5. yy' ların imparatorlarına ait, kırmızı renkli porfir taşından yekpare olarak oyulmuş lahitler bulunmaktadır. Vaktiyle Fatih'in Sarıgüzel semtinde bulunduğu için Sarı-güzel Lahti olarak adlandırılan bir lahit ise adeta saydam bir mermerden oyulmuş olup, iki uzun yanında İsa'yı temsil eden monogramlar, dar yüzlerinde ise havarilerin kabartma tasvirleri bulunur.
Büyük Saray mozaiklerinden bir örnek. Tahsin Aydoğmuş
5. yy'a ait olarak tarihlendirilen ve başka örneğine çok nadir rastlanan bu lahtin, bir ileri geleneğe ait olduğu tahmin edilir. Bazıları önce Studios Bazilikası'nda bulunan, sonraları Fındıkzade semtindeki inşaat kazılarında da başkaları meydana çıkarılan, dış yüzleri dini konulu kabartmalarla süslü levhaların da aslında parçalar halinde birleştirilerek lahit oluşturdukları anlaşılmıştır. 1988'de içinde bu türden üç lahit bulunan bir mezar odası Silivri Kapısı dışında surlara bitişik olarak bulunmuş, fakat maalesef define arayıcılar tarafından tahrip edilmiştir.
İstanbul'daki Bizans sanatının mimari plastik dalındaki örneklerinden, Saraçhane'de Ayios Polyeuktos Kilisesi'nde ortaya çıkarılan yelpaze biçiminde açılmış tavus kuyruğu motifi ile bezenmiş yekpare mermerden bir yarım kubbe süslemesi dikkate değer. Haliç Köprü-sü'nün ayaklan yapılırken Ayvansaray dışında bulunan büyük ölçüde iki sütun başlığı da yüzeylerindeki dal kıvrımları süslemeleri ile değişik bir üsluba işaret ederler.
Lips Manastırı Kilisesi olan Fenârî İsa Camii'nin kubbesi yanındaki hücrelerde bulunan Ayia Eudokia ikonası, mermere kakma renkli taşlarla yapıldığından başka benzeri olmayan bir tekniktedir. İstanbul Patrikhane Kilisesi'nde, Pammakaristos Manastırı'ndan gelen mozaikle işlenmiş bir Meryem ikonası vardır. 11. yy'a ait olarak tarihlendirilen bu resimden başka burada bir de İoannes Prodromos' un aynı teknikte yapılmış bir ikonası bulunmaktadır. Bu iki ikona "taşınabilir mozaikler" olarak adlandırılan ve çok az örneği olan bir ikona türünün temsilcileri olduklarından Bizans sanat tarihinde özel bir yere sahiptirler. Yine Patrikhane Kilisesi'nde, Heybeliada'daki Kamariotissa Kilisesi'nden getirilmiş, 14. yy'a tarihle-nen yağlıboya ile yapılmış güzel bir İsa
ikonası bulunmaktadır. Bu ikonaların Bizans sanatının İstanbul'da meydana getirdiği ürünlerden oldukları söylenebilir.
Pek çok ipek dokumalar, fildişi oymalar, altm-mine, maden işleri, Bizans'ın bin yıl içinde bu şehirdeki atölyelerde ortaya koyduğu sanat eserleridir. Hepsi Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde bulunan bu değerli eşyadan burada bahsetmek mümkün değildir. Sadece altm-mine dalında, Venedik'te San Marco Kilisesi hazinesinde olan Pala d'Oro adı verilen bölmenin üzerindeki Bizans işi ve İstanbul'dan götürüldüğü bilinen altm-mine plakalar ile Budapeşte Müzesi'ndekı üzerinde Bizans İmparatoru IX. Konstantinos ile imparatoriçenin resimleri olan yine altm-mine plakalara işaret edilebilir. Yine Budapeşte'de olan Macar Krallı-ğı'nın kutsal tacı ise, altm-mine levhalarla süslü bir Bizans eseri olup, Konstanti-nopolis'te yapılarak İmparator VII. Miha-il (hd 1071-1078) tarafından üzerindeki yazıya göre "Türklerin kralı I. Geza"ya gönderilmiştir.
Bibi. Ebersolt, Monuments; Müller-Wiener, Bildlexikon; T. F. Mathews, The Byzantine Churches of istanbul, Pennsylvania, 1976; S. Eyice, "Leş eglises byzantines d'Istanbul du IXe siecle du XVe siecle", VIII. Corso di Cul-tura Sull'arte Ravennate e Bizantina, Raven-na, 1965, s. 109-165; ay, "Leş basiliques byzantines d'Istanbul", XXVI. Corso di Cultu-ra, Ravenna, 1979, s. 91-113; ay, "Leş eglises byzantines â plan central", XXVI. Corso di Cultura, Ravenna, 1979, s, 115-149; Th. Whittemore, The Mosaics of Ayasofya at istanbul, I-IV, Oxford, 1933-1952; H. Belting-C. Mango-D. Mouriki, The Mosaics and Fres-coes ofSt. Mmy Pammakaristos (Fethiye Camii), Washington, 1978; A. Undenvood, The Kariye-Djami, I-IV, New York, 1966-1975; R. Naumann-H. Belting, Die Euphemia-Kirche am Hippodrom zu istanbul und ibre Presken, Berlin, 1966; J. Beckwith, The Art of Constantinople. An Introduction to Byzantine Art, Londra, 1961.
SEMAVİ EYİCE
Dostları ilə paylaş: |