CARAFFE, ARMAND CHARLES
(l 762, Paris - 18 Ağustos 1822, Paris) Fransız ressam ve gravürcü.
David ve Lagrenee'nin öğrencisi oldu. Roma'daki Fransız Akademisi'nde çalıştı. 1788'de Yunanistan, Mısır ve Ege adalarını kapsayan bir geziye çıktı. Dönüşte uğradığı İstanbul'da bir yıl kadar kaldı. 1789-1793 arasında Paris'te çalıştı. 1793 "Salon" sergisine katıldı. Jakoben olduğundan 1794'te tutuklandı. 1797'ye kadar hapiste kaldı. 1797-1802 arasındaki "Salon" sergilerine gezi izlenimlerini yansıtan resimlerle katıldı. 1802'de Rusya'ya giderek 1812'ye kadar Petersburg'da saray ressamı olarak çalıştı.
Caraffe'in İstanbul'la ilgili resimleri kentin 18. yy sonundaki yaşamım yansıtan ilginç belgelerdir. Bunlardan "III. Se-lim'in Portresi", "Sünnet Töreni", "Harem", "Kuran Okuyan Derviş ve Hocalar", "At Üstünde Türk", "Rum Düğünü" en tanınmışlarıdır. Ayrıca arabalar, kahvehaneler, güreşçiler, gelin alayı, sünnet düğünü, haremağaları, akağalar, hamam gibi sahneleri içeren resimleri vardır. "Mezar Başında Türk Kadınları" adlı ünlü gravürü Olivier'in Atlas pour servir avu voyage dans l'Empire Ottomon et la Per-se (1802; Osmanlı İmparatorluğu ve İran' da Yolculuk Edecekler İçin Atlas) adlı kitabında yer almıştır. İstanbul'la ilgili çizimlerini de içeren 32 karakalem ve çini mürekkebi çalışması bugün Atina' daki Gennadios Kütüphanesi'ndedir.
Bibi. A. Boppe, Leş peintres du bosphore, Paris, 1911; E. Benezit, Dictionnaire deş peintres, sdupteurs, dessinateurs et graveurs, Paris, 1948-1955; S. Germaner-Z. İnankur, Oryantalizm ve Türkiye, İst., 1989.
AHMET ÖZEL
CARİYE
20. yy'ın başına değin, başka yerlerde olduğu gibi İstanbul'da da saray ve konaklarla zengin evlerinin harem dairelerinde bulundurulan köle kız ve kadınlar. Bunlara konumlarına göre "gözde", "odalık", "halayık", "müstefrişe", "oda cariyesi", "hizmet cariyesi", "bacı", "çeyiz halayığı", "molada" vb adlar veriliyordu.
Fetihten (1453) önceki dönemlerde de İstanbul'da köle pazarları vardı. Kentin alınışından sonra bu pazarlar, İslami esaslara göre yeniden düzenlendi. Bir yandan savaşlarda tutsak düşen erkekler ile
kız ve kadınlar, diğer yandan köle ihraç eden Afrika, Hindistan ve Kafkasya ülkeleri, İstanbul'a binlerce satılık insan sağlamaktaydı (bak. esir ticareti). Osmanlıların Avrupa'daki ilerleyişi, istilalar ve akınlar, Macar, Sırp, Boşnak, Bulgar, Rum, Alman, Rus, Fransız, İtalyan, Leh asıllı çok sayıda tutsağın da 17. yy'ın sonlarına değin başkent İstanbul'da pazar-lanmasına olanak verdi. Ancak, erkek kölelerin çoğu, Acemi Ocağı'na, Tersane'ye, Enderun'a alındığı gibi İstanbul halkının da kent yaşamı gereği erkek köleye gereksinimi fazla değildi. Bu nedenle esir pazarlarında çoklukla cariye denen kızlar ve seyyibeler (bakire olmayan) satılmaktaydı. Cariye edinimindeki başlıca amaçlar, ev işlerinde kullanmak, odalık edinmek, bir başkasına hediye etmek veya rüşvet vermek, eğitip yetiştirdikten sonra yüksek fiyatla satarak kazanç sağlamak, azat ederek (özgürlüğünü vererek) sevap kazanmak, dadı, çocuk bakıcısı yapmaktı.
Cariye almak isteyenler, amaçlarına uygun olanım seçerlerdi. Alım sırasında cariyenin göğüslerini, kol ve bacaklarını muayene etmek doğaldı. 16. yy'da ve 17. yy'ın ortalarına değin İstanbul'da cariye fiyatları, bolluktan ötürü çok düşüktü. Ancak, soylu Avrupalı kızlar, "ağır paha" etmekte ve bunlar genelde saraya takdim ve sultan düğünlerinde hediye edilmek üzere satın alınmaktaydı. Genç, sağlıklı, güzel olan cariyeler de Özelliklerine göre yüksek fiyatlarla alıcı bulmaktaydılar. Oysa, "molada" denen yüzü ve fiziği çirkin cariyeler 50 altına ve daha ucuza alınıyordu.
Müslüman edilen cariyeye malı olduğu ailenin olanakları ölçüsünde okuma yazma, nakış, dikiş, ev hizmetleri, çocuk bakımı, müzik, oyun öğretilirdi. Bunların konakta veya evde her işte kullanılmaları, eğer isterse sahibinin koynuna girme-
m
leri de doğaldı. Böylelerine "odalık" ya da "müstefrişe" deniyordu. Çocuk doğuranlar, eğer azat edilip nikâhlanmazlarsa "ümmü veled" sanı ile köle konumunda kalmaktaydılar. Fakat doğurdukları çocuk, köle sayılmazdı. Şer'i yasalar gereği cariyelik süresi beyazlar için 9, zenciler için 7 yıldı. Süre dolunca ıtıkname denen özgürlük belgelerim alırlar, fakat isterlerse aileden ayrılmazlardı. Saygın aileler, cariyelerinin ezilmeden yaşam sürmesine, ailenin bireyi sayılmasına özen gösterirler, hattâ özgürlüğünü de verirlerdi. Bu olanağı elde eden cariyeler, ömürlerini aileye adayarak yaşamayı tercih etmekteydiler. Ayrıca, yaşamından memnun olmayanların, sahip değiştirme önerisinde bulunmaları haklarıydı. Ya da kaçarak kendilerini yeniden sattınrlardı. İstanbul'daki bir âdet de zengin ailelerin kızlarını gelin ederken onunla akran bir cariyeyi "çeyiz halayığı" ya da "bacı"(-0 olarak yanma katmaktı. "Çeyiz halayığı" veya "bacı", gelinin can yoldaşı, dert ortağı olur, aile özlemini giderir, işlerini görür ve çocuğunu büyütürdü.
Köle azat etmek, özgürlük verip evlendirmek ve aile sahibi yapmak sevap sayıldığından İstanbul'daki ilmiye mensupları, zengin paşaların eşleri, valide sultan ve kadın efendiler, konak ve saraylarında yetiştirdikleri cariyeleri kendi kızları gibi gelin ederlerdi. Bu gelenek İstanbul'da, taşraya oranla çok yaygındı. Ayrıca her padişah değişiminde de saray haremindeki cariye kadrosu yenilenir, ölen ya da tahttan indirilen padişahın tüm odalık ve hizmet cariyeleri Eski Saray'a nakledilerek buradan, çıkma yöntemiyle durumlarına uygun, esnaf, memur, asker kimselerle evlendirilirlerdi. Bunlara İstanbullular "saraylı" derler ve incelikleri, görgüleri, padişah sarayında yetişmiş olmaları gibi nedenlerden saygı gösterirlerdi. Büyük vezirlerin saraylarında ba-
Dostları ilə paylaş: |