Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


BASIN 70 71 BASIN



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə102/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   ...   899
BASIN

70

71



BASIN

^-Âo^yj^-V,~JJ--J) -J^V-T

1870-1878 arasındaki dönemin başlıca gazetelerinden Ibret'm 22 Haziran 1872 tarihli 2. sayısı (solda) ile ilk mizah yayım Letaif-i Âsar'ın 19 Mart 1871 tarihli 12. sayısı. Gözlem Yayınlan Arşivi (sol); Tuı-gut Çeviker, Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü, l, s. 122

mevini Ebussuud Caddesi'ne taşıdı. Bu oluşum hükümeti daha da katı davranmaya yöneltti. 1873'te bütün radikal yazarlar İstanbul'dan uzaklaştırıldı.

Pek az istisna dışında dönemin Türk gazetecileri yine memurlardan çıkmaktadır. Bu sebeple merkeziyetçi ve devlet etrafında bütünleşici politika devam etmiştir, ama hükümetin uygulamalarına yönelik eleştiriler de belirmiştir. Yeni Osmanlılar adı altında gruplaşan ve aralarında Ali Suavi gibi eylemciler de bulunan bu devrimci kesim, anayasaya ve parlamenter rejime erişilmesinde etkili olmuş, hem taşrayı hem de bütün cemaatlerin aydınlarını etkilemiştir. Böylece istanbul basını, dinamik bir kamuoyu oluşması yolunda bütün Osmanlı, hattâ Osmanlı dışındaki Müslüman toplumların merkezi olmuştur.

Döneme damgasını vuran Türkçe basın arasında gazete olarak Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkar, İbret, Basiret, Muhbir, dergi olarak Mecmua-i Fünun, ilk kadın yayını Kevkeb-i Şarki, ilk çocuk yayını Mümeyyiz, ilk mizah yayını Letaif-i Asar, ilk resimli yayın Âyine-i Vatan dikkati çeker. Diyojen, Hayal gibi önemli mizah dergileri de vardır. Önde gelen gazeteciler olarak Agâh, Şinasi, Ziya, Namık Kemal, Ali Suavi, Basiretçi Ali sayılabilir. Bütün bu kişiler ve gazeteler basın özgürlüğü kavramını bütün Osmanlı cemaatlerine benimseten araçlar olmuşlardır. Yani siyasi yanları ağır basmış, ekonomi konularında etkinlik yine Fransızca gazetelerde kalmıştır.

II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) basınının biçimlenişi, 1877-1878 yenilgisiyle Rusların İstanbul'un içine kadar girmesi ve arkasından Tunus (1881) ve Mısır'ın (1882) Fransa ve İngiltere tarafından işgalinin sonucudur. İçerideki

ayrılıkçı akımlar doruğa ulaşırken, Avrupa'da da Türkü geldiği Asya'ya geri gönderme kampanyaları yoğunlaşmıştır. .Rejim, parçalanmayı frenlemek için basının siyasetle ilgilenmesini, hele radikal bir çizgi izlemesini kesin olarak yasaklamıştır. Sıkı bir kontrol (sansür) ve yasaklama sistemi kurulmuştur. Böylece gazetecilik çekici bir meslek olmaktan çıkarılmıştır. Nitekim 1879-1887 arasında İstanbul'da her yıl ortalama 9-10 yeni yayına rastlanırken 1888-1908 arasında yılda sadece bir yeni yayın görülmektedir. Buna karşılık tirajlarda artma vardır. Günde ortalama 10.000 aşılmıştır. Kontrol altına sokulan yerli Fransızca ve İngilizce gazeteler etkinliklerini kaybederken ithal edilen Avrupa gazetelerinin sayısı büyük ölçüde artmıştır. Türkçe ve azınlık basınlarının radikal olanları da İstanbul'u terk edip gazete ve dergilerini ülke dışında yayımlamaya başlamışlardır. Böylece İstanbul, Rum, Ermeni, Arap basınlarının merkezi olmaktan çıkmış ama Türkçenin yanısıra Farsça ve kısmen Yahudice basının merkezi olmuştur. Bu son ikisi Osmanlı'yla iyi geçinmeye çalışmışlardır.

1877-1878'in felaket havasını şahsen yaşamamış genç nesil basın ve düşünce hayatında belirmeye başlayınca, sorunlara çözüm getirilmeyen yasaklamaların uzun vadede daha fazla zarar vereceğine haklı olarak inandıklarından, baskılara yeniden tepki başladı. Bir önceki neslin simgesi Namık Kemal'in yazı ve şiirleri ellerde gizlice dolaşıyordu. Bu tepki İstanbul'da ifade olanağı bulamayınca "sürgün devrimci" yayınlara dönüştü. Bunun tam tersi bir düşünceyle, istedikleri kışkırtmayı sağlayamayan ve devletin dengesini sarsamayan yabancı ve azınlık çevreleri de dışarıdan basın

kampanyaları başlatarak Jön Türklerin paraleline girdiler. Böylece iki kanaldan İstanbul'a gazete akımı başladı.

Sansür, yerli Fransızca gazetelerin eskisi gibi açık eleştiri yapmasına ve olayların içyüzlerini yazmasına izin vermediğinden bu dönemde ülkede satılan Avrupa gazetelerinin sayısında büyük bir artış görüldü. Bunlar yerli gazetelere yasaklanan haberleri bütün ayrıntılarıyla verdiklerinden, olayların içyüzlerini öğrenmek isteyenler için gerçek kaynak oluyorlardı. Bunlara da sık sık satış yasağı konuyordu. Engellemeyi aşmak için, ülke dışındaki yerli kökenli gazetelerle Avrupa gazeteleri, ülkeye yabancı postalar aracılığıyla gizlice sokulup dağıtılmaya başlandı. Yabancı postalar ve kişiler kapitülasyonların koruması altında olduğundan Osmanlı hükümetinin bunları engelleme çabaları son derece etkisiz kaldı.

II. Abdülhamid döneminde de, bir-iki patron dışında sadece gazetecilikten geçinebilen fazla kimse yoktu. Genellikle sivrilen yazarlara resmi dairelerde memurluk veriliyor, böylece iktidara bağımlı halde yaşamaları sağlanıyordu. Buna rağmen gazeteciliğin bir meslek haline gelmesinde bu dönemde önemli aşamalar kaydedildi. Öncelikle İstanbul içi ve taşra muhabir (o dönemki deyimle muhbir) örgütlenmesi güçlendi. Taşradan muntazam haber yollayanlar arttığı gibi, İstanbul içindeki sabit ve seyyar muhbirlerin sayısı da bazı gazetelerde 15'e kadar çıktı. Bunların bazıları binek atlarıyla semt semt dolaşır, kahvehanelerden haber toplar ve not haline getirip belirli yerlerdeki tulumbacılar aracılığıyla gazetelere ulaştırırlardı. Gazetedeki yazı işleri kadrosunun görevi bunları "gazeteci lisanına" dönüştürmekti.

Engelleyiciliğinin yanısıra II. Abdülhamid rejiminin teşvikçi bir yanı da vardı. Kendisinden evvelkilerden daha yoğun ve sistemli olarak para dağıttığı ve gazeteci ve gazete satın aldığı için yasaklananlar dışındaki konularda önemli bir gelişme görüldü. Okumayı sevdiren siyaset dışı yazılar, tefrikalar, modern teknolojiye ait popüler bilgiler ön plana çıktı. Elli yıl sonrasında bile kalitesine zor erişilen resimli dergiler (Servet-i Fünun gibi) yayımlandı. Bunalım içindeki topluma dertlerini unutturan konular sunuldu. Çıplak kadın resmi bile "sana-yi-i nefise" adı altında ilk kez bu dönemde sütunlarda yer aldı.

II. Abdülhamid döneminin başlıca yayınları Tercüman-ı Hakikat, Sabah, İkdam, Tarik gazeteleri, bellibaşlı yazarları Ahmed Midhat, Ahmed Rasim, Ah-med İhsan (Tokgöz), Mahmud Sadık, Diran Kelekyan'dı.

1908'de II. Meşrutiyet dönemine girilirken ülkedeki gazete ve dergilerin yarıya yakım (120'nin 52'si) İstanbul'da çıkıyor, ama etkinlik ve tiraj açısından tüm ülke basınının yüzde 90'ını oluşturuyordu. 23 Temmuz gecesi anayasanın ilam öğrenilince İstanbul gazeteleri say-

falarını ön kontrol için sansür onayına göndermeyerek ortak eylemle basın özgürlüğünü kendileri getirmiş oldular. Bunu müthiş bir yayın furyası izledi. Yedi ay içinde bütün ülkede alınan 730 yayın imtiyazının yarısından fazlası (377) İstanbul'a aitti. Yıllarca sürmüş suskunluğun acısını çıkarmak istercesine bunların hepsi siyaset arenasında seslerini duyurmak için birbirlerinden daha çok gürültü çıkarmaya başladılar. Günlük ortalama satış 20.000'i aştı. İstanbul'un radikalizmi taşranın da dinamikleşmesine yol açtı.

Sayıca artmanın yanısıra II. Meşruti-yet'te teknik açıdan da ilerleme görüldü. Elektriğin yaygınlaşmasıyla dizgi ve baskı makineleri modernleşti; haber toplamada, ilk kez Tanin tarafından olmak üzere, telefon kullanılmaya başlandı. Foto muhabirleri günün olayını gazetelere yetiştirmeyi başardılar. Meslek olarak gazetecilik yapanların yanına, bütün politikacılar da, gazetelerin başyazarı ya da imtiyaz sahibi olarak katıldılar. İlk kez gazetecilik eğitimi görmüş bir kişi de (Ahmet Emin Yalman, Amerika'da) Babıâli'de görev aldı. Böylelikle bir yandan en düzeysiz eleştiriler ve suçlamalar yapılırken bir yandan da günün en kaliteli kalemleri Babıâli'de birleşti. Mesleki örgütlenme açısından ilk adım da, Meş-rutiyet'in ilanıyla birlikte bir Osmanlı Matbuat Cemiyeti'nin kurulması için atıldı. Ancak Osmanlı başkentindeki basının içinde, her cemaatin her fraksiyonunun temsilcileri bulunduğundan bir çatı altında toplanabilmeleri, İttihat ve Te-rakki'nin duruma tam hâkim olduğu 1914'ten önce gerçekleşemedi.

Birbirini izleyen Bosna, Bulgar, Girit olayları ile Trablus ve Balkan savaşları, azınlıkların ulusçu kampanyalarını hızlandırdığı oranda Türk kesiminin de kendini savunma içgüdüsünü artırdı. "Osmanlı birliği" reddedilmemekle birlikte Türkçülük (özellikle 1913'ten itibaren) yoğunlaştı. Bu bunalımlı dönemlerde sürekli sıkıyönetim, basın özgürlüğünün işlemesini engelledi. Gazete kapatma ve gazeteci sürmeye ek olarak ilk kez gazeteciye suikast olayları da İstanbul'da yaşandı. 1909'da Ahmed Samim' in öldürülmesini Hasan Fehmi ve Zeki Bey'in öldürülmeleri izlemişti. Böylece Babıâli'de çalışmak önceki dönemlerden daha tehlikeli bir hal aldı. 1914'te I. Dünya Savaşı'na girilince yasaklamalar daha da arttı. Kâğıt ve malzeme sıkıntısı, resmi bildiriler dışında haber yazama-mak yayın sayısını azalttı.

Dönemin sürekli gazeteleri olarak Tanin, İkdam ve Sabah ile her kapatıldığında isim değiştiren sayısız muhalif gazeteyi; ünlü gazeteciler arasında Hüseyin Cahid'i, Lütfi Fikri'yi, Ali Kemal'i, karikatürist Cem'i belirtebiliriz.

Mütareke döneminde (1918-1922) İstanbul basını ilk kez yabancı güçlerin sansürü altına girdi. Türkçe dışı bütün basın Türk ulusunun mevlidini okuma yarışı içindeydi. Türkçe basın ise eski çe-

kişmelerden tam kurtulamamıştı. Yine de az sayıdaki yayın (Peyam, Sabah, Alemdar gibi) dışında asıl büyük tiraja sahip olan Türkçe basın (Akşam, Tasvir, Vakit, İleri, Yenigün, Güleryüz gibi) bütün gücüyle Kuva-yı Milliye'yi destekledi, hattâ fiilen silah, insan ve haber desteğinde bulunan gazeteciler çıkardı (Velit Ebüzzi-ya, Asım ve Hakkı Tarık Us gibi).

Milli Mücadele'nin başarıyla sonuçlanması Türkçe dışı basının etkinliğini sıfıra indirirken, siyasi açıdan da Ankara'yı ön plana çıkararak İstanbul'un yüzyıllık egemenliğini tehdit etti. Bir ara Ankara-İstanbul çekişmesi su yüzüne çıkar gibi olmuşsa da sonuçta siyasal kararların Ankara'dan çıkması ama bütün ülkeye İstanbul basını aracılığıyla ve İstanbul'un kişiliği de eklenerek sunulmasında uzlaşma oldu. Ankara'nın bellibaşlı sözcülerinden Yenigüriün İstanbul'a nakledip Cumhuriyet adıyla bir dönemin en etkin gazetesi haline gelmesi bunun delilidir.

Ankara'nın etkinliğini tartışılmaz hale getiren, bellibaşlı İstanbul gazetelerinin sahip ya da başyazarlarının (Cumhuriyet, Akşam, Vakit, Milliyet vb) iktidarın milletvekilleri olmalarıydı. 1930'da Serbest Fırka ile yapılan çokpartili rejim denemesinde İstanbul'da sert bir muhalif

Oâzl bostonoliai Saraj âldı

Eski harflerden

yeni harflere

geçiş

döneminde




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   98   99   100   101   102   103   104   105   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin