368
369
CAFFI, IPPOOTO
olan Hadîka'da tekkenin Halvetî tarikatına "meşrut" olduğu ve külliyenin harap durumda bulunduğu belirtilmekte, buna karşılık BOA'da bulunan ve A. Çetin tarafından yayımlanan 1199/1784 tarihli istanbul tekkeleri listesinde, külliyenin bünyesindeki tekke "Eyüp'te Cafer Paşa Türbesi'nde Hacı Yahya-i Kadirî Tekkesi" olarak zikredilmektedir. Bu ipuçlarından hareketle söz konusu tekkenin 18. yy'ın üçüncü çeyreğinde, muhtemelen Hacı Yahya Efendi adında bir Kadirî şeyhi tarafından tekrar canlandırıldı-ğı ileri sürülebilir. II. Mahmud'un kızlarından Saliha Sultan (ö. 1843) ile Tophane Müşiri Halil Rıfat Paşa'nın (ö. 1855) 1249/1834 tarihindeki düğününe davet edilen Kadirî şeyhleri arasında "Eyüp'te Cafer Paşa Tekkesi Şeyhi el-Seyyid el-Hac Hasan Efendi'nin" adı verilmektedir. 19- yy'm ikinci çeyreğinden sonra yine bir durgunluk devresi geçirdiği anlaşılan Cafer Paşa Tekkesi, bu sefer Sa'dî tarikatından Şeyh el-Hac Mehmed Salih Sırrı Efendi (ö. 1869) tarafından ihya e-dilmiş ve 1925'e kadar bu tarikata bağlı olarak faaliyetini sürdürmüştür. Cafer Paşa Türbesi'nde gömülü olan M. Salih Sırrı Efendi'den sonra tekkenin postuna geçen şeyhler şunlardır: Kırımî Şeyh el-Hac Süleyman Avni Efendi (ö. 1871); Kırım! Seyyid el-Hac Mustafa Efendi; "Kırımî Hacı Hafız Efendi" olarak tanınan Şeyh İsmail Hakkı Efendi (ö. 1911), Şeyh Mustafa Efendi'nin oğlu, Eyüp-Bahariye' deki Taşlıburun Tekkesi Postnişini Şeyh el-Hac Süleyman Sıdkı Efendi'nin (ö. 1890) halifesidir. Son .devrin, çok sayıda ilahi ve şuul (Arapça sözlü ve Arap tarzında bestelenmiş ilahi) bilen ünlü zâ-kirbaşılarından olduğu, Cafer Paşa Tekkesi şeyhliğinin yanısıra Dolmabahçe Ca-mii'nde de başmüezzin olarak görev yaptığı bilinmektedir. Yetiştirdiği öğrencileri arasında Kasımpaşalı Halim, Eyüplü Şükrü, Haydarhane Tekkesi Şeyhi Hafız Ah-med Efendi, Yahya Efendi Tekkesi Zâ-kirbaşısı Hattat Nuri (Korman) Efendi ve Eğrikapılı Kenan bulunmaktadır; Şeyh Mustafa İzzet Efendi (ö. 1933), Şeyh İsmail Hakkı Efendi'nin oğludur. Babası gibi zâkirlik yaptığı, vefatında Eyüp-Ba-
Cafer Paşa Külliyesi'nde bugün Eyüp Merkez Kız Kuran Kursu olarak kullanılan medresenin avludan görünümü. Yavuz Çelenk, 1994
hariye'deki sabık 16 Mart Şehitleri naziresinin arkasına' gömüldüğü tespit edilmektedir. Cafer Paşa Tekkesi bu son dönemde "Kırımî" veya "Kırımı Hacı Hafız Efendi" adlarıyla da anılmıştır. Dahiliye Nezareti'nin hazırlattığı 1301/1885 tarihli istatistik cetvelinde tekkede iki erkek ile iki kadının ikamet ettiği belirtilmektedir.
1925'ten sonra terk edilen yapıların 1970'lerde Vakıflar İdaresi tarafından o-nanmına başlanmış, günümüzde Eyüp Merkez Kız Kuran Kursu olarak kullanılan medrese bölümünün onarımı bitirilmiş, türbeninki ise yarım bırakılmıştır. Tekkelerin kapatılmasından sonra bir müddet son şeyhin ikametgâhı olarak kullanılan ahşap harem binası sonra ortadan kalkmıştır.
Başından beri Cafer Paşa Külliyesi'nin mimari programı içinde yer aldığı anlaşılan tekkenin fonksiyon şeması tam olarak açıklık kazanmamakta, özellikle ayinlerin hangi mekânda icra edildiği, daha doğrusu külliye tasarlanırken hangi mekânın bu fonksiyona tahsis edildiği hususunda şüpheler bulunmaktadır. Ancak tekkenin son dönemine ait bazı belgeler ve türbenin özelliklerine ilişkin bazı gözlemler konuya bir ölçüde ışık tutmaktadır. Şöyle ki; tekkenin son banisi olan Şeyh M. Salih Sırrı Efendi'nin, Cafer Paşa Türbesi'nde yer alan mezar taşında, kendisinin, Sütlüce'deki Hasırîzade Tekkesi postnişinlerinden "Şeyh Sülün" lakaplı Süleyman Sıdkı Efendi'nin (ö. 1837) halifesi olduğu ve "bu makama tarik-i Sa-adiyye üzere meşihat vaz'ına muvaffak olduğu" ifade edilmektedir. Bu kitabede kastedilen "makamın" Cafer Paşa Türbesi olduğu tahmin edilebilir. Nitekim 1325/1910 tarihli Maliye Nezareti İstanbul Tekkeleri Taamiye ve Tahsisat Defte-n'nde Cafer Paşa Tekkesi'nin senelik tahsisatı 624 kuruş olarak belirtilmiş, ayrıca o tarihteki postnişini Şeyh İsmail Hakkı Efendi'nin cuma namazlarından sonra Cafer Paşa Türbesi'nde ayin icra ettirmek ve mevlit okutmakla görevli olduğu yolunda bir şerh düşülmüştür. Diğer taraftan İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü nezdinde bulunan 1341/1925 tarihli Tekkeler Defteri'nden A. B. Turnalı ile E.
Yücel'in naklettikleri vakfiye özetinde M. Salih Sırrı Efendi'nin "Cafer Paşa Türbesi'nde kâin hücre derûnunda Saadiyye ayini icra etmek üzere nukud vakfettiği" belirtilmektedir. Bu arada türbenin tasarımı ve barındırdığı mezarların dağılımı incelendiğinde ilginç tespitler yapılabilmektedir: Dikdörtgen planlı türbenin batı kesimi, ilk inşa dönemine ait bir mihrapla donatılmış, tekkenin Sa'dî tarikatına bağlı olarak faaliyet gösterdiği son döneme ait şeyh mezarları yine bu kesime, cadde üzerindeki batı duvarı boyunca yerleştirilmiştir. Yukarıda değinilen belgelere ve bu gözlemlere dayanak söz konusu yapının bir türbe-tevhidhane olarak tasarlandığı ileri sürülebilir. Gerçekten de pek çok tarikat yapısında türbeler ile ayin mekânları aynı hacmin içinde yer aldığı gibi, sandukaların ya da lahit-lerin çevresinde dervişlerin halka teşkil etmeleri suretiyle içinde ayin icra edilen türbeler de teşhis edilmektedir. Günümüze intikal etmemiş olan harem dairesinin türbenin yakınında bulunması da bu varsayımı güçlendirmektedir.
Tekkenin son günlerinde, türbenin harap durumda bulunmasından veya Sa'dî şeyhlerinin buraya gömülmesinden sonra ayin alanının eskisine göre daralmış olmasından dolayı ayinler, epeydir özgün kullanımını yitirmiş olduğu anlaşılan medresenin mescit-dershanesinde icra edilir olmuştur. Bu arada medrese bölümünün, Osmanlı mimarisinde birtakım başka örneklerde görüldüğü üzere, mes-cit-dershanenin aynı zamanda tevhidha-ne olarak kullanıldığı, hücrelerin bir kısmının medrese öğrencilerine, bir kısmının da dervişlere tahsis edildiği çift fonksiyonlu bir kuruluş (medrese-tekke) olarak tasarlanmış olması da muhtemeldir. Bu hususun tam olarak aydınlanması ancak Cafer Paşa vakfiyesinin araştırılması ile mümkün olabilecektir.
Külliyenin arsası batıda Kalenderha-ne Caddesi, güneyde Kızıl Değirmen Sokağı, diğer yönlerde komşu parsellerle çevrilidir. Türbe-tevhidhane, arsanın batı sınırında cadde üzerindedir. Günümüze intikal etmemiş olan harem binasının arsanın güneybatısını işgal ettiği anlaşılmaktadır. Medrese ise kuzeydoğu kesiminde bulunur.
Kalenderhane Caddesi üzerinde, kü-feki taşı ile örülmüş, basık kemerli iki a-det cümle kapısı sıralanır. Bunlardan soldaki (kuzeydeki) türbenin arka cephesi ile çevre duvarı arasında uzanan bir geçit aracılığıyla medresenin avlusuna bağlanır. "U" biçiminde bir kitle oluşturan on adet hücre, medrese avlusunu üç yönde (güney, doğu ve kuzey) kuşatmakta, bu kitlenin bir ucunda mescit-dershane, diğer ucunda bir hela bulunmaktadır. Söz konusu mekânların avluya bakan cephelerinde almaşık örgü tercih edilmiş, arka cephelerinde ise moloz taş örgü ile yetinilmiştir. Kare planlı olan hücreler pandantifi! kubbelerle örtülmüş, avluya açılan bir kapı ile bir pencereden başka -kuzey kanadındakiler dışında- ar-
kaya açılan ikişer pencere ile donatılmıştır. Dikdörtgen açıklıklı olan bütün bu kapı ve pencereler kesme küfeki taşından sövelerle çerçevelenmiş, demir par-maklıklr pencereler ayrıca tuğladan basık hafifletme kemerleri ile taçlandırıl-mıştır. Bunlardan başka her hücrede avlu yönüne bakan sivri kemerli ve alçı rev-zenli birer tepe penceresi bulunmaktadır. Köşelerde yer alan hücrelere verev geçitler açılmış, her birimde birer ocak ile çeşitli dolap nişleri tasarlanmıştır. Hücrelerin önünde uzanan arnavutkaldı-rımının vaktiyle ahşap direkli bir sundurma ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır.
Hücrelerin kitlesinden düşeyde ve yataya taşkınlık yapan mescit-dershane, kare planlı ve kubbelidir. Kuzey ve batı duvarlarının alt kesimlerinde ikişer pencere, diğer iki duvarda ise ikişer dolap nişi vardır. Pencereler hücrelerdekilerin biraz daha büyüğü olup aynı özelliklere sahiptir. Kuzey duvarındaki pencerelerin arasında basık kemerli giriş, güney duvarındaki nişlerin arasında da mihrap yer alır. Her duvarda, saçak altında, sivri kemerli ve alçı revzenli birer tepe penceresi yer alır. Mekânı örten kubbe içeriden pandantiflere, dışarıdan on kenarlı bir kasnağa oturmaktadır. Mescit-dershane girişinin yer aldığı kuzey cephesinin önünde zamanında bir ahşap sundurmanın bulunduğu muhakkaktır.
Cafer Paşa Türbesi'nde Derviş Mehmed Bey'in kızı Hatice Hamm'm (ö. 1604) mezar taşı. M. Baha Tanman, 1982
Dostları ilə paylaş: |