Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə789/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   785   786   787   788   789   790   791   792   ...   899
ÇIRAĞAN SARAYI

Beşiktaş ile Ortaköy arasında kendi a-dıyla anılan cadde üzerindedir.

Bugünkü Çırağan Sarayı, istanbul'un Osmanlı döneminin tarih sahnesine birbiri peşine ve son birkaç yüzyıllık zaman parçası içinde eklediği bir dizi güzellik ve sanat tablolarından sonuncusudur.

17. yy'da istanbul coğrafyasında yazın kullanılabilecek en elverişli ve heves çeken sahil, Beşiktaş kıyıları idi. Burası, hem saray ve halk için kışlık semt olan ve hükümet binalarını da barındıran tarihi yarımadaya çok yakın bir konumdaydı, hem de arkası el değmemiş bir ormana sahipti ve Karadeniz'in serin esintisine açık, çok temiz havalı bir yerdi.

Kıyılarda, birtakım pavyonlar ile çiçek bahçeleri yapılmasının, yani insan eli değmiş olarak tarih sahnesinde ilk kez yerini almasının, 1600'lü yıllarda olduğu kabul ediliyor. O tarihlerde bu sahil, "Ka-zancıoğlu Bahçeleri" adını taşıyormuş. Burasının güzelliğine kapılan genç padişah IV. Murad (hd 1623-1640), çevreyi kendi mülkleri içine katmış ve kızı Kaya Sultan'a vermiş. Kaya Sultan'ın kocası Melek Ahmed Paşa'nın yakınlarından olan Evliya Çelebi, sahildeki pavyon için, "Vacibü's-seyr bir yalıdır. Bunda fevkani bir şadırvan vardır ki dünyada öyle bir sanatlı fevvâre görülmemiştir" diyor. A-ma bu kıyılarda (henüz hepsi ahşap) sahil saraylarının ve bahçelerin yıldızı, asıl bir yüzyıl sonra parlamaya başlıyor. Bir eğlence ve onunla beraber bir kültür parlaklığı devrini açan III. Ahmed (hd 1703-1730), buradaki mülkünü, gözde vezirazamı ibrahim Paşa'ya hediye etmiş, yalıyı ise ibrahim Paşa yaptırmış.

Tarihçi Ahmed Refik (Altınay)(-*), III.

Ahmed'in fermanlarını yayımlarken, üç ayrı yerde bu bina hakkında da nakillerde bulunur. Aynı ahşap binalar hakkında bilgi veren bir başka kaynak 18. yy'ın Ermeni yazarı P. G. Inciciyan'dır. O da III. Ahmed'in buyrultularında geçtiği gibi buradaki saraylar için, saray değil, "yalı" deyimini kullanıyor. Bundan, bu yapıların büyük olmadığı sonucu çıkarılabilir.

Bu kıyılar, Lale Devri'nden itibaren, mehtaplı gecelerde düzenlenmeye başlanan ışık ve çiçek dolu eğlencelere sah-nelik etmeye başlıyor. Burasının "Çera-ğan" adını alması da bu dönemin eseridir. Çünkü "çerağ" kelimesi, Farsçadan geçme olarak, "ışık veren, aydınlık veren" anlamındadır.

Bu eğlenceler hakkında daha sonraki tarihçiler, özellikle de 1900'lü yılların başlangıcının yazarları, fantastik hayallere girmişler ve özellikle "kaplumbağa üstünde mum" gibi tuhaf bir imaj icat ederek, bunu meşhur etmişlerdir. Halbuki bu gece eğlencelerinin, çiçek ve ışık gösterilerinin ne gibi dekorları ve sahneleri sergilediğini ayrıntılı olarak anlatan en güvenilir kaynak saraya çok yakın olan Fransız soylusu Baron de Tott' un anılarıdır ve bu anılarda, kaplumbağalara ait tek satır yoktur, ancak çiçek tarhlarının billur fenerler ve aynalarla nasıl aydınlatıldığı anlatılmaktadır.

1800'lü yılların ilk çeyreğine kadar geçen 60-70 yılda ahşap saray birkaç kez el değiştirmiş, sadrazamlar Hacı Ahmed Paşa ile Hekimoğlu Ali Paşa, burayı yabancı elçilerle görüşmeleri ve resmi ziyafetler için kullanmışlardır.

III. Selim (hd 1789-1807), burasını tekrar ihya ederek kız kardeşi Beyhan Sultan'a vermiş, bir süre burada oturmuş, yandaki Rodoslu Yalısı'nı rehinden kurtarıp satın almış ye yerine bir mabeyin dairesi yaptırmıştır. Eskiyen binaların hepsini söküp gönlüne göre yeni bir yalı yaptırmak özlemini taşıdığı için, Sadrazam Yusuf Ziya Paşa, bunun projesini hazırlatarak padişaha sunmuştur. Fakat

o yıllar, devletin yine gailelerle çalkalan-dığı ve çürüyen Yeniçeri Ocağı yerine yeni ve düzenli bir ordunun kurulmasına çalışılan bir dönemdir. III. Selim bu yüzden, o kadar dert arasında kendisine saray yaptırmayı göze almamış; böylece II. Mahmud'a (hd 1808-1839) kadar, bu eski yapılar kısmen onarılarak, kısmen yeni pavyonlar ve köşkler eklenerek, varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Tarihte bu kıyılarda yer alan, bugünkü saraydan bir önceki son bina, II. Mahmud'a aittir. Devir artık Batılılaşma rüzgârlarının estiği 19. yy'm ilk çeyreğidir. Beşiktaş Sarayı'nda, önce, eski tarz bazı pavyonlar yapılır ve onarımlarla, eklemelerle yetinilir. III. Selim'in önce tahttan indirilmesi, sonra da şehit edilmesi ile cereyan eden kanlı olaylar, o tarihte bir çocuk olarak tahta çıkmış bulunan II. Mahmud'u Topkapı Sarayı'ndan soğutmuştu. II. Mahmud'un "Acı anıları olmayan yepyeni bir yerde yaşamak" arzusu, herkesçe biliniyordu. Genç padişah, artık Topkapı Sarayı'nda değil, buradaki eski ahşap Beşiktaş Sarayı'nda o-turmaktaydı. Yeniçeriliğin kaldırılmasına yol açacak olan isyan hareketi de, kendisine bir haziran sabahı, burada haber verilmişti.

Son zamanlara kadar tam aydınlanmamış bir nokta, II. Mahmud'un sarayının mimarının kim olduğu idi. Avrupa tipi saray yapıları genellikle Balyan ailesi bireyleri tarafından yapılmış olduğu i-çin, aslında onlardan daha erken tarihli olan bu bina da çeşitli yazılarda Balyan-lara mal edilerek ve kanıt da göstermeden, geçiştirilirdi. Son yıllarda bu konuda yapılan iki etütte (Tuğlacı ve Cezar), iki değişik tez savunulmuştur. Dönemine ait bir kaynak, ingiliz yazar Miss Pardoe ise, padişahın tercihini beğenmediği i-çin azlettiği bir mimarla, seçerek görevlendirdiği yeni mimarın ikisinin de Ermeni olduklarım açıkça kaydetmiştir. İstanbul peyzajında Batı tipi mimarisi ile büyük bir değişiklik yapan, önleri mer-




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   785   786   787   788   789   790   791   792   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin