Tablo H Beyoğlu İlçesi'nde Çalışanların Faaliyet Kollarına Göre Dağılımı
Kaynak: 1990 Genel Nüfus Sayımı, "Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, ili 34-Istanbul", DiE, Ankara, Temmuz 1993.
gibi çok sayıda yabancı personel çalıştıran dış kapital odakları, Beyoğlu sahnesinden birer birer silindiler. Oteller, lokantalar ve gece kulüpleri, önemli müşteri kaybına uğradı. Eski, elçilik balolarından, karnavallardan, çeşitli kulüplerin eğlencelerinden ve toplantılarından eser kalmadı.
Fakat bu dönem, yani 1923 ile II. Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar geçen zaman, İstanbul'la beraber Beyoğlu'nun da, en sakin, en olaysız, en temiz ve en onurlu devresidir.
1923-1940 arasında, Beyoğlu kendine gelmiş ve kafasını dinlemiş bir istanbul köşesi olarak nitelendirilebilir.
1940-1950'ler: Bu dönem de, II. Dünya Savaşı'nın çıkması ve onun getirdiği şartlar ile sona erdi. 1940-1950'ler Be-yoğlu'sunun değişmeye başlayan kimliği ve belirginleşen özelliği iki yönde görüldü: Birincisi bir karaborsa zengini dalgası, bu kez I. Dünya Savaşı'ndan daha yaygın olarak semti kapladı; buna paralel olarak, seviyesiz eğlence yerlerinin ve yarım saatlik buluşma mekânları (ran-devuevi), hızla arttı. İkinci değişim, yavaş yavaş hızlanan yeni insan akışının, eski nüfus dokusunu değiştirmeye başlamasıyla ortaya çıktı. 1955'in sonbaharında, 6-7 Eylül gecesi üç-beş saat içinde yaşanmış olan geniş çaplı tahrip olayları, bu dönemin bitiş noktasıdır (bak. Altı-Yedi Eylül Olayları). Çünkü hiçbir devlet güvencesinin kalmadığı o gece yaşanan tecrübe ile Beyoğlu'nun semte rengini veren Rumları ve yabancı nüfusu, şehirden ve ülkeden ayrılmaya başladılar.
Savaş ekonomisi döneminde besin maddeleri spekülasyonunun para getirmesi ile ellerine tarihte ilk kez toplu nakit para geçmeye başlayan bir kesim, eğlence için Beyoğlu'na akmaya başladı. Bunlar için, çoğu ara sokaklarda ve bir kısmı Tepebaşı ekseninde olmak üzere, "saz salonları" açıldı. En göz önündeki eğlence yeri olan Taksim Meydanı'na nazır, yüksek beton ayaklı Kristal Gazi-nosu'nun müşteri kitlesi de belirgin bir değişiklik geçirmişti. Yaz günlerinde terasında limonata ve gazoz içilen bu mekân, gece hayatında çuvalla para yiyenlerin eğlence yeri haline gelmişti. Seviyesiz barların, randevuevlerinin, aracı ve bulucu tiplerinin Beyoğlu sahnesinde tarihte ilk kez bu kadar çoğalması, 1940-1960 arasının ürünüdür.
Bu semtin yüzlerce yıllık tarihi içinde, sadece 20 yıllık kısa zaman dilimini yaşamış olan kimileri, buradan edindikleri olumsuz izlenimleri daha sonra bütün Beyoğlu tarihine yaymak gibi bir yanılgıya düşmüşlerdir.
1960'lardan 1983'e: 19öO'lardan sonra açılan ve 1980'ler ortasına uzanan yeni bir dönemin, İstanbul'un bu yakasına, yeniden iki başlı bir değişim getirdiğini görürüz. Bunlardan birincisi, bir kısım Musevinin İsrail'e; onlardan daha fazla sayıda Rumun da Yunanistan'a gidişle-riyle boşalan binalar mevcudunun, hızla harap olmaya terk edilmesidir. İkinci ge-
lişme, nüfusun iç dokusundaki değişmedir. Her yıl artan sayıda bir insan akını, Beyoğlu'nun eski sakinlerinin gidişiyle ortaya çıkan boşlukları doldurmaya başlamışlardır.
Tapuda çoğu Rumlara ait gözüken fakat gerçek hayatta terk edilmiş, gelip giden bir sahibi kalmamış boş binaları birtakım insanlar işgal etmişlerdir. Mülkiyeti hazine ile ihtilaflı hale düşen bu binalar her yıl biraz daha çökmüştür. Bu dönemde, 1930 ve 1940'ların dizi halinde resmi ruhsatlı genelevlerini barındıran Abanoz Sokağı'nın(-0, Taksim'den, Karaköy'e i-nen genel trafiğe açılması 1950'ler İstanbul'unun halini yeterince özetleyen çarpıcı bir değişim olduğu gibi, Dünya Sağlık Örgütü'nün baskısıyla ve "kadın ticaretini önlemek gibi" tecrübesiz ve temelsiz bir hevesle, en azından ruhsatlı ve kontrol altındaki bu genelev sokağının bir gün kapatılıvermesi de Beyoğlu için sonuncu ölümcül darbe olmuştur. Çünkü hekim ve polis kontrolündeki yerler kapatılmış, ancak bir bölümü kontrol dışı buluşma yeri şeklinde başta Sırasel-viler olmak üzere, Beyoğlu'nun bütün ara sokaklarında pıtrak gibi çoğalarak semtin gündelik hayatım büsbütün yozlaştırmıştır;
1983 Sonrası: 1980 sonrasının siyasal gelişmeleri içinde, 1983'ten sonra açılan yeni dönemde, şehir birtakım imar operasyonları geçirirken, yoğun trafiği Beyoğlu kenarından akıtmak üzere, Tar-labaşı Caddesi bir bulvara dönüştürülmüş ve Taksim'den Şişhane'ye doğru sağ kenar binaları uzun tartışmalardan sonra yıktırılmıştır. Günümüzde, koruma bilincinin gelişmesiyle, Beyoğlu'nda, değerli binaların önemlerinin daha fazla anlaşıldığı ve münferit onarım ve güzelleştirme çalışmalarının başladığı bir dönem açılmıştır. İstanbul'un ve Beyoğlu'nun uluslararası sermayeye açılması hazırlıklarının da görüldüğü bu yıllarda Beyoğlu'nun, imar sorunlarını köklü biçimde çözümleyecek bir yasal düzenlemeye ve bunu gerçekleştirecek, gelir kaynakları yasayla saptanmış bir kuruluşa ihtiyacı vardır.
ÇELİK GÜLERSOY
BEYOĞLU
G. Primi tarafından 15 Ağustos 1934'te Fransızca olarak yayımlanmaya başlayan gündelik gazete. Pera'mn yabancı niteliğinin tasfiye edilmekte olduğunu göstermek için adı Beyoğlu konmuştur. Cumhuriyet'in ilanından sonra Fransızca basın alanında beliren boşluğu doldurmak için ve Galata-Beyoğlu bölgesi iş ve kültür çevrelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yayımlanmıştır. Politikası, Ankara'nın görüşlerini aynen aktarmak, daha çok Avrupa'nın uluslararası olaylarını ön plana çıkarmak ve Beyoğlu sosyetesinin olaylarını yansıtmak üzerine kurulmuştu. Kasım 1943'te Ö. Lütfi Yalvac'ın yönetimine geçti. 1944'te yayımına son verdi.
İSTANBUL
Beyoğlu Belediye Hastanesi'nin girişi. Hazım Okurer, 1993
BEYOĞLU BELEDİYE HASTANESİ
Türkiye'nin ilk belediye hastanesidir. E-min Bey'in (Erkul) şehreminliği sırasında (1924-1928) Kuledibi'ndeki İngiliz Bahriye Hastanesi binasına taşınan Beyoğlu Zükûr Hastanesi (bak. Altıncı Daire-i Belediye Hastanesi) 1933'te İstanbul Beledi-yesi'ne geçmiş ve Beyoğlu Belediye Hastanesi adını almıştır. 1983'te Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile İstanbul Belediyesi arasında imzalanan 10 yıllık protokolle hastane bakanlık bünyesine geçti ve Beyoğlu Devlet Hastanesi adını aldı-
Günümüzde üç binada hizmete devam etmektedir. Bunların biri eski İngiliz Bahriye Hastanesi binasıdır. 1860'ta İngiliz Başkonsolosluğu olarak yapılan ikinci binada doğum servisi bulunmaktadır. Üçüncü bina ise 1963-1964'te poliklinik olarak yapılmış, sonradan üstüne dört kat çıkılmıştır. Binaların mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aittir.
Resmi 400 yatağı olan hastane halen 200 fiili yatakla çalışmaktadır. Dahiliye, hariciye, üroloji, kulak-burun-boğaz, göz, cildiye, radyoloji, kadın-doğum, biyokimya servisleri bulunan hastanede sadece nöroloji ve çocuk hastalıkları dallarında poliklinik hizmeti verilmektedir. Ayrıca patoloji ve bakteriyoloji laboratu-varları vardır.
NURAN YILDIRIM
BEYOĞLU İLÇESİ
İlin batı yarısında, Halic'in kuzeydoğu kesiminde yer alır. 20 Nisan 1924 tarihinde yürürlüğe giren 491 sayılı kanunla kurulmuştur. Beyoğlu İlçesi'ni kuzeyden Şişli İlçesi, doğudan Beşiktaş İlçesi ve
İstanbul Boğazı, güneyden Halic'in karşısında Eminönü ve Fatih ilçeleri, batıdan da Eyüp İlçesi çevrelemektedir. Eyüp, Fatih ve Eminönü ilçeleri ile olan sınırı Haliç vasıtasıyladır. Bu alan içinde yüzölçümü 9 krrf'dir. İlçe 35 mahalleden meydana gelmiştir. Bağlı bucağı ve köyü yoktur. Mahalleleri, Arap Camii, Asmalı-mescit, Bedrettin, Bereketzade, Bestan, Bülbül, Cami-i Kebir, Cihangir, Çatmalı-mescit, Çukur, Emekyemez, Evliya Çelebi, Fetihtepe, Firuz Ağa, Gümüşsüyü, Hacı Ahmet, Hacı Hüsrev, Hacımini, Ha-lıcıoğlu, Hüseyin Ağa, Kadı Mehmet, Kalyoncukulluğu, Kamer Hatun, Kaptan Paşa, Kâtip Mustafa Çelebi, Kemankeş, Keçecipiri, Kılıç Ali Paşa, Kocatepe, Kulaksız, Kuloğlu, Küçük Piyale, Müeyyet-zade, Ömer Avni, Örnektepe'dir.
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, Beyoğlu İlçesi Merkez, Beşiktaş, Kemerburgaz, Şişli ve Taksim bucaklarından meydana geliyordu. Ancak 1930'da Beşiktaş İlçesi'nin kurulmasıyla önce Beşiktaş bu ilçeden ayrılmıştır. 1935 sayımında Merkez Bucağı'nın 3, Kemerburgaz Bucağı'nm 10, Şişli Bucağı'nın 2 köyü ve Taksim, Beyoğlu İlçesi'ni oluşturuyordu. Kemerburgaz Bucağı 1936'da kurulan Eyüp İlçesi'ne, Şişli Bucağı da 1954'te kurulan Şişli İlçesi'ne bağlanmıştır. 1970' ten beri, Beyoğlu İlçesi, mahallelerden oluşan bir idari yapıya sahiptir. Bu idari bölünüş altında Beyoğlu'nun nüfus gelişimi Tablo I'de görülmektedir.
Beyoğlu toplam nüfus bakımından artış değil, azalma göstermiştir. Bu azalma önceleri ilçe sınırlarının değişerek bir kısım arazinin ilçe sınırları dışında kalmasından, daha sonra ise normal gelişme düzeni içinde gelişebileceği herhangi bir yer kalmaması nedeniyle olmuştur.
Beyoğlu İlçesi'nde 1990 nüfus sayımına göre 229.000 kişi yaşıyordu. Bu nüfusun yüzde 53,8'ini erkekler, yüzde 46,2' sini ise kadınlar oluşturuyordu. Kadın nüfusun erkek nüfustan az olmasının nedeni ilçenin birçok mahallesinin artık ikametgâh amacıyla kullanılmamasın-dandır. Buna karşılık, erkek nüfusun kadın nüfusa oranla fazlalığı, 60 yaş ve ü-
Tablo I Beyoğlu İlçesi'nin Nüfus Gelişimi
Yıllar
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
1927
|
145.525
|
148.500
|
294.025
|
1935
|
122.409
|
113.732
|
236.141
|
1940
|
127.260
|
119.992
|
247.252
|
1945
|
131.305
|
125.786 -
|
257.091
|
1950
|
?
|
?
|
279.238
|
1955
|
113.672
|
94.486
|
208.138
|
1960
|
118.337
|
98.088
|
216.425
|
1965
|
122.589
|
96.396
|
218.985
|
1970
|
125.421
|
100.429
|
225.850
|
1975
|
126.134
|
104.398
|
230.532
|
1980
|
122.959
|
100.401
|
223.360
|
1985
|
133.907
|
112.092
|
245.999
|
1990
|
123.198
|
105.802
|
229.000
|
Kaynak: 1990 Genel Nüfus Sayımı, "Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. IH 34-tstanbuI", DiE, Ankara, Temmuz 1993.
zerindeki nüfus kümesinde, yerini kadın nüfus fazlalığına bırakır. En kalabalık nüfus kümesi 15-19 arası yaş grubudur. Bu nüfus grubunda kadın nüfusun erkek nüfusa oranı üçte iki dolayındadır.
İlçe nüfusunun sosyal açıdan bir ö-zelliği okuryazarlık durumudur. Beyoğlu ilçe merkezinde 6 yaşın üzerindeki nüfusta okuryazarlık oranı yüzde 88,2' dir. Bu, İstanbul il genelinden çok daha düşük bir değerdir. İlçede okuma yazma bilenlerin yüzde 83,3'ü bir eğitim kurumundan mezun olmuştur. Bunlardan yüzde 70'i ilkokulu, yüzde 13'ü ortaokul ve dengi okulları, yüzde 13'ü lise ve dengi okulları ve yaklaşık yüzde 4'ü de yükseköğrenim kurumlarını bitirmiştir.
İlçe merkezinde çalışan nüfus (88.463) çalışma çağındaki nüfusun (12 yaş ve yukarısı) yüzde 49,4'ünü oluşturur. Nüfusun geri kalan kısmını emekli, ev kadını ve öğrenci gibi iktisaden faal olmayanlar oluşturmaktadır.
Beyoğlu İlçesi'nde çalışanların faaliyet kollarına göre dağılımı Tablo Il'deki
gibidir. Beyoğlu İlçesi'nde yaşayan nüfus, geçimini tarım dışı faaliyetlerden sağlamaktadır. İlçenin arazi kullanılışı a-çısından hâkim fonksiyonu ikametgâhlardır. Bununla beraber belli merkezler ve akslar, ilçede ticaret ve eğlence fonksiyonunun yer aldığı kesimler olarak belirmektedir. İstiklal Caddesi, Cumhuriyet Caddesi ve İnönü Caddesi bu fonksiyonların en belirgin oldukları yerlerdir. İlçe sınırları içinde yer alan çeşitli kültürel etkinliklerin yapıldığı tesisler, ilçenin bir kültür merkezi olmasını da sağlamıştır. Sinemalar, tiyatrolar, gösteri merkezleri, spor tesisleri gibi yerler, Beyoğlu İlçesi'nde yaşayan nüfustan çok fazla nüfusun faydalandığı, il ve ülke genelinde bir anlam ifade eden yerlerdir.
SEDAT AVCI
BEYOĞLU MEZARLIĞI
Galata'dan, Ceneviz surlarının hemen dışından başlayıp, Kasımpaşa sırtlarını kaplayan ve Yahya Kethüda Mahallesi' nin üst kısmına kadar uzanan mezarlıklar Beyoğlu Mezarlığı olarak bilinir. Bugün tümüyle ortadan kalkmıştır.
1934 şehir rehberinde ve Pervititch haritalarında (1926) bugünkü Refik Saydam (o zamanki Tozkoparan) Caddesi' nin Halic'e bakan batı tarafları Beyoğlu Mezarlığı olarak gösterilmiştir. Evliya Çelebi Kasımpaşa ahalisinin esnaf, asker ve tarikat ehli kişilerden oluştuğunu belirtir. Buna göre bu mezarlıkta yatanlar da denizci, tarikat mensubu veya esnaftan olan kişilerdi.
Mezarlığın yakın zamanda yok olan en eski parçası, Şişhane Yokuşu'nun başında, halk arasında Lohusa Kadın Türbesi olarak da tanınan Meyitzade Türbe-si'nin olduğu bölümdür. Bunun devamındaki Çürüklük Mezarlığı'nın da eski Rum ve Ceneviz mezarlıklarının üstüne yerleşmiş olduğu bilinir. Beyoğlu Mezarlığı'nın bir diğer bölümü meşhur Türk okçularından Tozkoparan Ahmed Efendi'nin adıyla anılan Tozkoparan Me-zarlığı'dır. Son bölüm ise Âşıklar Mezarlığı olarak tanınır ki bu bölümde halen dikili ya da gömülü mezar taşları görmek mümkündür.
Şişhane Yokuşu başındaki ilk bölümde Evliya Çelebi'nin babası Derviş Meh-med Zıllî, annesi, dedesi Timurcu Kara Ahmed, onun dedesi Timurcu Yavuz Özbek ve annesi ile akrabaları gömülmüşlerdir. Bu bölümün ucu yukarıda bugün Tünel kapısının bulunduğu yere kadar uzanmaktaydı. 18. yy'da Tünel'in hafriyatı yapılırken bu mezarlığın zarar görmemesine özellikle dikkat edilmişti.
Mezarlığın ikinci bölümü olan Çürüklük Mezarlığı'nda, daha çok Kasımpaşa semtindeki tarikatlara mensup kişiler ve aileleri ile bir kısım esnaf gömülüdür. Bu bölümün içinde bir mesire yerinin de varlığı bilinir. Âşıklar Mezarlığı bölümünde de buna benzer bir mesire Safa Meydanı adıyla tanınıyordu. Ayrıca mezarlığın değişik yerlerindeki aile sofaları da diğerleri gibi günümüze ulaşamamıştır.
223
BEYOĞLU NİSA HASTANESİ 222
18601ı yıllarda mezarlığa defin yapılmadığı bilinmektedir. Mevcut mezarlar da başka yerlere nakledilmeyerek yerlerinde bırakılmış ve harap olmaya mahkûm edilmiştir. Beyoğlu Mezarlığı'nın son parçalan Bahriye Nazın Cemal Paşa'mri emri ile 19l4'te kaldırılmıştır, îlk bölüme ait bir parça 1935'e kadar Kuledibi Yüksekkaldırım arasında muhafaza edilmiş, bu tarihte taşlar sökülüp burası bir set halinde açık hava kahvesine dönüşmüştür.
Beyoğlu Mezarlığı'nda gömülü bulunduğu tespit edilebilen bazı ünlü kişiler şunlardır: Evliya Çelebi'nin ailesi, Hüseyin Çelebi Efendi (1052/1642), Yelkenci Mustafa Efendi (1161/1748), Molla Meh-med Efendi (1171/1757), Yanık Şeyh Ah-med Efendi (1187/1773), Zeynep Tûtî Hanım (1200/1785), Rûkiye Hanım (1220/1805), Abdülahad Efendi'nin kızı Emine Hatun (1233/1817), Kâdirî Şeyhi ismail Efendi (5 Şevval 1254/22 Aralık 1838), Üsküdar Toygartepe Rıfaî Dergâhı Şeyhi Saçlı Hüseyin el-Hâdî Efendi (11 Cemâziyelâhir 1268/2 Nisan 1852).
Bibi. Evliya, Seyahatname I, 423; Jak Pervi-titch Sigorta Haritaları (1926), pafta 21-22; istanbul Şehir Rehberi, (1934), pafta 4/14-15-16-17-18; İSTA, V, 2705; K. Pamukciyan, "Be-yoğlu'nda Ermeniler" ISTA, V, 2717; N. îşli, "Beyoğlu Mezarlığı", DlA, VI, 80-81.
ZiYA NUR SEZEN
BEYOĞLU NİSA HASTANESİ
Genelevlerde çalışan kadınların sağlıklarının kontrolü için 1878'de Dr. Mişel'in Altıncı Daire-i Belediye Başkam Edouard Blacque nezdindeki girişimi üzerine Ce-miyet-i Tıbbiye-i Mülkiye üyesi Agop Handanyan'ın da katılmasıyla Galata ve Beyoğlu'nda bulunan genelevlerin sağlık kontrolü altında bulundurulması hususu Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye'ye bildirilmişti. Burada hazırlanan talimatname Şû-ra-yı Devlet'çe onaylanarak 24 Kânunısa-ni 1295/6 Şubat 1879 tarihli ve 480 numaralı sadaret tezkeresi ile uygulanmak üzere şehremanetine bildirilmiştir.
Bu talimatnameye göre, Altıncı Daire-i Belediye Müdürlüğü başkanlığında kurulacak heyette, Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye ile şehremanetinden görevlendirilecek birer delege bulunacaktı. Heyetin başlıca görevi, genelevlerde çalışan kadınlarda görülen bulaşıcı hastalıkların ö-zellikle frenginin yayılmasını önlemek için gerekli önlemleri almaktı. Bu talimatnameye dayanarak, yeteri kadar hekim, memur ve belediye çavuşu görevlendirilerek genelevler denetlenmeye, buralarda çalışan kadınlar ise muayene edilmeye başlanmıştır. Muayene ve gerekli görülenlerin tedavileri için, Beyoğlu ve Galata'da iki muayenehane ile bir hastane açılması, masraflar için de çalışan kadınların sayısına göre genelevlerden teftiş ücreti alınması kararlaştırılmıştır. Hastane aynı yıl "Altıncı Daire-i Belediye Nisa Hastanesi" adıyla Yüksekkaldı-rım'da bir konakta faaliyete geçmiştir. Muayenehanelerden sadece biri Müesse-
sât-ı Hayriye-i Sıhhiye'ye bağlandıktan sonra Beyoğlu'nda açılabilmiştir. Hastane 1909'a kadar toplanan- teftiş ücreti ile idare edilmiş hükümet ve belediyeden hiçbir yardım almamıştır. 14 Ekim 1909' da hastanenin idaresi Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti'ne geçmiş ve adı da Beyoğlu Nisa Hastanesi olmuştur.
Müessese önce hastanedeki eski eşya ve elbiselerin bir kısmını Okmeydanı'n-da yaktırmış bir kısmını da etüvden geçirtmiştir. Harap durumda olan hastane binası terk edilerek Şişli civarında uygun bir yer kiralanmış fakat şikâyetler üzerine kira kontratı feshedilmiş ve Yüksek-kaldırım'da hastane olarak işletilen konak onarılmıştır. Daha önce ilkel metotlarla yapılan frengi tedavisi yerine Sal-varsan 6û6 ilacı kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca yeteri kadar cerrahi araç gereç ve bir de ultra mikroskop alınmış ve bel-soğukluğunda da en yeni ilaçlar kullanılmıştır.
1911'de hastane 60 yatakla hizmet vermekteydi. Hastane'de 1905'te 267, 1906'da 319, 1907'de 332, 1908'de 269 hasta tedavi görmüştü. 1909'un ilk altı ayında 346 hasta başvurmuştu. 1910'da ise müşahede ve tedavi amacıyla toplam 396 hasta yatırılmıştı.
Bibi. Müessesât-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti, İst., 1911, s. 43, 61-68.
NURAN YILDIRIM
BEYOĞLU SEDYESİ
"Seza portör" de (chaise â porteur) denmiştir. 19. yy'ın ikinci yarısında Galata ve Beyoğlu'nda gayrimüslimlerin kullandığı tahtırevan tipi taşıttır. Levanten, Rum ve yabancı hanımlar, tek kişilik sedyeyi, sükse için lando ve faytona tercih etmekteydiler. Yaşlılar ve hastalar da bunlarla taşınırdı.
Doğu'da tahtırevan denen ve hükümdarlara özgü olan kapalı sedye, düğünlerde de gelin götürmede kullanıyordu. Tek kapılı, pencereli ve içine ancak bir kişinin sığabildiği Beyoğlu sedyesi ise Batı'dan gelmişti. Avrupa'da soylularca kullanılan "chaise â porteur"ün bu adla istanbul'a gelişi, olasılıkla Galata ve Be-
Özel giyimli
dört Rum
hamalın
taşıdığı
Beyoğlu
sedyesi.
Nazım Timuroğlu
fotoğraf arşivi
yoğlu'nda ikamet eden elçilikler aracılığıyla oldu. Üç yandan dik yamaçlı, sokakları dar ve evleri bitişik nizamda olan Galata'mn yolları ve yokuşları da bu tür bir araç gerektirmiştir. Kaldırımları bozuk, çamurlu ve güvenliksiz sokaklarda yürümek zordu. Sedye bu sorunlara karşı pratik bir araçtı. Kızlar ve hanımlar, evlerinin kapılarından, gidecekleri yere kadar, tuvaletleri bozulmadan, ayakkabıları kirlenmeden ve güven içinde kendilerini taşıttıkları gibi, gayrimüslim düğünlerinde de özel lüks sedyeler çiçek buketleriyle süsleniyor ve gelin tahtırevanı yapılıyordu. Fakat daha işlevsel olarak yağışlı, soğuk havalarda, akşam hava karardıktan sonra, pazar günleri kiliseye gidilirken sedyeye binmek zorunluydu. Bu nedenle de Beyoğlu'ndaki zengin muhitlerin köşe başlarında, kilise avlularında, başta Union Française olmak üzere kulüplerin ve tiyatroların önlerinde, Pera Palas'ın kapısında, hamallarıyla hazır sedyeler görülürdü. Beyoğlu sosyetesinin önde gelen madam ve matmazellerinin sedyeyi atlı arabalara tercih etmelerinin bir nedeni ise tuvaletlerinin bozulmamasıydı.
Sedyeler biçimlerine ve donanımlarına göre kır pranga, kızıl çengi vb adlarla anılmaktaydılar. Bunları taşıyanlar, piyano hamalları gibi özel giyimli palikarya uçarılarıydı. Bir sedyeyi, mor fesli, camadan yelekli, galibarda yün kuşaklı, yumurta topuklu, şıpıdıklı dört hamal taşırdı. Sedyeler, çok kısa mesafeler için bile l altına kadar yüksek ücretle fayton işleticisi çorbacılardan kiralanır, ayrıca taşıyıcılara bahşiş de verilirdi. Bu nedenle de ancak para harcamayı zevk edinen zenginler sedyeye binerlerdi. Kirya denen Rum zenginlerinden rahatlarına çok düşkün olanlar, daha fazla ücret ödeyerek uzak yerlere de sedyeyle giderler, böylece araba sarsıntısından rahatsız olmazlardı. Yaşlılar, hastalar içinse bu a-raçlar bir tür ambulans görevi yapardı. Ancak bunlar basit, kırık dökük, taşıyıcıları özensiz sedyelerdi. Cab denen ve atla çekilen tekerlekli, tek kişilik sedye ise istanbul'da tutunmamış, ancak bir-iki örneği görülebilmiştir.
Beyoğlu sedyesi, bir taşıt modası olarak altın çağını Abdülaziz döneminde (1861-1876) yaşadı. O yıllarda sefaret-lerdeki suarelere, kışlık tiyatrolara, pazar ayini için kiliselere değişik biçim ve renkte sedyelerle gitmek ve tanınmak, genç kızlar ve hanımlar arasında vazgeçilmez bir tutkuydu. Sedye modası, istanbul yakasında ve kentin diğer Müslüman semtlerinde hiç görülmedi. Beyoğlu cihetinde ise 20. yy'a girilmeden unutulmaya yüz tuttu.
Bibi. "Beyoğlu Sedyeleri", Musavver Medeniyet, 10 Şubat 1290; S. M. Alus, "Eski Beyoğlu'nda Sedyeler", Tarih Hazinesi, S. 2 (Aralık 1950), s. 64-66; N. Sakaoğlu, "Beyoğlu Sedyesi", Skylife, S. 5 (1993), s. 107.
NECDET SAKAOĞLU
BEYOĞLU SPOR KULÜBÜ
Beyoğlu semtinde oturan Rum vatandaşların spor kulübü olarak 1914'te Beyoğ-lu'nun Kalyoncukolluğu Mahallesi'nde, Şark-ı Karip Bankası Müdür Muavini Kos-tas Vasiliadis ve arkadaşları tarafından, Pera Spor Kulübü adıyla kuruldu. Futbolla faaliyete geçen kulüp, istanbul'un işgali sırasında zengin Rumların maddi yardımlarıyla ve işgal kuvvetleri kumandanlığının da destekleriyle hızlı bir büyüme kaydetti. Kulübü yönetenler, o sıralarda hızla çoğalan Rum kulüplerini de bir araya toplayıp işi istanbul Yunan Spor Federasyonu'nü kurmaya kadar götürdüler.
istanbul'un en iyi Rum futbolcularını çatısı altında toplayan Pera Spor Kulübü, futbolda güçlü takımlar arasına girdi. Ancak Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanması karşısında, işgal yıllarındaki zararlı faaliyeti ve maçlarında çıkardığı olaylar nedeniyle akıbetlerinden korkan Pera Spor Kulübü yöneticileri ve futbolcuları, Aralık 1922'de Fransa'ya turne bahanesiyle istanbul'u terk ettiler ve bir daha dönmediler.
Kulübün istanbul'da kalan ve zararlı hiçbir faaliyete karışmayan mensuplarından David Yafe ile Muzakis ve Kanakis 1923'te bu kez Beyoğlu'nun Sakızağacı Mahallesi'nde Beyoğlu Spor Kulübü a-dıyla ve sarı-siyah renklerle yeni bir kulüp kurdular. Kısa bir süre sonra Par-makkapı'ya taşınan kulüp, futbol, basketbol, atletizm ve voleybol dallarında faaliyet gösterdi. Futbol takımının özellikle Ermenilerin spor kulübü olan Şişli' nin futbol takımıyla yaptığı iddialı maçlar uzun yıllar İstanbul futboluna renk kattı. Bu iki kulüp dillere destan bir rekabet yaşadılar.
Birçok ünlü futbolcu yetiştiren Be-yoğluspor, voleybolda da istanbul ve Türkiye şampiyonlukları kazanan kadrolara sahip oldu. Basketbolda da uzun yıllar istanbul'un en güçlü takımlarından biri olarak göz doldurdu. Beyoğluspor futbol, voleybol, basketbol ve atletizmde Türk milli takımına pek çok sporcu hediye etti.
CEM ATABEYOĞLU
Dostları ilə paylaş: |