Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi


Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 260; Fatih Camileri, 314. BELGİN DEMİRSAR Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Silivrikapı



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə52/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   134

Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 260; Fatih Camileri, 314.

BELGİN DEMİRSAR



Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Silivrikapı

Yavuz Çelenk, 1993

BEZMİÂLEM VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

Topkapı'da sur dışında, Topkapı-Edir-nekapı Caddesi üzerinde, mezarlık duvarının önünde yer almaktadır.

Kitabesine göre 1259/1843'te, Bezmiâlem Valide Sultan tarafından, eşi II. Mah-mud'un anısına yaptırılmıştır. Çeşmenin asıl yeri Yıldız'da, Hamidiye Camii ö-nündeki saat kulesinin karşısına gelen

sokağın köşesiydi. 1943-1945 arasında Topkapı sur dışına taşınan ve su bağlanan çeşme 1957-1959 arasında da bugün bulunduğu yere nakledilmiştir.

Döneminin Osmanlı ampir üslubu-nu(->) yansıtan bu abidevi çeşmenin bir eşi de, yine Beşiktaş'ta, Serencebey'de, Şair Nahifi Sokağı ile Döngel Sokağı'nın kavşağında görülebilir. "Nuri Demirağ Çeşmesi" diye tanınan ve üzerindeki Latin harfli kitabeye göre 1932'ye tarihlenen çeşmenin, adı geçen kişi tarafından yenilendiği, aslının Bezmiâlem Valide Sultan tarafından aynı yıllarda yaptırılmış olabileceği söylenebilir.

Tamamen mermerden yapılmış olan çeşmenin iki yanında yekpare birer sütun yükselmekte, dönemin ünlü şairi Ahmed Sadık Ziver Paşa'nın (ö. 1802) eseri olan kitabe, lento şeklinde bu sütunların üzerine oturmaktadır. Ta'lik hatlı olan kitabe on beyitten oluşmaktadır. Kitabenin üstünde, birkaç sıra silmenin oluşturduğu saçak çeşmeyi çevrelemekte, bunun da üzerinde, kıvrımlı bir girlandın kuşattığı beş adet oval madalyondan oluşan bir tepelik bulunmaktadır. Ortadaki büyük madalyonun içinde, Sultan Abdülmecid'in, sonradan kazınan tuğrasının yer aldığı bilinmektedir. Çeşme yüzeyinin zemini yatay yivlerle hareketlendirilmiş, yuvarlak kemerli ayna taşının ortasına, yivli bir sütun üzerinde, etrafa ışıklar saçan bir küre oturtulmuştur.



Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, l, 338, II, 195; ISTA, V, 2736-2737; Çeçen, Taksim-Ha-midiye, 151-152; A. Ödekan, "Kentiçi Çeşme Tasarımında Tipolojik Çözümleme", Semavi Eyice Armağant-İstanbul Yazılan, ist., 1992, 281-297.

BELGİN DEMİRSAR



Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Topkapı

Hakan Arlı, 1993

BEZMİÂLEM VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

bak. VALİDE ÇEŞMESİ

Bıçakçı

Mescidi ve



önde mihrap

tarafındaki

çeşmesi.

Tarkan Okçuoğlu,

1993

BEZMİÂLEM VALİDE SULTAN VAKIF GUREBA HASTANESİ

bak. GUREBA HASTANESİ



BIÇAKÇI MESCİDİ

Fatih İlçesi'nde, Zeyrek'te, Haydar Mahallesi'nde, Çağa Sokağı ile Bıçakçı Çeşme Sokağı'nın kesiştiği noktadadır.

Banisi Bıçakçı Alaeddin Ali'dir. Vakfiyesi 909/1503 tarihlidir. Mescit, İsmail Efendi tarafından yenilenmiş (12857 1868), Hacı Şevki Efendi tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir (1312/ 1893).

Yapının duvarları taş-tuğla örgülü, çatısı ahşaptır. Bodur minaresi yapıdan bağımsız, kare kaideli, silindir gövdeli ve tek şerefelidir. Caminin içine küçük bir avludan girilmektedir. Harim kısmında, mihrap duvarında ve iki yan tarafta yuvarlak kemerli, söveleri mermerden üçer tane büyük pencere bulunmaktadır. Mihrap beyaz mermerdendir ve yenilenmiştir. Mihrabın üstündeki sülüs hatlı kitabede Hacı Şevki Efendi'nin adı ve 13127 1893 tarihi geçmektedir. Ahşap minber mermer taklidi boya ile boyanmıştır. İki ahşap sütuna oturan fevkani mahfil, ikiye bölünmüştür. Son cemaat yeri ve dış cepheler son yıllardaki onarımda yenilenmiştir. Mihrap tarafında binaya yapışık beş kenarlı bir çeşme vardır. Kitabesi, ikinci baninin adı olan Hacı Şevki ve 1312/1893 tarihini taşımaktadır. Çeşmenin Marsilya kiremidi ile örtülü beş köşeli çatısının camiye eklendiği yerde, duvarda 1285/1868 tarihli bir kitabe mevcuttur. Sülüs hatla iki satır halinde, dört bölmeli olarak yazılmış kitabede, caminin yanmış olduğu ve İsmail Efendi'nin yeniden yaptırdığı yazılmaktadır.



Bibi. Öz, İstanbul Camileri, I, 36; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 220; Fatih Camileri, 71.

EMİNE NAZA



BÎDÂRÎ

(?, istanbul - 1897/1898 ?, İstanbul) Ermeni harfleriyle Türkçe telif ve çeviri ro-manlarıyla, antolojileriyle, divan ve âşık tarzında Türkçe şiirleriyle tanınan İstanbullu aşuğ.

Asıl adı Mihran Arabacıyan'dır. Kuyumcu Eğyasar Arabacıyan'ın torunu, kuyumcu Nigoğos Arabacıyan'ın oğludur. Kapalıçarşı'daki Arabacıoğlu Sokağı, adını bu aileden almıştır.

Mihran Arabacıyan, Bîdârî mahlasıyla söylediği şiirlerle İstanbul'un saz ve söz muhitlerinde haklı bir ün kazanmıştır. Onun, sokaklarda, kahvelerde destanlar ve şarkı mecmuaları satma geleneğim, Ermeniler arasında, eserleri bu şekilde yayıldığı için yaşattığı söylenebilir. Bu yolda basılmış destanları da tespit edilmiştir. Ahmed Rasim'in Muharrir Bu Ya! adlı eserinde öteki aşuğlarla birlikte anılırken adı yanlışlıkla "Bîdâd" biçiminde yazılmıştır. Bîdârî, divan şiirine ilgi duymuş, gazeller yazmaya özenmiş, Fuzûlî'nin bir gazeline nazire yazmıştır.

I. Gurdikyan'a göre içli bir şair olmamakla birlikte güçlü bir hayal ve üslupsahibidir. Hece ve aruzu aynı ölçüdekullanabilir. Kendisiyle aynı dönemdeyaşayan tanınmış aşuğlardan Nâmî(->)ve Serverî'nin(-») Türkçe şiirlerini derleyip Ermenice harflerle yayımlamıştır;Müntehabatü'l- Eşar-ı Bergüzide(1879), Hazine-i Eşar (1890), Mecmua-iGazeliyat (ty) adlarında üç antoloji hazırlamıştır. Bunlarda çoğunluğu tanınmış Divan şairlerine ait olmak üzere bazı aşuğların şiirlerine de yer veren Bîdârî, J. C. von Schimid'in Genovefa adlıeserini, manzum Ermenice çevirisindenhece ölçüsüyle Türkçeye çevirmiş ve ingiltere Düşessalanndan Kenovape NamAfife Kadının Hikâyeyi Garibesi (İst.,1886) adıyla yayımlanmıştır. Hayın BirÂdem (2 c., 1887), İki Kapı Yoldaşları(3 c.) adlı iki telif romanı vardır. AyrıcaJules Verne, Paul Feval, Xavier de Mon-tepin, Hector Malot gibi yazarlardan onbeş kadar roman çevirmiştir.



Bibi. Ahmed Rasim, Muharrir Bu Ya!, ist., 1926, s. 255; I. Gurdikyan, "Tırkaket Hay Pa-nasdeğzner yev Aşuğner" (Türkçe Bilen Ermeni Şairler ve Aşuğlar), Dartzuytz Surp Pır-giç Asgayin Hivantanosi (Surp Pırgiç-Yedi-kule Hastanesi Salnamesi), ist., 1935, s. 123; K. Pamukciyan, "Arabacıyan (Mihran)" İSTA,

II, 922; S. Sakaoğlu, "Bîdârî'm'n Evli ile BekârDestanı", Sivas Folkloru, S. 61 (Şubat 1978);A. T. Kut, "Ermeni Harfleriyle Türkçe Des-

JT

BİGLENTİAS

228

229

BİLEZİKÇİ ÇiFTLtĞİ

tanlar: I", Halk Kültürü, 1984/3, s. 66-67; ay, "Ermeni Harfleriyle Türkçe Basılmış Şarkı ve Kanto Mecmuaları", Müteferrika, S. l (1993), s. 23-24-27; H. B. Amiryan, Turkalezu Hay Aşuğner (Türkçe Söyleyen Ermeni Aşuğlar), Paris, 1991, s. 162-163.

M. SABRI KOZ

BİGLENTİAS

Bugünkü Beyazıt'ta İstanbul Üniversite-si'nin bulunduğu yerde 6. yy'da inşa edilmiş olan saray.

Şimdiki, üniversite merkez alanının kuzeydoğu bölümüne düşen saray, I. îustinianos(-») (hd 527-565) tarafından kız kardeşi ve aynı zamanda II. İusti-nos'un(->) annesi olan Biglentia (Latince Vigilentia; dikkatli, uyanık anlamındaki sözcükten türemiş kadın ismi) için yaptırılmıştı. O dönemde, sarayın içinde ya da hemen yanı başında, biri Aziz Pro-kopios adına, diğeri ise Azize Meryem adına inşa edilmiş iki adet kilise bulunmaktaydı.

Daha sonraki yıllarda, Biglentias adının kökeni unutuldu ve sarayın "askeri nöbet yeri" anlamına gelen "Bigla"dan (Latince "vigilia") türediği kabul edildi. "Bigla" denilen bu muhafız noktaları Constantinus öncesi dönemden beri kentin korunmasında önemli yer tuttuklarından, "Biglentia"mn kolayca "Bigla"ya dönüştüğü anlaşılmaktır. Öte yandan, bura-'sı çok muhtemeldir ki, özellikle orta Bizans döneminde sarayların muhafız birlikleri komutanının da (drungarios tes biglas) karargâhıydı. 1082-1277 arasında yazılmış pek çok kaynakta ise Bigla, Haliç'te Venediklilere verilen bölgenin en güney ucu olarak geçer.



Bibi. Schneider, Mauern, 85; Janin, Cons-tantinople byzantine, 322-323; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantino-polcos, Bonn, 1988, s. 505-506.

ALBRECHT BERGER



BİLAD-I SEIASE

istanbul'un banliyösü durumundaki Eyüp, Galata ve Üsküdar yerleşim ve yönetim birimlerinin Osmanlı dönemindeki ortak adı. Sözcük, "üç belde" anlamında olup "nefs-i istanbul" denen suri-çi kent "şehir", Eyüp, Galata ve Üsküdar da birer "kasaba" sayılmaktaydı. İstanbul'un yargı ve yönetim işlerinden sorumlu bir kadısı olduğu gibi, bu kasabaların da ayrı ve bağımsız birer kadısı vardı. Bilad-ı Selase deyimi, bazı eski kaynaklarda üç Osmanlı başkenti (Bursa, Edirne ve İstanbul) için de kullanılmıştır. Bilad-ı Selase deyimi, İstanbul'un fethinden (1453) sonraki yönetsel ve yargısal örgütlenmeler sırasında ortaya çıktı. Oluşturulan İstanbul Kadılığı, surlarla çevrili asıl kenti temsil ederken sur dışından Çatalca'ya kadar uzanan geniş bir bölge Eyüp kasabasına bağlandı. Yerleşim düzeni, sosyal ve ekonomik yapısıyla farklı özelliklere sahip Galata da yakın çevresiyle ayrı bir kadılık, Anadolu yakasında da merkezi Üsküdar olmak üzere ayrı bir yönetim birimi ola-

rak örgütlendi. II. Melımed (Fatih), dönemin büyük bilginlerinden Molla Hüs-rev'i, Molla Gürani'yi ve "Molla Arap'ı, kadılık yetkileri de olan birer müftü olarak yeni örgütlerin başına getirdi. Hızır Bey'i de İstanbul kadılığı ile görevlendirdi. Kanunname gereği her kadı, kendi bölgesinin şer'i yargılama işleriyle birlikte, yönetim, ulaşım, iaşe, güvenlik, denetim vb işlerinden de sorumluydu. Bilad-ı Selase kadılarına, ilmiye sınıfındaki rütbelerinin yüksek olmasından dolayı "molla" da deniyordu.

Eyüp kasabasının resmi adı "Havass-ı Refi'a" (yüce haslar) olup bunun yerine "Havass-ı Kostantiniyye", "Haslar Kadılığı", "Kasaba-i Eyub" da dendiği olurdu. Evliya Çelebi, 17. yy ortalarına doğru bu kadılığın 700 köyü kapsadığını, birer kadı naibinin görev yaptığı 26 nahiyesinin bulunduğunu, Eyüp mollasının yıllık yargı gelirlerinin 10.000 kuruş olduğunu, Hadımköyü, Çekmece-i Kebir (Büyük-çekmece), Çekmece-i Sagîr (Küçükçek-mece), Terkos ve Uzunova'da yargı işlerinin yerinde görüldüğünü yazar. İncici-yan ise 18. yy'da Eyüp kadılığının 500 akçe gündelikli bir mollalık olduğunu, Çatalca, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Silivri, Marmara Ereğlisi, Midye, Burgaz, Terkos nahiyelerini kapsadığını bildirmektedir. Bu bilgilere göre Eyüp, Bilad-ı Selase'nin, nüfusu az ve köylere dağınık, arazisi geniş ve verimli çiftlikleri bulunan, kırsal konumlu olanıydı. 1552'ye değin Havass-ı Kostantiniyye adı ile ayrı bir "kaza" (küçük kadılık) iken bu tarihte yine bir kaza kadılığı olan Galata ile birleştirilip mevleviyet (il kadılığı) oldu. Bu uygulama kısa sürdü ve Eyüp ile Galata ayrı birer mevleviyet konumuna getirildi. 1574'te ikinci kez birleştirilmelerine karşılık 1579'da kadılıklar yeniden ayrıldı. 1583'teki düzenlemelerde Silivri, Çatalca ve Marmara Ereğlisi'nin de katılmasıyla Eyüp ayrı bir mevleviyet oldu. Ancak bu değişiklikler Eyüp ve Galata'daki kentsel sorunlar ve iş yoğunluğundan kaynaklanan sonuçlar olmayıp kadılığa atananların ilmiye sınıfı içindeki düzeyleriyle ilgiliydi. Mevcut kadrolar ihtiyacı karşılamazsa, iki kazanın birleştirilip geçici olarak mevleviyet yapılması olağandı. Eyüp, 1771'e değin "devriye" denen dördüncü sınıf bir mevleviyet iken bu tarihte Ebu Eyyub el-Ensari'ye saygıdan "mahreç" denen üçüncü sınıf mevleviyetler sırasına alındı.

Yine bir mahreç mevleviyeti olan Galata Kadılığı'nm yetki alanı 300 köyü 40 nahiyeyi kapsıyordu. Tophane'de bir "ayak naibliği" vardı. Kasımpaşa, Beşiktaş, Yeniköy ve İstinye naipliklerinin yargı yetkileri bulunuyordu. Bunlar Galata kadısına bağlıydı. 19. yy'da ise Kasımpaşa ve Beşiktaş'a birer mahreç kadısı a-tanmaktaydı. Marmara Denizi'ndeki Marmara Adası ile Mudanya, Kapudağı, Erdek ve Bandırma kadılıkları da Galata'ya bağlıydı. Buraları Galata kadısı adına birer naip yönetmekteydi. Boğaziçi' nin Rumeli kıyıları da askeri alanlar ve yöne-

timler dışında Galata'ya bağlı bulunuyordu. 500 akçe gündelikli olan Galata kadısı Arap Camii yanında oturur, günlük yargı ve yönetim işlerine burada bakardı. Olasılıklı davalara da Arap Camii'nde bakılmaktaydı. Kadı, İstanbul cihetindeki evinden, her sabah bir kayıkla karşıya geçmekte ve göreviyle ilgili işleri yürütmekteydi. Evliya Çelebi'ye göre kadının yıllık yargı harçları geliri 70 kese tutuyordu. Tophane'den Rumelikavağı'na kadar olan kıyı bölgelerinin, Haliç kesiminde ise Hasköy, Sütlüce ve Kasımpaşa'nın yönetim ve denetiminden sorumluydu.

Üsküdar kadılığında beş naiplik vardı. Beykoz Kazası, Üsküdar sınırları içinde olmakla birlikte burası müneccimba-şının arpalığı olduğundan, naibim mü-neccimbaşı olan atamaktaydı. Beykoz dışındaki Anadolu yakası köylerinin tüm şer'i işlemlerine, yönetimine Üsküdar kadısı bakmaktaydı. Kadının Kartal, Pendik, Gebze, Anadolukavağı ve Şile' de birer naibi bulunuyordu. Üsküdar Kadılığı 1581'de Şile ve Kandıra kazalarının eklenmesiyle mevleviyet olmuş, 17. yy'da mahreç mevleviyeti düzeyine yükseltilmişti.

Bilad-ı Selase kadılarının her biri bağımsızdı. İstanbul kadısına yargısal ya da yönetsel açıdan doğrudan bir bağlılıkları söz konusu değildi. Ancak, İstanbul kadısı gibi bu kadılara da padişah ve sadrazam tarafından buyruklar verilmekteydi. Bazen de işi gereği ve kentsel ilişkiler nedeniyle aynı buyruk, İstanbul kadısına ve Bilad-ı Selase kadılarına ayrı ayrı yazılıyordu. Özellikle de İstanbul' un, Eyüp ve Galata ile ilişkisi daha fazla olduğundan birçok konuda ortak çalışmalar gerekiyordu. Örneğin, Galata kadısına yazılan bir hükümden İstanbul kadısının da bilgilendirilmesi kaçınılmazdı. Bilad-ı Selase kadılarının kent ölçe-, ğindeki başlıca rolleri, halkla esnaf arasındaki ilişkilerde belirginleşmekteydi. Diğer yandan her molla, kendi bölgesindeki dinsel, yargısal sorunlarla da şeriata göre ilgileniyordu. Diğer yandan, İstanbul ve Galata, yüzyıllar boyunca bir Akdeniz metropolü olageldiğinden bu iki yerin mollalarına pek çok uluslararası sorun da getirilmekteydi. Ama asıl görevleri, asayişin sağlanması, esnaf denetimleri, narh konması ve uygulanması, çarşı pazar temizliği, yolsuzlukların önlenmesi, tüccar-hükümet-halk ilişkileri, ticarethane ruhsatları, salgınlara karşı önlemler, ceza uygulamaları, iaşe, yakıt, yem tedariki, iskân ve imar işleri vb a-lanlarda yoğunlaşıyordu. Bu görevleri yaparken pek çok görevliyi hizmete koşmaktaydılar. "Bâb naibleri", "ayak naib-leri", kethüdaları vardı. Çarşı pazar işlerini muhtesip, güvenlik sorunlarını ise subaşı aracılığı ile denetliyorlardı.

İstanbul'un birer banliyösü olan Galata, Eyüp ve Üsküdar, başkentin su, yakacak, ulaşım, iaşe sorunlarına da türlü açılardan hizmet vermekteydi. Bu nedenle Bilad-ı Selase kadıları, her hafta,

İstanbul kadısı ve sadrazamla bir araya gelerek önemli sorunları görüşmekteydiler. Kadılara gönderilen buyruklar da çoğu kez kentsel sorunlarla ilgili olmaktaydı. Örneğin, Galata kadısına yazılan bir hükümle dilencilerin toplatılması ve İstanbul'a geçmelerinin yasaklanması, bir başka hükümle suyollarının onarımı istenmekte, Üsküdar kadısına, İstanbul' da yaptırılan cami için kireç temini direktifi verilmekte, Eyüp kadısından harap olan bir zaviyenin onartılması istenmekteydi.

Ancak Bilad-ı Selase kadılarının resmi bir makamları, görevlerini yürütebilecekleri binaları yoktu. Her kadı, genelde işleri kendi evinde görürdü. Fakat Galata kadılığına atananların bu semtte evleri bulunmadığından Arap Camii yanında, olasılıkla ahşap bir meşrutada hizmeti yürütmekteydiler. Bilad-ı Selase kadıları, ilam, hüccet, dava, tescil işlemlerini sicil denen defterlere yazdırtırlardı. Bu sicillere vakıf, nikâh, dava konuları Arapça, günlük yaşamla ilgili karar ve konular da Türkçe yazılmaktaydı. Ancak 17. yy'dan başlayarak tüm kayıtlar Türkçe yazılmaya başlanmıştır.

Diğer ilmiye görevlerinde olduğu gibi Bilad-ı Selase kadılarının da "müddet-i örfiye" denen görev süreleri bir yıldı. Haksızlığı ve yetersizliği görülen kadı yılını doldurmadan da açığı alınabiliyordu. Başarılı olanlar ise en fazla birkaç ay daha bu görevde kalabilirdi. Bilad-ı Selase kadıları İstanbul kadısı ile törenlere katılırlardı. Atlarına, saçaklı abayı (rişe) denen sırma işlemeli, püsküllü gaşiye örtülür, yanlarında keçeli çuhadar yürürdü. Cülus ve bayram törenlerinde padişah, bunlarla bayramlaşmak için ayağa kalkarak el öptürürdü.

Kent sorunlarını görüşmek üzere İstanbul ve Bilad-ı Selase kadılarının bir araya gelmeleri, her çarşamba sadrazamın başkanlığında olmaktaydı. Çarşamba divanı denen bu oturumlarda, şer'i davalara bakılır, ekonomik işler ve güvenlik sorunları görüşülürdü. Çarşamba günü, kadılar Paşa Kapısı'na giderler, sadrazam divanhaneye çıkar, İstanbul ve Eyüp kadılarım sağına, Galata ve Üsküdar kadılarını soluna alarak oturur, öğleye kadar gündemdeki konuları görüşürlerdi. Çarşamba divanı yemekten sonra dağılırdı. Bir üst yargı kurulu olarak çözümlenememiş davaların ele alındığı oturumlara ise huzur murafaası denmekteydi.

Bilad-ı Selase örgütlenmesi 19. yy ortalarına değin korundu. 1829'da kadı ve müderrislerin sıralamalarında yapılan değişiklikte Eyüp Kadılığı 11., Galata 13., Üsküdar da 16. sırada yer almıştı. Çarşamba divanı, 1834'te perşembe ve pazartesi günlerine alındı ve şeyhülislamlıkta yapılmaya başlandı. Bu oturumlarda salt yabancı tüccarlarla ilgili konulara bakılıyordu. Bir süre sonra Bilad-ı Selase kadıları huzur murafaalarına ve çarşamba divanlarına alınmayarak deavi nazırının bu konulara bakması uygun görüldü.

1854'te İstanbul'da şehremanetinin(->) kurulmasından sonra Bilad-ı Selase yerine, İstanbul'un tüm çevresiyle bir kent bütünlüğü içinde örgütlenmesi ve daire-i belediyelerin kurulması gerçekleşmiştir. Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 363, 432, 440, 462, 463, 472, II, 283, 293, '483; İnciciyan, istanbul, 92; Ataî, Hadaiku'l-Hakaik, 137, 236, 283, 305, 442, 443, 447; (Altmay), Onikinci Asırda, 153; (Ergin), Mecelle, 299 vd; Mant-ran, İstanbul, I, 127-139; Uzunçarşılı, İlmiye, 96-101, 133-137, 176; 1. H. Uzunçarşılı, "İstanbul ve Bilâd-ı Selase Denilen Eyüp, Galata ve Üsküdar Kadılıkları", İstanbul Enstitüsü Dergisi, III, 1957, s. 25-32; Ziyaoğlu, Belediye Reisleri, 39.

NECDET SAKAOĞLU



BİLÂL AĞA ÇEŞMESİ

Galata Kulesi(-») karşısında Tophane'ye inen Lüleci Hendek Yokuşu'nun alt başında, yol kenarındadır. Eskiden burada var olan Kabataş Tekkesi'nin hemen bitişiğindeki namazgahın önünde iken, bugün bu bölge tümüyle iskân edildiğinden binalar arasında kalmıştır.

Çeşmenin Şair Seyyid Vehbi'ye ait kitabesinden, III. Selimin tahta çıkmasını (1789) takiben darüssaade ağalığına getirilen Bilâl Ağa tarafından 1211/1796 tarihinde yaptırıldığı anlaşılır. Kitabe cephenin ortasında ve saçak altındadır. Üçer mısralık dört satır halinde olup tarih beyti şöyledir: Oku bank-i ezaniyle güherveş Vehbiyâ tarih /Bilâl ağa gel iç zemzem deyû nâsa sala kıldı 1211/ 1796.

Çeşme hazneli olup, yola bakan cephesi tümüyle mermer kaplıdır. Cephede saçak altına yerleştirilmiş kitabeliği altta bir silme keser. Bu silmeyi, ayna taşı ve üstündeki boş kitabeliği iki yanda sınırlayan köşeli ve yivli sütunçeler taşır. Sü-tunçelerin silmeye ulaştığı kısımları dışa kıvrık yaprak şeklinde birer başlık halindedir. Silmenin yukarısında da aynı sütunçelerin devam ettiği ve kitabeyi de iki yanda sınırladığı gözlenir.

Ayna taşı dikdörtgen biçimli ve silmelerle kademeli olarak cepheden al-çaltılmıştır. Musluk üzerindeki geniş yüzey Türk rokokosu tarzında bir süslemeye sahiptir. Sütunçelerin alt kısımları musluk hizasında birer sütun kaidesi halini almıştır. Çatı ahşaptır ve kiremit örtülüdür. Saçak hattında da kademeli bir silme yer alır. Aynı tarz bir başka silme de teknenin üst hizasında cepheyi enine kuşatır. Sütunçelerin dışında cephe, iki yanda kademeli kıvrımlar halinde geriye doğru hareketlendirilmiştir.

Tekne mermer olup bunun hizasında, iki yanında dışta kalan bölümler kesme taş örgülüdür.

Çeşmedeki en önemli süsleme öğesi hiç şüphesiz ki çağdaşı diğer çeşmelerde pek görülmeyen ay-yıldız motifli iki kabartmadır. Bunlar sütunçelerin kitabe hizasındaki devamları üstüne yerleştirilmiş, yuvarlak birer levha üzerinde yer alırlar ve hilaller ile yıldızlar ağızlan kitabeye bakacak biçimde simetriktirler.

Yapının sol tarafında, haznenin kes-

Bilâl Ağa Çeşmesi'nin ön cephesinden ayrıntı. Yavuz Çelenk, 1993

me taş duvarları geri planda hissedilir. Bu bölümde yüzyıl başından kalma bir sokak feneri kırık dökük sallanmaktadır.

Çeşmenin suyu aslen Taksim Suyu şebekesinden alınmakta iken, 1930'lar-da suyollarının tahrip olması nedeni ile kurumuştur.

Daha sonra Sular İdaresi tarafından şehir şebekesinden buraya su bağlanmış olup bugün çeşmeden bu su akmaktadır.



Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 157; Çeçen, Su Tesisleri, 264; Yüngül, Taksim Suyu, 140;

ZİYA NUR SEZEN



BİLEZİKÇİ ÇİFTLİĞİ

Bilezikçi Çiftliği arazisi, İstanbul metropoliten alanının kuzeyindeki eski orman kuşağı üzerinde bulunmaktadır; Belgrad Ormanı'na bitişiktir ve floristik açıdan da onun bir devamıdır.

Çiftlik 796.640 hektarlık bir alana sahiptir; kuzeyde devlet ormanı, kuzeydoğuda Çırçır Özel Ormanı, güneydoğuda Tekel'e ait Ezba Özel Ormanı ve Tekel Çaykur tesisleri, güneyde Bahçeköy-Fa-tih Ormanı sırt yolu, güneybatıda Mehmet Akif Ersoy Ormaniçi Dinlenme Tesisleri ve piknik alanı; batıda II. Mah-mud Sukemeri ve Bahçeköy yerleşimi ile sınırlanmıştır.

Bilezikçi Çiftliği Ormanı, adını, Bile-zikçiyan isminde bir Ermeni sarraf tarafından av korusu olarak kullanıldığı zamanda almıştır. Çiftlik 1910'da Abraham Paşa tarafından satın alınmış, 1913'te de Enver Paşa'mn eşi Naciye Sultan'ın mülkiyetine geçmiştir.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra, Mısırlı Mahmud Paşa'mn eşi Nimetullah Hanım tarafından satın alınmıştır. 1943'te İstanbul celeplerinden Ahmet Kara, çiftlik ve ormanı satın almış, daha sonra üçte bir hissesini Mehmed Levend'e satmıştır.

BİLEZİKÇİ ÇİFTLİĞİ

230


231

BİLMECELER

Özel orman olarak işletilen çiftlik ormanı 1945'te 4785 sayılı kanunla devletleştirilmiş, sahipleri ve Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığı arasında ormanın mülkiyetine ilişkin dava sürüp gitmiştir. Bu arada bir kısım arazi şahıslara satılmıştır.

Çayırbaşı'm Bahçeköy'e bağlayan u-laşım yolu, Bilezikçi Çiftliği arazisini iki parsele ayırmaktadır. I. Mahmud Suke-meri'ne doğru yükselen yolun solunda kalan birinci bölüm (529 ada, l parsel) 354.079 hektardır ve istanbul Üniversitesi Rektörlüğü'nün 11.1.1980 tarih ve 50155 sayılı yazısı ile İÜ Orman Fakül-tesi'nin "Eğitim ve Araştırma Ormanı" olarak kamulaştırılmıştır.

Daha sonra, istanbul Üniversitesi tarafından ikinci bir kamulaştırma yapılmış, içerisinde tarihi çiftlik binalarının da bulunduğu Çayırbaşı-Bahçeköy yolunun sağ tarafında kalan çiftliğin ikinci bölümü (538 ada, 59 parsel no'lu, 442.560 hektarlık alan) İÜ Orman Fakültesi'ne Eğitim ve Araştırma Ormanı olarak ayrılmıştır. Halen mülkiyet durumu mahkemeliktir (1993).

Çiftlik arazisi üzerinde, topografik yapıyı oluşturan 5 önemli yükselti vardır. En yüksek nokta kuzeyde Büyükdoğan Tepesi (236 m), en alçak nokta güneyde Fındıksuyu'dur (20 m). En yüksek ve en alçak noktalar arası yükselti farkı ise 216 m'dir. Diğer taraftan, Kocalarla Tepesi (232 m), çiftlik binalarının kuzeyindeki tepe (202 m), Ezba Özel Ormanı sınırın-

daki Sivri Tepe (120 m) diğer yükseltilerdir. Sırtlar genellikle kuzeyden güney doğrultusuna doğru uzanmaktadır. Her yöne dönük yamaçlar vardır, genellikle eğim güney, güneydoğu ve kuzeybatı yönlere doğrudur. Çiftlik merkezinin bulunduğu tepeden (145 m), Boğaz görünmektedir.

Çiftlik ormanının jeolojik temeli, De-von formasyonuna ait boz yeşil şistler; genellikle ince kuvars damarlarını havi greler ve konglomeramsı koyu, boz, mavi şistlerden oluşmaktadır. Diğer taraftan, neojen formasyonu Devon'un ü-zerinde ve çeşitli kalınlıktaki tabakalar halinde yer almakta, derin toprakları oluşturmaktadır.

Bilezikçi Çiftliği'ndeki ormanlar, daha çok yakacak odun üreten sürgünden gelişmiş baltalıklardır. Bu formasyon tüm alanın yüzde 82'sini kaplar: Açık alanlar yüzde 11, koru yüzde 5, tarım alanı yüzde l ve makilik alanlar ise yüzde l kadardır.

Baltalıkların hâkim ağaç türleri sapsız meşe (Quercus petraed), Macar meşesi (Quercus frainettö), adi gürgen (Carpi-nus betulus), kestane (Castanea vescd), yabani fındık (Corylus avelland), kuşü-vezi (Sorbus torminalis), beşbıyık/muşmula (Mespilus germanicd) ve ıhlamurdur (Tilia argented). Ihlamurlar Kılınçpı-narı sırtlarına doğru çoğalmaktadır. Normal kapalı baltalıkların karışımına, yer yer kocayemiş (Arbutus unedö) ve bu yörelere sonradan getirilip dikilmiş, eg-

Bilezikçi Çiftliği'nde Bilezikçiyan'ın yapımını başlattığı evler ve çevresi (üstte) ile ahtapot şeklindeki çınar (yanda). Fotoğraflar Tülay Ayaşhgil

zotik bir tür olan yalancı akasya ma pseudoacacid) girmektedir.

Çiftlik orman arazisinin yüzde 14'ü bozuk baltalık karakterindedir; Çayırba-şı'ndan Hacıosman Bayırı'na doğru çıkan yolun sağındaki, doğuya bakan dik yamaçlarda bu tip bozuk baltalıkları görmek mümkündür. Bu gibi yerlerde meşe, gürgen ve kestane gibi asal ağaç türleri azalmakta, karışıma süpürge çalıla1 rından Erice arborea, Erica verticillata, ladenler (Cistus salviifolius, Cistus creti-cus), kocayemiş {Arbutus unedö), akça-kesme (Phillyrea latifolid), ateşdikeni (Pyracantha coccined), İspanyol katırtırnağı (Spartium junceum), boyacı katırtırnağı (Genista tinctorid) gibi kısmen kuraklığa dayanıklı, Akdeniz'e özgü maki türleri katılmaktadır.

Çiftlik binalarının yakın çevresindeki açık alanlarda ve diğer alanlardaki sulak çayırlarda en fazla şu bitki türlerine rastlanmaktadır: Koyungözü papatya (Bellis perennis), düğün çiçekleri (Ranunculus costantinopolitanus, Ranunculus fico-rid), sarı çiçekli ballıbaba (Lamium gale-obdolon), kırmızı çiçekli ballıbaba (La-mium purpureum), adaçayı (.Salına fors-kahleî), yabanimenekşe (Viola odoratd), çuhaçiçekleri (Primula acualis varro-sed), yabaninane (Mentbapuleguani).

Bahçeköy-Çayırbaşı yolundan ayrılarak çiftlik binalarına giden yolun enerji hattıyla kesiştiği kesimdeki göletlerin doğusunda fındıklıklar ve bunların bitişiğinde de saf meşe baltalığı ile tüm de-

re boylarında kızılağaçlar (Alnus, nosd) ve gürgenler (Carpinus betulus) bulunmaktadır.

Çiftlik binaları ve yakın çevresindeki alanın yüzde 10'luk bölümü "av korusu" olarak kullanılmış; daha sonra da bu kullanış biçimi terk edilmiştir. Fakat bina bütünündeki ahırlar ve av köpekleri için yapılmış özel kulübeler halen ayakta durmaktadır.

Çiftlik evi ve eklentiler Türk mimarisinden çok, Avrupa'daki çiftlik binalarım anımsatan sağlam taş binalardır; damlan kiremitlidir.

Binaların inşaatını Bilezikçiyan başlatmış, Abraham Paşa tamamlamıştır.

Çiftlik binalarının yakın çevresine, tek tek veya gruplar halinde atkestaneleri (Aesculus hippocostanunî), Atlas sedirleri (Cedrus atlanticd), yol boylarına kızıl-çamlar (Pinus brutid) ve Avrupa ladinleri (Picea abies), palmiyeler (Chamma-rops excelsd) ve beyaz çiçekli manolyalar (Manolia grandiflord) dikilmiştir.

Çiftlik arazisi içinde anıtsal nitelikte, yaşlı ve gösterişli çınarlar (Platanus ori-entalis) mevcuttur. Bunlardan biri ahtapotu anımsatır; kısa bir gövde altı kola ayrılmıştır ve bu kollardan biri yerde u-zanmaktadır. Çiftliğin güneydoğu kesiminde, Hacıosman yoluna bakan yamaçlar üzerinde, bir karaçam topluluğu görülür.



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin