Bibliyografya: 3 BÂsit 4



Yüklə 0,63 Mb.
səhifə6/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,63 Mb.
#91443
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24

BASRA

Güney Irak'ta Hz. Ömer tarafından kurulan bir şehir.

Bağdat'ın 420 km. güneydoğusunda, Dicle ile Fırat nehirlerinin birleştiği nok­tanın 50 km. güneybatısında yer alır. İk­limi oldukça serttir. Kışları soğuk ge­çer; yaz aylarında ise şehirde kavurucu bir sıcaklık hüküm sürer. Sıcaklar an­cak kuzey rüzgârlarıyla hafifler; güney rüzgârları yakıcıdır.

Basra Keldânîler zamanında Teredon, Sâsânîler devrinde Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Araplar'ın Hureybe dediği harabeleri üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuş­tur. Şehrin kuruluş tarihiyle ilgili üç ay­rı rivayetin temeli Basralılar ile Küfeli-ler arasındaki rekabete dayanmaktadır.

Basralılar şehirlerinin Kûfe'den daha ön­ce kurulduğunu söylerken Kûfeiiler Bas­ra'nın kendi kumandanları olan Sa'd b. Ebû Vakkâs'm yardımcılarından biri ta­rafından daha sonraki tarihlerde kurul­duğunu iddia ederler. Mes'ûdî Basra'nın 14 (635) yılında veya Rebîülevvel-Rebîü-lâhir 16'da78 Utbe b. Gaz-vân tarafından kurulduğunu söyler. Fars-lar'ın sınır savunması için kullandıkları ve Hz. Ömer dönemindeki fetihler sıra­sında Utbe b. Gazvân tarafından 14 (635) yılında geçici bir ordugâh olarak seçilen Hureybe bölgenin fethinde bir üs ola­rak kullanıldı. İki yıl sonra İrak'ın fethi tamamlanınca ordugâh olarak seçilen sahada Hz. Ömer'in emriyle Utbe b. Gaz­vân bugünkü Basra'dan yaklaşık 25 km. uzaklıkta eski Basra'nın temellerini at­tı. Buraya en yakın yerleşim merkezi 4 fersah uzaklıktaki Übülle idi. Şehrin as­kerî ve Arap karakteri çok barizdi, Bas­ra'nın Arap karakteri isminden de anla­şılmaktadır. Bu ismi Arapça'nın dışında­ki bir dile atfetmek ve başka bir menşe­den geldiğini söylemek mümkün değil­dir, İsim muhtemelen arazinin doğal ya­pısından alınmıştır. Halk zamanla eski Basra'yı terkederek bedevi saldırılarına karşı daha emniyetli bulduğu ve su ih­tiyacını daha rahat karşılayabileceği bu­günkü Basra'ya yerleşmeye başladı. Bu yeni sahaya intikal 900'de (1494-95) ta­mamlandı.

Basra şehri İran körfezini. İran ve Irak yollarını kontrol altında tutabilmek, stra­tejik mevkii sebebiyle burayı askerî bir üs olarak kullanmak, bedevilerin tedri­cen iskânını kolaylaştırıcı kamplar kur­mak ve nihayet İrak şehirlerinin önemi­ni azaltmak gibi birtakım düşüncelerle kurulmuştur. Başlangıçta kamıştan bir mescid, bir de hükümet konağı inşa edildi. Utbe b. Gazvân'ın emrinde Sakîf, Sü-leym, Adî, Belî, Mazin ve Yeşkür gibi muhtelif Arap kabilelerine mensup as­kerler vardı. Bunların arasında çok az sayıda kadın bulunması, Araplar'ın bu bölgeye yerleşmek gayesiyle gelmediği­ni gösteren açık bir delildir. Ancak da­ha sonra buraya çeşitli Arap kabileleri yerleştirildi. Ebû Mûsâ el-Eş'arî 17 (638) yılında Basra valiliğine tayin edilince şe­hir mescidini ve vali konağını (dârü'l-imâ-re) kerpiç ve çamur kullanarak daha ge­niş bir şekilde yeniden yaptırdı. Bura­da ikamet eden Arap kabileleri de Hz. Ömer'in iznini alarak evlerini kerpiçten yapmaya başladılar. Arap göçmenler için Basra Küfe kadar cazip bir yerleşim mer­kezi değildi. Hz. Ömer, Kûfeiiler tarafın­dan fethedilen bazı zengin şehirlerin ge­lirlerini Basralılar'a tahsis etmeye karar verdi. Ayrıca maaş dağıtımı hususunda Kûfeliler'e tanınan hakların aynısını bun­lara da tanıdı. Halifenin bu isabetli uy­gulamaları Basra yakınlarında yaşayan çöl Arapları'nın da şehir içine gelmeleri­ni sağladı. İbn Sa'd'a göre Basra'ya kırk aşirete mensup insan yerleştirilmişti. Şehrin artan nüfusuna, bu sıralarda Fars, Sicistan ve Kirman gibi doğu vilâyetle­rinde yapılan fetihler sonucu kitleler ha­linde müslüman olan veya esir alınan İranlılar da katıldı. Bu eski garnizonda­ki Arap nüfus askerî özelliklerini kay­betti ve garnizon süratle gelişen bir şe­hir halini aldı. Coğrafî konumu ticarî aktivitesini daha da arttırdı. Böylece şehir olağan üstü bir gelişme gösterdi.

Hz. Osman döneminde Basra valiliğine tayin edilen (29/650) Abdullah b. Âmir'in başarılı çalışmaları neticesinde doğu vi­lâyetlerinde başlatılan ve yarım kalan fetihler tamamlandı ve şehrin refah se­viyesi daha da arttı. Süku'l-mirbed kâfi gelmeyince Abdullah b. Âmir şehrin planını yeniden gözden geçirmek ve ye­ni bir merkezi çarşı için yer düşünmek zorunda kaldı. Ümmü Abdullah Kanalı'-nın yanındaki bazı evleri satın aldı, bun­ları yıktırıp yeni bir çarşı yaptırdı. Böy­lece Bahreyn bölgesinde yerleşen ve fe­tihlere katılan askerlerin maaşları bu­radan karşılanmaya başlandı. Aynı za­manda Abdülkays ve Ezd gibi Arap ka­bilelerinin tamamı buraya yerleşti. Bas­ra'da açılan Übülle ve diğer bazı kanal­ların kullanılmaya başlanması da yine adı geçen vali zamanında gerçekleşti ve şehir daha önemli bir idarî merkez hali­ne geldi.

Hz. Osman'ın son günlerinde Basra önemli siyasi çalkantılara sahne oldu. Halifenin Zilhicce 35'te79 Me­dine'de öldürülmesi olayına Basra'dan bir grup isyancı katılmıştı. Buna benzer siyasî hareketler Hz. Ali zamanında da devam etti. Hz. Ali halife olur olmaz Bas­ra onunla Hz. Zübeyr, Talha ve Âişe üç­lüsü arasında Cemâziyelâhir 36'da80 meydana gelen Cemel Vak'ası'-na şahit oldu. Çoğunluğu Kûfeliler'den meydana gelen Hz. Ali kumandasındaki 20.000 kişilik ordu ile çoğunluğunu Bas-ralılar'ın oluşturduğu adı geçen üç sa-hâbî idaresindeki 30.000 kişilik kuvvet karşı karşıya geldi, yapılan bir günlük savaş sonucunda 5000 Basralı hayatını kaybetti. Kuruluş yıllarında Utbe b. Gaz-vân'ı desteklemek için gelenlerin sayısı 1000'den az olduğu halde 36'da (656-57) şehrin nüfusu SO.OOO'i geçmişti. Bu ayaklanmadan sonra Hz. Ali ile Basralı­lar arasına bir daha giderilmesi müm­kün olmayan bir küskünlük girmiş ve halife diğer askerî hamleler için hilâfe­tinin sonuna kadar bu önemli şehirden fazla asker çıkaramamıştır. Basra, Şiî Kûfelüer'in karşısında Sünnîliğin mer­kezi olma vasfını daima korumuştur.

Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dö­nemlerinde şehirde idarî ve iktisadî alan­larda önemli gelişmeler meydana gel­miştir. Bu dönemlerde doğu vilâyetle­rinde yapılan fetihler neticesinde Ahvaz, Slstan (Sicistan), Azerbaycan ve Horasan gibi bölgelerin idaresi Basra valisinin so­rumluluğuna bırakıldı. Buralara gönde­rilen yüksek rütbeli devlet memurları genellikle onun tarafından tayin edilir­di. Bu uygulama idarî ve iktisadî yön­den şehrin büyüyüp gelişmesine, nüfu­sunun da zamanla artmasına sebep ol­du. Kaynaklara göre Hz. Ali döneminde Basra divanından atıyye alanların sa­yısı 60.000 idi. Bunlar arasında geçici bir dönem için şehir dışında görevlendiri­lenler, divana kayıtlı olduğu halde Bas­ra dışında yaşayan bedeviler ve öldük­ten sonra divandan adları silinmeyenler de vardı. Bu da şehrin yirmi altı yıllık kı­sa bir zaman zarfında hayli büyüdüğü­nü gösterir. Basra'nın ilk sakinleri hâ­kim Arap zümresiydi. Birçok kabileye mensup gruplar olmakla beraber en nü­fuzlu kabile Temîm ve Bekir b. Vâü'in çeşitli kollarıydı. Hicaz'dan gelen Kureyş, Kinâne ve Kays Aylan bunlara göre da­ha azdı. Doğu Arabistan ve Uman'dan gelip buraya yerleşen Abdülkays ve Ezd sonraki yıllarda aktif rol oynamışlardır. Ayrıca İran, Hindistan ve Malezya'dan gelenlerle Zenciler de Basra'ya yerleş­meye başladılar. İranlı süvariler (esâvire] Temîmliler'in müttefiki olarak buraya yerleştiler. Fakat İranlılar'ın büyük ço­ğunluğunu esir alınan ve müslüman olan mevâlfler oluşturuyordu. Bunlar Arap kabilelerinin hizmetine giriyor veya on­ların müttefiki oluyordu.

Basra'nın bol gelir getiren yerler için idarî bir merkez seçilmesi buranın ikti­sadî hayatını da olumlu bir şekilde etki­ledi. Şehrin Basra körfezinin kuzeyinde yer alması ona ticaret alanında büyük avantajlar sağlıyordu. Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde devlet Basra böl­gesinde ticareti kolaylaştırmak maksa­dıyla bazı kanallar açtırdı, ayrıca kuyu­lar kazdırdı ve köprüler yaptırdı. Hz. Os­man devrinde ordu bünyesinde yer alan Araplar'ın savaşlarda ele geçirilen bol miktardaki ganimet mallarına sahip ol­maları ve halifenin Basra bölgesinde ge­niş topraklar satın almalarına izin ver­mesi, büyük çapta servet biriktirmeleri­ne ve bu servetleri ticaret alanında kul­lanmalarına yol açtı. Zübeyr b. Avvâm'ın ticaretle uğraşan 1000 köleye sahip ol­duğu rivayet edilmektedir. Yine bu sıra­larda ticarî faaliyetlerde bulunan büyük tacirlerin başında Talha b. Ubeydullah geliyordu. Hz. Talha'nın Basra'da Kanat adıyla tanınan arazisinde bol gelir geti­ren tarla ve çiftlikleri vardı. Onun öldük­ten sonra mal ve gayri menkul olarak 30 milyon dirhem servet bıraktığı kay­dedilmektedir.

Emevîler döneminde Basra'nın önemi daha da arttı. Fars, STstan ve Horasan Basra'ya bağiı olarak idare edildi. Muâ-viye b. Ebû Süfyân 41 (662) yılında şe­hirde otorite tesis ettikten sonra sıra­sıyla Büsr b. Ebü Ertât'ı (41/662), Ab­dullah b. Âmir'i 143/663-64) ve daha son­ra da idarî ve iktisadî konularda çok tec­rübeli olan Ziyâd b. Ebîh'i buraya vali tayin etti (45/665). Şehir bu yetenekli va­linin dokuz yıllık idareciliği döneminde önemli gelişmeler gösterdi. Basra muh­temelen bu devrede şehrin hâkim sınıfını teşkil eden Arap kabileleri için "hums" denilen beş bölgeye ayrıldı:

1- Ehlü'l-âli-ye (Kureyş, Kinâne, Becîle, Has'am, Kays Aylan, Müzeyne, Esedl;)

2- Temîmî:

3- Be­kir b. Vâil;

4- Abdülkays;

5- Ezd. Ziyâd b. Ebîh katı uygulamaları ile kendinden ön­ceki vali döneminde bozulan sosyal dü­zeni yeniden ıslah etmeye koyuldu. Hu­zur ve asayişi sağladı, kabileciliği gider­meye çalıştı. Bunları gerçekleştirmek için de Basra'da bulunan kabilelerin düzeni­ne yeni bir uygulama getirdi ve pek çok kişiyi aileleriyle birlikte Horasan'a nak­letti. Hâricîler'le Hucr b. Adî ve arkadaş­larına karşı katı bir siyaset uygulayarak Basra'daki etkinliklerini bertaraf etti. Ziyâd daha sonra iktisadî ve malî saha­lara yöneldi. Memurlara verilen maaşla­rı gözden geçirerek yeniden düzenledi. Dârü'l-imâre ve büyük camiyi taş ve tuğ­la kullanarak genişletti, bunun dışında yedi mescid daha yaptırdı. Bazı kişilere toprak dağıttı, mevcut kanalları ıslah ederek ziraat için elverişli hale getir­di ve burada yeni kanallar açtı. Ziyâd zamanında şehir içinde yaşayan zengin tabaka ihtişamlı evler inşa ettirdi. Ay­rıca şehirde bazı hamamlar da yapıldı. Fakat daha sonra burada valilik yapan Haccâc selefinin hâtırasını ortadan kal­dırmaya çalıştı. Basra Ziyâd b. Ebîh dö­neminde idarî ve iktisadî alanda oldu­ğu kadar mimari alanda da büyük iler­lemeler kaydetti. Ziyâd'ın valiliği döne­minde şehir 70.000 muharip ve bunla­rın 80.000 kişilik aile efradıyla toplam 150.000 nüfusa sahipti. Ubeydullah b. Ziyâd zamanında bu rakam 90.000 mu­harip ve 100.000 kişilik maiyetiyle top­lam 190.000'e ulaştı.

Emevîler döneminde Basra zaman za­man Hâricîler'in baskınına mâruz kalmış­tır. Ubeydullah devrinde bu isyanlar da­ha da şiddetlendi. Basralılar'ın bir kısmı atıyye alamadıkları için âsilere katıldı­lar. Emniyet kalmadığından bazı tüccar­lar aileleriyle birlikte şehri terkettiler. Devlet bu isyanları bastırmak için Dîvâ-nü'1-atâ'ya kayıtlı olmayan Arap ve Acem-ler'i askere alıp oniara karşı şevketti. Ubeydullah b. Ziyâd'ın 67'de (686) ölü­münden sonra şehirde ciddi rahatsızlık­lar başladı. Bu anarşi döneminden son­ra Abdullah b. Zübeyr'e bağlı birlikler Basra'nın kontrolünü ellerine geçirdiler ve 72 (691) yılına kadar şehir onların ida­resinde kaldı. Haccâc halife Abdülmelik tarafından buraya vali tayin edildikten sonra hem İran hem de İrak'ı Basra'dan idare etti; bu bölgenin özellikle iktisa­dî yönlerini etkilemeye başlayan isyancı gruplara karşı çok katı bir siyaset uy­guladı. Diğer taraftan da ekonomiyi ba­zı idarî uygulamalarla rayına oturtmaya çalıştı; divanları Araplaştırdı, suç işle­yen devlet memurlarını şiddetle ceza­landırdı. Köylerini bırakarak şehre yerle­şen çiftçileri tekrar eski yerlerine gön­dermeye kalkıştı. Fakat onun bu katı ic­raatı hem dinî çevreler hem de avam tabakası tarafından tepkiyle karşılandı ve Emevîler'e karşı bazı isyanlar başla­tıldı. Bunların en önemlisi İbnü'l-Eş'as'ın isyanıdır (81/701). Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî zamanında sağlanan sükûnet ise onun 95'te (714) ölümüyle sona erdi.

Abbasîler İhtilâlden sonra ciddi bir mu­kavemetle karşılaşmadan Basra'yı ele geçirdiler. Bağdat'ın kuruluşundan son­ra siyasî ve idarî önemini kaybetmekle beraber Basra medeniyet açısından en parlak günlerini Abbasîler döneminde yaşadı. Daha önce şehrin etrafında bir sur yoktu, şehir sadece hendekle çevri­liydi. Halife Ebû Cater el-Mansûr 155'-te {771 -72) Basra'nın etrafını surlar ve hendeklerle çevirtti. Şehrin tek kapısı Bâbü'l-bâdiye idi. Basra zaman zaman iç ve dış tehditler mahiyetinde seyre­den, politik olmaktan ziyade sosyal ko­nulu kanlı olaylara sahne oldu. Zutlar 820-835 yıllan arasında şehre hâkim ol­dular. Ancak bunların en önemlisi, ta­rihte Zencî hareketi diye bilinen ve Sâhibüzzenc Ali b. Muhammed tarafından başlatılan büyük ayaklanmadır. 869-883 yıllan arasında Zenciler Basra ve köyle­rine büyük baskınlar düzenleyerek her tarafı yağmaladılar. Bu olaylar sonucun­da yüz binlerce insan öldürüldü, tarla ve çiftlikler tahrip edildi, şehir camii ya­kıldı, deniz ticaretine ayrılan birçok ge­miye el konuldu, binlerce kadın ve ço­cuk esir olarak götürüldü. Basra'yı bü­yük ölçüde tahrip eden bu ayaklanma­lar, ancak Abbasî hanedanının ileri ge­lenlerinden Muvaffak b. Mütevekkil sa­yesinde bastınlabildi. Şehir hicrî III. (IX.) yüzyılın sonlarında Karmatîler tarafın­dan tehdit edildi. Karmatîler 899-945 yılları arasında defalarca Basra ve civa­rındaki köylere saldırdılar ve bu saldırı­lar sırasında can ve mal bakımından bü­yük tahribata sebep oldular. Karmatî-ler'in bu dönemdeki askerî gücünü art­tıran önemli bir etken de onların, bu sı­ralarda siyaset sahnesinde görülmeye başlayan Büveyhîler'le iş birliği içine gir­meleridir. Basra 923'te Berîdîler'in, 947 yılında da Büveyhîler'in egemenliği altı­na girdi. Büveyhîler'den sonra burada hüküm süren Arap asıllı Mezyedîler dö­neminde şehrin refah seviyesi yükseldi. Selçuklular devrinde Basra, şehrin iktâ* edildiği bir emîr (mukta1) tarafından yö­netiliyordu. Şehrin merkezî yönetimden çok uzak bir bölgede yer alması ve önem­li iktisadî kaynaklara sahip olması za­man zaman burayı bazı dış tehlikelere, Hafâce ve Müntefik gibi bazı bedevi kabi­lelerin saldırılarına da mâruz bırakmıştır.

Abbasîler zamanında meydana gelen bu olaylara rağmen Basra'da kültür sa­halarında da önemli gelişmeler görül­dü. Muhtelif etnik unsurların birbirleri­ne karışması zihnî ve dinî gayreti hare­kete geçirdi. II. (VIII.) yüzyılda şehrin ge­lişmesi zirveye ulaştı. Emevîler devrinde yaşayan Hasan-ı Basrî ile Ebü'l-Hasan el-Eş'arfnin burada yetiştirmiş oldukla­rı öğrenciler İsiâmî ilimlerde büyük çı­ğır açtılar. Bu sırada tedvîn* hareketin­de de büyük ilerleme kaydedildi. Kelâm, fıkıh, hadis, tarih, Arap dili, Arap edebi­yatı ve ensâb* konularında bol miktar­da eser kaleme alındı. Basra'nın bu de­virde yetiştirmiş olduğu müellifler ara­sında Ma'mer b. Râşid (ö. 153/770], Saîd b. Ebû Arûbe (ö, 156/773), Şu'be b. Hac-câc (ö. 160/776), Hammâd b. Seleme (ö. 167/783-84) ve Ebû Avâne'yi (ö. 176/ 792] zikretmek mümkündür. Ayrıca II-IV. (VIII-X.) yüzyıllarda Basra'da Arap­ça'nın gramer kurallarını tesbit eden ve Basriyyûn adıyla şöhret bulan büyük dil­ciler yetişmiştir.81 Basra, Arap edebiyatı alanında da geniş kültü­re sahip ve sayısız eserler veren âlimler yetiştirmiştir. Câhiz (ö. 255/869) çok sa­yıdaki eseriyle bu dönemdeki edebiyatın ilk temsilcisidir. 439 (1047-48) yılında kurulan ve dini felsefe vasıtasıyla izaha çalışan İhvân-ı Safa topluluğuna men­sup Ebü Süleyman el-Büstî, Mukadde-sî, Muhammed b. Ahmed el-Mehcûrî gi­bi âlimler ilmî ve edebî çalışmalarını bu şehirde yürütüyorlardı. Feylesûfü'1-Arab unvanı ile anılan Kindî (ö. 260/873 (?]], yine bu dönemde Basra'da yetişmiş bü­yük filozoflardan biridir. Başka dillere en çok çevrilen Arapça edebî eserlerden el-Makömât'm müellifi Harîrî de (ö. 516/ 1122-23) Basra'da doğup yetişmiştir.

Abbasi Devleti'nin merkezî otoritesi­nin zayıflaması ile birlikte başlayan kar­gaşa döneminin sonunda şehir ilmî ve kültürel açıdan hızlı bir düşüş gösterdi. 1258'de Bağdat Hülâgû tarafından iş­gal edildi. Bu olayla birlikte Abbasî Dev­leti yıkıldı ve Irak Moğollar'ın eline geç­ti. Basra daha sonra sırasıyla 1335'te İl­hanlılar, 1383'teTimurlular, 1410'da Karakoyunlular, 1470'te Akkoyunlular ve nihayet 1508 yılında da Safevîler'in hâkimiyetleri altına girdi. Bu uzun dönem esnasında Irak birçok siyasî çekişme ve savaşlara sahne oldu. Basra da bölge­nin önemli bir şehri olarak aynı olaylar­la karşılaştı.

Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Hz. Peygamberin süt annesi Halîme, Ebû Bekre, Enes b. Mâlik, Hasan-ı Bas­rî ve Sehl et-Tüsteri"nin Basra'daki tür­belerinden ve İbn Battûta'nın çok güzel olduğunu söylediği Mescid-i Ali'den gü­nümüze hiçbir iz kalmamıştır.



Basra'nın tarihi hakkında eser yazanlar arasında şunlar zikredilebilir:

1- Zührî (o. 124/742], Fütûhu Hâlid b. Veiîd.

2- Ebû Mihnef (ö. 157/774), Kitâbü Muşcab ve vMyetü'l-eJrâk.

3- Heysem b. Adî (ö. 206/821 I?]), Kitâbü NüzûU'l-cArab bi-Horâsân ve's-Sevâd.

4- Ebû Ubeyde Ma'mer b. Müsennâ (ö. 210/825-26), Ki-tâbül-Basra, Kudâtül-Basra.

5- Medâinî (ö. 225/840), Kitâbü Fütûhi'l-'lrâk, Kitâbü Fethi'l-Übülle, Kitâbü Haberiİ-Basra ve fütûhihâ, Kudâtü ehli'1-Bas-ra, Müfâharatü ehli'l-Başra ve ehli'l-Kûîe.

6- Ömer b. Şebbe (ö. 262/876), Ki-tâbü'I-Başra, Kitâbü Ümerâ3il-Basra.

7- Ebû Zekeriyyâ es-Sâcî (ö. 307/919-20). Târihu'l-Basra.

8- Nu'mân b. Muham­med. Kitâbü Macdenil-cevahir bi-tâ-rihi'l-Basra vel-cezâ'ir.82

Bibliyografya:



İbn Sa'd. et-Tabakât, Leiden 1325, İH/1, s. 157-158; Belâzürî. Fütûh (Rıdvan), s. 341-342, 356-357; Taberî, Târih, Kahire 1939, [II, 60, 89, 320-321, 348-349; Kudâme b. Ca'fer. el-fj&r&C (Zebîdî), s. 364-365; Mes'ûdî. Mürûcü'z-zeheb (Abdülhamîd), II, 328; Makdisî, Akse-nü't-tekâsîm, s. 117; Yâküt, Mu'cemü'i-büt-dûn, I, 430; Jbn Battûta. Rihle, Beyrut, ts., s. 185-189; Ali Zarif el-A'zamî, Muhtaşaru Târî-hi'l-Başra, Bağdad 1927, s. 86-lfl; Barthold, İslâm Medeniyeti, s. 24, 27, 29, 32, 48, 52, 109-110; Süleyman Feyzi, el-Başratü'l-''uzmS., Basra 1946, s. 18-19; Salih Ahmed Ali, et-Tan-ztmâtü'i-içtimâ'iyye ue'l-iktişâdiyye fil-Başra, Bağdad 1953, s. 25-28, 30, 32, 85-86; a.mlf., Hıtatü'l-Basra ue mıntakatühâ, Bağdad 1406/ 1986; Ch, Pellat, Le Milieu basrien et la forma-tion de Gâhiz, Paris 1953; Abdülkâdir Baş'ayân el-Abbâsî, el-Başra fî eduârihe't-târîhiyye, Bağ­dad 1961, s. 7, 54-55; fbnü'l-Gimlâs, Vüiâtü'i-Basra ue müteseüimühâ (h. 14-1333), Basra 1962, s. 38-51; Resul Hâvî el-Kerküklî, Deuha-tü'l-üûzerû' fî târihi uakâ'î Bağdadi'z-zema , Beyrut 1963, s. 152-155; Abdülemîr Emîn, el-Ku-oal-bahriyye fıi-Halîd'i-'Arabi, Bağdad 1966, s. 51; Şeyh Nu'mân b. Muhammed b. el-Irâkî, Kitâbü Ma'deni'l-ceuâhirbi-târîhi'l-Başra ue'i-Cezâ'irlnşr. Muhammed Hamîdullah), Islama-bâd 1393/1973; Remzİye Abdülvehhâb el-Hay-rav, idâretü'l-'lrâk fî şadri'l-İstâm, Bağdad 1978, s. 100, 122-123,'127, 133, 135-136; el-'lrâk ftt-târîh, Bağdad 1983, s. 356-362; Faruk Ömer Fevzi, el-Halîcü'l-^Arabî fi'l-c uşûri'l-isiâmiyye, DÜbey 1983, s. 291 ; a.mlf., "Min Mezâhiri sü-mûdi ehli'l-Başra fi't-târîhi'l-'Arabi'l-İslâmî", el-Meurid, XIV/3, Bağdad"l985, s. 9, 14-16; Sâkir Sâbir ez-Zâbit, Târîhu'l-münâzacât ue'l-hurûb beyne'l-'lrâk ue İran, Bağdad 1984, s. 15, 325, 427-428; Abdülazîz Abdullah es-Sel-lûmf. Dîüânü'l-cünd: neş'etühû oe tetauuürüh fi'd-deuleti'i-İslâmİyye hattâ Caşri'l-Me'mûn, Mekke 1986, s. 309-311; Doğuştan Günümü­ze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1989, III, 410, 423-424; Abdulhâlik Bakır, İdarî ue iktisadî Yönden Hz. Ali Dönemi83, s. 20, 53, 108-109, 134, 229-230; Kâmil Selmân el-Cübû-rî, "63 'Âınen "alâ harbi'l-'lrâk (1914-1915)," Af&k 'Arabiyye, sy. 10, Bağdad 1978, s. 32; A'lâ Mûsâ Kâzım Nevres, "Benû Ka'b ve devruhüm fil-Halici'l- =Arabî fi'1-karni's-sâmin'aşer", a.e., sy. 2, Bağdad 1979, s. 17; A. J. Naji - Y. N. AH, "The Suqs of Basrah Commercial Or-ganization and Activity in a Medieval Isla-mic City", JESHO, XXIV/3 (1981), s. 298-309; Adil Necim Abbâr, "el-Müdünü'l-'Arabiyye fi'l-karni'l-evveli'l-hicrî", Adâbü'r-râfidîn, XIII, Mu­sul 1981, s. 588-589; Ahmed Matlûb, "el-Baş­ra fî tûrâşl'l-CâhİZ", el-Meurid, XI/3, Bağdad 1982, s. 15-28; Salih Muhammed e!-Abîd, "Bas­ra fî senevâtil-mihne (1775-1779)", a.e., X!V/ 3, Bağdad 1985, s. 37; Nuri Hammûdî el-Kaysî, "Şevâhid min butûleti'l-Basra", a.e., s. 51-52; İmâd Abdüsselâm Rauf. "Sümûdü'l-Başra eş-nâ'e hişâri Nâdir Şalı sene 1743", a.e., s. 21 ; Eliezer Tauber, "Sayyid Talib and the Young Turks in Basra", Middle Eastern Studies, XXV/ 1, s. 25, London 1989, s. 20; "Basra", İA, II, 320-327; Ch. Pellat. "al-Başra", E)2 (İng.), I, 1085-1086; F. M. Donner. "Basra", E/r., İÜ, 851 -855.

Osmanlı Dönemi. Basra Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534 yılında Bağdat'ı aldı­ğı sırada Osmanlı idaresine girdi. Ka­nunî Bağdat'ta iken Basra hâkimi olan Megâmisoğlu Râşid bizzat gelerek itaa­tini bildirdi; 1538'de de oğlu Mâni'i ve veziri Mîr Mehmed'i Edirne'de bulunan padişaha göndererek şehrin anahtarla­rını teslim etti ve bağlılığını yeniledi. Ka­nunî de kendisi adına hutbe okutulması ve sikke kestirilmesi şartıyla Basra şeh­ri ve çevresini vilâyet adı altında Râşid'e iltizam etti. Bu sırada Irak'taki Cezayir bölgesiyle Garrâf ve Huveyze'de yaşa­yan Arap kabile reisleri de padişahın hâ­kimiyetini tanıdılar. Hatta Katîf ve Bah­reyn'den elçiler gelerek buradaki emîrlerin de Kanûnî'ye tâbi olduklarını bil­dirdiler. 1538'den itibaren Basra'da ba­sılan paralar üzerinde Kanûnî"nin adı gö­rülmektedir.

Râşid'in yerine geçen oğlu Mâni'in kı­sa bir müddet sonra yerini Benû Am­man Şeyhi Yahya'ya terketmesi üzerine Şeyh Yahya Osmanlı yönetimine karşı tavır aldı. Osmanlılar'ın Fırat nehri üze­rinde Zekiye bölgesini kontrol edebile­cek stratejik önemi olan bir kale inşası için gönderdikleri Hürrem Bey'e karşı harekete geçen Şeyh Yahya mağlûp ol­du ve Osmanlılar Basra'ya daha da yak­laştılar. Orta Irak'tan kaçan bazı kimse­lerin Şeyh Yahya'nın yanına sığınması ve bunların geri verilmesi talebinin red­dedilmesi üzerine Osmanlı Devleti hare­kete geçti ve Bağdat Beylerbeyi Ayaş Paşa Basra'nın alınmasına memur edil­di. Ayaş Paşa Musul sancak beyi Meh-med Bey'i 120 gemiyle Fırat üzerinden harekete geçirdi, kendisi de karadan ha­reket ederek müdafileri tesirsiz hale ge­tirdi ve 26 Aralık 1545'te Basra'ya gir­di. Ayaş Paşa Basra'nın alınışında büyük yararlığı görülen Bilâl Mehmed Paşa'yı Basra muhafızlığında bırakarak Bağdat'a döndü. Başarısından dolayı yıllık geliri­ne 200.000 akçe zam yapıldığı gibi Bilâl Mehmed Paşa da 1 milyon akçe sâlyâne ile Basra'ya ilk beylerbeyi tayin edil­di. 155S yılında Amasya Muahedesi ile bu durum İran tarafından da kabul edil­miş ve böylece Basra'nın hukuken Os­manlı Devleti'ne bağlılığı kesinlik kazan­mıştır. Ancak bölgede zaman zaman İran yanlısı aşiretlerce isyanlar çıkarıl­mışsa da bunlar Bağdat valileri tarafın­dan bastırılmıştır.

Osmanlı yönetiminde Basra bazan Bağ­dat'a bağlanmış, bazan da ocaklık ve­ya mülkiyet şeklinde bir vilâyet olarak teşkilatlandırılmıştır. Bu dönemlerde Bas­ra beylerbeyileri Bağdat beylerbeyileri-nin kumandası altında sefere katılmış­lardır. XVI. yüzyıl sonuna kadar sâlyâneli bir beylerbeyilik şeklinde yönetilen Bas­ra'ya tayin edilen beylerbeyiler arasında Kubad Paşa, Derviş Ali Paşa, Özdemiroğ-lu Osman Paşa, Mıhalıçlı Ahmed Paşa, Sinan Paşa ve Hadım Osman Paşa sayı­labilir. Basra beylerbeyileri Arap kabile-leriyle olan mücadele yüzünden görev­lerinde uzun süre kalamamışiar, hatta bazan Basra'da muhasaraya bile mâruz kalmışlardır. Tavernier, şehrin yakınları­na kadar sokulan Araplar'la hükümet makamları arasında zaman zaman yapı­lan anlaşmalara göre şehrin civarındaki sahraların Araplar'a, şehrin ise Türkler'e ait olduğunun kararlaştırıldığını belirt­mektedir. Ancak bu tür anlaşmalar hiç­bir zaman uygulanamamıştır.

Basra Osmanlı idaresine girdikten son­ra yeniden teşkilâtlandırıldı. Nitekim Ka­nunî dönemine ait olan ve muhtemelen beylerbeyi I iğin ilk teşkilâtını gösteren 939 (1552) tarihli mufassal Basra vilâ­yeti Tahrir DeÜeri'ne göre Basra Garrâf, Zekiye, Şereş, Sadr Süveyb, Maharzî, Kapan ve Katîf livâlarıyla Şimal, Cenûb, Aşşâr ve Kurna nahiyelerinden meyda­na gelmekteydi. 1572 yılına ait bir ruûs* defterinde ise Garrâf, Hemmâr, Medine, Kurna, Rahmaniye, Zekiye, Fethiye, Sadr Süveyb, Turre-i Cezayir, Zernuk, Ebû Ar-be, Ma'dan. Kin Kinbad, Vaki, Caruz, Taş­köprü, Akçakale, Arca, Maharzî, Şerîr ve Remle adlarında yirmi bir sancağı oldu­ğu görülmektedir.

Basra Osmanlı Devleti'ne bağlı müsta­kil bir eyalet olmakla birlikte zaman za­man yerli hanedanların eline geçmiş, bunlardan Efrâsiyâb ile oğlu Ali ve to­runu Hüseyin paşalar zamanında hemen hemen bağımsız hale gelmiştir. IV. Murad devrinde (1623-1640) Bağdat'ın ye­niden alınması ile buranın valileri Bas­ra'da hüküm süren hanedanlarla müca­deleye giriştiler ve bunlardan Küçük Mûsâ Paşa 1645'te Basra'da Osmanlı nüfu­zunu yeniden sağlamayı başardı. Aynı şe­kilde daha sonra Lahsâ Beylerbeyi Meh­med Paşa'nın şikâyeti üzerine Bağdat Valisi Murtaza Paşa harekete geçerek Hüseyin Paşa'yı mağlûp etti ve Basra'ya girdi. Ancak Basra'yı Bağdat'a bağlamak arzusu halkın şikâyetine sebep olunca devletin muvafakati ile Basra'nın ida­resi tekrar Hüseyin Paşa'ya verildi. Bu olaydan cesaret alan Hüseyin Paşa Lah-sâ beylerbeyini azledip burayı Basra'ya kattı, ancak devlet bunu kabul etmeye­rek Bağdat Valisi Uzun İbrahim Paşa'yi Hüseyin Paşa'mn üzerine gönderdi. Uzun İbrahim Paşa, çevredeki aşiretlerin de yardımını sağlayan Hüseyin Paşa'ya kar­şı başarılı olamadıysa da Diyarbekir va­lisinin aracılığı ile Hüseyin Paşa'nın yıl­da 200 kese akçe vermesi, tüccarlardan gasbettiği mallan iade etmesi, Basra'yı oğlu Efrâsiyâb'a bırakması ve Lahsâ bey-lerbeyiliğine tekrar Mehmed Paşa'nın getirilmesi şartıyla bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya rağmen Hüseyin Paşa'nın keyfî hareketlerine devam etmesi üze­rine yerine kethüdası Yahya Ağa tayin edildi ve bunun uygulanması için de Önemli bir kuvvetin başında Bağdat Va­lisi Kara Mustafa Paşa Hüseyin Paşa'­nın üzerine gönderildi. Mustafa Paşa Hü­seyin Paşa'yı mağlûp ederek Basra'nın idaresini Yahya Paşa'ya verdi ve kalenin muhafazasına da 1500 yeniçeri ile 3000 kadar yerli kul'u koydu. Kara Mustafa Paşa beylerbeyiliğin mîrî, vakıf, mülk ve mukataaları ile şer'î ve örfî vergilerini tesbit ettirmiş ve bunu bir defter hali­ne getirerek gelirle gider arasında bir denge kurmuştur. Bunun üzerine ken­disine Basra eyaleti verilmiştir.

Bu dönemden itibaren Basra'da yirmi yıl kadar bir sükûnet hüküm sürmüştür. Ancak devletin batıda meşgul olduğu 1690 tarihinde, çıkan bir veba salgını-nından etkilenen ve Müntefik Şeyhi Mâ­ni' ile daha sonra da Huveyze Hanı Fe-recullah'ın yağmasına mâruz kalan Bas­ra 1700 yılına kadar karışıklıklar İçinde kaldı, Bu karışık durumdan faydalanan İranlılar 1696'da Basra'yı ele geçirdiler. Şehri geri almak ve bölgede devam eden karışık durumu kesin olarak ortadan kal­dırmak isteyen devlet, Karlofça Antlaşması'ndan (1699) sonra Bağdat Valisi Dal­taban Mustafa Paşa'yı bu işe memur etti. Mustafa Paşa Halep, Rakka, Sivas, Karaman, Birecik ve Amasya bölgeleri­nin kuvvetleriyle birlikte yola çıkarken ayrıca Birecik İskelesi'nden de önemli bir nehir donanması Basra'ya doğru ha­rekete geçti. Bunun üzerine çevredeki kabile şeyhleri birer birer itaat arzetti-ter. İran'ın Basra muhafızı Dâvud Han da Basra'yı terketti. Hemedan fâtihi ola­rak adlandırılan Hasan Paşa'nın valiliğe tayinine kadar Basra'da en önemli olay, Müntefik Şeyhi Mâni'm oğlu Megamis'İn isyanıdır. Bu isyanın bastırılmasından sonra Basra valiliğine tayin edilen Ha­san Paşa ve oğlu Ahmed Paşa zamanla­rında Basra, Bağdat valiliğine ilâveten bunların kölelerinden bir mütesellim va­sıtasıyla idare edilmiş, Ahmed Paşa'nın ölümünden (1747) 1831'de Bağdat Kö­lemen idaresinin çökmesine kadar da Bağdat'a bağlı kalmıştır. Şehir 1775-1779 yılları arasında Sâdık Han tarafın­dan zaptedildiyse de tekrar geri alındı. Basra 1798'de Basra körfezine gelen Maskat sultanının donanması tarafın­dan tehdit edildi. 1884'e kadar bazan vilâyet, bazan da mutasarrıflık şeklinde idare edilen Basra, bu tarihte merkez sancak dışında Müntefik, Amâre ve Ne-cid sancaklarından oluşan bir vilâyet ha­line getirildi. 1896 yılında Jön Türkler'-den Seyyid Tâlib Paşa'nın idaresi altına girdi. 19O8'de II. Meşrutiyet'in ilânı ile birlikte şehirde siyasî ve kültürel geliş­meler hızlandı. Sosyal ve edebî cemiyet­ler kurularak sanat ve edebiyat alanla­rında önemli faaliyetler gerçekleştirildi, bazı mahallî gazete ve dergiler yayım­landı. 1910'da İttihat ve Terakki Firka-sı'nın iş başına geçmesi üzerine Seyyid Tâlib Paşa Basra'yı Osmanlı Devleti'nden koparmaya çalıştı. Ancak ordu kuman­danı Ferid Bey ile Müntefik mutasarrıfı Bedî Nuri Bey'in öldürülmeleri üzerine (I914) karışıklığı önlemek için İstanbul'­dan Süleyman Şefik Paşa gönderildi. Sü­leyman Şefik Paşa'nın başarı sağlaya­maması üzerine yerine Subhi Paşa vali tayin edildi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başladı. Basra bu son vali zamanında 22 Kasım 1914'te İngilizler tarafından işgal edildi. 1920'de İngilizler yönetimi yerli idareciler vasıtasıyla yürütmeye ka­rar verdiklerinden Ahmed es-Sâni' vali­liğe getirildi.

Osmanlı idaresinde Basra gerek tica­ret gerekse ziraat bakımından oldukça hareketli bir şehir olmuştur. Şehrin Bas­ra körfezi ve Şattülarap yoluyla Akdeniz limanlarına ulaşan yolun üzerinde bu­lunması önemini ve nüfusunu daha da arttırmıştır. Nitekim 1563 yılında Bas­ra'dan geçen Venedikli tüccar Caesar Frederick şehrin Hürmüz'le yapılan ba­harat ticaretinin merkezlerinden biri ol­duğunu ve bölgede mısır, pirinç ve hur­ma yetiştirildiğini bildirmektedir. 1552 tarihli Basra Vilâyeti Kanunnâmesi'n-de Basra'ya getirilen kumaş, ibrişim, ba­harat, fındık, kuru üzüm vb. ticarî mal­lardan alınan gümrük resimleri ve böl­gede yetiştirilen hurma, buğday, arpa ve pirinçten alınan vergiler yer almak­tadır84. Aynı defterde Basra'nın çevresinde özel­likle doğu ve güney yönünde 196 hurma bahçesinin bulunduğu, bunlardan yıllık toplam 16.345 batman hurma elde edil­diği belirtilmektedir.

Basra ve Basra körfezi, baharat tica­ret yolu üzerinde bulunmaları dolayısıy­la Osmanlılar'la Portekizliler arasında uzun mücadelelere sahne olmuşlardır. Basra'nın Osmanlı idaresine girmesin­den sonra belli bir istikrar kazandığı ve ticarî öneminin arttığı, özellikle mahallî idarecilerden Efrâsiyâb ve halefleri dö­neminde Hollandalı, İngiliz ve Hint tüc­carlara verilen imtiyazlar sebebiyle bu­ralarda depolar yapıldığı ve hanlar inşa edildiği görülmektedir. XVII. yüzyılda Bas­ra'da uygulanan gümrük resmi % 5 idi. Buna ilâve olarak beylerbeyi için de ayrı­ca % 4 ödenmekte ve bu her yıl büyük meblâğlara ulaşmaktaydı. Daha sonra gümrük resmi Avrupalılar için % 3, diğer milletler için de % 7 olmuştur. Öte yan­dan XVIII. yüzyılda İstanbul, İzmir, Halep, Şam ve Mısır gibi şehirlerden buraya bir­çok tüccar gelmekte ve Avrupalı tüccar­larla alışveriş yapmakta, bazıları da mal­larını Dicle yoluyla na ki ettirmekteydiler.

Basra şehri 1552'de yapılan ilk tah-rir*e göre on biri kale içinde toplam yir­mi mahalleden meydana gelmekteydi. Şehrin bu tarihteki nüfusu ise yaklaşık 15.000 civarında olup bunun 5000'i ka­le içinde yaşamaktaydı85. XVIII. yüzyılda Basra, beş kapısı bulunan bir surun içinde yet­miş mahalleden oluşan 40-50.000 nü­fuslu bir şehir olarak görülmektedir. Bu yüzyılın başlarında Basra'ya gelen Nie-buhr (ö. 1815), buranın eski önemini kay­bettiğini, vaktiyle beylerbeyinin oturdu­ğu Aşşâr Kanalı kenarında mütesellimin ikametgâhının yer aldığını ve kanalın iki tarafında da İngiliz ve Fransız tüccarla­rının bürolarının bulunduğunu kaydet­mektedir. Özellikle şehir Kâcb ve Münte­fik aşiretleriyle civar aşiretlerin tecavüz ve yağmasına mâruz kalmaktan dolayı pek gelişme imkânı bulamamış, bu aşi­retlerin tüccar gemilerini vurmaları Bas­ra'nın çöküşünü hızlandırmıştır. Nitekim XIX. yüzyılın ilk yarısında bu gerileme veba ve sıtma salgını dolayısıyla hızlan­mış ve nüfus hayli azalmıştır. Bu devir­de şehirde 60O'ü kagir ve kalanı "sarî-fa" denilen kuru hurma dallarından ya­pılmış 2000 ev ve 10.000 nüfus vardı.

Basra XIX. yüzyılın ikinci yansında Sü­veyş Kanalfnın açılması, körfez ticaretinin yeni şartlar altında gelişmesi ve özel­likle Midhat Paşa'nın Bağdat valiliği dö­neminde (1869-1872) buralarda devlet nüfuzunun kuvvetlenmesine yeniden ge­lişme imkânı buldu. Midhat Paşa, valili­ği döneminde Lahsâ ve Necid'de Osman­lı idaresini tekrar tesis ettiği gibi Bas­ra'da bir kışla, hastahane, tersane gibi büyük binalarla beraber yeni bir mahal­le kurdurdu. Ayrıca nehir üzerinde işle­mekte olan İngiliz vapurlarına karşılık İdâre-i Nehriyye ve Basra'dan İstanbul'a doğru vapurlar işletmek için Ummân-ı Osmânî adlı birer şirket kurdu. Yüzyılın sonlarında buraya gelen V. Cuİnet Bas­ra'nın nüfusunu 18.000 olarak göster­mekte, Kamûsü'l-a'Iâm'da ise nüfusun 20.000 civarında olduğu kaydedilmek­tedir. Şehirde birçok cami, mescid, han ve mahzenle büyük bir çarşı bulunduğu, ayrıca 20 km. uzunluğunda bir surla çev­rili olduğu, çevresinde hurmalık ve bah­çelerin yer aldığı, hurmalarının ve güllerinin çok meşhur olduğu belirtilmektedir.

Osmanlılar döneminde şehir bir hayli imar edilmiştir, Hüseyin Paşa'nın bura­da yaptırdığı büyük cami XVIII. yüzyılda bile şehrin başlıca camii hüviyetini ta­şımaktaydı. Ancak XIX. yüzyılda Dâvud Paşa'nın kölelerinden mütesellim Aziz Ağa'nın inşa ettirdiği kagir cami bunu geçebilmiştir.

Basra şehrinin etrafında dışarıdan ge­lecek istilâlara karşı bir sur yaptırıldığı, bu surun kaleye açıldığı, kalenin çevre­sinde de bir hendek yer aldığı ve bunun nehir vasıtasıyla doldurulduğu belirtil­mektedir. Basra'nın çevresinin kanallar­la ve bataklıklarla çevrili olması zaman zaman veba, kolera ve sıtma salgınlarına mâruz kalmasına sebep olmuştur. Bu yüzden 1849 yılında şehrin Şattülarap kenarına nakli için çalışmalar yapılmış, öte yandan Basra Tersanesi ıslah edil­miştir. Ayrıca Üsküdar'dan Konya ve Ha­lep yolu ile Bağdat'a ve oradan da Bas­ra körfezine kadar uzanan ünlü Bağdat demiryolu inşası için çalışmalar yürütül­müştür. Ancak Bağdat ile Basra arasın­daki demiryolu 1914-1918 yılları ara­sında dar bir biçimde İngilizler tarafın­dan yapılmış ve bu demiryolu bölgedeki ticaretin gelişmesinde Önemli rol oyna­mıştır. Bu hat daha sonra yerini Türki­ye'den gelip Musul'dan geçen normal genişlikteki demiryoluna bırakmıştır. 1. Dünya Savaşı'nda İngilizler'in Irak'ı iş­gali ve 1920-1932 yılları arasındaki man­da yönetimi sırasında Basra'nın daha modern bir yapıya kavuşması için bazı çalışmalar yapıldı. Şattülarap'ın ağzında ihtiyaca cevap verecek bir liman inşa edildi. Şehir ve civarı yeni yollar ve bina­lar yapılarak geliştirildi. Basra artan önemi sebebiyle İrak demiryollarının en güneyindeki istasyonu ve havayolu ula­şımının Önemli merkezi haline geldi. Manda sonrasında Ebü'l-Hasîb ve Kur­na kazalarını içine alan bir livanın mer­kezi oldu ve gelişen ulaşım İmkânlarıyla körfezde Irak'ın vazgeçilmez bir ihraç limanı olarak önem kazandı. 1948'de Zübeyr yakınlarında bir petrol sahasının bulunması Basra'nın gelişmesinde etkili oldu ve çıkarılan petrol 1951 yılında bo­ru hatlarıyla Fav İskelesi'ne ulaştırıldı. 1952'de de Müftiye'de küçük bir petrol rafinerisi kuruldu.

Bugünkü Basra şehri Aşşâr ve Ma'kıl adlı iki küçük kasaba ile Nehrülaşşâr'ın çevresindeki bazı köylerden oluşmakta­dır. Nüfusu 198S'te 616.700 idi.

Basra sekiz yıl süren İran-Irak sava­şında (1980-1988) büyük ölçüde yıkılmış-sa da kısa süre içinde yeniden onarıl­mıştır. Ancak şehir son Körfez bunalımı sırasında Amerika Birleşik Devletleri'nin liderliğinde Irak'a karşı savaşan mütte­fik kuvvetlerin ağır bombardımanı so­nucu86 tekrar yıkılmıştır.

Bibliyografya:

BA. Tapu-Tahrir, nr. 282, s. 1-75; BA. TD, nr. 1022, s. 1-2; BA. KK, RuÛs, nr. 225, s. 222-225; BA, Meclis-i Vâlâ, nr. 3864 (sene 1265]; nr. 23.166 (sene 1281); BA, İrSde-Dâhiliye, nr. 10.434 (sene 1265); nr. 42.472 (sene 1287); BA. Meclis-İ Mahsus, nr. 1444 (sene 1284); Matrak­çı Nasuh, Sefer-i Irâkeyn, s. 242; Selânİkî, 7a-rih (İpşirli), bk. İndeks; Peçuylu İbrahim, Târih, I, 366 vd.; Kâtib Çelebi. Cİhannümâ, s. 351; Evliya Çelebi, Seyahatname, I, 186; Naîmâ, Tâ­rih, VI, 116; Nazmîzâde Murtaza Efendi, Gili şen-i Hulefâ, İstanbul 1143, vr. 64", 81ab, 94"; Silâhdar, Târih, i, 15, 473 vd.; Râşid. Târih, 1, 126 vd.; İzzî, Târih, İstanbul 1199, vr. 197b; Ahmed Hamdl, Usûl-i Coğrafya-i Kebir, İstanbul 1292, s, 353; Cevdet. Târih, III, 282 vd.; J. B. Tavernier. Les six Voyages en Tıtrqu'te, en Perse et aux İn-des, Paris 1677,1, 218 vd.; C. Niebuhr. Voyage en Arabie, Amsterdam 1780, II, 172 vd.; Kâmûsü'l-a'lâm,, 1314-1316; Cuinet, III, 258vd.;R. Hak-luyt, Voyages, London 1962, III, 203; Abdürrez-zâk el-Hasenî, el-'lrâk kadîmen ve hadisen, Beyrut 1980, s. 172-187; Cengiz Orhonlu, "1559 Bahreyn Seferine Aid Bir Rapor", TD, sy. 22 (1968), s. 1-9; Salih Özbaran. "XVI. Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde Osmanlılar, Basra Beylerbeyiliğinin Kuruluşu", a.e., sy. 25 (1971), s. 51-72; Yusuf Halaçogİu, "Midhat Paşa'nm Necid ve Havalisi ile İlgili Birkaç Lâyihası", TED, sy. 3 (19731, s. 149-176; Abdülkadir Özcan, "Daltaban Mustafa Paşa", a.e., sy. 13 (1987], s. 309-318; R. Hartmann87. "Basra", İA, Ii, 320-327; S. H. Longrigg. "Al-Başra", El2 (îng.), 1, 1086-1087; F. M. Donner, "Basra", Elr., III, 851-855.




Yüklə 0,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin