Bir devriMİn anatomiSİ Kadri Çelik



Yüklə 3,6 Mb.
səhifə63/74
tarix03.05.2018
ölçüsü3,6 Mb.
#50098
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   74

Resim ve Şarkı


Şia'da hayat sahibi bir varlığın kabarık ve gölgeli resmini yap­mak haramdır. Dolayısıyla heykel ve kabartma resimler Şia'ya göre caiz değildir. Ama kabartma ve gölgeli olmadığı taktirde insan, at vb. hayat sahibi bir varlığın resmini yapmanın hiç bir sa­kıncası yoktur.

Şarkı meselesine gelince bu konu daha çok kadının sesinin ha­ram olup olmadığıyla ilgilidir. Şia'ya göre erkeklerin Kur'an okuyan bir kadının sesini duyması tahrik ve fesada neden olmadıkça sakıncasızdır. Yani kadınlar tahrik ve fesada neden olmadığı tak­tirde, yüksek sesle Kur'an okuyabilirler. Nitekim "normal konuş­ması da aynı hükümdedir. Kadının konuşması tahrik edici olursa haramdır. Ama tahrik edici olmaz ve fitne çıkmasından korkul-mazsa kadının namahrem erkeklerle konuşması haram değildir. Ama yine de kadın özellikle genç olursa konuşmamak daha iyidir.

İmam'a göre Kadının kadınlar arasında oynaması ve dans etmesi haram olmasa bile yapılmaması daha iyidir. Hatta kadının kocası için dahi şarkı ve türkü söylemesi ve dans etmesi uygun de­ğildir ve yapılmaması daha iyidir. Elbette kadın kocası için şarkı söylediğinde ve oynadığında da namahrem duymamalı ve görme­melidir. Yoksa haram sayılır! Kadınlar ihtiyaten farz olarak ka­dınlar için cemaat İmamı da olmamalıdır.

Şimdi İmam'ın fetyasınca kadının kendi kocası için bile şarkı türkü söylemesi doğru değilken İmam'ın muhibbi olduğunu söyle­yenlerin namahrem kadınların şarkı ve türkü dinlemesinin hük­mü nedir? Elbette ki haramdır. Düğünlerde kadın-erkek dans etmenin ve müzik eşliğinde eğlenmenin ne dinde ne de mezhepte hiç bir yeri yoktur. Özellikle de İmam'ın fetvasına göre kesin ha­ramdır. Televizyondan canlı veya cansız yayınlanan resimler hu­susunda ise hüküm şudur: Eğer o resmi sahibi tanınmıyor, şeh­vetle bakılmıyor ve fesadı da düşünülmüyorsa sakıncasızdır-. Rad­yo ve televizyon haberlerini sunan kadınları dinlemek ve bakmak da, şehvetle olmadığı taktirde sakıncasızdır. Gazete vb. yayın or­ganlarında yayınlanan kadınların fotoğraflarına bakmak da eğer fesada yol açmaz ve şehvetle bakılmazsa sakıncasızdır. Kadınla­rın spor programlarına bakması da şehvetle bakılmazsa caizdir. Aksi taktirde haramdır.

İmam'ın muhibbi olduğunu iddia edenlerin, namahrem kadın sanatçılardan şarkı-türkü dinlemesi, müzik eşliğinde kadınlı-er-kekli dans etmesi, şehvet verici filimler seyretmesi ve namahrem endişesi taşımadan işveli edalarla konuşması haramdır ve de id­diasıyla yakışık almayan bir davranıştır. Müslüman dinlediği müzik de işret meclislerine yakışır bir müzik türü olmamalıdır. Samimi Müslümanlar kapitalist kültürün bu sapık tezahürlerin­den sakınmalı ve yüce bir davanın sahibi olduğunu her vesileyle hatırlamalıdır. İşret meclislerine yakışır müzikleri dinleyen ve şarkı-türkü aşığı ruhlar, Allah korusun öyle bir hale gelir ki artık Kur'an okumak ve ibadet etmekten dahi lezzet alamaz bir hale gelir. İbadet lezzetinden mahrum bırakılan bir ruh ise ölü bir ce­set gibi donuk ve hareketsiz hale gelir. Sonunda da büyük bir hüsrana uğrar.

Müslüman her an yüce bir dava eri olduğunun müdriki olmalı­dır. Böylesi düşük ve müptezel şeylerden uzak durmaya çalışma­lıdır. Özellikle de İmam'ın muhibbi olduğu halde bunlara riâyet etmemek çok üzücü bir olaydır. İmam'ın adîm kullanmak ve şah­siyetine gölge düşürmektir. Zira halk insanı, müntesibi olduğu cemaat veya İmamla mukayese eder. Halk bir cemaat üyesinin yaptığı bir kötülüğü tüm cemaate mal eder. Bu yüzden Hizbullah olduğunu iddia edenler, sıradan Müslümanlardan daha farklı davranmalı ve tüm hareketlerinde diğer insanlara örnek olmalıdır.

Nitekim bu hususta İranlı Müslümanlar oldukça dikkatli dav­ranmaktadırlar. Devlet dairelerinde ve okullarda Hizbullah Müslümanlar gerektiğinde bayanlarla konuşurken ve çalışırken oldukça ihtiyat etmektedirler. Kadınların gözlerinin içine baka­rak konuşmaktan sakınmakta ve gerekli ölçüde konuşmaktadır­lar. Hatta çoğu yerde kadınlar ile erkeklerin çalışma yerleri de ayrılmış durumda. Otobüslerde genellikle erkekler ön kapıdan inip binmekte, kadınlar ise arka kapıyı kullanmaktalar.

Kısacası Hizbullah Müslümanlar bu hususta ifrat ve tefrite düşmeden örnek bir Müslüman kadın veya erkek olmaya çalış­maktadırlar. Üniversite merhalesine kadar tüm okullarda kız-er-kek öğrenciler genellikle aynı okullarda veya ayrı sınıflarda oku­maktadırlar. İranlı Müslümanlar birçok hususta olduğu gibi bu

hususta da ifrat ve tefrite düşmeden gerçekten örnek bir Müslüman kadın veya erkeğin nasıl olması gerektiğini en güze! şekliyle tüm insanlara göstermişlerdir.

Masumiyet


Şia'ya göre Peygamberler ve Ehl-i Beyt İmamları Allah'ın seç­tiği tertemiz kullardır. Allah'ın seçtiği kimseler ise masumdur. Nitekim Allah-u Teala da Fatır suresinin 32. ayetinde şöyle bu­yurmaktadır. "Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık."

İmam Rıza (a.s) bu ayetten maksadın Ehl-i Beyt İmamları oldu ğunu söylemiş dolayısıyla da İmamların masum olduğunu ifade etmiştir. Kaldı ki Allah-u Teala "Gerçekten de Allah yalnızca siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidererek sizi tertemiz kılmak isti­yor." (Ahzab/33) buyurmaktadır. Yani Ehl-i Beyt İmamları her türlü pislikten tertemiz kılınmıştır. Bu hususta elbette ki ciltler dolusu bilgiler arzetmek gerekir. Ama biz burada kısa bilgiler vermeyi kararlaştırdığımız için okuyucuları bu husustaki daha geniş ve ilmi kitapları okumaya davet ediyoruz. Prof. Dr. Ticani bu hususta kısaca şöyle diyor:

"Şia ve Ehl-i Sünnet'in ihtilaf ettikleri konulardan biri de "Ma'sumiyet" konusudur. Şia'ya göre Peygamberler (Allah'ın se­lamı onlara olsun) elçi olarak gönderildikten önce de sonra da ma'sumdurlar. Ama Ehl-i Sünnet'e göre onlar; ancak ulaştırdıkla­rı Allah'ın kelamı hususunda masumdurlar, diğer hususlarda ise aynen diğer insanlar gibi, bazen isabetli karar verebildikleri gibi ve hataya da düşebilirler.

Bu konuda Ehl-i Sünnet kendi Sihahlarında Rasûlallah (s.a.a)'ın bir çok defalar (neuzu billah) hataya düştüğünü ve bazı sahabinin O'nu irşad edip doğruya yönelttiğini ifade eden bir ta­kım rivayetler de nakletmişlerdir. Örneğin Bedir esirleri konu­sunda güya Rasûlallah (Allah'ın selat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun) hata yapmış, Ömer ise doğru karar vermiş ve eğer Ömer olmasaymış Resulullah (s.a.a) helak olacakmış!(1) Veya naklettiklerine göre Resulullah (s.a.a) Medine'ye geldiğinde onla­rın hurma ağaçlarını aşıladıklarını görünce onlara "Ağaçları aşı­lamayın ki daha iyi ürün versinler" demiş. Fakat aksine hurma ağaçları kötü ürün vermiş ve onlar Resulul lah’a gelip şikayet edince

1. Bunu İbn-i Kesir "El Bidayetu Ve'n Nihaye" adlı kitabında İmam Ahmed b. Hanbel, Müslim, Ebu Davut ve Tirmizî'den nakletmiştir.

Hazret "Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz" demiş­tir. Ayrı bir rivayete göre de şöyle buyurmuştur.

Yani: "Ben ancak bir beşerim; eğer size dininizle ilgili bir şeyi emretsem onu tutun, ama eğer kendi görüşümden bir şey emre­dersem ben ancak bir beşerim." buyurduğu nakledilmiştir.(1)

Yine Ehl-i Sünnet'te nakledilen başka bir husus da şudur: Gü­ya Rasûlallah (s.a.a)'e sihir yapmışlar ve bunun üzerine o Hazret günlerce ne yaptığını bilmezmiş. Hatta hazret kadınlarıyla ilişki­de bulunduğunu zannedermiş. Halbuki gerçekte böyle bir şey söz-konusu bile değilmiş.(2) ve yine Hazreti kendisi yapmadığı her­hangi bir işi yaptığım hayal edermiş.(s.a.a)

Bir diğer rivayette de güya Hazret namaz kılarken yanılmış ve kaç rekat kıldığını bilememiş(4) veya namazda uyumuş ve uyku­su o kadar derinmiş ki horladığını duymuşlar ve daha sonra da uyanarak abdest almadan namaz kılmış.(5) Ve yine naklediyorlar ki O Hazret gazaplanınca bazen laneti hakketmeyen birisine sö­ver lanet edermiş ve daha sonra.

"Ey Allah'ım,, ben sadece bir beşerim; Müslümanlardan hangi birisine lanet etsem veya sövsem sen bunu onun için bir sadaka ve rahmet karar kıl!" diye söylermiş. (6)

Diğer bir rivayetlerine göre de güya Hazret, Aişe'nin evinde ba­cakları açık bir vaziyette sırt üstü uzanmış olduğu bir sırada, Ebu Bekir içeri girmiş, Hazret hiç istifini bozmadan onunla ko­nuşmuş; sonra da Ömer içeri girmiş onunla da aynı şekilde ko­nuşmuş. Ama Osman izin isteyince, kalkıp oturmuş, kendisini toplayarak elbisesini düzeltmiş. Aişe bunun nedenini sorunca, Hazret:

"Ben meleklerin bile haya ettiği bir şahıstan haya etmiyeyim?" diye cevap vermiştir. (7)

Yine rivayet ediyorlar ki, Hazret güya Ramazan ayında cünüp olarak sabaha kadar kalır ve böylece sabah namazını kazaya bırakırmış.(8)

1- Sahih-i Müslim, El Fzail Kitabı, c. 7, s. 95.


Müsned-i Ahmed, c. l, s. 162 ve c. 3, s. 152.

2- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 29

3- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 68

4- Sahih-i Buhari, c. l, s. 123 ve c. 2, s. 65.

5- Sahih-i Buhari, c. l, s. 37, 44, 171.

6- Sünen-i Daramı, Kitab'ur Rikak.

7- Sahih-i Müslim, Bab-u Fezail-i Osman, c. 7, s. 117.

8- Sahih-i Buhari, c. 2, s. 232, 234.

Ve bu çeşit akıl ve nübüvvetle bağdaşmayan naklini gerekli görmediğimiz bir çok rivayet söz konusu kaynaklarda mevcuttur. (1)

Ama Şia'ya gelince onlar -Ehl-i Beyt İmamlarından aldıkları talim üzere Peygamberleri ve özellikle de Hâtemün Nebiyyin olan Hz. Muhammed (s.a.a)'i bu gibi münasebetsiz yakıştırmalar­dan uzak bilerek Peygamberlerin (a.s) ister küçük ve ister büyük her türlü günah ve kötülüklerden pak olduklarına inanıyorlar. Şia'ya göre Rasûlallah Hazretleri her türlü hata, unutkanlık, ya­nılma ve sihir edilmekten kısacası her türlü günah, hata ve aklı gideren etkenlerden masumdur. Hatta Rasûlallah (s.a.a) yolda yürürken birşeyler yemek, yüksek sesle gülmek, yersiz yere şaka yapmak gibi halkın nazarında kötü sayılan, nübüvvet ve güzel ahlakla bağdaşmayan her türlü davranıştan bile kaçınırdı. Nerde kaldı ki, Rasûlallah (s.a.a) halkın gözü önünde yüzünü karısının yüzüne dayayıp kadınların dans edip oynamalarını seyretsin.2 Veya karisinin da bulunduğu bir savaşta, karısıyla yarışmaya gi­rip bir defasında Peygamber O'nu koşuda yensin, diğer bir defada da hanımı O'nu yensin ve "Bir bir berabere kaldık" demiş olsun. (3)

Şia, Peygamberlerin ma'sumiyetiyle çelişen bu tür rivayetleri, Emeviler ve uşakları tarafından, Rasûlallah (s.a.a)'in değerini düşürmek ve en azından tarihin tescil ettiği kendi kötü hareket ve utanç verici hatalarına bir mazeret bulmak amacıyla uydurdukları düzme rivayetler olarak bilmektedirler.

Bazılarının uyduruk rivayetlerinde yer aldığı gibi Zeyd'in karı­sı olan Zeyneb'i başını tararken gördüğünde Rasûlallah (s.a.a) O'na aşık olup "Sübhanellah-i Mükallibel Kulub" yani, kalpleri değiştiren Allah'ı tenzih ederim". (4) dediği veya Aişe'ye meyledip diğer karılarına adaletsiz davrandığını ve bunun üzerine diğer kanlan bir defa Fatıma ile bir defa da Cehş kızı Zeynep ile birlik­te gelip Ondan adaletle davranmasını istediklerini ifade eden te­melsiz rivayetler (5) doğru kabul edilecek olursa kısacası Rasûlallah (s.a.a)'in hata yapıp-neuzu billah- hevâ-hevesine uyması söz­ konusu olursa artık Ebu Süfyan oğlu Muaviye, Mervan b. Ha-

1- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 114, ve c. 7, s.96.

2-Sahih-i Buhari Kftab'ul iydeyn, c. 3, s. 228 ve c. 2, s. 3.

3- Müsned-i İmam Ahmed b. Hanbel, c. 6, s.75.

4- Tefsir'ul-Celâleyn, "Allah'ı aşikar etmek istediğini kalbinde gizlemek istiyorsan" ayetinin tefsirinde.

5- Sahih-i Müslim, Bab-u Fezail-i Aişe, c. 7, s. 136.

kem, Amr b As, Yezid b. Muaviye gibi büyük günahlar işleyen Al­lah'ın haramını helal eden, suçsuz insanları öldüren kimseler için de bir kınama söz konusu olmaz.

.

Şia İmamları olan Ehl-i Beyt (Allah'ın selamı onlara olsun) Resulullah (s.a.a)'in her türlü hata ve günahtan ma'sum olduğunu beyan etmiş ye zahiri anlamıyla bunun aksini ifade ettiği sanılan ayetlerin te'vilini (bu ayetlerden kastedilen hakiki anlamalarını) açıklamışlardır. Mesela: 'Tuzunu ekşitti ve döndürdü" ayeti gibi zahiri anlamıyla Peygamberi bir nevi kınadığı sanılan veya "Senin geçmişteki ve gelecekteki günahım bağışlasın diye" ve "Gerçekten Allah Peygamberinin tevbesini kabul etti" veya ' /'Allah seni affetsin niçin onlara müsaade ettin" gibi zahiri an­lamıyla Peygambere günah isnad eden ayetleri Ehl-î Beyt İmam­ları Peygamber (s.a.a)'in ma'sumiyetiyle çelişmeyecek bir şekilde te'vil etmişlerdir. Böylece bu tür ayetlerden hiç birinin Hz. Resulullah (s.a.a)'ın masumiyetiyle bir çelişkisi kalmamaktadır. Çün­kü, bu tür ayetlerde kastedilen asıl mana ayetin zahirinden anla­şılan mana değildir, çoğunda mecazi anlamlar söz konusudur. Bu tür tabirler Arap dilinde çoktur. Kur'an-ı Kerim'de de bunun ör­nekleri mevcuttur. Bu gibi konularda gerçeğin ne olduğunu bil­mek isteyenler Şia alimlerinin yazdığı tefsirlere, örneğin Allame Tabâtabâi'nin yazdığı "El Mizan", Ayetullah Hoi'nin "El-Beyan" ve Muhammed Cevad Muğniye'nin yazdığı "El Kaşif ve Tabersi'nin yazdığı "El İhticac" gibi tefsir ve hadis kitaplarına müraca­at edebilirler... Bu kitapta ben her iki fırkanın inançlarına ana hatlarıyla kısaca işaret ederek şahsen, inandığım inançları açık­lamak istediğim için masumiyetle ilgili konuların teferruatına geçmekten kaçındım. Ben görüş olarak Peygamberler ve onlardan sonra gelen vasilerinin masum oluşunu savunmaktayım. İşte bu inanç benim içimi rahatlatıp, şüphe ve hayret kapısını yüzüme kapamaktadır.



Ama Peygamberlerin yalnızca Allah'ın kelamım tebliğ etmekte ma'sum olduklarım ifade eden görüş ise delilden yoksun bir iddi­adır. Zira bu taktirde Peygamberin filan sözünün Allah katından olduğu ve öbür sözünün ise kendi aklından olduğunu ayırt etmek için bir delil getirilemez. Böylece; sözlerinin bazıları masumdur ve bazıları ise masum değildir diye ayırt etmek tamamen yersiz­dir. Dinin kutsiyetinde, şüphe ve tereddüde yol açan bu çelişkili görüşten, Hak Teâlâ'ya sığınırım.

Burada doğruyu bulduktan sonra dostlarımla yaptığım bir tar­tışmayı hatırlıyorum. Ben onlara Resulullah (s.a.a)'ın mutlak ola­rak masum olduğunu ispatlamaya çalışıyordum; onlar da beni Resulullah (s.a.a)'ın sadece Kur'an'ı tebliğ etmek hususunda ma­ma olduğuna ikna etmeye çalışıyorlardı. Tartıştığım kimselerin arasında "Tuzıt'ten (El Cerid bölgesine bağlı bir yer) (1) bir üstad da bulunuyordu. Bu arkadaşların hepsi zeka, ilim ve ince fikirli­likle tanınan kimselerdi. O üstad biraz düşündükten sonra "Dost­lar benim bu konuda bir görüşüm vardır" dedi. Hepimiz, "Buyu­run, görüşünüz nedir?" diyerek sözü ona verdik. O şöyle dedi:

"Et-Ticâni kardeşimizin Şia'dan naklettiği görüş, gerçekten de hak ve doğru bir sözdür. Bizim de Resulullah (s.a.a)'m mutlak olarak masum olduğuna inanmamız gerekir. Aksi taktirde hatta Kur'an'ın kendisinde bile şüpheye düşeriz." dedi. Onlar, "Niçin?" diye sorunca, hemen şöyle cevap verdi: "Acaba Kur'an'ın surele­rinden her hangi birisinin altında Allah'ın imzası mı var?"

Üstadın imzadan maksadı, ahid ve mektupların sonunda kime ait olduklarını belirten özel bir simge idi.

O'nun bu ilginç tesbiti, herkesin ilgisini çekti. Çünkü, bu sö­züyle zarif bir noktaya temas ediyordu. Zira, taassubu olmayan insaflı bir insan aklıyla derin düşünecek olursa şu hakikatle kar­şılaşacaktır; Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın kelamı olduğuna inanmak O'nu ulaştıran Elçi'nin bütün davranışlarında ve sözlerinde mut­lak olarak masum olduğuna inanmayı gerektirir, zira, mutlak su­rette masum olmayan bir şahsın Allah-u Teâlâ'nın kelamını duy­duğunu iddia etmesi ve Cebrail'i vahyi indirirken gördüğünü ileri sürmesi o hakikatleri görmeyen insanlar için güven kaynağı ola­maz. Başka bir ifadeyle, Peygamber (s.a.a) en büyük mucizelerin­den olan Kur'an-ı Kerim, Peygamber'in hak Peygamber olduğunu ve Kur'an'ı Kerim'in ilahi bir kitap olarak Allah tarafından indir­diğini isbatlamaya yeterlidir. Ama Kur'an'da yer alan bütün te­ferruatların mesela, her hangi bir ayetin veya kelime ve harfin Allah tarafından geldiğine ve hiç bir harfinin değişmediğine inan­mak Peygamber (s.a.a)'in mutlak surette her türlü büyük ve kü­çük hatadan masum olduğuna inanmaya bağlıdır, ve Şia Peygam­berler hakkında böyle bir inanca sahiptir. Kısacası Şia'nın; masu­miyet konusundaki görüşü, kalbi tatmin eden, şeytanın ye nefsin vesveselerini yok edip fitne arayanların özellikle de inanç ve dilli­mizi yıkmak, Efendimiz Rasûlallah (s.a.a)'a (neuzu billah) bir ek­sikliği isnad etmek için behane peşinde olan Yahudi, Hıristiyan ve din düşmanlarının önünü alan çok sağlam bir inançtır. Onlar çoğu zaman Sahih-i Buhari ve Müslim'in Hz. Resulullah (s.a.a)'a

1. "El Cerid" bölgesi Tunus'un Güneyinde "Kafese" şehrinden 92 km uzaklıkta yeralan bir bölgedir.

isnad verdikleri davranış ve sözleri aleyhimize delil göstermektedirler. Oysa gerçekte Resulullah (s.a.a) bu gibi davranışlardan münezzehtir. (1)

Elbette gayr-i Müslimlere Buhari ve Müslim'in kitabında bazı zayıf hadislerin de olduğunu inandırmak bir hayli zor meseledir. Zira onlar hemen bu kitapların Ehl-i Sünnet tarafından sahih ka­bul edildiğini ileri sürebilirler.

Ehli Sünnete göre Allah'ın Kitab'ından sonra Sahih-i Buhari en doğru kitap kabul edilmektedir.

Şia, Ehl-i Beyt İmamlarımın (12 îmam'ın) da Peygamber gibi hayattan boyuca açık veya gizli bilerek veya bilmeyerek bütün günah ve pisliklerden ma'sum olduğuna inanmaktadır. Şia Pey­gamberler ve İmamların hata ve unutkanlıktan da masum oldu­ğuna inanmaktadır. Zira İmamlar, dinin koruyucu ve uygulayıcısıdırlar. Bu konuda durumları aynen Peygamberler gibidir. Pey­gamberlerin masum olduklarına inanmamızı gerektiren deliller, aynı şekilde İmamların da ma'sum olduklarını gerektiriyor. (2)

Şia Ehl-i Beyt İmamlarının Allah'ın emriyle Peygamber'in 12 tane vasileri olduğuna ilimlerinin kesbi (öğrenmekle) değil, vehbi olduğuna ve yeryüzünde Allah'ın kullarının hücceti olduğundan, her türlü günah ye hatadan masum olması gerektiğine inanmak­tadır. İşte Şia'nın masumiyet konusundaki inancı budur. Acaba bu inanç Kur'an ve Sünnete aykırı mıdır, yoksa aklen imkânsız mıdır? Veya İslam dininin reddettiği bir şey midir? Yoksa bu inanç Peygamber veya İmam'ın değerini mi düşürüyor? Bu inancı Allah'ın Kitabı ve Sünnet-i Nebeviye te'yit etmektedir ve akl-ı se­limle belirlenen ilkelere de ters düşmemektedir. Bu konudaki bahsimize Kur'an-ı Kerim'in ayet-i kerimelerini ele almakla başlayalım:

Allah-u Teâlâ Ahzap suresinin 33. ayetinde şöyle buyuruyor;

"Gerçekten de Allah yalnızca siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidererek sizi tertemiz kılmak istiyor."

Bu ayet-i kerimede geçen "her türlü pisliği gidererek..." sözü,

l- Buhari, Sahih'inin 3. cildinin 152. sayfasında, Şahadet kitabının, Şe-hadet'ül A'mâ bölümünde tahriç ettiği bir hadiste şöyle diyor: İbn-i Ubeyd b. Meymun bize şöyle rivayet etti; Bize isa-Aişe'den şu haberi verdi: "Resulullah (s.a.a) bir gün birisinin mescitte Kur'an okuduğunu duyduğunda şöyle buyurdu:

"Allah rahmet etsin ona, falan surelerden unuttuğum için söylemediğim falan ayetleri hatırlattı bana."

2. Akaid'ul İmamiyye, s. 67, 24. akide.

Ehl-i Beyt İmamlarının her türlü günah ve bütün kötülüklerden, tertemiz olduklarının yani masumiyetlerini ifade etmiyorsa, neyi ifade ediyor?

Allah-u Teâlâ A'râf suresinin 201. ayetinde şöyle buyuruyor:

"Tanrıdan çekinenler, şeytanın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler, bir de bakarsın ki doğru olu görmüşler bile."

Takva sahibi bir mü'mini dahi şeytan saptırmak istediğinde Allah-u Teâlâ onu şeytanın hilelerinden korur, böylece o da Al­lah'ı hatırlar ve hakka uyar. Öyleyse Allah-u Teâlâ'nın seçip her türlü pislikten tertemiz kıldığı kimselerin daha yüksek vasıflara sahip olmaları asla garip bir' şey değildir.

Allah-u Teâlâ-Fâtır suresinin 32. ayetinde şöyle buyuruyor:

"Sonra kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık.." (1)

Allah'ın seçtiği kimseler, hiç şüphesiz ki masumdurlar. Ehl-i Beyt İmamlarından olan Hz. imam Rıza, Abbasi halifelerinden olan Me'munun düzenlediği ilmi bir toplantıda alimlere cevap olarak bizzat, bu ayeti delil göstermiş ve bu ayet-i kerimeden ken­dilerinin (yani Ehl-i Beyt İmamlarının) kastedildiğini ve Allah-u Teâlâ'nın kendilerini seçerek kitap ilminin varisi kıldığını ispatlamış onlar da bunu itiraf etmişlerdir.

Bu ayetler İmamların masum olduğunu belirten ayetlerden sadece bazı örneklerdi. Konuyu ispatlayan

"...Ve onlârı bizim emrimizle hidayet eden İmamlar kıldık" aye­ti gibi diğer ayetlerde vardır, fakat amacımız ihtisar (özetlemek), olduğundan bu kadarıyla yetiniyoruz.

Şimdi de konuyla ilgili Sünnet-i Nebeviye'yi inceleyelim:

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Ey insanlar, ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum M, eğer ona sarılırsanız asla dalalete düşmezsiniz; Allah'ın Kitab'ını ve benim neslimden olan Ehl-i Beyt'imi." (2)

Görüldüğü üzere bu hadis Ehl-i Beyt İmamlarının masum ol­duklarını açıkça belirtmektedir. Çünkü, evvelâ Ehl-i Beyt Al­lah'ın Kitabıyla aynı mertebede zikredilmiştir. Kur'an ise ma­sumdur; ona ne önünden ve ne de arkasından batıl sızamaz; o Al­lah'ın kelamıdır ve kimin bunda şüphesi olursa kafir olur. Ma­lumdur ki, Allah'ın kitabı gibi uyulmaya layık olanlar da onun gi-

1- İbn-u Abd-i Rabbi'hi'ni yazdığı "El İkd'ul Ferid" adlı kitap, c. 3, s. 42.

2)Sahih-i Termizi, c. 5, s. 189 müstedrek-i hakim c3 s148. müsned-i Ahmet ibn-i hanbel c5 s189.

bi masum olmalıdırlar. İkinci olarak hadiste, onlara (Kitab'a ve Ehl-i Beyt'e) sarılanın dalalete (sapıklığa) düşmekten emin olaca­ğı açıklanmıştır. O halde bu hadis, Kur'an ve Ehl-i Beyt'in hata­dan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Zira insan ancak masuma uyduğunda sapıklıktan uzak kalabilir.

Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Benim Ehl-i Beyt'im sizin aranızda aynen Nuh'un gemisine benzer; gemiye binen kurtulur ve ondan geri kalan ise boğulur." (1)

Görüldüğü üzere bu hadiste de Ehl-i Beyt îmamlarının hata­dan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Bunun için de onların gemisine binenler kurtulur ve ondan ayrı düşenler ise dala­lette boğulup helak olur.

Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Her kim ki, benim gibi yaşamak benim gibi olmak ve Rabb'imin bana va'd ettiği Huld cennetine girmek isterse, Ali'nin ve ondan sonra da zürriyetinin velayetini kabul etsin. Çünkü on­larla hiç bir zaman hidayetten ayrılıp dalalete düşmezsiniz."(2)

Bu hadiste Ehl-i Beyt İmamlarının, yani Ali ve zürriyetinin, hatadan masum olduklarını açıkça belirtmektedir. Zira bu hadis­te, Ehl-i Beyt İmamlarının kendilerine tabi olanları hiç bir sapık­lığa götürmedikleri açıklanmıştır. Oysa hata etmesi mümkün olan bir kimsenin, halkı her türlü dalaletten uzak bir hidayete götürmesi mümkün değildir.


Yüklə 3,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin