TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
DÜZGİT YALOVA GEMİ İNŞA SANAYİ A.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8756)
Karar Tarihi: 15/4/2015
R.G. Tarih- Sayı: 20/6/2015-29392
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör : Okan TAŞDELEN
Başvurucu : Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi A.Ş.
Vekili : Av. Metin KAYAÇAĞLAYAN
-
BAŞVURUNUN KONUSU
-
Başvurucu, idari para cezası verilmesine karşı yaptığı itirazın dosya üzerinden karara bağlandığını, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması yönündeki taleplerinin karşılanmadığını, idarenin cevabının kendisine tebliğ edilmediğini, Mahkeme kararlarının yeterli gerekçe içermediğini belirterek, adil yargılanma hakkının, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri ile gerekçeli karar hakkını da içerecek biçimde ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
-
BAŞVURU SÜRECİ
-
Başvuru, 4/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
-
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 14/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
-
Bölüm Başkanı tarafından 12/12/2014 tarihinde edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
-
Adalet Bakanlığı tarafından 11/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 23/2/2015 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 25/2/2015 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
-
OLAY VE OLGULAR
-
Olaylar
-
Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
-
Altınova Belediye Başkanlığınca, başvurucunun sahibi olduğu tersanedeki iki adet boya deposunun kaçak yapı olduğu gerekçesiyle mühürlendiğine ilişkin 22/4/2013 tarihli yapı durdurma tutanağı hazırlanmıştır.
-
Belediye Başkanlığının 24/4/2013 tarihli kararıyla da söz konusu kaçak yapılar (boya deposu/hangar) nedeniyle, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. ile 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 15. maddelerine göre, başvurucuya 15.276,80 TL idari para cezası uygulamıştır.
-
Başvurucu 9/7/2013 tarihinde, söz konusu yapıların (sundurma) onaylı yerleşme planında yer aldıkları ve boya holleri olarak adlandırıldıkları, her halükarda 3194 sayılı Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ayrı bir yapı ruhsatı gerektirmedikleri gerekçesiyle para cezasına itiraz etmiştir. Başvurucu itirazını, sunmuş olduğu evrak ile yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesine dayandırmıştır.
-
Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucunun itirazına karşı ilgili idarenin yazılı görüşünü almıştır. İdarenin görüşünün başvurucuya tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
-
Sulh Ceza Mahkemesi, 6/9/2013 tarihli ve 2013/678 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümleri aşağıdaki gibidir:
“İtiraz eden itiraz dilekçesinde özetle ve sonuç olarak: kendisi hakkında haksız şekilde uygulanmış bulunan idari yaptırım kararının hukuka uygun olmadığı iddiası ile kaldırılmasını talep etmiştir.
İdari yaptırımı uygulamış olan idare birimine itiraz dilekçesi tebliğ edilmiş, itiraza konu olan tüm kayıt, tutanak ve evrak örneği ilgili kurumdan getirilerek dosya içerisine konulmuştur.
İdari yaptırımı uygulamış olan idare birimi cevap yazısında özetle ve sonuç olarak: İtiraz eden hakkında verilmiş bulunan idari yaptırım kararının hukuka uygun olması nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Dosya kapsamına göre: İtiraz edenin itiraz dilekçesi ve ekleri, idari yaptırım kararını uygulayan idari birimin cevap yazası ve ekleri, idari yaptırıma ilişkin düzenlenen tutanak, kayıt ve evrak örnekleri, dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; itiraz eden hakkında verilmiş bulunan idari yaptırım kararında herhangi bir hukuka aykırılık durumu tespit edilememiş olması nedeniyle yerinde görülmeyen itiraz başvurusunun reddi yönünde karar vermek gerekmiştir.”
-
Başvurucu, uyuşmazlık konusunun karara bağlanabilmesi için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken, sadece davalı Belediye tarafından sunulan evraka bakarak ve dosya üzerinden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, söz konusu sundurmaların “boya deposu” veya “hangar” şeklinde nitelendirilemeyeceği, onaylı yerleşim planında mevcut oldukları ve boya holü olarak belirtildikleri, idarenin denetiminden birkaç gün sonra da söküldükleri ve sundurmaların 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca ayrı bir yapı ruhsatı gerektirmediği gerekçesiyle karara itiraz etmiştir. Başvurucu, resen bulunacak nedenlerin de gözetilmesini talep etmiştir.
-
Yalova 1. Asliye Ceza Mahkemesi 25/10/2013 tarihli ve 2013/345 Değişik İş sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesinin kararında ve hâkimin takdirinde usul ve kanuna bir aykırılık bulunmadığını ve başvurucunun itirazının hukuki dayanaktan uzak olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.
-
Nihaî karar, başvurucuya 7/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
-
Başvurucu, 4/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
-
İlgili Hukuk
-
3194 sayılı Kanun’un “Yapı ruhsatiyesi” kenar başlıklı 21. maddesinin (1) – (3) numaralı fıkraları şöyledir
“Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden (....) yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir.
Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz.
Ancak; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir.”
-
30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Başvuru yolu” kenar başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) İdari para cezası … ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. ...”
-
5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
...
(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idari yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idari yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.”
-
5326 sayılı Kanun’un “İtiraz yolu” kenar başlıklı 29. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.”
-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Keşifte, tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde bulunabilecekler” kenar başlıklı 84. maddesinin (1) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Keşif yapılması sırasında şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.
…
4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı olanlar, işin geri bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması gününden önce haberdar edilirler.”
-
İNCELEME VE GEREKÇE
-
Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/12/2013 tarihli ve 2013/8756 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
-
Başvurucu, idari para cezasının suç isnadı niteliğinde olduğunu, itirazının duruşma açılmaksızın karara bağlandığını, idarenin sunmuş olduğu görüşün kendisine tebliğ edilmediğini, Derece Mahkemelerinin kararlarının tatmin edici olmadığını, kararlarda yasal hükümlerin somut olayla bağlantısının kurulmadığını ve iddialarının karşılanmadığını, keşif yapılmasına ve bilirkişi dinlenmesine yönelik taleplerinin cevapsız bırakıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerini de içerecek biçimde ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
-
Değerlendirme
-
Kabul Edilebilirlik Yönünden
-
Başvurucu, idari para cezasına ilişkin yargılamanın cezai bir karakter taşıdığını ve bu kapsamda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmektedir.
-
Adil Yargılanma Hakkının Uygulanabilirliliği
-
Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir…”
-
30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
-
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
-
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
-
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
-
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Bkz. Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
-
Sözleşme’nin 6. maddesindeki “cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkına sahiptir” ifadesi ışığında değerlendirildiğinde, kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da adil yargılanma hakkının koruma alanı içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır (Bkz. Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26; aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Hüseyin Turan/Türkiye, B. No: 11529/02, 04/03/2008, §§ 17-21).
b. Kabul Edilebilirlik
-
Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun “mahkeme kararlarının gerekçelendirilmesini” ve “delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasına” yönelik şikâyetlerine ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek duyulmadığı bildirilmiştir. Bu kapsamda, başvurucuların iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğu, 13/6/2013 tarihli ve 2013/1235 başvuru numaralı (İbrahim Ataş) ile 21/11/2013 tarihli ve 2013/723 başvuru numaralı (Lokman Sapan) kararlara atıf yapılmıştır.
-
Bakanlık görüşünde duruşmalı yargılama hakkıyla ilgili olarak, AİHM’in ilgili içtihatlarına değinilmiş ve Jussila/Finlandiya davasında, geleneksel anlamda ceza hukuku kategorisinde değerlendirilemeyecek mahiyette olan idari para cezaları, gümrük veya rekabet hukukuyla ilgili yapılan yargılamalarda duruşma yapılmasına gerek olmayabileceğinin hatırlatıldığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca, başvurucunun 9/7/2013 tarihli itiraz dilekçesinde duruşma talebinde bulunmadığının altı çizilmiştir.
-
İdarenin görüşünün tebliğ edilmemesine ilişkin olarak, bu belgelerden hangisine ulaşılmış olsaydı Mahkeme önünde dile getirilemeyen hangi ilave tezleri ileri süreceği hususunda başvurucunun bir açıklamada bulunmadığı, bazı belgeleri başvurucunun bilmeme imkânının olmadığı ve diğer belgelerin ise cezai işlemin esasını etkiler nitelik taşımadığı ileri sürülmüştür.
-
Başvurucu, Bakanlık görüşünde ileri sürülen hususlara karşı çıkmıştır.
-
Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
-
Esas Yönünden
-
Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı olmaksızın, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Buna göre, başvurucunun iddialarının tümünün hakkaniyete uygun yargılanma hakkını ilgilendirdiği değerlendirilmiş ve bu çerçevede incelenmiştir.
-
Başvurucu, Bakanlık görüşüne (Bkz. § 31 ve 32) karşı beyan dilekçesinde duruşmalı inceleme ve kararların gerekçeli olmasının da adil yargılanma hakkının unsurları arasında yer aldığını, yaptırıma konu sundurmaların taşınabilir olup olmadığının ve niteliklerinin 3194 sayılı Kanun‘a aykırılık taşıyıp taşımadıklarının bilirkişi ve keşif incelemesi yapılarak değerlendirilmesi gerekirken, sadece dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini bildirmiştir. Başvurucu, itiraz dilekçesinde duruşma talebinin bulunmadığı yönündeki Bakanlık görüşüyle ilgili olarak ise Kabahatler Kanunu uyarınca hâkimin de resen tarafları duruşmaya çağırabileceğini belirtmiştir.
35. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
-
Hakkaniyete uygun bir yargılama için yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesi'nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Bkz. Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
-
Diğer yandan, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur (Bkz. Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
-
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte, söz konusu yükümlülük, taraflara mutlak bir hak tanımamaktadır. Dolayısıyla, taraflardan birinin şüpheye yer vermeyecek şekilde bu hakkından feragat etmesi ve sözlü yargılama yapılmasında kamu yararının bulunmadığı hallerde yargılama dosya üzerinden de sonuçlandırılabilir. İkinci olarak, dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde çözüme kavuşturulamayacak hukuki ve olgusal sorunların bulunmaması gibi istisnai durumlarda da sözlü yargılamadan imtina edilebilir (Aynı yöndeki AİHM kararları için bkz. Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 41; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ve Diğer 7 Başvuru/Türkiye [k.k.], B. Nos: 40988/06 vd., 2/7/2013; ve Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 66).
-
Başvurucu idari para cezasına ve İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı yaptığı itirazlarda ısrarlı biçimde, müeyyideye konu sundurmaların onaylı yerleşim planında yer aldıklarını ve 3194 sayılı Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca da ayrı bir yapı ruhsatı gerektirmediklerini ileri sürmüştür. Belediyenin ise yapıların müeyyideyi gerektiren kaçak yapı olduğunda ısrar ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için duruşmalı yargılamanın yanı sıra keşif yapılmasını ve bilirkişi raporu alınmasını da talep etmiştir. ‘
-
Anayasa Mahkemesi, idari para cezasının uygulandığı yapıların onaylı yerleşim planında bulunup bulunmadıkları ve yapılmalarının her hâlükârda izne tabi olup olmadığı hususların taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasını oluşturduğunu ve başvurucuya buna ilişkin delillerini sunma ve iddialarını dile getirme imkânı tanınması gerektiğini değerlendirmektedir.
-
Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucunun itirazını muhatap Altınova Belediye Başkanlığına tebliğ etmiş, ancak Kanun’un amir hükmüne aykırı biçimde, gelen görüş yazısını ve eklerini başvurucuya iletmemiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Asliye Ceza Mahkemesine verdiği itiraz dilekçesinde idarenin Sulh Ceza Mahkemesine sunduğu görüşün kendisine tebliğ edilmediği hususunu dile getirmediğinin farkındadır. Ancak, tebliğ eksikliği neticesinde, başvurucu karşı iddialarını en azından yazılı olarak sunma hakkından mahrum kalmıştır. Bu nedenle, yargılamanın esasına etkili iddia ve delillerin dile getirilmesine olanak tanıyacak diğer imkânların başvurucuya tanınıp tanınmadığının daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir.
-
Adalet Bakanlığının görüşünde atıfta bulunduğu, Jussila/Finlandiya kararında başvurucu, vergi cezasını kesen görevlinin yazılı beyanının mahkemece alınmasını ve kendisine tebliğini sağlamış, bu beyana karşı cevap vermiş ve kendi seçtiği bilirkişiye hazırlattığı mütalaayı dosyaya sunabilmiştir (Bkz. yukarıda anılan Jussila/Finlandiya [BD], § 11). Bununla birlikte, eldeki başvuruya konu davada başvurucuya, idarenin görüşüne karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamıştır. Dolayısıyla, atıf yapılan AİHM kararının koşulları somut olaydakinden farklılık arz etmektedir.
-
Diğer yandan Bakanlık görüşünde, başvurucunun dosya üzerinden yargılama yapıldığı şikâyetine ilişkin olarak, para cezasına itiraz dilekçesinde başvurucunun duruşma talebinde bulunmadığı belirtilmiştir.
-
Bununla birlikte başvurucu, uyuşmazlığın çözümünde etkili bir delil olarak keşif yapılmasını talep etmiştir. Ayrıca, sözlü yargılama hakkını, salt adliye binalarındaki duruşmalara hasretmek, bu hakkın kapsamının ve anlamının sınırlandırılması sonucuna yol açacaktır. Tarafların, mahkemenin huzurunda iddia ve savunmalarını dile getirebilmesine olanak tanıyan keşif usulü, sözlü yargılama hakkının sağlanmasına da hizmet edecektir.
-
Bu bakımdan, 5326 sayılı Kanun’un 28. maddesi uyarınca, 5271 sayılı Kanun’un keşif ve bilirkişiye ilişkin hükümleri idari itiraz usulüne de uygulanır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 84. maddesinde ise keşif esnasında “şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili”nin hazır bulunabileceği ve keşif tarihinden haberdar edilecekleri öngörülmektedir.
-
Somut olayda, hem uyuşmazlığın karara bağlanmasına yardımcı olacak hem de sözlü yargılama hakkına olanak tanıyacak keşif talebi ise cevapsız bırakılmak suretiyle reddedilmiştir.
-
Başvurucu, Sulh ve Asliye Ceza Mahkemelerinin kararlarının yeterince gerekçelendirilmediğinden de şikâyet etmiştir.
-
Anayasa’nın 141. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
-
Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir (Bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).
-
Anılan kural uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Bkz. İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
-
Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (Bkz. İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
-
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Ancak, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olacaktır. Bu halde, üst dereceli mahkeme tarafından benimseme yöntemiyle önceki mahkeme kararının gerekçesinin kabul edildiği değerlendirilmektedir (Bkz. Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26; aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Van de Hurk/Hollanda, B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
-
Başvurucu, Derece Mahkemelerinin kararlarının tatmin edici olmadığını, kararlarda yasal hükümlerin somut olayla bağlantısının kurulmadığını ve iddialarının karşılanmadığını ileri sürmektedir.
-
Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesi kararında, idari para cezasının hangi nedenle verildiğine dair bir açıklamaya yer verilmemiş, Altınova Belediye Başkanlığının yaptırım kararının tarih ve sayısına atıf yapmakla yetinilmiştir.
-
İddia ve savunma bakımından ise başvurucunun, kararın “hukuka uygun olmadığını” iddia ettiği ve idarenin de yaptırımın “hukuka uygun olması” nedeniyle itirazın reddini talep ettiğine yer verilmiştir. Mahkemenin de itirazın reddine karar verirken, dosya içerisindeki bilgi ve belgeleri belirttikten sonra, “idari yaptırım kararında herhangi bir hukuka aykırılık durumu tespit edilememiş” olması dışında bir gerekçeden bahsetmediği anlaşılmaktadır.
-
Mahkemelerden, kişilerin tüm iddialarına ayrıntılı biçimde cevap vermeleri beklenilemez. Ancak, uyuşmazlığın çözümüne yönelik esaslı unsurların gerekçe haricinde bırakılmaması gerekmektedir.
-
Eldeki başvuruya konu yargılama bakımından, idari yaptırımın uygulanmasına sebebiyet veren yapıların gerçekten onaylı yerleşim planında yer alıp almadığı ve 3194 sayılı Kanun’un 21. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ayrı bir izne tabi olup olmadıkları hususlarının, uyuşmazlığın esasını oluşturdukları ve Mahkeme kararlarında karşılanmaları gerektiği açıktır.
-
Bununla birlikte Mahkemenin kararlarında, idari yaptırımda bir hukuksuzluk bulunmadığı yönündeki genel bir ibare haricinde, muhatap idarenin başvurucunun iddialarına karşı ne şekilde bir savunma yaptığını gösteren ve Mahkemelerin neden başvurucunun savlarını kabul etmediğine, yapıların onaylı yerleşim planında bulundukları ve izin gerektirmedikleri yönündeki itirazlarının nasıl karşılandığına dair bir gerekçelendirmeye yer verilmemiştir.
-
İlk Derece Mahkemesinin kararı bu haliyle, itiraza konu olayların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyma ve olaylar ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterme gereksinimini karşılamamaktadır. Üst mahkemeye yapılan itirazın reddinde de belirtilen eksiklik giderilmemiştir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında, Derece Mahkemelerinin kararlarının yeterli gerekçelendirmeyi içermediği anlaşılmaktadır.
-
Yukarıda açıklanan hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine güvence altına alınmış olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
-
Başvurucu, yeniden yargılamaya karar verilmesini talep etmiştir.
-
Adalet Bakanlığı yazısında, başvurucuların taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
-
6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
-
Mevcut başvuruda, hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
-
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
-
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
-
Başvurucunun iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
-
Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı”nın İHLAL EDİLDİĞİNE,
-
İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Yalova 1. Sulh Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
-
Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
-
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
15/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
I. II.
III.
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Dostları ilə paylaş: |