* * * * * *
O gün, !982 sonu olmalı çünkü üniversiteden atıldığımın bikaç hafta sonrası oluyor, bir dinledim, telefonda o.
Sesini duyunca hem sanki daha önce kaç kereler konuşmuşuz gibi, hem de tabii çok şaşırmışım. Adını söyleyip lafa aynen şöyle giriyor:
“Baskın, kardeşim, nasılsın!”
“Çok iyiyim ağabey, hürmetler ederim, asıl siz nasılsınız?”
“Sağ ol kardeşim! Bomba gibiyim! Bunların nasıl rezil olduklarını gördükçe daha da iyi oluyorum! Kuşkusuzdur daha da beter olacakları. Neyse. Dinle şimdi. Emekli olunca bir sürü ikramiye verdiler. Birkaç güne kadar avukatım sana bir havale gönderecek”.
“Havale mi, ne havalesi ağabey?”
“Kızımızın [o sırada 11 yaşında olan kızım Sırma’yı söylüyor, ama benim ilkokulda kızım olduğunu nereden biliyor?], kızımızın eğitim masrafları için, karşılamaz ama, sana elli bin lira gönderecek avukatım”.
“Ağabey, ne diyeceğimi bilemiyorum. Ben Fransızca ders vereceğim, para kazanıyorum, kazanacağım, lütfen göndermeyin...”
“Baskın kardeşim! Ben bu ufak tutarı sana, ağabeylik hukukunun bana verdiği yetkiye dayanarak gönderiyorum! Bu hukuk, sana hiçbir itiraz imkanı tanımaz! Lütfen bunu artık konuşmayalım! Anlat bakalım, şu sıralarda neler okumakla ve yazmakla meşgulsün!”
Şimdi hatırlamıyorum; o zaman feodalizmin kimi inceliklerine bugünkü kadar hayran mıydım, değil miydim; fakat nutkum tutuluyor. Buna hiçbir cevap vermek mümkün değil. Bişeyler söylüyorum, ağzıma tıkıyor. Başka bişey demeye çalışıyorum:
“Sevgili Ağabeyim, lütfen bir saniye dinle. Mademki böyle bir hukuk var, bu hukuku başkalarına da uygulayabilmen için lütfen bunu bir borç telakki etmeme izin ver. Kendime gelince geri vereyim, sen de aynen böyle başkalarına ver...”
Konuşturtmuyor ki... Feodalizmin bir anlamı buysa, bir anlamı da büyükler (ve büyüklük) karşısında sesini kesmek ve boynunu bükmek...
Susuyorum. Sadece, içlerim dolusu teşekkür etme hakkımı kullanmama izin veriyor...
Dostları ilə paylaş: |