Kureyş’in Sakife olayındaki rolü göz ardı edilemez. Çünkü Kureyş, Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’ine ait olan hakka el uzatabilecek yegâne halktı. Müminlerin önderi (a.s) birçok yerde Kureyş’in kendisine olan düşmanlığına değinmiştir. Kureyş’in Peygamber ailesine olan düşmanlığının sebepleri şunlardır:
-
Kureyş’in, Hz. Peygamber (s.a.a)’in davetini kabul etmemelerine sebep olan makam hırsları. Çünkü bunun kendi liderlikleriyle çatıştığını düşünüyorlardı.
-
Kureyş’in, Beni Haşim’le rekabet etmeye çalışması ve kıskançlıkları.
-
Kendilerine indirmiş olduğu darbelerden dolayı Hz. Ali (a.s)’nin şahsına olan düşmanlıkları.
Altıncı Dersin Soruları
1-Kureyş’in Sakife olayındaki Rolü nedir? Açıklayın.
2-Kureyş’in Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in Ehl-i Beyt’ine olan düşmanlıklarının sebebi nedir?
3-Kabile rekabeti ve kıskançlığını açıklayın.
4- Kureyş’in Hz. Ali (a.s)’nin şahsına yönelik düşmanlığının niteliği nedir?
YEDİNCİ DERS Müminlerin Önderi’nin (s.a) Sükûtu
Şimdi Hz. Ali (a.s)’nin Sakife olayından sonra yani Ebu Bekir’in hükümeti kurulduğunda neden aslında kendisine ait olan haktan vazgeçtiğine bakalım. Birkaç ay süresince getirmiş olduğu kanıt ve delillerin bir fayda sağlayamayacağına emin olduktan sonra neden silahlı mücadelede bulunmadı? Dikkat edilmelidir ki, ashabın büyüklerinden bir grup Hz. Ali (a.s)’nin ciddi taraftarlarındandı ve Müslüman halkın genelinin muhalefeti gibi bir durum da yoktu. Burada genel olarak söylenebilecek söz Hz. Ali (a.s)’nin İslam’ın ve Müslümanların iyiliğini gözettiğinden dolayı sükûtu seçmiş olmasıdır. Şıkşıkıyye Hutbesinde şöyle buyuruyor:
“...Hilâfetle arama bir perde çektim, onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm, kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır, çocuğu kocaltır, inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu zulmette zahmet çeker.
Gördüm ki sabretmek daha doğru, sabrettim. Sabrettim ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı, mirasımın yağmalandığını görüyordum.”1
Hz. Ali (a.s)’nin konuşmalarına dikkat edersek sükûtu hakkındaki diğer cüzi etken ve sebeplere de değinebiliriz.
1- Müslümanlar Arasında Tefrika
Müminlerin önderi (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah, Peygamberi (s.a.a)’nin ruhunu aldığı zaman Kureyşliler bencilliklerinden dolayı kendilerini benden üstün saydılar. Ümmetin liderliğine onlardan daha layık olduğumuz halde hakkımızı gasp ettiler. Gördüm ki, bu duruma sabretmek Müslümanlar arasında tefrika çıkmasından ve kan dökülmesinden daha iyidir. Zira halk İslam’ı yeni kabul etmişti. Din köpüklenmiş bir bardak dolusu süt gibiydi. En küçük bir gaflet ve tembellik onu bozabilir, en küçük bir ihtilaf onu altüst edebilirdi.”1
Hz. Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra Arap kabilelerinin büyük bir kısmı dinden döndüler ve mürtet oldular. Bunlar Allah Resulü (s.a.a)’nün ömrünün son zamanlarında Müslüman olmuşlardı. Bu tehlikeli durum Medine için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) Medine hükümetinin mürtetler karşısında zayıf düşmemesi için susmak zorundaydı. Ali (a.s) bununla ilgili şöyle buyuruyor: “Allah’a yemin ederim ki Arapların imamet ve önderliği Peygamber (s.a.a)’den sonra onun Ehl-i Beyt (a.s)’inden başka yöne çekeceklerini, hilafeti benden alacaklarını asla düşünmezdim ve bu zihnimin köşesinden bile geçmemiştir. Beni rahatsız eden tek şey halkın biat etmek için falancanın (Ebu Bekir) etrafında toplanmasıdır. Kenara çekildim ve bir grubun İslam’dan döndüğünü ve Muhammed’in (s.a.a) dinini ortadan kaldırmak istediğini gördüm. İslam ve ehline yardım etmezsem temelden sarsılıp yok olacağına şahit olmaktan korktum. Bu da benim için size halife olmam ve yönetimden mahrum kalmamdan çok daha büyük bir felaketti. Çünkü bu, dünyanın birkaç günlük kazancıydı ve tıpkı bir serap gibi, ortadan kaybolan bulutlar gibi bitmeye ve yok olmaya mahkûmdu. Bu olayların karşısında durdum batıl ortadan kayboldu yok oldu ve din yerinde kaldı.”2
İmam Hasan (a.s) da Muaviye’ye yazdığı mektupta şöyle söylemektedir: “Münafıkların ve diğer Arap hiziplerinin İslam’a darbe vurmalarından korktuğumuz için hakkımızı görmezden geldik.”3
Hatta Kur’an-ı Kerim’de de buyrulduğu üzere, kalben iman etmeyip zorla İslam’ı kabul eden bir grup içlerindeki nifakın bir gereği olarak Hz. Ali (a.s)’nin emir sahibi olma meselesini kabul etmemiş, daha Peygamber (s.a.a)’in hayatında bu konuya itiraz etmişlerdir. Tebersi, “İstekte bulunan biri gerçekleşecek olan bir azabı istedi” ayetinin tefsirinde İmam Sadık (a.s)’tan şöyle naklediyor:
“Gadir-i Hum olayından sonra Numan Bin Haris Fehri adında bir bedevi Hz. Peygamber (s.a.a)’in yanına geldi ve şöyle dedi: Emrettin, Allah’ın birliğine ve senin peygamberliğine şahadet ettik. Emrettin cihat, hac, oruç, namaz ve zekâtı kabul ettik. Bunlara razı olmadın şimdi de diyorsun ki, ben kimin mevlasıysam Ali’de onun mevlasıdır! Acaba bu senden mi yoksa Allah tarafından mı? Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: Kendisinden başka ilah olmayana yemin ederim ki, bu Allah tarafındandır. Numan Bin Haris döndü bir taraftan da kendi kendine Allah’ım eğer bu konu doğruysa gökten üzerimize taş yağdır dediği esnada gökyüzünden üzerine bir taş düştü ve öldü. Bu olay üzerine yukarıda zikredilen Mearic Suresi’nin birinci ayeti nazil oldu.”1
Bunların Sakife olayında da Kureyş’in yanında olduklarını görmekteyiz. Ebu Mihnef’in naklettiğine göre, Medine etrafından olan bir grup bedevi Arap alış-veriş yapmak için oraya gelmişler ve Allah Resulü (s.a.a)’nün vefatında da Medine’de bulunmuşlardı. Halkın Ebu Bekir’e biat etmelerini tahrik2 hususunda fiziki bir etken olmuşlardı.
3-Peygamber Neslinin Korunması
Peygamber (s.a.a)’in asıl varisleri ve dinin gerçek koruyucuları Ehl-i Beyt (a.s)’tir. Onlar Kur’an’ın eşi, Peygamber (s.a.a)’in çok kıymetli ikinci emaneti, dinin açıklayıcısıydılar. El değmemiş ve asil İslam’ı Peygamber (s.a.a)’den sonra halka göstermişlerdi. Onların yok olması, İslam’a vurulmuş, telafisi mümkün olmayan bir darbeydi. Müminlerin önderi şöyle buyuruyor: “Düşündüm ve gördüm ki o zamanlarda Ehl-i Beyt’imden başka bir yardımcım yok. Onların katledilmesini istemedim. 1
Dostları ilə paylaş: |