78-Ateşten Elbise ve Demir Kamçılar
“Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir! Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!Bir de onlar için demir kamçılar vardır!Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: "Tadın bu yakıcı azabı!" (denilir). (Hac, 22/19-22)
Ayetler, bütün unsurlarıyla,azabın dehşetini anlatmaktadır. “Ateşten elbiseler” ifadesi, ateşin onları ihatası olarak değerlendirilmiştir. Yani ateşin insan bedenini kuşatması gibi ateşte onların bedenini kuşatır. Yine cehennemin azap çeşitlerinden biride dünyadaki demir kamçılara benzetilmiştir.317
79-Gökten Düşüp Parçalanan Kişi
“Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (O'nun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir. (Hac,22/31)
Ayet müşriklerin perişan hallerini tasvir etmektedir. Gökten düşüyor, yeryüzünde bir an bile geçmeden derhal onu kuşlar kapıyor. Yada rüzgar onu savurup uzak bir yere atıyor. Bu tasvir, İmanın vermiş olduğu, manevi yükselişten; küfür çukuruna düşmek olarak temsil edilmiştir.318
Şu halde, bu ayete göre Allah’a ortak koşmak, manen bir düşüştür. Müşrik olmak öyle tehlikelidir ki, insanın manevi varlığını paramparça eder; bir kasırga gibi onu uçurumlara sürükler.319
80-Sineğin Kaptığı Şeyi Dahi Kurtaramayanlar
“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!” (Hac:22/73)
Görüldüğü gibi bu ayet, cahiliye devrinin putperest Araplarına, taptıkları putların, bir sinekten dahi aciz olduğunu ifade buyurmaktadır. Gerçekten, sinek, çok zayıf bir varlık olmakla beraber, yine de bir canlıdır ve bir iş yapma gücü vardır.320 İşte ayet, bir sineğe karşı dahi kendisini savunamayan cansız putlara dua ve ibadet edip onlardan yardım bekleyen cahiliye devri Araplarının bu davranışlarındaki saçmalığı çok güzel bir misal ile ortaya koymakta, sinek ve putların aciz olduğu gibi, bu aciz putları Allah’a ortak koşup onlara dua eden, onlardan bir şeyler bekleyenlerin de aciz oldukları neticesine varmaktadır. 321
81-İçinde Lamba Bulunan Kristal Fanus
“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir. (Nur:24/34,35)
Allah’ın nur olmasının manası, bütün alemin ve alemdeki bütün hissi nurların ve idrak edici güçlerin yaratıcısı ve icat edicisi olmasıdır. Şu halde, nurdan asıl umulan aydınlatma, açığa çıkarma, tecelli ve inkişaf manalarının temeli, nurdan ve nuru alandan çok, nuru yapıp yaratana ait olacağı için “Nur” ismi Allah’a daha layıktır. Ancak, bundan dolayı nuru yaratana “Nur” denilmesi, lisan bakımından hakikat değil, mecazdır. 322
Bu benzetmede Allah lambaya, kâinat ise oyuğa benzetilmektedir. Cam ise, Allah'ın kendisini yarattıklarından gizlediği perdedir. Bu perde, gizlenmek için fizikî bir perde değil, ilâhî zuhurun şiddetinin neden olduğu bir perdedir. İnsan gözü, aradaki karanlıktan dolayı değil, fakat saydam perdede ışıyan her tarafa yayılmış ve herşeyi kapsayıcı Nur'un şiddetinden dolayı O'nu göremez. Mahiyeti gereği sınırlı olan insanın görüş kapasitesi bu Nur'u kuşatamaz, kavrayamaz. O ancak değişken parlaklıkta, görünüp kaybolan ve ancak karanlığa zıt olarak algılanabilen sınırlı fizikî ışıkları kuşatabilir ve kavrayabilir. Fakat, "Mutlak Nur"un zıddı (karanlık) yoktur, asla kaybolmaz, sürekli ışır ve her zaman var olan ihtişamıyla her yere yayılır, insanın algısının ve kavrayışının ötesindedir.323
"Doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılan lamba" ifadesi ise, lambanın kusursuz ışığı ve parlaklığı hakkında bir fikir vermek için kullanılmış bir mecazdır. Eskiden, parlak ışığın kaynağı zeytin yağı lambalarıydı ve bu amaçla kullanılan en üstün yağ, açık ve yüksek bir yerde biten ağaçtan elde edilen yağdı. Benzetmede Allah için lambanın kullanılışı, Allah'ın enerjisini dış bir kaynaktan aldığı anlamına gelmez. Demek istenen, benzetmedeki lambanın sıradan bir lamba olmayıp, tasavvur edilebilecek en parlak lamba olduğudur. Nasıl parlak bir lamba tüm evi aydınlatırsa, Allah da tüm kâinatı aydınlatır.324
Ayet aynı zamanda müminlerin kalbindeki nuru temsil etmektedir.Mişkat , mümin kişi; misbah ise onun imanıdır. Zücace ise müminin kalbidir. Nur zücacenin zahirinden batınına, batınından zahirine geçiş yapar. Onu gibi iman nuru müminin kalbinden,diğer azalarına geçiş yapar. Yani iman amele, amel imana yansır. Keza cam en hafif bir afete karşı, hemen kırılı verecek bir hassasiyete sahiptir. Onun gibi insan kalbi de ona arız olan en hafif bir afete karşı hemen bozulu verecek bir özelliğe sahiptir.325
82-Issız Çöllerdeki Serap
“İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanı başında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.(Nur,24/39)
Kafir olanlar, şu dünyada sıla-i rahim başkalarına yardım, misafire ikram vb. gibi bazı iyi ameller yapar. Fakat bütün amellerin başı olan ve onlara değer kazandıran, imanı olmadığı için, yaptığı bu iyilikler onu cennete götürmeyecektir. Onların amellerinin boşa gitmesi, çölde görülen serap misaliyle anlatılmıştır. İman, insanın hayatına ve bu hayat süresince sarf ettiği gayretlere, yapmış olduğu işlere bir mana ve değer katan yegane amildir. Çünkü inanan insan, bütün amellerini, faaliyetlerini üstün bir gaye için, Allah rızası için yapar; üstün bir talimata, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olarak yapar; nihayet yaptığı her işten dolayı ince bir hesap vereceği kaygı ve disiplini içinde yapar. Halbuki inançsız insanların faaliyetleri, bu iman ve sorumluluk disiplininden yoksun olduğundan –ayette de veciz bir teşbih ile ifade buyurulduğu gibi- boş, değersiz ve anlamsız bir meşguliyetler yığınından ibaret olmakla kalmaz, fazla olarak sahibini ağır bir sorumluluk ve hesabın altına sokar.326
Dostları ilə paylaş: |