2.2.2 Türkiye’de Çevre Kirlenmesini Önlemek için Yapılan Çalışmalar ve Kurulan Örgütler
Çevre sorunlarına Türkiye’de ancak 1970’li yıllardan sonra önem gösterilmeye başlanmıştır. Bundan önce belli bir çevre politikasının ve çevre çalışmasının gerçekleştiğinden söz edilemez. 1970’li yıllardan sonra çevre olgusuna yavaş yavaş kalkınma planlarında yer verilmeye başlanmış ve çevre ile ilgili yasa, yönetmelik, tüzükler çıkarılmıştır. İdari kademelerde çevresel sorunların çözülebilmesi için örgütlenme ve yasal düzenlemelere gidilmesinin yanında bir çok üniversitenin bu konuda eğitim vermesi sağlanarak bu konuda akademik devrelerce de bilimsel seviyede çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de çevre ile alakalı kurumlar, merkezde Çevre Bakanlığı olmak üzere, bu bakanlığa bağlı olarak çalışan Özel Çevre Koruma kurumu ile merkezi yönetimin il ve ilçe örgütleri ile belediyelerdir. Ayrıca bazı illerde Çevre İl Müdürlükleri ve Çevre Vakıfları kurulmuştur.
2.2.2.1 Kalkınma Planlarında Çevre
Kalkınma planlarında çevre konusuna yer veren ilk plan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı olmuştur. ( 1974-1978 ) Fakat bu planda çevre ilgili çalışmalar ve izlenecek çevre politikaları yeterince açık ve kesin bir şekilde ifade edilmemiştir. Yine 1974 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı bünyesinde “ Çevre Sorunlarını Daimi Danışma Kurulu “ kurulmuştur. Bu kurul, UNEP için Türkiye raporu hazırlamaktadır. Sonra 1978 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile, çevre politikalarını belirlemek ve çevre ile alakalı bakanlıklar arasında eşgüdümü sağlamak amacıyla Başbakanlığa bağlı olarak çalışan bir “Çevre Müsteşarlığı” kurulmuştur. 1983’de Çevre Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra ise bu kuruluş “ Çevre Genel Müdürlüğü “ olmuş fakat daha sonra 1989 yılında tekrar Başbakanlığa bağlı olarak “ Çevre Müsteşarlığı “ adını almıştır.
Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ( 1979-1983 ) 1979 yılı programında “ Türkiye için bir kirlilik envanteri geliştirilecektir. “ anlamında bir ilke getirilmiştir. Bu planda kalkınma ile çevre sorunlarının uyum içinde çözülebileceği belirtilmiştir. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın uygulandığı bu yıllar ülkemizde çevre açısından önemli gelişmelerin gerçekleştiği yıllardır.
Ülkemizde güncel anlamda çevre kavramının yasalarımızda yer alması bu yıllarda olmuştur. 1982 Anayasasının 56. maddesi, “ Çevreyi korumak vatandaşların ve devletin görevidir. “ ilkesini getirmiş ve dünyada çevre korumayı anayasal bir esasa bağlıyan sayılı ülkelerden biri olmuştur. Günümüzde bu ilke, “ Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek demektir ve vatandaşların görevidir.” şeklinde son şeklini alarak anayasamıza girmiştir. 1971 yılında çıkan 1980 sayılı “ Su Ürünleri Kanunu” ve 1972 yılında çıkan “ Su Ürünleri Tüzüğü” sayılmaz ise, ilk doğrudan yasal düzenleme 1983 yılında çıkarılmış olan 2872 sayılı “ Çevre Kanunu “ ( 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.) olmuş ve yukarıdaki anayasal ilkeyi genişleten temelleri getirmiştir. Daha sonra bu kanun kapsamında bir çok yönetmelik yayınlanmış ve bir fon kurulmuştur. Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı’nca hazırlanarak yürürlüğe giren bu yönetmelikler çıkarıldıkları tarihlere göre aşağıdaki gibidir:
( 1985 ) Çevre Kirliliğini Önleme Fonu Yönetmeliği
( 1993 ) Zararlı Kimyasal Madde ve Ürünlerin Kontrolü Yönetmeliği
( 1995 ) Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği
1984 yılında yapılan Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndaki ( 1984-1988 ) temel yaklaşım ise çevresel kaynakların gelecek nesillerin faydalanabileceği biçimde korunması ve geliştirilmesi şeklindedir. Bu yaklaşım ile plan, Sürdürülebilir Kalkınma Modeline çok yakın bir kalkınma stratejisi olduğunu göstermiştir.
Altıncı Beş yıllık Kalkınma Planı ( 1990-1994 ) süresince ise, çevre konusunda sekiz devamlı özel ihtisas komisyonunun ve alt komisyonların uygulamalarının izlenmesi ve politikalarının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu yıllardaki ( 1991 ) başka bir gelişme ise “ Çevre Bakanlığı “ kurulmasına ait kanun hükmünde kararnamenin Bakanlar Kurulu’nda kabul edilmesi ile gerçekleşmiştir. Bu kararnamenin amacı kararnamenin bir maddesinde şu şekilde açıklanmıştır: “ Çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığının korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesi” şeklinde yer almıştır.
2.2.2.2 Çevre Konusunda Uluslararası Mevzuatlar Açısından Türkiye
Türkiye, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından yapılan 1979 Sınır Aşırı Hava Kirliliği Sözleşmesi’ne katılan otuz iki ülkeden biridir. Sözleşme konusu ile ilgili teknolojik ve yönetsel prosedürler, bu sözleşmenin gerektirdiği şartlara uygun olarak çıkarılacak yönetmeliklerce düzenlenecektir. Bu kapsamda daha önce bir çok yönetmelik çıkmıştır.
UNEP ( Birleşmiş Milletler Çevre Programı) tarafından hazırlanarak 1989 yılında İsviçre’nin Basel kentinde imzaya açılan “ Tehlikeli Atıkların sınırlar Ötesi Taşımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Global Sözleşme” Türkiye tarafından da imzalanmıştır. İmzalanan bu sözleşme, insan sağlığını ve çevreyi, tehlikeli atıkların ve diğer atıkların oluşumu, taşınması ve bertarafından kaynaklanan olumsuz etkilerden sıkı kontrollerle korunmayı amaçlamakta ve bu amaca yönelik olarak da düzenleyici kurallar getirilmektedir. Bu sözleşmenin 3/1’inci maddesi gereğince ; tarafların, kendi ulusal mevzuatlarına göre tehlikeli olarak tanımlanan veya kabul edilen, sözleşmelerde ve listelerde belirtilenler dışında kalan atıkları, bu maddelerin sınırların ötesine taşınmasına ilişkin şartları ve tabi olacakları uygulamaları sözleşmeye taraf olduktan 6 ay içinde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne bildirmeleri gerekmektedir.
Ozon tabakasını korumak için tüm dünya ülkelerinin imzasına sunulan 1985 Viyana Sözleşmesi 1988 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeden sonra 1987 yılında “ Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü” tüm ülkelerin imza onayına sunulmuş ve 1989 yılında yürürlüğe geçmiştir. Her iki mevzuat da Türkiye tarafından onaylanmış ve 8 Eylül 1990 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak Türk Mevzuatı’nda yerini almıştır.
Türkiye bu zamana kadar otuzdan fazla çevre ile ilgili uluslar arası sözleşmeye taraf olmuş ve çok sayıda deklarasyon metnini kabul etmiştir. Bunların başında, 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yapılan ve “Yeryüzü Zirvesi” diye isimlendirilen Çevre ve kalkınma konferansı gelmektedir. Bu konferansta, Rio Bildirgesi, Gündem 21, Ormanlar Konusunda İlkeler Bildirimi, İklimsel Değişiklikler ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmeleri kabul edilmiştir.