4.2.9.2 Yatırım Projelerinin Hazırlanması
Bir yatırım projesi birbirini izleyen değişik aşamalardan geçerek olgunlaşmaktadır. Bu aşamalardan birinin dikkate alınmaması ya da yeterince değerlendirilmemesi tutarlı kararlar almayı güçleştirmektedir. Yatırım projesinin fikir olarak tasarlanmasından, hazırlık, eleme, seçme yatırımın uygulanması ve sonunda işletme dönemine geçişe kadar süren faaliyetler bütününe proje çalışmaları safhâlârı adı verilmektedir. Bir yatırım projesinin hazırlanmasındaki aşamaları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür: (Balçık, 2003 : 13)
-
Proje fikirleri muhtelif nedenlerle müteşebbisin zihninde önce müphem bir fikir olarak doğmaktadır.
-
Daha sonra, bu fikir gelişmeye başlar ve ön araştırmalardan sonra projenin ekonomik, teknik, hukuki ve malî yönleriyle ilgili olarak ön proje raporu hazırlanmaktadır.
-
Fizibilite ya da ön proje raporu yönetim kademesi tarafından incelenerek çeşitli açılardan değerlendirilmekte ve yatırım kararı verilmektedir.
-
Yatırım kararı ile ön proje kesin proje haline dönüştürülmektedir.
-
Bu aşamadan sonra, kesin projenin uygulanmasına başlanmaktadır.
-
Proje uygulanırken gerekli kontroller yapılmaktadır.
-
Son olarak da, yatırımın gerçekleşmiş olması ve tamamen üretim faaliyetine geçilmesidir.
Bu aşamalar şematik olarak ve bir bütünsellik içerisinde Şekil 4’de gösterilmektedir.
Kâr Amacı
Yasal Zorunluluk
Şekil 4. Yatırım Projesinin Aşamaları
Kaynak: İ.Doğan Kargül, “Yatırımlarda Proje Analizi”, İMKB Yayınları, 1996, İstanbul, s 8.
Bir yatırımın yapılabilmesi için proje hazırlama sırasında hesaplanan toplam getirinin projenin inşaatı dahil tüm yaşamı süresince tükettiği kaynaklara eşit ya da daha fazla olması beklenmektedir. Bunu tespit edebilmek için projelerin iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Bir proje ne kadar çok sayıda kritere göre yapılabilirliği etüt edilirse, sağlamlığı ve tutarlığı da o ölçüde yüksek olmaktadır (Ayanoğlu et al, 1996, I. Bölüm).
4.2.9.2.1 Yatırım Düşüncesinin Doğuşu ve Ön İnceleme
Bir yatırım projesinin fikir olarak doğuşunu ya da ortaya çıkışını tam olarak açıklamak mümkün değildir. Çünkü, proje fikrinin ortaya çıkışı fikir sahibi olan müteşebbisin yaratıcılığına ve sezgilerine bağlı olmaktadır. Bu nedenle, kişiye göre farklılıklar göstermektedir (Sarıaslan, 2002, 30).
Müteşebbisin zihninde yatırım fikri oluşurken bazı faktörler etkili olmaktadır.
Bu faktörlerin en başında, ekonomik, toplumsal ve politik ortam gelmektedir. Örneğin, ülkede uygulanan kalkınma planlarında endüstriyel ya da ileri teknoloji sektörlerine öncelik verilmesi bu alanlarda yatırım düşüncesini canlandırmaktadır. Bunun yanında, bol miktarda üretilen hammaddeler, bunları işleyen yatırım projelerini gerçekleştirmeye yöneltmektedir. Değişik alanlarda karşılanmayan talep ya da politik ve stratejik olan sektörler, yatırım fikrinin doğmasına neden olmaktadırlar (Emiroğlu, 2002:137).
İşletmeler için yeni yatırım projelerinin ele alınması ayrıntılı çalışmaları ve büyük maliyetleri getireceğinden, yatırım kararı almayı gerektiren önemli faktörler bulunmaktadır. (Kargül, 1996:9).
4.2.9.2.2. Ekonomik Etüt
Bir yatırım projesinin yapılabilir olup olmadığına yönelik yapılacak ilk etüt çalışması ekonomik etüttür. Ekonomik etüt sonucunda fizibl olmadığı tespit edilen bir yatırımın yapılmaması gerekmektedir. Çünkü, ekonomik etütte işletmenin kuruluş amaçları test edilmektedir. Bunlardan ilki ve de en önemlisi işletmenin üreteceği ürünün ya da ürünlerin sahip olduğu pazar (piyasa) potansiyeline yönelik etüt çalışmalarıdır. İkinci olarak, işletmenin kuruluş yerinin uygun olup olmadığına yönelik yapılan çalışmalardır. Üçüncü ve son temel inceleme de, işletmenin kapasitesine yönelik çalışmalardır.
Türkiye’de hem kamunun hem de özel sektörün ekonomik etüt safhası göz ardı edilerek yapılan yatırımlar medya da sıkça dile getirilmektedir. Özellikle kamunun yaptığı bu yatırımlar, iktisat bilimi göz önüne alınmadan tamamen siyasi faktörler baz alınarak yapılmaktadır. Bunlara örnek olarak, gerekli ekonomik şartlar gözetilmeden yapılan havaalanları ve otoyollardır. Bunun yanında, yeterince pazar araştırması yapılmadan ve kuruluş yerleri gözetilmeden yapılan özel sektör yatırımları da faaliyete geçtikten kısa süre sonra iflas etmektedirler.
4.2.9.2.2.1 Pazar (Piyasa) Araştırması
İktisadi bakımdan pazar (piyasa); arz ve talep ile bunlarla ilgili faktörlerin ilişkilerinin ve etkileşiminin gerçekleştiği ortam olarak tanımlanmaktadır. Pazar (piyasa) araştırması; ise, üretilmekte olan ya da üretilmesi düşünülen bir malın öncelikle talep hacmini ve aynı zamanda talebin niteliksel özelliklerini tespit ya da tahmin etme süreci olarak tanımlanmaktadır (Öcal et al, 1992 : 40).
Bir işletme kurulurken incelenmesi gereken pazar etüdünün amacı aşağıdaki sorulara cevap bulabilmektir: (Balçık, 2003 : 23)
-
Üretimini düşündüğümüz ürünün toplumun talep edeceği miktar ne kadar olacaktır?
-
Ürünü pazarlamak için genel durumlar ve koşullar nasıldır?
Özet olarak pazar etüdünün temel amacı, üretilmesi düşünülen ürünün yöneldiği pazarı belirlemek, tanımlamak ve sayısallaştırmaktır. Pazarı belirlemek, ürünün içinde yer alacağı Pazar bölümünü saptamaya; tanımlamak, nüfuz edilmek istenilen pazarın durumunu ve işleyişini açıklamaya; sayısallaştırmak da, pazarın talep hacmi olarak miktarını belirlemeye yöneliktir (Sarıaslan, 2002 : 34).
Pazar etüdü yapmadan yatırım kararı almak, kurulacak işletmenin yaşamında bir çok sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. Bu durum işletmenin iflasına kadar sürükleyebilmektedir. Bilindiği gibi, bir işletmenin iflası durumu yalnızca bu işletme için tahsis edilen fonların kaybı anlamına gelmemekte; milli ekonomi için de önemli kayıplara yol açmaktadır. Diğer taraftan da üretim faktörlerinin etkin ve etken kullanılmaması, kurulacak işletmenin rekabet edilebilirliğini olumsuz etkilemektedir. Bu açılardan pazar etüdü, kurulacak işletmenin fizibilite çalışmalarında önemli bir yer almaktadır (Büker ve Aşıkoğlu, 1999 : 51).
Yapılacak olan yatırımın sonucunda elde edilen çıktının talebinin tahmini yukarıda da belirtildiği üzere çok önemli olup bunun tespitinde bir çok metot kullanılmaktadır. Bu yöntemler talep konusunda az ya da çok ileriye yönelik tahminlerde bulunulmasını sağlamaktadır. Genel olarak, talep tahminleri üç ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar, yargısal yöntemler (İşletme yöneticilerinin yargıları, senaryo geliştirme yöntemi, delphi tekniği), sayma temelli yöntemler (Pazar testi yöntemi, tüketici pazar araştırması, endüstriyel pazar araştırması) ve istatistiksel yöntemler (Basit grafik yöntemi, yarı ortalamalar yöntemi, hareketli ortalama yöntemi, üssel düzeltme yöntemi, en küçük kareler yöntemi, korelasyon ve regresyon yöntemi vb). Bu yöntemler içerisinde en sağlıklı olanı ise istatistiksel yöntemlerdir.
İstatistiksel yöntemler içerisinde, en küçük kareler yöntemi ve korelasyon®resyon yöntemi en sağlıklı sonuçları vermektedir.
İstatistiksel yöntemler içerisinde yer alan grafik yöntemlerinin (basit grafik yöntemi, yarı ortalamalar yöntemi, hareketli ortalamalar yöntemi ve üssel düzeltme yöntemi) tutarsızlıklarını önlediği için tercih edilen en küçük kareler yönteminde eğilim denklemle belirlenmektedir. Eğilimin saptanmasında, doğrusal fonksiyon uygulaması, parabolik eğri uygulaması, yarı logaritmik eğri uygulaması gibi uygulamalar bulunmaktadır.
Bu uygulamalar içerisinde kullanım sadeliği bakımından uygulanabilir bir yöntem olan doğrusal fonksiyon uygulamasında denklem “ y = a+bx” dir. Denklemde yer alan “y” satışları ya da tüketimleri, x zamanı (yıllar), “a”, x sıfıra eşit olduğunda satışın değerini, “b”, satışın yıllık artış oranını ifade etmektedir. Yukarıdaki denklemde “a” ve “b” yi tespit etmek için de aşağıdaki formüllerden yararlanılmaktadır.
Σy = Na + bΣx
Σxy = aΣx + bΣx2
Korelasyon ve regresyon yönteminde talep değişkeni, başka açıklayıcı değişkenlerin bir fonksiyonu olarak ele alınmaktadır. Açıklayıcı değişkenle, bağımlı değişken arasındaki değişme uygunluğu korelasyon olarak ifade edilmektedir. Değişme uygunluğu ölçüsü ise, korelasyon oranı olarak tanımlanmaktadır. Bu yönteminde uygulama alanı geniştir (Güvemli, 2001 : 104).
Regresyon yönteminde açıklayıcı ve bağımlı değişken arasında temel bir ilişkinin varlığı kabul edilmekte ve bunun doğrusal bir denklemle gösterilebileceği varsayılmaktadır. Bu durumda denklem, “Y = a+bx+u” olarak ifade edilmektedir. Burada “u” hata terimi olarak tanımlanmaktadır. Yani, hesaplanan denklemin uygunluğu tam ve x’in y’deki değişmeleri tamamen açıkladığı zaman kabul edilmiş olsa idi, hata terimine gerek kalmayacaktır. Gerçek durumda ise x’in Y’yi etkileyen tek değişken olmayacağı büyük bir olasılıktır (Öcal et al, 1992 : 59).
4.2.9.2.2.2 Kuruluş Yerinin Belirlenmesi
Yatırım projelerinin kuruluş yeri denildiğinde, yatırım projelerinin tesis edileceği yer anlaşılmaktadır. Yatırım projelerinin kuruluş yerinin belirlenmesi, işletme dışında genel bir yerin seçimi ve işletme görevlerinin yerinin seçimi olarak makro ve mikro bazda iki şekilde ele alınmaktadır.
Birinci durumdaki kuruluş yeri seçimi, ilk defa kurulan bir işletmenin tesislerinin kurulacağı yeri yani coğrafi bakımdan nerede kurulmasına ilişkin kararı belirlemesine yardımcı olacak işlemleri kapsamaktadır.
Coğrafi bölgenin seçimi kararını etkileyen kuruluş yeri faktörlerini aşağıdaki sıralamak mümkündür: (Sarıaslan, 2002 : 106)
-
Ekonomik Faktörler
-
Pazar Bölgeleri: Kuruluş yeri ürünün pazara taşıma maliyetlerini minimize edecek bir yer olmalıdır. Müşteriye yakın olmak hem maliyetleri düşürmekte hem de alınan siparişlerin daha kısa sürede ulaştırılmasını mümkün kılmaktadır. Eğer çabuk bozulan ya da nazik bir ürün üretiliyorsa pazara yakın olmasına dikkat edilmelidir.
-
Hammadde Kaynakları: Kuruluş yerinin hammadde kaynaklarına yakın olması gerekmektedir. Öncelikle taşıma maliyetleri göz önünde bulundurularak, taşıma maliyetlerinin minimize edileceği kuruluş yeri seçilmelidir. Bu konuda, Aydın İli için en güzel örnek, Koçarlı İlçesi’nde kurulan Aykim işletmesidir. Bu işletme alüminyum profil üretmektedir ve hammadde kaynağı ile ilgili hammaddenin pazarlandığı piyasalara uzak bir yerde kurulmuştur. Bu yüzden bu işletme bir çok kere üretimini durdurma noktasına gelmiştir. Bunun yanı sıra, eğer ki hammadde üretim sürecinde hacim ya da ağırlık olarak küçülüyorsa hammadde kaynaklarına yakın yerde kurulmasında fayda bulunmaktadır. Ayrıca, hammaddenin çabuk bozulma özelliği bulunuyorsa bu durumda kuruluş yeri seçiminde dikkate alınması gereken bir durumdur.
-
Ulaşım Olanakları: Kuruluş yerini etkileyen bir diğer ekonomik faktörde bölgenin sahip olduğu ulaşım olanaklarıdır. Taşıma maliyetlerini minimize edecek düşük maliyetli ulaşım yollarına (demiryolu ve denizyolu) yakın olması tercih edilmelidir.
-
İşgücü Kaynakları: Kuruluş yeri işletmenin üretimde ihtiyaç duyacağı nitelik ve nicelik olarak bol ve aynı zamanda ücret durumunun uygun olduğu bir bölgede olması gerekir.
-
Doğal Faktörler: Kuruluş yeri, iklim durumu, coğrafik yapısı (deprem bölgesi, dağlık vb), doğal su kaynakları açısından uygun bir bölgede olmalıdır.
-
Ekonomik Politikalar: Hükümetlerin uyguladıkları çeşitli bölgelere sanayi yatırımlarını çekmek için uyguladığı doğrudan ya da dolaylı teşvikler de kuruluş yeri belirlenmesinde göz önünde tutulması gerekir. Bunun yanında, alt yapı olanakları (su, enerji, artıklar), mahalli bölgenin toplumsal koşulları (hastane, okul, eğlence ve alışveriş merkezleri), yan sanayinin varlığı kuruluş yerinin belirlenmesinde önemli olan faktörler arasında sıralanabilir.
Kuruluş yeri seçiminde uygulanan yöntemler hem işletme hem de iktisat biliminde üzerinde çoklukla durulan çalışmalar arasında yer almaktadır. Günümüzde bilgisayarların iş yaşamına girmesi ve matematiksel programlama tekniklerinin gelişmesi sonucunda, kuruluş yeri seçiminde “yöneylem araştırması” adıyla bilinen sayısal teknikler kullanılmaktadır. Bu teknikler, ulaştırma modelleri, doğrusal programlama modelleri, karma tam sayılı programlama modelleridir. Bunun yanı sıra günümüzde en çok kullanılan yöntemler “karşılaştırma yöntemleri”dir. Bunların başlıcaları, faktör karşılaştırma (scoring) yöntemi, maliyet karşılaştırma yöntemi, kazançları karşılaştırma yöntemi ve kârlılıkları karşılaştırma yöntemleridir. Bu yöntemlerden yararlanarak kuruluş yeri belirlenirken iki yol izlenmektedir. Bunlardan birincisi, geniş coğrafi bölgeler arasında karşılaştırma yapılarak şartları işletme amacına en uygun olanı seçmek ve bundan sonra bu bölge içerisinde kuruluşun yerini belirlemektir. İkinci yol ise, geniş coğrafi bölgeler üzerinde durmadan doğrudan doğruya faaliyet yeri için uygun olan yeri aramaktır (Kargül, 1996 : 82).
Kuruluş kavramından anlaşılması gereken ikinci durum ise, işletme görevlerinin yapıldığı yerdir. İşyeri, genellikle mekansal olarak bir araya toplanmış çok sayıda küçük iş sistemlerinden oluşan bir iş sistemleri bütünüdür. Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında işyeri, işletme arazisi üzerinde belirli işleri gerçekleştirmek üzere kurulu bina, tesisler ve donanımı ile ikmal ve atık tesislerini kapsamaktadır. İşyerinin planlanması teknik, ekonomik, toplumsal ve insancıl gerekler ile işletmenin hedeflerine göre şu konuları ele alması gereklidir: (Albayrak, 2001 : 158)
-
Kurulması düşünülen işletmenin, arazisinin uygun olup olmadığı belirlendikten sonra işletme için kuruluş yeri seçimi,
-
İşletme arazisi üzerinde donanımı da dahil olmak üzere tüm tesislerin tasarımı ve kullanılması,
-
Tüm tesislerin ileride genişleme ve değişim koşullarına uygunluğunun göz önünde bulundurulması.
4.2.9.2.2.3 Yatırımın Kapasitesinin Belirlenmesi
Kapasite, belirli bir teknik ya da ekonomik birimin üretim kabiliyetini ifade etmektedir. Bu üretim kabiliyeti belirli bir zaman aralığı temel teşkil edilerek ve belirli bir üretim hızına göre ifade edilmektedir (Müftüoğlu, 1989 : 331).
Kapasite denildiğinde, optimum (normal) kapasite ile maksimum kapasite akla gelmektedir. Optimum kapasite, normal şartlarda işletmenin duraklama, tamir, bakım zamanları çıkarıldığında ortaya çıkan kapasitedir. Maksimum kapasite ise, teknik olarak işletmenin yapabileceği azami üretim miktarını ifade etmektedir. Yatırım projelerinin hazırlık aşamasında optimum üretim kapasitesinin tespiti önemli noktaların başında gelmektedir. Eğer yatırımın üretim kapasitesi iyi seçilemez ise optimum kapasiteden düşük kapasite ya da fazla kapasite kullanımı ortaya çıkabilmektedir. Genellikle yeni tesis edilmiş yatırım projeleri ilk yıllarında gerek teknolojik intibak gerekse başlangıçtaki üretim ve pazarlama sorunları nedeniyle optimum kapasitenin altında çalışmaktadır. Bu düşük kapasitenin ne düzeyde gerçekleşebileceği ve süresi ile kesin bir tahmin yapılamaz. Ancak, bu konudaki gelişmeler, daha çok iş kolunun niteliğine ve içinde bulunan ekonomik koşulların yapısına bağlıdır. Bu yüzden, kurulacak işletmenin kapasitesinin mümkün olabildiğince gerçeğe yakın tahmin edilmesi gerekliliği bulunmaktadır (Yılmaz, 1997 : 42).
Yatırım projesi hazırlanan işletmenin kapasite planlamasında hareket noktası, işletmenin faaliyet konusu olan üretilecek ürün ya da ürün çeşitlerinin tespitidir. Bu ürünlerin işletme tarafından pazarda uygun fiyattan pazarlanması gerekmektedir. Bunun için pazarın bu ürünlere ilişkin farklı fiyatlardaki talep seviyelerini, pazarlama araçlarının etkinliğinin ve maliyetinin belirlenmesine ilişkin araştırmaların iyi yapılmış olması gerekmektedir. Pazarın ihtiyaç seviyesi ve ihtiyacının nitelik ve niceliksel olarak zaman süreci içindeki değişme eğilimleri, tüketici istekleri ve zevkleri, piyasanın rekabet durumu, rakip işletmelerin durumu, rakip işletmelerin büyüklükleri ve pazar payları araştırılmalıdır. Pazara ilişkin bu bilgilerin yanı sıra, kapasite büyüklüğünün gerektirdiği yatırım ve işletme finansmanı ihtiyacının nasıl karşılanacağı, seçilecek teknolojiye uygun işgücünün temini ve eğitimi, gerekli malzeme ve enerji ihtiyacının gerekli nitelik ve zamanda temin edilip edilemeyeceği gibi etkenlerde kapasite planlamasında göz önünde tutulması gereken noktalardır (Müftüoğlu, 1989 : 362).
Dostları ilə paylaş: |