B. Kitle İletişim Araçlarında Şiddet
İnsanoğlunun çevresinde olup-bitenler hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı ve çabasının tarihi, -bir anlamda iletişim tarihi- kendi tarihiyle hem eşzamanlı hem de ilgili bir yapı göstermektedir. Böylece, “İletişim konusunun tarihini yazmak söz konusu olsaydı, ya da iletişimle ilgilenenler sıralansaydı, bugün birçok toplumsal bilim için yazılanlar kadar sayfa doldurulabilirdi” (Alemdar 1981: 1-8).
Üretimin toplumsallaştığı bir meta ekonomisine geçişle birlikte, yaşanan kitleselleşme olgusu içinde bilgilenebilme yol ve yöntemleri çeşitlendiği gibi, bilgilenecek olan konu ve alanda oldukça genişlemiştir. Böylece modern toplumlara geçişten itibaren, insanların toplumun gidişatı ve dünyada olup-bitenler hakkında bilgi sahibi olabilmeleri kitle iletişim araçları ile mümkün olabilmiştir. Geniş toplumsal kesimlerin, içinde bulundukları toplumsal sınıf ve konumları açısından bilgilenebilmeleri, kendi konum ve varoluşlarının gerektirdiği biçimde toplumsal hayata müdahale, biçim verme ve katılma olanakları, günümüzde, ekonomik ve siyasal iktidar klikleri/devlet tarafından kültürel ve araçsal düzenlemelerle engellenmekte ve egemen bağımlı insan ilişkilerin dayalı sistemin yeniden üretilmesi ise, bu kesimleri artan toplumsal üretimden yararlandırma ve onları böylece sisteme entegre etme yoluyla işleyen, artık günümüzde zora dayanan baskı yöntemleriyle bunun sağlanamayacağının anlaşılmış bulunmasından dolayı toplumsal hayatın içinde tutulmasıyla gerçekleştirilmektedir.
Artan toplumsal üretim içindeki paylarının mutlak anlamda artsa da göreli olarak azalma şeklinde görülen göreli yoksullaşmaya geçişle birlikte, varolan toplumsal hayatın herkes için en iyi ve en doğru yaşam biçimi olduğunu verecek şekilde, birey bilincinin kolektif ve bireysel yanının düzenlenmesi yoluyla, varolan yarışmacı ve tüketim etiğinin benimsetilmesi sağlanmakta ve sonuçta, farklı sınıf ve tabakalarda yer alanlar, varolan toplumsal yapıya uyumlanarak elde ettikleri itibar ve konumlarına uygun değer ve davranış biçimlerini kazandıran başat/kitle kültürü kendilerine bir yol haritası olarak görmektedirler. Bunun böyle olmasında, yaşamı anlık algılamalar yoluyla fragmanlara ayrılmış ve şokla şeklinde yaşayan bireyin yanlış bilincinin önemli payı bulunmakta ve böylece, yaşanan algılama bunalımı içinde, sınıfsal bilinçlilikten yoksun bireyler, ezen-ezilen, av-avcı, horlayan-horlanan şeklinde temel insan ilişkilerini olağan saydıran ussallıkdışı bu yaşam tarzının getirdiği yabancılaşma, anomi ve şiddeti temel almış bir toplumsal realiteyi değiştirememenin getirdiği husumet, kırgınlık ve acılara denk düşecek biçimde, kendilerinde rahatlama ve boşalma hissi doğuran ve kaçışı oluşturan alt kültür alanlarına –ki bunlardan yaygını olan popüler kültür, kitle kültürü içinde varolan realiteye karşı duyulan kırgınlığın ve karşıtlığın yarattığı acıları, doyumsuzlukları ve öfkeleri hafifletecek, bizde hegomonik/başat kültürün henüz denetleyemediği hayat alanlarında hafta sonları, televizyonun belli dizileri, tefrikalar, çizgi romanlar bir rahatlama, rahatlık ve farklılık hissi yaratacak olan kültürdür. En önemli özelliği, belli bir yaşam biçiminin görsel ve sözel olarak yeniden üretilmesini sağlamak olan popüler kültüre doğru kendiliğinden yönelmektedirler. Tam bu noktada iletişim, “Gündelik yaşamımızda bize nesneleri, insanları tanımlar, işbölümü içinde değişik toplumsal roller yüklenmiş insanlara bu rolleri yerine getirirken, bu rol dağılımından oluşan toplumun o tarih dönemindeki hayat tarzını öğretir, olumlatır, yeniden-üretim için gereken değerlendirme biçimlerini aşılar. Toplumsal sistemin sürmesini, kendini yeniden üretmesini sağlar” (Oskay 1992 b: 8).
Bundan dolayı özellikle günümüzde, “Birbirinden bağlantısız bir yapıyı içinde barındıran mozaik kültürü yayan kitle iletişim araçlarının, bireyin yaşamı eleştiriyel ve bütüncül bir bakışla kendi yaşam-deneyimleriyle özümsemesine engel olacak bir biçimde yanlış bilinç ve algılama bunalımı yarattıkları, bir yandan, sistemin tüketim ve yarışmacı etiğini, neyin moda olduğunu, neyi favori olup, neyin olmadığını “out” Elbette ki bir süre sonra “in”ler “out”, “out”lar “in” olacak, yeni “in” ve “out”lar bizlere sunulacak ve bizler de öğreneceğiz, neleri ve kimleri kıskanacağımızı, verecek bir eylem haritasını sunarken, diğer yandan da bunlara ulaşmada kendi boyutunun yetersizliği içinde kalanlara ise, varolan realiteyi değiştirememenin yarattığı husumet akıtabilmesi yanında, bu realiteden kaçış şeklinde kendini gösteren ve kendi tatminlerine denk düşen yayınların abonesi durumuna getirdikleri söylenebilir. Oysa ki günümüzde bireyin, bunu görebilecek bir bilince oluşabilmesi mümkün görünmemektedir” (Sabah 1990: 9).
Çünkü; “Kültürün ve bilgilenmenin mozaik bir görünüm olması, bilgilenme sürecinin iş bağıntısını ortadan kaldırmaktadır. Giderek parçalanmış ve birbiriyle bağlantısız alt birimlere bölünmüş bir kültürün, bütünsel bir bilinç yaratma olanağı yoktur. Oysa insanın her zamankinden daha çok böyle bütünsel bir bilince gereksinmesi bulunmaktadır. Bu mozaik yapı, bilgilenmenin parçalanmasına dolayısıyla algılanmasının bölük-pörçük hale gelmesine yol açmaktadır. İletişim sistemleri zaten böyle bir parçalanmaya hazır insanlardan oluşan bir toplum içinde çalışmaktadırlar. Bu alt yapı ise tikel bir parçalanmadan çok toplumsal yapı ile kültürel yapı arasındaki bütünsel bir kopmada yatmaktadır” (Özkök 1985: 132, 340).
Böylece, içinde yaşadığı sorunların çözümünün varolan toplumsal yapıdaki değişikliklere bağlı olduğunu göremeyen insan, “Bir televizyon dizisinde, kendi sorunların benzeri olan sorunları yaşayan başka insanların da olduğunu gördüğünde rahatlamaktır. Yaşadığı acı verici sorunların tek kabahatlisinin kendisi olmadığını gördüğü için rahatlamaktadır. Yaşadığı acı verici sorunların tek kabahatlisinin kendisi olmadığını gördüğü için rahatlamaktadır. Bu rahatlama arayışı, bizim yaşadığımız sorunları yaşar görünen karakterlerin başından geçen olayları anlatan dizileri, programları bizim için ilgi çekici kılmaktadır. İlgi çekicilikleri yaşadığımız hayatla etkileşimimize uygun oluşlarındandır. Okuyucusuna ve izleyicisine ne istiyorsa onu veren gazete yönetimi, radyo ya da televizyon kuruluşunun okuyucusu/izleyicisi artmaktadır. Bu “başarılı yayın politikası” denmektedir” (Oskay 1992 b: 83-84).
Bu durumda reel hayat içinde duyduğumuz kırgınlıkları, tatminsizlikleri unutturacak ve bu hayatın dışında oldukları izlenimini uyandıracak yayınları bu amaçla izleyenler, egemen kesimin kendi hegomonik/başat kültürünü benimsetmek, rasyonalize etmek için kullandığı kitle iletişimine kendi istekleriyle ve kendiliğinden katılıp televizyon seyretmekte ve gazete okumaktadırlar. “Potansiyel okuyucu kitlesinde yer alan insanlar, yaşadıkları ortamdaki simgeleri, olguları, nesneleri, kişileri, sorunları belirli bir tarzının olağan saydırdığı bakma tarzı içinde bakıp algılıyorlarsa, kitle iletişim araçlarının bunu zorlayacak biçimde olayları, sorunları eleştiriyel bir yayın politikası ile alışılmış anlamlandırma kalıplarından farklı biçimde sunmaları, açıklamaları, anlatmaya kalkışmaları okuyuculara itici gelecektir” (Oskay 1992 b: 23).
Sözü edilen durum, sadece sorunların çözümünün toplumsal yapıdan ve onun değişmesine bağlı olduğunu insanlara göstermekten neredeyse vazgeçmiş bulunan kitle iletişim araçlarının, kitlelerdeki pasivite, güvensizlik ve yabancılaşmayı onlarca hissedilmez kılmak şeklinde işlevlendirilmekte olduğunu söyleyen açıklamalarla yetinilecek bir boyutu aşmaktadır. Çünkü, sistem içerisinde bireyler, kitle iletişim ortamına katılmadan önce, hayatın diğer alanlarında gerçekleştirilen düzenlemelerle zaten maniple edilmekte, bir başka deyişle, günümüzde kitle, kitle toplumu içinde, kültürel ve araçsal düzenlemelerle eğlence ve bilinç endüstrisinin tek yanlı çalışarak bireylere verdiği yanlış bilinç sayesinde bireyler, bu yanlış bilincin üretiminde gönüllü, ücretsiz ve çalışma saatleri dışındaki rutin işlerle harcanan serbest zamanlarını (işlikteki çalışmanın mantığının, işlik dışındaki yaşam alanlarına da istila etmesi yüzünden) vererek işçilik yapmaktadırlar. Bu yapı içerisinde asıl sorun, kitleler ile kitle iletişim araçları arasındaki iletişimin kendisi değil, onu da kuşatan ve geniş kesimlerin toplumsal hayata katılımını engelleyen ve bu şekilde onları tecrit eden toplumsal yapı olmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |