Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə61/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   97

SEVGİLİ GAZANFER


Öğretmenlik, Tanrılara has bir sıfattır. Nasıl olmuşsa olmuş; ben de o sıfatın taşıyıcıları arasına girmişim!

Yüksek orunlardan devletten onay görmüş, öğretmen olmuşum. Bana kalan, aklında buyruğu; layık olmaktır. Çok çaba verdim, ilk mesleğe başladığım günden beri, kalemtıraşın arasındayım, ama insan bile olamadım. Bilirsin, öğretmen olmak için öncelikle insan olmak koşulu vardır. İnsan; önce kendisiyle sonra da toplumuyla barışık olabilen, koşulsuz sevebilen, karşılıksız verebilen sabırlı özverili olmak demektir. Böyle olmanın o kadar karmaşık sarmal gerekçeleri ayrıntıları var ki, anlatmakla bitmez, anlamaya da akıl yetmez.

Çocuğu sevenin, insanı sevmekten öte,öyle bir kapsamı var ki, işte orada galiba tanrı olsa gerek!

Onun için öğretmenlik tanrı mesleği olmuş.

Bu kadar laf kalabalığı ne, elini sallasan ellisine rastlanır, şu öğretmen diye tanımladığım insanlara diyeceksin o da bir gerçek!

İdeo'da bir başka gerçek.

Kaplumbağa hacca gidiyormuş, yolda son atlı kafilelerde gelip geçiyormuş, atlı yolcu ulan bu hızla sen nasıl oraya ulaşacaksın deyince; ulaşamazsam yolunda ölürüm ya!!. der.

Mitoloji; tüccarı, tanrının şehveti der. Hakikisini gördüğüm zaman, sözün doğruluğuna katılırım hep

Tüccar, bir karışıklık ömür içinde, öylesine çaba verir. Öylesine yorgunluklar üstlenir. Bir boğaz tokluğuna çalışır çabalar. İşçi çalıştırır, tomar tomar vergi öder. Dahası, Gazanfer örneği çaresizlere çare imkansızlara imkan ulaştırır, ülkenin geleceğine de katkıda bulunabilmek için dernekler kurar, kurdurur. Atatürk'çü düşüncenin ışığında etik ve kültürün, sanatın da, korunması için çabalar verir.

Çünkü Gazanfer, örneği az bulunur bir insandır. Hep insana doğru koşmayı, insanı sevmeyi, karşılıksız sevmeyi sever.

Bütün bunlardan neden; öz saygın gereği, ben ona resim satmam ama yaptıklarımdan beğendiği olursa seve seve hediye etmekten tat duyarım. Şeref bulurum. Bu örnek insanı öperim.

E. Aydın, 7Ekim1996


ULUSUMUN ONURU,

ADANA'LI OLUŞUYLA ÖĞÜNECEĞİMİZ

SAYIN İSMET ATLI


Bugün sabah yürüyüşünde “bir uzaylı tanrının şehveti” eski baraj regülatörü üstünde, bir öğretmen eskisine lütfetti günaydın dedi. Bu sıradan bir olay değil, tansığdı. Şaşırdım, her insan gibi ne yapmam gerektiğinde kararsız kaldım.

Beni bağışlayacağını umarım. Büyükler bağışlayıcıdır.

Heyecanım hala sürüyor, karşılaşmadan sonra yavaş yavaş hep yürüdüm, düşündüm: Birinci Akdeniz oyunları serbeste, 1954'de dünya ikincisi 1956 dünya kupası şampiyonu, 1960 Roma olimpiyatlarında İranlı (Gulam Rıza tahtı) nasıl çevire çevire yendiğini 1962 Grekoromendeki başarı gözümün önünden, belleğimin sınırlarından gelip geçtiler!....

Benim için de mutlu bir gün başlattınız, göklerdeyim!.

Şimdi röportuarımda üç uzaylı var: Güreşçi İsmet Atlı, müzik ustası Nevit Kodallı, heykel ustası Hüseyin Gezer..... Bunlarla sevişiyor, büyüyorum.

Saygılar sevgiler.....

E. Aydın, 8Ekim1996

SAYIN BAYAN ESMERAY AKTÜRK


Bugün Cumhuriyet’te bir yazınızı gördüm, şaştım kaldım!

Bir sayfayı yandan kesen bayrak rengi; ona sımsıkı sığınmış, utopik bir yazı! Öyle bir utopya ki, oluşması, uygulaması işten bile değil, ama olmuyor olamıyor!!

Şimdiye değin gördüğüm ve edindiğim izlenimlere göre; ülkemiz profesörlerden çektiğini, nasırından çekmemiştir.!

Peyzajı öldürdüler, bitki ekolojisini bozdular.

Meyvelerimizin o, kendine özgü tadını, lezzetini, çeşitlerini hiç acımadan, yapaylarıyla değiştirdiler. Buğdayımızın otantik kokusuna, tadına kıydılar. Bin bir çeşit ve tattaki elmalarımız, eriklerimiz; bir botanik müzesi kurulmadan yitti, gittiler! Saymakla bitmez ki, sayasın. Etimiz, sütümüz, yumurtamız, peynirimiz entel ukalalığı uğruna özelliklerini yitirdi..

Hanımefendi; kültürümüzle acımasızca oynadılar!!!

Profesör kimliği; bütün bir ülkenin dününü, gününü, yarınını kapsayan evrensel düşünceyi kavramayı, kapsamayı içeren, sonsuz tanılı bir gücün birleşgesidir.

Moda, gelip geçicidir. Ülke kimliğini etkilemez. Nerde benim mis kokulu yafam, finikem, dörtyol misketlerim; tatsız kokusuz vaşikton modası uğruna yok oldular. Türklere yerleşen, akasya zor büyüyen çirkin bir ağaçmıydı ki, yoksunu olduk..!

Bunları ben, tekrar tekrar yazdım ama ülke öksüz çocuk gibi; okuyan, anlayan, duyumsayan, kelaynak örneği azaldı. Bayrağa sığınmış imajı veren yazınız için bin teşekkür.. Yalnız olmadığımı duyumsayınca bunları yazdım, hoş görüle..

Sizinle övünüyorum. Saygılar.

Resim Öğretmeni Ethem Aydın, 3Mart1997 Pazar

SAYIN PROF. DR. ŞERAFETTİN TURAN


Çağdaş Türk Dili Dergisinin 76.sayısı elime geçti, heyecanla ve umutla karıştırdım.

Sizin yazınız da dahil T.D.K koyduğu ve yerleştirdiğini sandığım yazım,kurallarına uygun değildi

Her iki kapak resminin Türk Diline kattıklarını da anlayamadım.

Şiirlerde vurgu eksikliği var, keşke sizlerden gören bir göz yazara hatırlatsa idi. (Sevi ile) Seviyle olmalı. (Görekin ve göverme aynı rengi vurgular. Dahası bu şiir aşağıdaki gibi olamaz mıydı?

Seviyle

veya Sevince



Seviyle arınınca yüreklerimiz,

Beyaz güvercinler salarız,

Umarsız beklentilere

Devinir düşüncemiz

Yeni renkler ekleriz günlere

Bir başka ışır güneş

Yeşerir doğa

İnsan sesimizle

Bu eleştiri sevgiyle saygıyla yazılmıştır, saygılar.

E. Aydın, 20Haziran1994


SAYIN PROF.DR. TÜRKAN SAYLAN


Galiba evrensel insanlık, (şartlı refleks) almak vermek esasına göre kurulmamış. Bugün, içinde bulunduğumuz soysuz düzenden bahsediyorum. Şimdileri insanlarımız, hep bir koyup, yirmi almayı hedeflemişler. Eskiler ise düzenlerini hep vermek üzere kurmuşlar, denize atlamışlar, bir bilen olur demişler. Cumhuriyet gazetesinde dolu dolu bir yazınızı okudum, düş gücü üzerine. Dahası bir gazete, az sayılmayacak bir bölümünü yazıya ayırmış, okunur mu? okunmaz mı? Okunursa kimler nasıl okur? Yetke sahiplerinde bu hassasiyet var mı? Denilmemiş, içtenlikle yazılmış, gelecek denize atılmış bir yazı! Anlayana....

Eğitimcinin işi hep böylesine zor aslında. Hızlı okuma eğitimi görmüş insanlar, bu yazıyı hiç mi hiç anlayamazlar, çünkü ben öğretmenken bir saatte okuyabildim, tam özümsediğimi de söyleyemem. Siyasilerimiz küçük ve çıkar hesapları nedeniyle okuyamayacaklar, tüccar okumaz, Prof.lar “en” oldukları için okumazlar, öğrencinin formal derdi başından aşkın! Ama buna rağmen cesurca düşünce gücünüzü sergilediniz, belki de rahatladınız. Hatırlarsınız, Uğur Mumcu olayı nasıl da çığ gibi büyümüştü, herkes hırsız var diye bağırıyordu da, sokaklar yalancı artistlerle dolmuş olayı gürültüye getirerek hırsızı kaçırmışlardı. “Bizlere de, ne kadar vatansever varmış” dedirtmişler ve yüreğimize su serpmişlerdi?!

Peki ne olacak bu ülkenin hali? Kim bu vatan bizim diye sarılacak?. Köy enstitülerini kuramaz, kursak da yaşatamazsak, köylünün ürününü değerlendiren köy kooperatiflerini ayaklandıramazsak, oturmuş bir toprak reformu yapamazsak, köylüyü köyünde mutlu ve üretken edemezsek, bu artist mankenleri baş tacı edeceğiz, veya ne zaman dur diyeceğiz, kim bu şerefli işi başaracak?. Biz hepimiz birleşik kaplara döndük.

Konuşma cesareti, yaratma cesaretimiz yok, şiir yazar gibi ufuklara bakıyoruz, böylece maymun ağabeylerimizden belki bir adım ilerde olduğumuzu düşünebileceğiz. Aslnda yok birbirimizden farkımız, Osmanlı bankasıyız. Baksanıza bende sizin yazınızdan etkilendim, bir sayfa doldurdum. Saygılar, sevgiler.

E. Aydın


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin