Bunu işliyorum


Başvuru hakkının etkin bir şekilde kullanılmasına hiçbir surette engel olunamaz



Yüklə 1,42 Mb.
səhifə15/26
tarix26.07.2018
ölçüsü1,42 Mb.
#59593
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26

Başvuru hakkının etkin bir şekilde kullanılmasına hiçbir surette engel olunamaz.

  • Başvurulardan herhangi bir ücret alınmaz.

  • İlgililer, Kuruma başvurmadan önce bu Kanuna aykırı olduğunu iddia ettikleri uygulamanın düzeltilmesini ilgili taraftan talep eder. Bu taleplerin reddedilmesi veya otuz gün içerisinde cevap verilmemesi hâlinde Kuruma başvuru yapılabilir. Ancak Kurum, telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde, bu şartı aramadan başvuruları kabul edebilir.

  • Dava açma süresi içinde Kuruma yapılan başvurular işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.

  • Yasama ve yargı yetkilerinin kullanılmasına ilişkin işlemler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ile Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler başvurunun konusu olamaz.

  • İş Kanunu'nun 5. maddesi kapsamına giren ayrımcılık iddialarına ilişkin başvurular, İş Kanunu'nda ve ilgili mevzuatta belirlenen şikâyet usulleri izlendikten sonra herhangi bir yaptırım kararı alınmadığı hâllerde yapılabilir.

  • İnsan hakları ve ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin resen yapılan incelemeler için ihlal mağdurunun şahsen belirlenebilir olduğu durumlarda kendisinin veya kanuni temsilcisinin açık rızasının alınması şarttır.

  • Çocuğun yüksek yararının gerektirdiği hâllerde kanuni temsilcisinin rızası aranmaz. Kuruma yapılacak başvurularda, vesayet ya da koruma altında olanlar ve çocuklar ile talepleri üzerine mağdur ya da mağdurların kimlik bilgileri gizli tutulur.

  • Ayrımcılık yasağının ihlali iddiasıyla Kuruma yapılan başvurularda, başvuranın iddiasının gerçekliğine ilişkin kuvvetli emarelerin ve karine oluşturan olguların varlığını ortaya koyması hâlinde, karşı tarafın ayrımcılık yasağını ve eşit muamele ilkesini ihlal etmediğini ispat etmesi gerekir.

  • Kurumun "Özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişilerin ulusal önleme mekanizması kapsamındaki başvurularını incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek" görevi kapsamında yapılan başvurular hakkında da yukarıdaki şartlar geçerlidir.

  • Kurum, başvuruları ve resen yaptığı incelemeleri başvuru ve resen inceleme kararı tarihinden itibaren en geç üç ay içinde sonuçlandırır. Bu süre, Başkan tarafından bir defaya mahsus olmak üzere en fazla üç ay uzatılabilir.

  • Kurum, ihlal iddiasına muhatap olan taraftan yazılı görüşünü sunmasını ister. Yazılı görüş, istemin tebliğinden itibaren on beş gün içinde Kuruma ulaştırılır. Yazılı görüş, başvuran kişiye tebliğ edilerek, görüşünü tebliğden itibaren en geç on beş gün içinde Kuruma sunması istenir. Talep hâlinde Başkan bu süreleri bir defaya mahsus olmak üzere on beş gün uzatabilir. Taraflara talepleri hâlinde Kurul önünde ayrı ayrı sözlü açıklama yapma hakkı tanınabilir.

  • Başkan, incelemenin özelliğine göre, görüşlerin alınmasından sonra, resen veya talep üzerine tarafları uzlaşmaya davet edebilir. Uzlaşma, insan hakları veya ayrımcılık yasağı ihlali olduğu iddia olunan uygulamaya son verilmesi veya mağdur açısından bu sonucu sağlayacak çözümleri içerebileceği gibi mağdura belli bir tazminatın ödenmesi biçiminde de olabilir. Uzlaşma en geç bir ay içinde sonuçlandırılır. Uzlaşma müzakereleri sırasında yapılan tespitler, alınan beyanlar veya açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.

  • Uzlaşma yoluyla sonuçlandırılamayan başvurular ve incelemeler hakkında ilgili rapora ilişkin müzekkere yirmi gün içinde Kurula sunulur. Bunun üzerine Kurul, insan hakları veya ayrımcılık yasağı ihlali yapılıp yapılmadığına ilişkin karar verir.

  • Kurul, konusu suç teşkil eden insan hakları veya ayrımcılık yasağı ihlallerini tespit ettiği takdirde, bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunur.

  • Ayrımcılık yasağının ihlali hâlinde, bu ihlalin etki ve sonuçlarının ağırlığı, failin ekonomik durumu ve çoklu ayrımcılığın ağırlaştırıcı etkisi dikkate alınarak ihlalden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri hakkında bin Türk lirasından on beş bin Türk lirasına kadar idari para cezası uygulanır.

  • Söz konusu idari para cezasının kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları hakkında uygulanması hâlinde, ödenen idari para cezası, cezaya esas ayrımcı uygulamaya kusuruyla sebebiyet veren kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görev yapanlara rücu edilir.

  • Başvurunun Kurum tarafından yerinde görülerek kabul edilmesi ve ihlal kararı verilmesi hâlinde; ilgili merci Kurumun kararı üzerine otuz gün içinde herhangi bir işlem tesis etmez veya eylemde bulunmaz ise durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlar.

      Bu yasanın toplumda etkin işlerlik kazanması birçok sorunun kısa yoldan halli için ümit vericidir.

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

    DEMOKRASİ ve LAİKLİK
    GENEL AÇIKLAMA

    İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası kuruluşların kurularak ve hızlı bir şeklide insan hakları demokrasi ve halkların özgürlüğü gibi insanların mutluluğunu ve güvenli bir şekilde yaşamaları gereği özümsenerek bu yönde belgeler oluşturmaya başlanmış ve bu belgeleri Devletlere imzalatmak ve uygulanmasını sağlamak için çalışılmıştır.

    Üçüncü bin yıl dünyasında özgürlükler demokrasi ve laiklik gibi kavramların artık görüşülüp tartışılacak konular olmadığını düşünürken birdenbire ve yeniden kavramların içeriğinin tartışılır olması toplumların bilincinin sorgulanmasını gerektirmektedir. Özellikle II. Dünya savaşından sonra demokrasinin öneminin toplumların zihinlerine kazınmış olması gerekirken demokrasiye özgürlüklere ve bağımsızlığa aykırı nice eylemlerin gerçekleşmiş ve gerçekleşmekte olduğu sosyoljik ve ekonomik olarak ilerki yıllarda incelenerek nedenleri daha iyi bir değerlendirilecektir,

    Üçüncü binyılda teknolojinin tavan yaptığı, ekonomik açıdan ve gerekse hak ve özgürlükler açısından olumsuz bir tablo ile karşı karşıya kalınmış olması aslında hayret vericidir. Dünya halklarının ellerinden kayan demokrasi laiklik ve insan hakları disiplinlerinin özlemi içinde olmaları düşündürücüdür.

    Bu kavramların içeriğinin toplumlarda gereği gibi özümsenememiş ve yorumlanmamış olduğu gerçeği demokrasiden uzaklaşma nedenidir.

    Demokrasi ve laiklik özgürlük kavramları ulustan ulusa tarihi seyir içinde farklı yorum ve uygulamaların konusu olmuştur. Felsefi açılımında farklı görüşlerin oluşması bir bakıma zenginliktir.

    Demokrasi ve insan hakkı birçok ülkede kaynağı gereği batı tipi olarak ele alınmaktadır.139 Siyasi istikrarın olmadığı gerek askeri rejimlerde ve gerekse sivil rejimlerde ülkeler bağlamında demokratik kuralların uygulanmasında paralellikten bahsetmek mümkün değildir.

    Demokrasi laiklik ve insan hakkı konuları birçok uluslararası sözleşmenin, belgenin140 içeriği olarak kimin için, nasıl, neden, hangi şartlarla demokrasi laiklik özgürlük ve insan hakları uygulanması sağlanacağı, demokrasi ile ne gibi imkânlar sergilendiği konularında çalışmalar hiçbir zaman biteceğe benzememektedir.

    Uluslararası kuruluşlar sürekli belgeler düzenleyerek halklara ve Devletlere tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Bu çalışmalar halen aydınlanmanın devam ettiğinin en önemli göstergesidir.

    Demokrasi ve laiklik iç içe girmiş sitemler olarak yeniden Türkiye’nin gündemine oturmakla bu konuların 1950 lerden sonraki yıllarda nesillere anlatılmamasının eksikliğinden kaynaklanmıştır.

    Görünmez bir el tarafından toplumların bazılarının hipnotize edildiği ve Devletin yönetim erkinin kullanılmasında birtakım yanlışlıklar yapıldığı bir gerçektir.

    Eğitim sisteminin eksikliklerinden demokrasinin gereklerinin idrak edilmesine kadar birçok hata ve nemelazımcılık zihniyeti insanların mutluluğunu engellediği gibi özgür bir ülkede özgür birey olarak yaşamak için demokrasinin ne denli gerekli bir sistem olduğu unutturulmuştur. Özgürlük ve demokrasi içinde yaşayan insanların başka mecralara doğru esir, kul, düşünme özgürlüğünden uzak hale getirilmesini sağlayan sistemlerin devreye konulduğu gerçeği ile yeniden mi savaşmak durumunda kalınmıştır? Bunun aksi bir düşünce, insanlar yaşamdan beklediklerini buldular da biz fuzulen mi demokrasi ve laiklik konularını irdeliyoruz gibi birçok soru günümüzde aklımızı meşgul edebilir. Ancak Demokrasi insanın haysiyetli ve özgürce yaşamasını mümkün kılan günümüzdeki yegâne Devlet sistemidir.

    I ) DEMOKRASİ KAVRAMI (Halkın Egemenliği)

    Anadolu tarihçisi HEREDOT tarafından MÖ. 5 yüzyılda kullanılmış olan Demokrasi (DEMOKRATIA) kavramı halk ve iktidar egemenlik kavramlarının birleşmesinden yaratılmıştır. Demos halk demek olup kratos egemenlik demektir. Demokrasi141 eski Yunanda sitelerde uygulanan yönetim sisteminin adıdır. Halkın Devlet işlerine karışması şeklinde uygulaması sürdürülen bu sistem günümüze kadar yapılan açıklamasında, halkın Devlet yönetiminde egemen olmasının sağlandığı ve halkın yasaların yapılmasında ve toplumun yönetilmesine ilişkin sisteminin oluşmasındaki gücünü mümkün kılan bir sistemin adıdır.
    Devlet erkinin nasıl kullanılacağına dair yöntemlerin halkın iradesi ile saptanmasını mümkün kılan sistemin adı olarak betimlenmektedir.
    II ) TARİHSEL AÇIDAN DEMOKRASİ142
    Demokrasi kavramı zaman dilimleri içinde sürekli gelişme kaydederek ve çeşitli dönemlerde filozofların eski ve yeniçağda 143farklı halk kitlelerince farklı görüşler oluşturularak süre gelmiş olan bir kurum olarak zaman ve mekana göre değişiklikler göstermiştir. Demokrasi hakkında olumlu ve olumsuz fikirler üretilmiş ancak daha iyisi bulunmadığı için en mükemmel Devlet yönetimi olarak şekillenmiştir.144 Yönetenleri rahatsız eden olumsuz yanlar belirtilerek, tartışılarak günümüze kadar DEMOKRASİ düşüncesi gelmiştir.
    Tarihi geçmişi açısından demokrasiyi gözlemlemek gerekirse M.Ö 507 lerde Yunan Polislerinde tiranlık hâkim iken ve tek başına iktidar olan ve kanun tanımaz monarkların yönetiminde halkı ezilirken Atina’da Kleistenes reform yaparak demokratik sistemin yapılanmasını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Böylece yeni bir yönetim sistemi icat olunmuştur. Atina bir şehir devleti olarak klasik yöntemi olan özgürler ve esirlerin farklı birtakım haklara sahip oldukları cinsiyet ve statü ayırımının olduğu ve yurttaş niteliğinin sadece erkeklere ait olduğu bir devletti. Atina’da vatandaş seçimlere katılabilen, meclis üyeliğine aday olabilen, ülkedeki kamu gücünde görev alabilen kişi olup, annesi ve babası vatandaş olan vatandaş olarak doğmakta idi. Ancak Atina’da yurttaş olarak kabul edilenlerin nüfusu fazla değildi ve bu yurttaş olarak kabul edilenlerin oluşturduğu mecliste (ekklesia) yönetim ile ilgili kararlar alınmaktaydı. Yurttaşların siyasete katılmaları önemli bir olgu olarak vatandaşın toplumda konuşma hakkı ve fikrini açıklama hakkı bulunmakta idi. Mecliste kararlar oylama sureti ile ve el kaldırma ile alınmakta idi. Meclise tüm yukarıda niteliklerini açıkladığımız vatandaşlar katılmaktaydı. Yasaları Meclis çıkarmaktaydı hukukun üstünlüğünün kabul edildiği görülmektedir. Her yıl 40 kere toplanan halk meclisi Atina’nın yasalarını yapmak, değiştirmek ve yöneticileri seçmek, savaş ve barış kararı almak, yabancı ülkeler ile yapılan anlaşmaları onaylamak ve siyasi davaları yarıgılamak olarak özetlenebilir. Ayrıca 500 kişiden oluşan başka bir konsey de yürütme organı olarak görev yapmakta idi. Bu konsey her gün çalışan bir kurum olarak, kendi içlerinde de faaliyet konularına göre organlar oluşturmuştu. Atina demokrasisinde sürekli görev yapan bürokratlar yoktur. Her vatandaşın bu göreve gelebilmesi mümkündür. Majistra adını alan yöneticiler sadece bir yıl görev yaparlar ve sonrada diğer vatandaşların bu görevi yapmaları mümkün olmakta idi. Bugünkü anlamda bürokrat ve uzmanlaşma gibi bir yapılanma Atina’da yoktur. Hukuki ihtilafların hakem tarafından çözülmesi uygulaması vardı. Ancak hakem kararından memnun olunmadığı takdirde dava Halk Mahkemesine götürülmekte idi. Halk Mahkemeleri, jüri usulü ile çalışmaktaydı. Halkın Mahkemelerinin (Ekklesia) aynı zamanda yöneticilerin denetimini de yapma görevi vardı. Atina’da önemli siyasi davalar olarak demokrasiyi yıkmaya teşebbüs etmek vatana ihanet etmek, rüşvet almak gibi suçlar sebebiyle 501 kişilik jüri önünde yapılan muhakeme ve verilen kararlar demokrasinin uygulaması olarak tarihe geçmiştir. Bundan 2000 küsur yıl önce tohumları atılmış demokrasi ve kurumlarının teoride ve pratikte gelişerek bugünlere geldiğine tanık olmaktayız. Ne gibi gelişmeler olduğunu gözden geçirmekte yarar vardır.
    Yukarıda özetlediğimiz, Roma ve Yunandaki monark, oligark, arsitokrat, Tiran gibi Devletin yönetim erkinde söz sahibi olanlarca yaratılmış sistemlerde özgür birey olmak erkeğe tanınmış haklar olarak demokratik kurumların gelişmesinin nedenleri olmuştur.
    Toplumlar devrimci ve evrimci nitelikleri ile çeşitli zıtlıklar ve toplumsal hareketlerin sonucunda elde edilen bir kurum olarak Demokrasi orta çağı reformu ve renesansı geçirerek felsefi ve uygulama alanında kendini göstermiştir.
    Demokrasinin nasıl uygulanacağı yönünde farklı fikirlerin oluştuğu dönemlerden geçilmiş ve akan zaman içinde teorilerin yerine yenileri geçmiştir.
    Yunandaki demokrasi fikri vatandaş bakımından siyasetin içinde olmaktır. Birey için Devletin veya Polisin kendinen uzak veya yabancı bir varlık olmadığı inancı vardır. Siyasi yaşam onun varlığının uzantısıdır. Arzu edilen bireylerin çıkarlarına uygun olarak, sulh ve sükûn içinde yaşayabilmek veya uyum içinde olmak asıldır. Kamusal alanda eşitlik ve ekonomik kaynaklara ulaşmada çatışma olmaksızın imkânların sağlandığı bir düzene sahip olmak esastır. Demokraside farklı eğitimlerde olunması veya farklı inançlara mensup olmak veya farklı dillerin konuşulması farklı etnik grupların bulunması iyi bir sistemin varlığını engelleyeceği fikri Poliste hâkimdir. Bu nedenle toplumun nüfusunun fazla olmaması halk kitlesinin kalabalık olmaması sistemin ugulanması açısından önemlidir. Aksi halde farklı etnik gurupların olduğu ve farklı dillerin konuşulduğu ve inançların farklı olduğu kalabalık toplumlarda, bu farklar toplumun uyumunu bozacağı gibi bunun önlenmesi de mümkün görülmemiştir. Halkın bir araya gelerek kendileri ile ilgili hükümlerin yapılandırılmasında söz sahibi olmalarının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bu doğrudan demokrasinin uygulaması olarak beğenilen bir sitemdir. Ancak bu sistemin yürümesinin zorluğu da bulunduğundan doğrudan demokrasinin geçerli bir yöntem olarak gelişmesi mümkün olmamıştır. Esasen ufak toplumlar için geçerli olabilecek doğrudan temsil ve demokrasinin büyük ülke ve Devletler bakımından uygulamasının mümkün olmadığı ve olamayacağı açıktır. Belirtmek gerekirse eski dönemdeki Demokrasi için gerçek demokrasi diye bahsetmek imkânsızdır, çünkü tüm halkı kapsayan bir uygulama gerçekleşmemiştir.
    Bugünkü devirde, insanın, insan onur ve haysiyetine yaraşır bir şekilde ve çağdaş kurallar ile yönetildiği bir Devlet sistemi içinde yaşaması ve özgür düşünebilmesi özgür olarak düşüncesini açıklayabilmesi ve böylece insan hakkı olan özgürlüklere sahip olabilmesi demokratik yönetim biçimi ile sağlanabilir fikrini savunmaktayız.
    En önemlisi demokratik sistem içinde ancak akıl ve bilim esas alınarak ve dünyevi kuralların hâkim olduğu bir sistem yaratılabilmektedir. Üçüncü binyılda dünyada meydana gelen ve inanç odaklı terör vahşetine rağmen çağdaş özgürlüklerin insan hakkı olarak kabul edilmesi için mücadele edilebilmekte ise bu demokrasi ile mümkün olmaktadır. İnsanın hak ve özgürlüklere sahip olarak ve insanca yaşayabilmesi, kul, köle olmasının önlenmesi demokrasi sayesindedir. Demokrasinin özümsenmesi özgür bir toplumun varlığı için kaçınılmazdır.
    Bugün Demokrasi ve Laiklik dışında bir sistemin daha iyi olabileceğinin düşünülmesi olası değildir. Bu bağlamda çağdaş toplumlar, toplumu oluşturan aydın özgür bireyler, çağdaşlığı özümsemiş sivil toplum örgütleri, demokrasinin yaygınlaşması ve özümsenmesi için sürekli faaliyet göstermeye devam etmekte ve nesiller boyunca da bu çalışmaların devam etmesi zorunlu bulunmaktadır.
    Toplumlar, özellikle Batı toplumları uzun soluklu çözümlerle Devlet sistemini Demokratik düzene oturtabilmişlerdir. Toplumun insan haklarına aykırı kurallarından kurtularak demokratikleşme bilincine kavuşması kolay olmamıştır. Demokraside siyasal iktidar vatandaşın iradesine uygun kurallar yapmak ve uygulamakla yükümlüdür. Demokrasilerde iktidarın kaynağı halkın iradesidir.
    Siyasal demokrasi halkın iradesinin söz konusu olduğu bir sistem olarak, seçim ile iş başına gelen iktidarlara geniş serbesti verilen bir sistem olmayıp, insan hakları ile sınırlanmış bir sistemin adıdır.
    Demokrasi hukuk Devletinin varlığı ile kendini gösterir. Devletin ve siyasi iktidarın Demokrasi kavramı ile anılabilmesi için siyasal iktidarın hukukun üstünlüğünü kabul etmiş olması asıldır. Siyasal iktidarın anayasa ve evrensel hukuk ilkelerine uygun bir yapılanma içinde olması yanında kuvvetler ayrılığı sistemini de uygulamakla yükümlü olduğu ve demokrasinin korunması için de gerekli olduğu açıktır. Demokrasi geniş ve kapsamlı bir kavram olarak insan hakları ve hukuk Devletinin varlığı ile açıklanır. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir yönetimde demokrasinin varlığından hiçbir şekilde bahsedilemez.
    Halkların siyasi bilincinin gelişmesi ile ancak demokrasiler yaşayabilir. Aksi demokrasi adı altında değişik sistemlerin varlık göstermesidir ki demokrasiyi özümsememiş toplumlarda demokrasi adı altında başka sistemlerin uygulamaya konulması çok kolay gerçekleşebilir. Toplumlar tarafından uygulanan sistemin ne olduğunun anlaşılabilmesi ancak gerçek demokrasi bilincinin öğrenilmesine bağlıdır.
    Bir ülkedeki yönetimin demokratik kurallar çerçevesinde işleyip işlemediğini anlayabilmek için öncelikle o ülkenin insan hakları ile ilgili kurallarının nasıl uyguladığını incelemek gerekir. Ülkeler uluslararası sözleşmeleri iç hukukları olarak kabul etmiş ve demokratik rejim kuralları ile ülkeyi yönetmek yerine değişik yöntemler ile yasalara aykırı olarak uygulamaya başlanması demokrasiden kayma sonucu getirir ve sonunda anarşi ile karşılaşılır ve toplumsal olumsuz hareketlere sahne olunur.


    1. DEMOKRASİNİN NİTELİKLERİ


    a) Demokrasi istikrardır. Demokrasi eşitliktir. Bu iki kuramın yer aldığı daha iyi bir sistem yaratıldığı takdirde demokrasi yerine başka bir sistemin geçmesi belki mümkün olabilecektir.

    Ancak bugün için insan hakları ile ilgili uygulamada daha faydalı bir uygulamayı mümkün kılacak sistem olmadığından demokrasinin toplumlarda uygulamasının sağlanması akılcı bir yoldur.

    "Demokrasi, din, inanç ve düşünce özgürlüğünün sağlandığı; özgür düşüncenin yeşerdiği; hoşgörü ve uzlaşma kültürünün geliştiği; bir çağdaşlık kriteri olarak sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin gerçekleştirildiği yegâne rejimdir.”

    Devletlerin ancak eşitlik ve özgürlükleri gerçekleştirebildiği ölçüde demokratik olduklarını görmekteyiz.

    Demokrasi ancak demokrat düşüncenin özümsendiği toplumlarda sağlanabilmektedir.

    Demokrasi ve Cumhuriyetle egemenliğin ulusa ait olduğu ve insan hak ve özgürlüklerinin yok edilememesi için koruyucu sistem olduğu ve bu sistemde insanın esas alındığı ve insanın aklına güvenildiği belirtilir. İnsan aklının gelişmesi için özgür düşünce ve düşünme bilincinin olması ve özgür iradenin önemi esastır.

    b) Kuvvetler Ayrılığı Sistemi ile Demokrasi Ancak Var Olabilir.

    Kuvvetler ayrılığının demokrasinin işleyişindeki önemi dengelerin sağlanması açısından kendini gösterir. Devlet yönetiminde Yasama Yürütme ve Yargı erkinin tek elde toplanmaması bunların fonksiyonlarını icrada birbirleri ile ilişkileri son derece önemlidir. Birbirlerini etkilememeleri ve müdahale etmemeleri asıldır. Kuvvetler ayrılığı demokrasinin işleyişinde olumsuzlukların en aza indirilmesinde önemli faktördür. Bu nedenle özellikle yasama yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplanması demokratik sistem ile katiyen bağdaşmaz.

    Demokratik sistemde kişisel özgürlükler kamu yararı dışında olarak korunur. Ulusal faydacılık esastır. Bu sistemin cazibesi Devletin insanların ihtiyaçlarını tatmin etmesi ve mutlu bir yaşamı sağlandığı ölçüdedir.145

    Ancak bu açıklamadan insanların hiçbir emek sarf etmeden çalışmadan ihtiyaçlarının görülmesi ve devlet tarafından mutlu edilmesi gibi bir anlayıştan bahsedilmediğini de vurgulamak gerekir. İnsanın mutlu olması için çalışması ve emek sarf etmesi asıldır. Emek , insan ve çalışma birbirinden ayrılamaz. İnsanı insan yapan çalışma ve emektir. Çalışmanın insanın varlık nedeni, gücü, mutluluğu ve onuru olduğu bilinci ile Demokrasinin insana sağlamakla yükümlü olduğu refah ve mutluluğu değerlendirmek gerekmektedir.

    Bu sistem hak ve özgürlükleri sağladığı için emeği koruyan ve teşvik eden niteliklerinden dolayı insan gereksinimlerinin sağlanmasında kısıtlayıcı değildir.

    c) Hukuk Devleti İlkesi

    Demokrasinin gerçekleşebilmesi için Devletin hukuk Devleti niteliğinde olması gerekmektedir. Devlet erkinin kullananların hukuk kuralları ile görevlerini yapmaları ve hukukun üstünlüğünü özümsemiş olmaları asıldır. Halkın hukuka güvenmesi bilincinin sağlanması Demokrasilerde olmazsa olmazdır. Egemenliğin halkta olduğu ilkesi hukukun üstünlüğü ile çelişmez. Çağdaş demokrasi anlayışında hukuk devletinin üzerinde başkaca bir egemenlik düşünülmez. Sınırsız egemenlik ile hukuk devleti ilkesi birlikte düşünülemez. Egemenliğin sınırları olduğu açıktır. Devletlerin egemenliği başka Devletlerin egemenlik hakları ile çatışamaz. Uluslararası ilişkiler tarafından konmuş olan düzene uyarak egemenlik hakları kullanılır. Aksi bir uygulama devletler arasında çatışma nedeni olur.

    Demokraside cumhuriyetçiliğin gerekli olduğu halkın temel unsur olarak görülmesi gerekiği fikri üzerinde durulmuştur. İnsanların gelişmesi için birlikte yaşaması gerektiği ve siyasal topluluğun iyi yetişmiş insanlardan oluşması gerektiği cumhuriyetçilik ile açıklanmıştır.146

    d-Cumhuriyet Kavramı Demokrasi ile Birlikte Kullanılır.

    Cumhur halk demektir. Genelde Demokrasi ile birlikte kullanılan kavram olarak Cumhuriyet, Devlet Başkanının irsiyet dışı yol ile göreve geldiği bir sistemin adıdır. Başka deyişle Devlet başkanının seçim ile veya diğer yollar ile iş başına gelmesi önemli değildir. Demokratik Cumhuriyetten bahsedebilmek için irsiyet yolu ile Devlet başkanı olmamak gerekmektedir. Aksi halde cumhuriyetten bahsedilemez.

    Batı düşüncesi açısından Cumhuriyet ile birlikte demokrasiden bahsedildiğinde, egemenliğin toplumun tümüne ait olduğu bir sistem modeli açıklanır. Burada cumhuriyet ve demokrasi kavramları özdeşleştirilir. Oysa tarihi açıdan incelediğimizde bu ikisi arasında zorunlu bir bağ yoktur. Demokrasinin olmadığı cumhuriyetler olabilmektedir.

    Halkın egemenliği ile seçimle iktidara gelen hükümet başkanı, seçimle halkın başına geldiğinden demokrasi ve cumhuriyet birleşecektir. Cumhurun Başkanı olacaktır. Başka deyişle Cumhurbaşkanı diye adlandırılır. Halkın kendi geleceğini kendisinin tayin ettiği ve seçim sistemi ile yöneticilerin ve Devlet başkanının seçildiği hallerde cumhuriyet ve demokrasi iç içe çalışmaktadır.

    Yüklə 1,42 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   26




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin