Sargon hızla eğildi. Şimdi yüzü kızının yüzüyle aynı hizadaydı. "Söyle neler gördün?"
"Ben değil baba, Azarrath gördü. O uçtu ve aznalann üzerine çıktı. O anda Nargaratları görmüş. Çok yakın olduklarını söyledi."
Sargon kaşlarını çattı ve tekrar doğruldu. "Ummanlar! Gitme vakti geldi. Hazırlanın!" diye seslendi gür bir sesle.
151
Orkun Uçar - Burak Turan
Ummanlar aceleci adımlarını daha fazla hızlandırdılar. Çocuklar bir yerde toplanıyor, kadınlar erzakları yerleştirdikleri pişmiş çamurdan küpleri tekerleği olmayan tahta arabalara yerleştiriyorlardı.
Azazil ilk olarak orada gördü bu arabaları. Lilith'e sordu onların ne olduğunu.
"Onlar bizim araçlarımız," dedi Lilith ve yapmakta olduğu işe devam etti. Siyah ve parlak bir taş parçasını giysisinin ucuyla parlatıyordu.
"Peki atlarınız nerede?" diye ısrar etti Azazil.
Lilith taşı ovmaya devam ederken cevapladı. "Atlara ne gerek var ki?" dedi. "Bizim arabalarımız rüzgârda uçarlar."
"Nasıl olur ki böyle bir şey," diyerek şaşkınlığını gizlemedi Azazil.
"Büyü ile tabi ki," dedi Lilith. İşini bitirmiş olacak ki, elindeki siyah taş parçasını Azazil'e uzattı ve, "Bak," dedi. "Bu bizim uğurlu taşımız. İlk Umman yaratıldığında, bu taş ile birlikte yeryüzüne inmiş."
Aslında bu sadece küçük Umman çocuklarına anlatılan bir masaldı. Ama Lilith de tıpkı kendi yaşındaki Ummanlar gibi buna inanıyordu.
Şimdi taşı bir iple sarıyordu. Bu işlemi de bitirdikten sonra onu başka bir ip ile boynuna astı.
"Bu beni Nargaratlar'dan koruyacak," dedi. "Senin de böyle bir uğurun var mı?"
"Hayır," dedi Azazil. "Ben öyle şeylere inanmam!" Sesinde çocukça bir gurur vardı. Cebinden balmumuyla çevrelenmiş muskasını çıkardı. "Bunu bana dedem verdi," dedi. "Beni koruyan bu!"
Lilith, Azazil'in elindekine bir süre baktı. Ona pek de tılsımlı gelmedi görüntüsü.
152
Zifir
Babası, Lilith'e, "Hadi kızım acele edin!" diye seslendi. Onlara diğer çocuklann bulunduğu yeri gösteriyordu babası. Aceleyle o tarafa gittiler. Azanath'ın babası Yâbil'i gördüler. Azarrath'a öfkeli bir sesle, "Sakın arkadaşlannın yanından aynlma!" dedi ve Sargon'a doğru yürüdü.
Azazil, Lilith ve Azanath, diğer Umman çocuklarıyla birlikte sabırsızca bekliyorlardı.
Azarrath, Lilith'e dönerek, "Neden uçup buradan gitmiyoruz anlamıyorum," dedi.
Lilith akıllıca gülümsedi. "Herhalde sadece erkeklerin kurtulmasını istiyorsun Azarrath."
Lilith haklıydı, Azarrath bunu hiç düşünmediği için üzüldü. Umman kadınları için uçarak seyahat etmek hiç de kolay değildi. Eğer bunu yapmayı deneseler bile ağırlıklarını taşıyamayan kanatları kısa sürede felç olurdu.
"Benim de kanatlarım yok," dedi Azazil. Kendisini umursa-mamalanna sinirlenmişti. İkisi birden, Azazil'i hesaba katmamış olduklarını fark edip utandılar.
Sargon kolunu dağın bulunduğu yöne doğru uzatıp seslendi. "Hareket ediyoruz!"
O anda erzak küplerini taşıyan tahta arabalar yerden havalandılar ve ilerlemeye başladılar.
Her arabanın başında da onun yönünü tayin eden birer dişi Umman vardı. Muhtemelen Lilith'in söz ettiği büyüleri yapan da onlardı.
Erkeklerden bir grup önde gidiyordu, bir grup da kadınların, çocuklann ve arabaların arkasından gelip etrafı kontrol ediyorlardı. Hep birlikte ilerlemeye başladılar. Köyün eski kamp alanını terk ediyor oluşları pek çoğunu üzmüş görünüyordu.
153
Orkun Uçar - Burak Turan
"Ben buna alışığım," dedi Lilith. "Her zaman böyle bir yerden bir yere gideriz işte. Hep farklı yerler görmek çok güzel oluyor."
Azarrath sakince ellerini kavuşturdu ve Lilith'i onaylamadığını belirterek başını iki yana salladı. "Bence artık kendimize sürekli kalabileceğimiz bir yer bulsak daha iyi. Köyden ayrılmasak daha iyi olurdu. Savaşmayı tercih ederdim."
Azazil bütün bunların sebebinin kendisi olduğunu düşündü. Kalbine oluk oluk sıcak ve rahatsız edici bir duygu akıyordu.
Devasa yapraklı azna ağaçlarının arasında ilerleyerek dağın yakınlarındaki kayalık bir bölgeye gelmişlerdi. Artık ağaçlar sey-rekleşmişti ve Nargaratlar tarafından görülme riskleri artmıştı.
Hızlanmaları gerektiğini söyledi Sargon yüksek sesle. Kayalıkların üzerinde zorlukla yol aldıkları bir sırada, arkadan gelen erkeklerden biri telaşlı bir sesle ona seslendi.
En önde giden Sargon, kendisine seslenildiğini duyduğu gibi durdu ve arkasını döndü. Kendisiyle birlikte arkasına dönen Um-manlar'ın gördükleri manzara kanlarını dondurmuştu.
Ağaçların arasından yırtıcı bir hayvan gibi fırlayan onlarca Nargarat savaşçısı, havanın içinde rasgele etrafa saçılan gölgemsi vücutlarıyla hızla kendilerine yaklaşıyorlardı.
Sargon arka taraftan gelmekte olan Nemra adındaki ince ve çevik vücutlu bir Umman'a seslendi. "Nemra! Kadınları ve çocukları alıp Taş Köprü'ye doğru devam edin. Yanına üç savaşçı daha al!"
Daha sonra Tedmurtu'ya seslendi. "Bilge Tedmurtu, siz de Nemra ile gidin." Sözlerini bitirir bitirmez ön tarafta durmakta olan savaşçılarla birlikte diğerlerinin yanma doğru koşmaya başladı.
Yâbil, Sargon'un hemen yanındaydı ve oğlunun yanından geçerken ona göz kırparak, "Sakın endişelenme oğlum, baban onlara dersini verecek!" diye bağırdı.
154
Zifir
Azarrath, babasıyla gurur duymuştu o anda. Gözleri doldu ve, "Ben de savaşmak istiyorum baba!" diye bağırdı arkasından. Ama babası onu duymamıştı.
Nemra yanına kuvvetli üç Umman savaşçısı alarak kadınların ve çocukların yanına koştu. Onlara acele etmeleri için bağırdı. Arabaları kullanan büyücülerin ise arabaları hızlandırmaları gerektiğini söyledi. Tedmurtu yaşından hiç beklenmeyecek denli dinç hareket ediyordu.
Şimdi Taş Köprü Dağı'nın eteklerine doğru doludizgin ilerliyorlardı. Kabilenin otuz kadar erkeği yüzlerini Nargaratlar'a çevirmiş bekliyorlardı. Sargon'un emriyle havalandılar. Bileklerindeki pençeleri güneşin altında parlıyordu.
Nargaratlar'ın gölgemsi vücutları onların yanına ulaştı. İçlerinden biri tiz ve kulak tırmalayan bir sesle bağırdı. "İnsanlar, cinlerle birlikte yaşayamaz demedik mi size? O çocuğu bize verin! Bizim hakkımızda bu kadar çok şey bilmemeli, bu iki ırkın da doğasına aykırı!"
Sargon gür bir sesle Nargarat sözcüsüne cevap verdi. "O Ademoğlu artık bizden biri ve onu sizin karanlık ellerinize teslim etmeyeceğiz! Geri dönün Nargarat Kabilesi!"
Nargaratlar sayıca Ummanlar'dan fazlaydılar ve ellerinde tehlikeli silahlar vardı. Genelde hançere benzer küt ve kalın, eğik kılıçlardı bunlar. Buna güvenerek kibirlendiler. "Bizim istediğimiz olacak! Sizin gibi kanı bozuk bir kabileden ders alacak değiliz!"
Ummanlar gözlerini Nargaratlar'ın hain gözlerine dikmişlerdi. Gölge vücutlarının her hareketini dikkatle izliyorlardı. Ne olursa olsun onların buradan geçip gitmelerine izin vermeyeceklerdi.
Yâbil dayanamadı ve bağırdı. "Ne duruyorsunuz, saldırın Ummanlar!"
155
Orkun Uçar - Burak Turan
Bunu duyan herkes harekete geçti. Yâbil pençelerini üzerine fırlamış bir Nargarat'ın gölgemsi etinin içine gömdüğünde, yaratığın acı feryadı dağın eteklerinde yankılandı.
Neredeyse Taş Köprü'ye varmak üzere olan diğer Ummanlar durdular ve arkalanna baktılar. Gözlerinin önünde sergilenen vahşi görüntüler kalplerini yaralamıştı. Lilifh'in annesi kalabalığın içinde kocasını aradı. Sargon kanatlannı açmış, bir Nargarat'la kıyasıya mücadele ediyordu.
Ormanın kıyısında savaş kıyasıya devam ediyordu. Sargon, Yâbil'e dikkatli olması için bağırdı. Ama Yâbil bunu duyduğunda çok geçti, çünkü iki Nargarat çoktan onun üzerine sıçramışlardı. Biri arkasından diğeri de önünden saldırmışlardı. Yâbil pençeleriyle önündeki yaratığın göğsünü yaraladı. Arkadan saldıran yaratık ise Yâbil'in boynuna saldırdı ve elindeki hançeri ensesiyle sırtının arasına sapladı.
Azarrath, babasının haykınşını duydu ve diğerlerinin yanından ayrılarak ona bağırdı. Henüz gelişmemiş kanatlarını açmış, yamaçtan aşağıya hızla Nargaratlar'a doğru uçuyordu. Azazil, onun arkasından koşmaya başladı. Lilith, "Gitmeyin!" diye bağırdı ama onu duymadılar.
Nemra öfkeyle diğerlerinin yanından ayrıldı ve havaya fırladı. Kanatları rüzgân yakaladığında o da yamaçta süzülmeye başlamıştı.
Sargon en yakın arkadaşının ölümüyle sarsıldı. Kendisine doğru gelmekte olan Nargarat'ın göğsünü pençeleriyle parçalarken çığlıklar atıyordu.
Azarrath'ın kanatları bir anda donup kaldı. Hızla yere çarptı ve bayıldı. Nemra, onun yanına kondu ve Azarrath'ı kucağına alıp diğerlerinin arasına geri dönmek için havalandı. Azazil'e de geri dönmesi için bağırıyordu bu sırada.
156
Zifir
Azazil durdu ve derin derin soluklandı. Savaş alanına bakarken, Nargaratlar'dan birinin kendisini süzdüğünü fark etti. Arkasına döndüğünde diğerlerinden çok fazla uzaklaşmamış olduğunu görüp içi rahatladı. Bir yandan kendisine bakan yaratıktan gözlerini alamıyor, bir yandan da geri geri diğerlerinin yanına doğru gitmeye çalışıyordu.
Yaratık gölgemsi vücudunu harekete geçirip Azazil'e doğru süratle yaklaşmaya başlayınca, Azazil koşmaya başladı. Başka yaratıklar da geliyordu.
Nemra onları gördü ve Azarrath'ı diğerlerinin yanına bıraktığı gibi Azazil'e doğru uçmaya başladı. Diğer üç Umman savaşçısı da geliyorlardı.
Yaklaşan altı Nargarat ile Azazil arasında yere kondu Umman-lar. Pençelerini, üzerlerine gelmekte olan Nargaratlara doğru tutuyorlardı.
Yaratıklar hızlarını hiç azaltmadan Nemra ve diğer üçünün üzerilerine saldırdılar. Azazil, doğruca Lilith'in yanına gitti.
Lilith'in annesi Eridu da oradaydı ve kızgın gözlerle savaşın olduğu yere baktı. Taş Köprü Dağı'na doğru hızla ilerlemeye başlamışlardı. Azarrath yavaş yavaş kendine geliyordu. Sürekli babasını sayıklıyor, gözyaşları içinde lanet yağdınyordu Nargaratlar'a.
Azazil, ona sarıldı ve omuz omza vererek tepeye doğru birlikte tırmandılar. Lilith yanlarında bir ruh gibi tepkisizce yürüyordu. Annesi kanatlarından birini onun arkasına doğru germişti. Kendisini güvende hissediyordu Lilith.
Kabilenin erkeklerinin sayısının azaldığını görmüştü Eridu. içindeki kötü hisler büyüyordu.
Nemra pençelerini önündeki yaratığın karnına sapladı. Diğer bir yaratık ise elindeki küt burunlu kılıcı onun kanatlarına vurdu.
157
Orkun Uçar - Burak Turan
Nemra haykırarak yere düştü. İkinci darbe ise Nemra'nm boynuna inmekteydi.
Diğer üç Umman erkeği de fazla dayanamadılar ve Nargarat-lar tarafından habisçe katledildiler.
Kadınları ve erkekleri koruması için görevlendirilen dört Umman da ölmüştü. Hayatta kalan iki Nargarat ise kaçmakta olan Um-manlar'a doğru gidiyordu.
Sargon olanları görmüştü. Sırtına aldığı bir darbe onu sersem-letmişti ancak kendini bırakmıyordu. Arkadaşlarının arasından ayrıldı. Yerden havalanmaya çalıştı, ama gücü yetmedi. Elinden geldiğince hızlı koşuyordu.
İki Nargarat gölgemsi vücutlarını kaçmakta olan Ummanlar'ın yanma yaklaştırdı. Bütün Umman çocukları kaçıştılar. Kadınların çoğu kaçtı. Ancak Eridu, kocasının gelmekte olduğunu gördü ve onu yalnız bırakmak istemedi. Lilith'e, "Çabuk diğerleriyle birlikte kaçın!" diye bağırdı ve gölgemsi yaratıklara doğru koşmaya başladı.
Lilith, annesinin ardından haykırarak dizlerinin üzerine düştü. Azazil ve Azarrath onu yerden kaldırmaya çalıştılar. Lilith direniyordu.
Sargon gölge yaratıklara yetişti. Yaratıklar durdular ve arkalarını döndüler. Ellerindeki kanlı hançerleri yüzüne doğru savurdular aynı anda. Sargon sendeleyerek düştü. Darbelerden kaçabilmişti.
Gölge yaratıklardan birisi gözlerini kıstı ve kana susamış ağzını açarak, "Direnme Umman! Azazil'i ver bize!" dedi.
Arkalarından gelmekte olan Eridu'yu henüz fark etmemişlerdi.
Sargon, "Hayır," diyebildi. Yorgunluktan bulanmış olan zihninin söyleyebildiği yalnızca buydu.
Eridu pençeleriyle kocası ile konuşan yaratığın sırtına vurdu. Yaratık bağırdı ve yere düştü. Eridu'nun zayıf pençeleri onu öldür-
158
Zifir
mek için yeterli olmamıştı. Onun Nargarat'a saldırmasıyla, diğer yaratık da Sargon'un üzerine atlamıştı. Sargon acı bir çığlık attı. Yüreğinin üzerindeki hançerin ete girdiği yerden kan fışkırıyordu.
Lilith bunu görmüştü. Bağırmaya başladı. "Babaaa!"
Sesi Taş Köprü'nün sınırlarını bile geçip uzaklara taşmıştı.
Eridu, kocasının ölümünü gördü. Dizlerinin üzerine çöktü ve ağlamaya başladı. Yerdeki yaralı Nargarat zorlukla ayağa kalktı. Hançerini havaya kaldırdı ve savunmasız bir halde yerde duran Eridu'nun boynuna savurdu.
Lilith yerinden kalktı ve onlara doğru koşmaya başladı. Azazil ve Azarrath da arkasından gitti. Lilith yaralı Nargarat'ın yüreğine henüz sertleşmemiş pençelerini savurdu. Pençeleri kırıldı ve Nargarat kahkahalar atmaya başladı.
Azarrath yerden havalandı ve güçsüz kanatlarına doğaüstü bir gücün akmakta olduğunu hissetti. Kanatlarını sonuna dek germiş, rüzgârı kucaklayarak Nargaratlar'ın üzerine doğru süzülürken, yaralı Nargarat, Lilith'in saçlarını sol eliyle tutmuş ve diğer elindeki hançeri boynuna vurmak için havaya kaldırmıştı. Lilith çığlıklar atıyordu.
Azarrath yetişemedi. Lilith'in boynu vücudundan ayrıldı ve aşağıda sürmekte olan savaşın kalıntılarına doğru yuvarlanmaya başladı.
Azarrath bir şahin gibi Nargarat'ın ensesine pençesini sapladı ve henüz yere konmamışken yeniden havalandı. Diğer yaratığın kılıç darbesi kanatlarını sıyırdı. Azarrath yeniden yere yaklaştı. Bu kez doğruca ölmek üzere olan yaratığın sırtına indi. İki pençesini birden omuzlarından ciğerlerine doğru sapladı.
Kollarını geri çekip yaratığın içindeki pis kanın dışarı fışkırmasına izin verdiğinde, yüzünde deliliğe benzer bir ifade vardı.
159
Orkun Uçar - Burak Turan
Azazil, Lilith'in ölmüş bedenini kucağına aldı ve dizleri üzerinde bağırmaya başladı. Lilith'in başı, babası Sargon'un cansız vücudunun yanında duruyordu.
Azazil bağırıyordu. Gözyaşı kanla karıştı.
Azarrath çılgınca kollarını savurarak diğer yaratığın kendisine yaklaşmasını engellemeye çalışıyordu. Küçücük boyu ve güçsüz kanatlarıyla işlediği cinayetin sırtında bir akbaba gibi duruyordu şimdi.
Azazil yüreğinde kaynamakta olan bir kazanın devrildiğini hissetti. Kanına zehir gibi bir acılık yayıldı. Bütün organları şimdi bağırıyordu. Bütün hücreleri ağlıyor, nefesi ölüm kokuyordu.
Azazil'in sığırcıkları teker teker öldü. Sürü dağıldı, çınar dalları kurudu. Çevresine lanetini bulaştırıyor, kimi aile biliyorsa kaybediyordu.
Başının üzerinde bir hortum belirdi.
Hava, üstünde daireler çizerek dönüyordu. Saçları havalandı. Yerçekimi tersine dönmüş gibi yüz kasları yukarı doğru çekiliyordu.
Küçük bir çocukta görülmemiş bir ısdırapla ayağa kalktı. Ayağa kalkmadan evvel, Lilith'in başsız bedenini yere yavaşça bırakmıştı. Boynundaki siyah taş kolye otların üzerine düşmüştü, alıp kendi boynuna astı.
Arkadaşı Azarrath'in kendini savunurken yara aldığını gördü. Göğsünden kan akıyordu. Kedinin fareyle oynadığı gibi yaratık da Azarrath'la oynuyordu.
Birkaç adım attı. Sanki görünmez olduğunu hissediyordu Azazil. Adımları, ormanın ve dağın iblisleri tarafından fark edilmemişti.
Ölen yaratığın elinden düşmüş hançeri aldı. Kabzasından, ucuna dek kıpkırmızı sırla kaplanmış bir kılıçtı bu. Lilith'in canını alan kılıç! "Lilith," dedi fısıldayarak. Kıvrılarak uzayan kılıcını havaya
160
Zifir
kaldırdı. "Lilith!" diye haykırdı yeniden ve havada savurarak Azar-rath'm savaştığı gölge yaratığa doğru fırlattı.
Azarrath yeni bir yara daha almıştı. Omzunun üzerinden hızla geçen kılıcın, önündeki yaratığın göğsüne saplanışını gördüğünde durdu. Pençesi havada kalmıştı.
O anda Azarrath'ın yüreğindeki ateş hızla soğudu. Biraz önce içinde bulunduğu durumun şiddetiyle sarsıldı. Tıpkı babası gibi bir savaşçı olduğunu kanıtlamıştı sonunda! Buna inanamıyordu. Gerçekten yapmış mıydı?
Kendinden geçmiş olduğunu anladı. Dizlerini kırarak sırtında durduğu yaratığı öldürdüğünü anımsadı. Bir anda karşısında ölen yaratığı aynmsadığında hızla arkasına döndü ve kendisine doğru yürüyen Azazil'i gördü.
Onu bu kadar çok sevmesinin sebebi elbette onun da kanında akan asil cesaret olmalıydı. Ne güçlü bakışları vardı...
Yavaşça geldi ve yaratığın göğsündeki kılıcı çıkardı Azazil. "Bu kılıcın adı Lilith!" dedi fısıldayarak. Boynundaki siyah taşlı kolyeyi kopardı ve ipini kılıcın kabzasına dolamaya başladı. Kılıcın üzerinde, siyah bir inci gibi ışıldadı taş.
Kadınlar ve çocuklar kayalıkların üzerinde dağılmıştı. Tedmur-tu, Taş Köprü Dağı'nın eteklerinde durmuş kollarını savaş alanına doğru açmıştı. Yorgun sarımtırak kanatları titriyordu Tedmurtu'nun.
Savaş bitmişti.
Kan ve irinle boyanmış kanatlan ağn ve aryalı adımlarla arşınladı geriye kalan dokuz Umman. Yorgun gözlerinde tuhaf bir sevinç vardı. Neyi savunmuşlardı? Ne için savaşmışlardı? Bunu düşünmüyorlardı bile. Azazil bütün olanlar için sadece bir bahaneydi. Asıl mesele, Nargaratlar'ın ayaklarının altında çiğnenmek üzere olan bir onurdu ki, onu kurtarmışlardı. Onurlarını... Azazil'i...
161
F: 11
Orkun Uçar - Burak Turan
Yaralı savaşçılar Sargon'un cesedinin yanında durdular. "Yeni bir kahramana ihtiyacı var kabilenin," dedi içlerinden biri.
Sargon'un anısına, kanatlarından bir tüy kopardılar. Diğer bütün ölen savaşçıların kanatlarından da birer tüy alacaklardı. Bu tüyler, kadim siyah taşın çevresine bağlanacaktı. Daha önceki binlerce tüyün yanına.
Tedmurtu seslendi. "Geçidin ağzına gidiyoruz. Orada kamp kuracağız!"
Azazil ve diğerleri Tedmurtu'yu duymuşlardı.
Uzun bir süre sonra, Azarrath ve dokuz Umman ile birlikte Taş Köprü Dağı'nın eteklerindeki yeraltı geçidinin ağzındaki kampa ulaştı Azazil. Tedmurtu onları ayakta karşıladı. "Bugün yeniden doğduk!" diye bağırdı onlara doğru.
Kamp alanında kendilerine ayrılan yerlere dağıldılar. Gözyaşı ve keder, bulutlardan daha yoğundu üzerlerinde. Azarrath ve Azazil bakışlarını uzaklara dikmişlerdi. Ölenler için ağıt yakıyordu yürekleri.
Azazil kinle dolmuştu. Öfke ve kederi saç tellerinde bile hissediyordu.
Azarrath, "Sence her şeyin sonunda mıyız?" diye sordu.
Azazil öfkeyle kıvrılmış dudaklarını araladı ve, "Hayır," diyebildi. "Her şeyin başlangıcındayız!"
Birbirlerine baktılar. Kaderlerinin bağlandığını hissediyorlardı.
162
Zifir
16
Azazil gözlerini, kulübenin loş karanlığına açtı. Yüzünün gözyaşlarıyla ıslanmış olduğunu fark etti. Azarrath uyanmış ve kanatlarını temizliyordu.
"Uyandığına sevindim, karanlık neredeyse çökecek!" Sesinde alaycı bir ifade vardı.
Azazil yattığı yerde doğruldu. Sersem gibiydi. Geçmişi düşünerek her uykuya dalışında aynı şey geliyordu başına. Anılar, rüyaya dönüşerek zihninde akmaya devam ediyorlardı. Olanca gerçeklik-leriyle hem de. O günü yeniden gerçekten yaşamıştı. Böyle bir rüya olmaz, diye düşündü. "Her şey tamamen yaşandığı gibiydi..."
Yüreğinde hâlâ Lilith'in acısı duruyordu. Zaten hiç kaybolmamıştı ki.
163
Orkun Uçar - Burak Turan
Birlikte ayağa kalktılar ve Azazil'in anılarına ev sahipliği yapmış kulübeden çıktılar. Dolunay, tüm çıplaklığıyla mavi bulutların arasındaki yerini alıyordu.
Ormanın içinde uzun bir yürüyüş yapacaklardı. Azazil bir sigara daha yaktı. Dumanını ormanın karanlığına doğru üfledi. Kılıçlarım kontrol etti. Kabzalannı şefkatle okşadı. Siyah gömleğinin üzerinden koynundaki muskayı tuttu.
Yürümeye başladılar. Gidecekleri yerin dehşetini bir an bile akıllarından çıkaramadan uzun dakikalar boyunca yürüdüler. Neredeyse hiç konuşmadılar.
Ağaçlann dibindeki, kokuşmuş, ölü toprağın farkına vardıkları bir bölgede Azazil eğilerek yerden bir avuç toprak aldı. Toprağın ölü ruhu hücrelerinde anılarını titreştirdi. "Kokularını yüreğimde hissediyorum Azarrath!" dedi burnunu toprağa yaklaştırıp derin bir nefes aldıktan sonra.
"Devam edelim kardeşim," diye etrafı kolaçan ederek fısıldadı Azarrath.
Bir süre daha ilerlediler. Geldikleri bölgede toprağın kokusu dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı ve ağaçlar, köklerinden dallarına dek kurumuştu. Çeşitli hayvanlara ait kemikler, yüzeyden gö-rünebiliyordu. Azarrath ucu toprağın dışına çıkmış bir kemik parçasını çürümüş çamurumsu toprağın içinden çekip çıkardı. "Bu bir hayvana ait değil!" dedi dehşet içinde.
"O bir insanın kaval kemiği Azarrath!"
Azarrath duydukları karşısında dehşete kapılarak elinde tuttuğu şeyi tiksintiyle kuru dalların arasına fırlattı.
Bir süre daha yol aldıktan sonra, "Etraftaki leşler çoğalıyor," dedi Azazil. Toprak, henüz çürümemiş ya da yan yanya çürümüş hayvan leşleriyle örtülmüştü. Ve en kötüsü insanlarınkiydi. Kokuş-
164
Zifir
maya başlamış etlerini saran yırtılmış ve tam anlamıyla paramparça edilmiş kıyafetleri, çekirgeler, hamamböcekleri ve çenesinde kancalan olan, sapsarı iğrenç böcekler tarafından kemiriliyordu.
Bütün bu kokuşmuşluğun, bir ağacın etrafında toplandığını gördüler. "Aradığımız ağaç bu Azarrath!" dedi Azazil iğreti bir fısıldamayla.
"Uzza bu mu?"
Kupkuru, kocaman bir gövdeye sahipti Uzza. Çevresindeki kuru ağaçlardan daha büyük dallan onu ormanın içinde yükseltiyordu. Dallan, biçimsizce birbirlerine girmişti ve biraz dikkatli bakınca kabuğunun içinde hareket eden böcek öbekleri görülebiliyordu.
Azazil ağacın ana gövdesinin, toprağın içine doğru ikiye ayrıldığını gösterdi. "Buradan gireceğiz!"
Azarrath tiksinerek ellerini toprağa soktu ve ağacın dibini kazmaya başladı. Pençelerini topraktan her çıkarışında, devasa solucanlar ve besili böcekleri de toprakla birlikte arkasına fırlatıyordu. Çok geçmemişti ki, toprak bir anda çöktü ve yerde küçük bir oyuk açılmış oldu.
Azazil o tarafa yürüdü ve içeri baktı. "Doğru yerdeyiz. Kapı sadece gizlenmiş."
Boşluktan içeri atladı ve diz çöküp etrafı kontrol etti. Bu nemli yeraltı mağarasını zayıf bir ışık aydınlatıyordu.
Azarrath da içeri atladı. Belini bükerek durdu ve kanatlarını silkeledi. İçeri dikkatlice baktığında sağ tarafa dönen ve ucu görünmeyen bir tünel gördü. Toprağın üzeri kaygan bir sıvıyla kaplanmış gibiydi.
Azazil ve Azarrath tünelin içinde sessizce ilerlemeye başladılar. Azazil kılıcını çıkararak sağ eline aldı. İlerledikçe tünelin sola doğru kıvnlmaya başladığını gördüler. Azazil önden ilerliyordu. Bir
165
Orkun Uçar - Burak Turan
süre durarak sırtını duvara yasladı ve boynunu uzatarak yola baktı. Azarrath'a, "Devam edelim," dedi.
Mağara genişlediği için şimdi etraf daha aydınlıktı. Duvarlardaki desenleri fark edebiliyorlardı. İlk olarak Azarrath durdu ve kardeşine seslendi. Azazil geri döndü ve gösterdiği yere baktı. Azarrath parmağını duvardaki bir çizime doğrultmuştu.
"Bu Bi'rûn Satan," dedi Azazil.
Duvardaki figürde yedi başlı bir ejderha, kendisine benzeyen, ama yalnızca tek kafası olan diğer küçük ejderhaların ortasında durmuş, her ağzından alevler püskürterek, insanları yakıyordu. İnsanlar, kaçıyor ya da yanıyorlardı...
Altıdaki tuhaf alfabeyi Azarrath zahmetsizce okudu, "...ve Bi'rûn Satan cinleri kutsadı!" Biraz altında ise, "Dünyayı, sadece onlar için yaşanır bir yer haline getirdi..." yazıyordu.
Azazil biraz daha ileride, başka çizimler de gördü. Işığın dalgalanarak vurduğu yüzeyde, yedi ayrı kanadı olan Bi'rûn Şatan'ın başka bir figürü vardı. Arkasında kendisinden daha büyük dalgalarla bir kente doğru ilerlerken resmedilmişti. Bu çizimin de altında aynı dil ile yazılmış şiir biçiminde yazılar vardı. Azarrath yaklaştı ve orada yazanlan fısıldayarak okudu.
Yalnızca bilen okur onun kitabını, Kanını kanında bilen. Uyanır Bi'rûn Satan, kadim çağların kralı, Dünyayı hesaba çeken.
Azarrath düşünceli bakışlarını zemine doğrulttu. "Sence kitabı bulmuş olabilirler mi?"
Azazil buna cevap veremiyordu. Asıl sorunun, kitabı okuyacak kişiyi bulup bulamadıkları olduğunu düşünüyordu. Bilge Rak-
166
Zifir
haşa'nın sözleri kulağında çınlıyordu. "O kitap ancak onu okuyabilecek bir kişiyle işe yarayacaktır. Onu okuyabilecek kişi ise Bi'rûn Şatan'm bilinmeyen soyundan gelmektedir. Bi'rûn Satan'in sözcükleri, o kişiye açılacaktır. Aksi durumda kitap, hiçbir işe yaramayacaktır." "Bildiğim tek şey, bu tünelde ilerlemeye devam etmemiz gerektiği!"
Dostları ilə paylaş: |