Medreseler talebelerinin üç aylarda cerre çıkmaları, Tanzimatdan sonra çeşidli meslek mektebleri açıldığı devirde yeni gençlik tarafından, medrese talebeleri için haysiyet kırıcı bir yol görülmüşdür; bunu bir acı olarak duymuş olan büyük islâm şâiri Mehmed Akif, her medreselinin, her başı sarıklı hocanın cer softası olmadığını şu üzgün tariz ile anlatmak istiyor:
Nesli hâzır ki sarık gördü mü terzil ediyor Def ol ıskatçı diyor, çerçi diyor, leşci diyor...
M. Zeki Pakalın «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde cer ve cer softaları için: «Bayram ertesi medreselerine dönerler, topladıkları şeyler ile ertesi seneye kadar geçinirlerdi» diyor.
Osman Nuri Ergin «Türkiye Maarif Tarihi» isimli eserinin ikinci cildinde «Darülfünun» bahsinde, metin dışı bir notunda şunları yazıyor: «Cer denilen^usûlün lehinde ve aleyhinde birçok sözler söylenmişdir. Tanzimat-'
tan sonra açılan mektebler halk ile temas etmedikleri halde (?) medreselerin cer vesilesi ile köylere kadar yayılarak halk ile temas etmesini halkçılık bakımından faydalı görenler de olmuşdur (!)».
Velevki kendi mütaleası gibi yazmıyor i-se de O. N. Ergin gibi maarif târihimiz üzerinde hakikaten derin bilgi sahibi bir muharririn, talebelik şahsiyeti ve nezâheti ile tenvir yolunda halk ile teması bu konuda karış-dırması bir az garibdir; kaldı ki medrese ve-kar ve terbiyesi üzerinde mutaassıb müderrisler talebenin cerre çıkmasının dâima aleyhinde bulunmuşlardır. Tanzimatdan sonra a-çılan mektebler talebelerinin yaz tatil aylarında sıla için memleketlerine dağılmaları halk ile, halkı tenvir yolunda bir temas sağlamamış mıdır?
Gençliğinde kışlık erzak ve müstamel es-vabdan başlayarak paraya kadar mal toplamaya alışmış bir softanın kadılık (hâkimlik) vazifesinde rüşvete karşı ne dereceye kadar iffetini koruyacağı ayrıca sorulmaya değer meseledir.
CERÎDEİ HAVADİS — Devlet eliyle çıkarılmış ilk Türk gazetesi «Takvimi Vekaayi» den sonra devlet yardımı gören şahsî teşebbüs ile çıkmış yarı resmî ikinci Türk gazetesi.
İstanbul Ansiklopedisinde bu gazetenin tarihçesinin tesbitini, bu sahada en sağlam bilgiye sahib, geniş tetkiklerde bulunmuş muharrir Cemal Kutay'dan recâ etmiş, ve sayın C. Kutay da 1983 yılı Şubat ayında vâki bu recâmızı kabul etmiş, bu maddeyi gereği gibi yazacağını vaad etmişdi. Fakat biz bu şehir kütüğünde kalem arkadaşlarımıza kıymetlerine bahâ biçilmez yardımları karşılığı en küçük bir telif hakkı ödeyemediğimiz için, recâmızı iki defa tekîden bildirdikden sonra, fazlaca ısrar edemedik. Sayın C. Kutay'ın yazısı bu satırların matbaaya tevdiği gereken zamana kadar elimize geçmediği için, biz de sayın yazara güvenerek Cerîdei Havadis koleksiyonları üzerinde bizzat meşgul olamadığımızdan, aşağıdaki satırları kaydetmekle iktifa zaruretinde kaldık.
Ahmed Rasim «İstibdaddan Hâkimiyeti Milliyeye» adlı eserinin ikinci kitabında: «Hicrî 1247 senesi cemâziyelûlâsmın beşinci günü (Ekim 1831) intişar eden Takvimi Vekaayî'den
^c'Û.Jly'j iJU» f.»»/»*--.; j/
» Ui_»ı
İ k-~.-l.-S>.j
•i.1 •hji' j l»1 öf'1 ...»y J uı t; u;
j jt c» C; j' J-i Üii}ü,.
~h.dk jjlji.LJSİLa;; ll .i*
•! tj A.JV O'.-f.İ, IL-, .J^
jl'j" ^"JJ J/— -J-*j-
; jl_:1)\/ i .AjUU^
Cerîdei Havâdis'in 10EM) numaralı nüshasının birinci sayfası
CERÎDEÎ HAVÂDÎS
— 3498 —
istanbul
ANSİKLOPEDÎSl
— 3499 —
CERRAH, CERRAH DÜKKÂNLARI
dokuz sene sonra, yâni hicrî 1256 senesinde (M. 1840) Cerîdei Havadis nâmı ile yan resmî bir gazete daha intişar etmişdir. Cerîdei Havadis jîngiliz tebaasından Vilyam ÇörçJÜ (William Churchill?) nâmında biri tarafından tesis edilmişdir. Hicrî 1290 da (M. 1873) Ebüz-ziya Tevfik Bey tarafından neşredilmiş Salnâ-mei Hadîka'da görmüş olduğumuz «Türk Gazetelerinin Terâcimi Ahvâli» isimli makaale-yi aynen iktibas ediyoruz» diyor.
Ahmed Rasim'in aynen neşrettiği makaale şudur:
«Cerîdei Havadis tesis edildiği 1256 (1840) senesinden 1277 (1860) senesine kadar yirmi bir yıl haftada bir defa (haftalık gazete) neşredilir, ve bir nüshası, o vaktin rayici ile üç buçuk kuruşa satılırdı. İptidâi neşrinde bir sene .kadar halkın rağbetini cel-betmek için ilân dağıtılır gibi müvezzîleri rast geldiğine bâdilıavâ verirlermiş. Hizmeti jise Avrupa'nın sırf eğlenceden ibaret olan letâi-fi vukuuâtma, ve Amerika ile Hind ve Çinin, o zamanlarca hemen tahkiki muhâlâtdan olan, acâibâtına terceman olmakdan ibaret idi. Mü-essisi devletden 2000 kuruş maaş alırdı. Müşterilerinin ekserisi havas ile memurini devlet ve vülât (valiler) dan ibaret idi. Mâmâfî îrâdı masrafına maa ziyâdeten kifayet, ederdi. Hattâ Kırım, Muharebesi Cerîdei Havadis için bir devri mes'ud olmuşdur, çünki halk ara sıra çıkardığı ilâveleri, kıtlık zamanında ekmek kapışır gibi yağma eder ve makinala-rı basmaya yetişemezdi. Cerîdei Havadis, memleketimizce fevkalâde olarak böyle bir devir dahi geçirmiş olduğu halde ne şeklini, ne lisânını ve ne de vazifesini ıslâh etmeyi hatırına bile getirmiyerek deve yürüyüşünden ayrılmamış iken Tercemânı Ahval gazetesi (Agâh Efendi'nin çıkardığı ilk müstakil, gayri resmî Türk gazetesi; B.: Tercemânı Ahvâl) çıkar çıkmaz onu istirkaab ile yevmî, fakat üç-de ikisi hikâye, ve üçde birinin yarısı havadis ve diğer yarısı ilân olarak iki sayfadan ibaret bir ilâve neşrine başladı ki sonra iki sayfa daha ilâvesi ile buna Ruznâmei Cerîdei Havadis nâmını verdi. İki üç sene de bu hal ile devam eyledikden sonra hacmini büyüterek şimdiki şeklinde (?) neşrine başladığı gün bir makaale ile babası olan Cerîdei Havadisin kûşei refâğı ihtiyar etmesi cihetiyle kendisi zamanın ihtiyâcâtına muvafık hizmet edeceği-
ni ilân etmiş idi ki bir hayli zaman hâlen ve kaalen güzel bir yolda devam ve muahharen bâzı efâdıl ve cazımın ianeyi maddiye ve mâ-neviyelerine dahi mazhar olarak haylice rağbet hâsıl edebilmişdi. Görülüyor ki Cerîdei Havadis Sultan Abdülmecid'in cülusundan bir sene sonra intişar etmiş ve müşâriileyhin irtihâli senesi olan 1277 senesine kadar rakib-siz, memâliki Osmâniyede yegâne yarı resmî gazete olarak kalmışdır. Demek ki Sultan Me-cid devri matbuat noktai nazarından hayli vakit kaybetmişdir.»
Avukat Abdürrahman Âdil Bey merhum da «Matbuat Hâtıraları» adındaki makaalele-rinin birinde şunları yazıyor: «Cerîdei Havadisi İngiliz Vilyam Çörçil kurdu, Münif Efendi (sonra Maarif Nazırlarından ve devrin seçkin bilginlerinden Münif Paşa) de muharrirliğini yapdı. Yevmî (?) bir yaprak olarak çıkardı, sonra iki yaprak oldu, asıl adı Ruznâmei Cerîdei Havadis idi, Çörçil 1262-1263 (M. 1845 -1846) de öldü, gazete oğluna kaldı, devletten 2500 kuruş maaşı vardı» diyor. Bu satırlarla Ebüzziya'nın söyledikleri arasındaki tezadlarda elbet ki Ebüzziya'ya güvenile-cekdir. Zira ortada gazetenin koleksiyonları da vardır.
Ebüzziya Tevfik Bey Cerîdei Havadisin ilâvelerini müezzilerle dağıttığını söylüyor, bunları zamanımızdaki gazete müvezzileri zannetmemelidir, gazetenin aylıklı veya gün-delikli adamlarıdır. Gazeteler uzun zaman tütüncü, tönbekici, yazıcı (arzuhalci) dükkânlarında satılmışdır, Cerîdei Havadisin 27 Ramazan 1276 tarihli (Nisan 1860) ve 984 numaralı nüshasında şöyle bir ilân vardır: «Üsküdar-da bulunan zevat Ceride çı'kdığı gün alama-yub birkaç gün arası geçdiğine binâen bundan böyle Üsküdarda Yeni Camii şerif sebilhanesi önünde yazıcı Osman Efendinin dükkânında bulundurulacak ve fiatı maktûei mâlûmesi ile satılacakdır».
Cerîdei Havadis dört yaprak olarak çıkdı-ğı ve hacmini büyüttüğü zaman 27,5 X 41 santim eb'adında bir kâğıda basılmış ve sayfaları üç sütun üzerine tertip edilmişdir. Gazetede hemen .hiç değişmez bir halde dört başlık görülür: l — Havâdisâtı Dahiliye (İç Haberler): Rütbe alanlar, tâyinler, nakiller, İstanbul'a gelen mâruf ecnebiler, iç haberler, cinayetler, cinayet mahkemeleri kararları, yangınlar, hır-
sızlıkla**; şekavet haberleri; 2 — Havâdisâtı Ecnebiye (Dış Haberler); 3 — Meskukât (Borsa Haberleri); 4 — İlân.
, İç haberler ve ilânlar arasında cemiyet ilmi, tarih, folklor ve bu arada bilhassa İstanbul hayatı ve tarihi bakımından çok mühim kayıdlar vardır, uzun bir zaman İstanbu-lun, dolayısı ile Türkiyenin tek yarı resmî gazetesi olduğundan tek kaynak halindedir. Ev, konak, yalı satışları için verilen ilânlarda binalar hakkında tafsilât da kaydedilmiş-dir ki, hâlen örnekleri hemen hiç kalmamış o eski evler hakkında mübhem de olsa bir fikir vermektedir, ayrıca İstanbul'un içtimaî seviyesi de görülmektedir. Meselâ 1276 (1860) yılında bir atcanbazı olan Ahmed Ağanın nasıl bir hayat seviyesine sâhib olduğunu dul zevcesinin verdiği şu satış ilânı açık olarak göstermektedir: «Fatih civarında Yeni Hamam kurbinde Sinan Ağa Mahallesinde cadde üzerinde alt ve üst katda ve harem ve se-lâmlıkda büyük ve küçük 14 oda, müteaddid sofalar ve sandık odası, kiler ,ve ahır ve hamam, ve akar tatlı suyu, ve erkek ve kadın •ağsılarına elverişli ve kullanışlı mutfak, ve 6000 arşından mütecaviz meyve ağaçlı harem ve selâmlık bağçeleri, ve bağçede altlı üstlü iki odası ve sofası olan köşk olduğu halde müteveffa Canbaz Ahmed Ağanın zevcesi Fatma Hanımın konağı satılık ©lub istek edenleri içinde bulunanların gezdireceği, ve pazarlığı dahi onlarla olacakdır».
Cerîdei Havâdis'in azametli koleksiyonu üzerinde çok emek vererek çalışacak bir kalem sahibi millî kütübhânemize tarihimiz ve cemiyet hayatımız' bakımından çok kıymetli vesikalarla dolu monografiler verebilir.
CERİDEİ HAVADİS — 1839 da ermeni-ce harflerle türkçe olarak İstanbul'da neşredilen bir gazetedir. Bu bilgi, 1879 da İstanbul'da Zartaryan Matbaasında münteşir Mı-kırdiç Çolakyan'ın telif ettiği bir ders kitabının sonunda bulunan ve mezkûr tarihe kadar ermenice harflerle neşredilen gazete ve mecmualara ait bir listeden elde edilmiştir. Maalesef kimin tarafından ve ne kadar zaman çıkarıldığı zikredilmemiştir.
Kevork PAMUKClYAN
CERİDEİ ŞARKİYE — Dikran Efendi Civelekyan (1848-1907) tarafından ermenice harflerle türkçe olarak istanbul'da neşredilen
siyasî, ticarî, iktisadî ve ilmî günlük bir gazetedir. 7 Temmuz 1877 den beri intişar e-den «Tercemânı Efkâr'ın devamı olarak l Haziran 1885 de çıkmağa başlamış ve müessisi-nin ölümünden sonra, oğlu tarafından takriben Birinci Cihan Harbinin iptidasına kadar neşriyatına devam edilmiştir. Asrımızın basınında gazetenin idarehanesi, Babıâli Cad. No. 20 de bulunuyordu.
Kevork PAMUKCİYAN
CERMANYA (GERMANYÂ) HANI — Bahçekapı'da, Âşirefendi Caddesinden ve A-talar Hanı yanından Yeni Postahâne Caddesine inen Fındıkçı Remzi Sokağı'nda 15-17 kapı numaralı handır. 1913 senesinde bir Alman bankası olan Dresdner Bank'ın İstanbul şubesi; Doyçe Oryant Bankası (Deustche Orient Bank) tarafından bir Alman mimara yaptırılmıştır ki; önden bir kule görünüşünde olan kubbeli bina; mimarî tarzı itibariyle XVI. a-sır mimarîsini andırır. Beş katlı olan binada birinci kattan itibaren «aydınlık» tâbir edilen bir boşluk vardır ki; hanın 40 odası bunun etrafında toplanır. Çoğunlukla yabancı kumpanyaların bulunduğu handa tasfiye halinde olan Doyçe Oryant Bankası, La Baluaz Nakliyat, yangın sigorta kumpanyası, Lö Feniks Espan-yol Manhaym Sigorta Kumpanyalarından mâda bazı Türk sigorta şirketleri acentalikları i-le avukatlar ve hanın zemin katında Yapı ve Kredi Bankası Bahçekapı Şubesi bulunur. O. daların kira bedelleri 25 -100 T.L. arasında değişmekteydi (1962 Eylül).
Özay ASLAN CERRAH, CERRAH DÜKKÂNLARI —
Arabca «yara» mânâsına «curh» kökünden i-sim, yaraları timar ve tedavi eden, yaralı u-zuv üzerinde ameliyat yapan hekim, tabib (Türk Lügati); eski cerrahı zamanımızın operatörü ile karışdırmamalıdır; cerrah, bıçağını gözle görünen yaralar, çıbanlar üzerinde kullanırdı. Zamanımızın operatörü geniş ihtisas sahasının içine eski cerrahın işlerini de almış-dır.
Tanzimâta kadar cerrahlar da kasab, manav, bakkal vesaire gibi bir esnaf zümresi o-larak kabul edilmişdi, ve bütün esnaf gibi gedik usûlüne bağlanmışdı; yâni, İstanbul'da usta ve yamak kaç nefer cerrahın icrâyi sanat edeceği, muayene ve tedâvihân mânasına «dükkân» larının da kaç tane ve nerelerde
CERRAH, CERRAH DÜKKÂNLARI
— 3500 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
3501
CERRAHÎ TEKKELERİ
bulunduğu tesbit edilmişdi; gedik fazlası hiç bir cerrah dükkân açıp iş göremezdi. Gedikli dükkânlarda çalışan cerrahların diğer esnaf-dan farkı, Hekimbaşı ile Cerrahbaşı huzurunda imtihan olarak mesleklerinde ehil olduklarına dâir bir ruhsatname almaları idi; şâir halleri için, .zamanımızın belediyesi (yerinde İstanbul Kadılığı tarafından teftiş olunurlardı.
Bir cerrah gediğine sâhib olmak için müs-lim ve gayri müslim tefrik edilmediği gibi Osmanlı tebaasından olmak da şart değildi.
Cerrahlar yara umarından başka sünnetçilik de yaparlar idi, yalnız sünnetçilik yapacak cerrahların müslüman olmaları şart idi. On altıncı asırda Enderunu Hümâyunda bir Cerrah Mehmed Ağa, Üçüncü Sultan Muradın büyük oğlu Ve veliahdi Şehzade Mehmed'i sünnet etmiş, sonra devlet hizmetine girerek Cerrah Mehmed Paşa diye şöhret bulmuşdur; vaktiyle sünnet ettiği çocuğun padişahlığında ve kendi âhir ömründe de sadrâzam olmuşdu. İşte bu vezirdir ki 1593 yılında büyük bir cami ile bir çifte hamam yapdırmış, kendi adına nisbetle "anılan bu binaların bulunduğu semt de o günden zamanımıza kadar Cerrahpaşa adı ile anıla gelmişdir (B.: Cerrahpaşa; Mehmed Paşa, Cerrah).
Diğer bütün esnafda olduğu gibi İstanbul cerrahlarından bir kısmı, ordu ve donanma i-le seferlere gitmekle vazifelendirilmişdi; şehir içinde dükkânları da bulunan bu cerrahlara ayrıca «ordu cerrahı», «tersane cerrahı» denilirdi Bunlar, İstanbul'da tertib edilen büyük esnaf alaylarına, arabalar üzerinde cerrah dükkânları kurarak iştirak ederlerdi. Evliya Çelebi on yedinci asır ortasında Dördüncü Sultan Murad zamanında yapılan bir Ordu Esnafı Alayını tasvir ederken cerrahlar hakkında şu malûmatı veriyor:
«Esnafı Cerrâhan — Dükkân 400, nefe-rât 700. Pirleri Ebû Ubeyd Kassab'dır, peş-temalım Selmânı Pak bağlamışdır. Bu taife pür silâh olup tahterevanîar üzerinde dükkânlarına birçok alâtı cerrâhiyeyi dizip bâzı a. damların kollarını, başlarını, ayaklarını timar eder şekilde geçerler».
İstanbul Kadibğınca hicrî 1111, milâdî 1700 yılında tanzim edilmiş bir cedvelde bütün İstanbul'da 28 cerrah dükkânı görülmek-
tedir ki cerrahların isimleri ile dükkânlarının semtleri şudur:
-
— Küçük Mustafapaşada cerrah Hacı
Mahmud'un dükkânı.
-
— Çukurçeşmede Tersane cerrahı Ha
san'in dükkânı.
-
— Divanyolunda cerrah Cane Lotiye'-
nin dükkânı.
-
— Balıkpazarında cerrah Cuvan'm dük
kânı.
-
— Sarachânebaşmda cerrah Erskayno'-
nun dükkânı.
8 — Unkapanmda cerrah Mosocan'm dükkânı.
-
— Galatada Mikel cerrahın dükkânı.
-
— Galatada cerrah Nikola'nın dükkânı.
-
— Galatada cerrah Anton'un dükkânı.
-
— Galatada cerrah Cerci'nin dükkânı.
-
— Galatada cerrah Dimitri'nin dük
kânı.
-
— Halıcılar köşkünde cerrah Anton
Kreto'nun dükkânı.
-
— Divanyolunda cerrah Yanaki'nin
dükkânı.
-
— Acıhamamda cerrah Corci'nin dük
kânı.
-
— Eskisaray kurbinde (Bayazıd) cer
rah Anton'un dükkânı.
-
— Galatada cerrah Çaper'in dükkânı.
-
— Tophanede cerrah Abdullah'ın dük
kânı.
-
— Sultanbayazıdda cerrah Paskal'm
dükkânı.
-
— Mahmudpaşada cerrah Cantil'în
dükkânı.
-
— Unkapanmda cerrah Mosocandar-
di'nin dükkânı.
-
— Tophanede cerrah Pervin Çon'un
dükkânı.
-
— Kasımpaşada cerrah Yorgaki'nin
dükkânı.
-
— Peştemalcılar içinde cerrah Cu
van'm dükkânı.'
-
— Darbhânebaşmda cerrah Merken-
kon'un dükkânı.
-
— Odunkapusuııda İstamat cerrahın
dükkânı,
-
— Eskisaray kurbinde Haron cerrahın
dükkânı.
-
— Cerrah Doşen.
28 — Divanyolunda Yasef cerrahın dükkânı.
Bu cedvel, o tarihde hepsi bir imtihâne tâbi tutulup da muvaffak olan ve icrâyi sanat için kendilerine izin tezkiresi verilen cerrahlar için tanzim edilmişdir. Dikkat ile durulacak nokta imtihanda izin tezkiresi almaya muvaffak olan-28 cerrahdan 25 inin gayri müslim oluşudur.
Hicrî 1221 rebîülevvelinde (milâdî 1806 Mayıs - Haziran) İstanbul Kadısına gönderilen bir fermanda cerrahlar hakkında şayanı dikkat bir kayıd vardır; bu fermanın kısaltıl-mıg metni şudur:
«İstanbul şehri içinde kadimdenberi f renklerin (gayri müslim ecnebilerin) dükkân açmaları yasakdır; onlara dükkân açmak için Galata tarafı tahsis edilmişdir. Şimdi hekim, cerrah ve ispençiyar (eczacı) diyerek Bağçeka-pusu etrafı frenk kıyafetinde dükkâncı olmuş, hattâ Divanyolunda dahi vardır. Gereği gibi teftiş ve tahkik olunsun, her kimin dükkânında işler frenk bulunursa dükkânı kapatılıp dükkân gediği sahibinin elinden âlınsın. İstanbul tarafında tabib, cerrah ve ispençiyar şapka ve elbisei frengâne ile kimse bulunmı-yacakdır».
Bibi. : Evliya Çelebi, Seyyahatnâme, I; Ahmed Refik, On ikinci hicrî asırda İstanbul Hayâtı; Osman Nuri Ergin, Mecellei ümûri Belediye, I.
CERRAHHÂNE — 1826 da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra yeni kurulan A-sâkiri Mansûreye alelacele askerî cerrah temini için İstanbul'daki Mtün cerrahlar 1826 -1828 arasında Tophane'de açılan derslere devam etmeye mecbur tutulmuşlar, bunların i-çinden en kaabiliyetlileri ordu hizmetine alınmış, ve ayrıca bütün cerrahlar da bu derslerden sonra imtihan vererek cerrahlık ruhsatı almışlardı; bu dershane de Cerrahhâne adını almısdı; Hekimbaşı Abdülhak Mollanın 1828 yılı vekaayii üzerine tutduğu ve Târihi Liva» adını verdiği hâtıra defterinde garib bir vak'-amn içinde Tophanedeki cerrahlık derslerinin bahsi geçer (B.: Emin, Topçu).
Aşağıdaki satırları Osman Nuri Ergi'nin «Türkiye Maarif Tarihi» adlı eserinden alıyo:-ruz:
«Hicrî 1242 (Milâdî 1826 - 1827) de Tıb-hâne ve hicrî 1247 (Milâdî 1831 - 1832) de Cerrahhâne açıldı; ve 1252 de (Milâdî 1836 -
1837) her ikisi birleştirilerek Mektebei Tıbbiye açıldı.
«Tıbhânenin ilk açılışında tababet ile cerrahlık bir arada tedris edilmiş, hattâ alınan talebeyi uzun uzadıya okutup yazmaya vakit ve imkân bulunamadığı için alelacele 20 kadar pratik yetişmiş • cerrah tedârik olunarak biraz nazariyat gösterildikten sonra hemen orduya ve hastahânelere dağıtılmışlar ise de bunlar da kâfi gelmediğinden ve harb dolayısı ile cerraha tabibden ziyâde ihtiyaç görüldüğünden 1247 - (1831-1832) de Topkapusu Sarayı müştemilâtından üç koğuş Cerrahâne ittihaz olunarak Tıbhânedeki cerrahî talebesi oraya .nakledilmiş, ve Sade de calere adında bir Fransız cerrahının emrine verilmiştir. Fakat aradan beş sene geçmeden 1252 de (1836 -1837) yine Tıbbine île birleştirilerek her ikisi saray içinde Otlukçu Kapu-su Kışlasında Mektebi Tıbbiye adını almışdır.
«Birleşme zamanına âid bir vesikaya (1252 = 1836-1837) göre Cerrahhânei Âmire-nin üç sınıfında 107 muallim, kâtip, onbaşı cerrah talebe nefer bulunuyordu» (O. N. Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, cild I ve II).
CESRÂHl TEKKELERİ — Tarikatlerin tarihçesi bu ansiklopedinin konusu dışındadır; (Tarikatler için lâtin asıllı türk harfleri ile kaynaklar: İslâm Ansiklopedisi; M. Z. Pa-kalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri). Halvetiye tarikatinin şubelerinden biri olan bu tarikatin kurucusu Şeyh Nureddin Cerrahîdir (B.: Nureddin Cerrahî, Şeyh). Tarikatlerin kaldırıldığı ve tekkelerin toplandığı tarihe kadar İstanbuldaki Cerrahî dergâhları şunlar idi:
-
— Sofularda Mehmed Ağa Hamamı ya
nında Yesârîzâde Tekkesi, «Orduşeyhi Tek
kesi» de denilirdi, âyin günü cumartesi,
-
— Üsküdarda Balaban İskelesinde Yağ-
cızâde Tekkesi, «Balaban Tekkesi» de deni
lirdi; âyin günü cumartesi.
-
— Eyub Nişancısında Sertarikzâde Tek
kesi; âyin günü pazar.
-
— Otakçılarda Şeyh Alî Tekkesi; âyin
günü pazar.
-
— Karagümrükde Nureddin Cerrahî
Tekksi; bu tarikatın Istanbulda merkez der
gâhı; âyin günü pazartesi.
-
— Fatihde Kumrulu Mescid yanında
Sertarikzâde Tekkesi, âyin günü salı.
CERRAHKIZI
— 3502
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3503 —
CERRAHPAŞA
-
Cerrahoğlu vapurlarından «M. Mehmet» (Resim : Behçet Cantok)
— Edirnekapusunda Acıçeşmede Halil
Nizâmeddin Tekkesi; âyin günü çarşamba.
-
— Silivrikapusunda Karagöz Tekkesi;
âyin günü çarşamba.
-
— Bağçekapusunda Yıldız Dede Tek
kesi; âyin günü. çarşamba.
-
— Otlukcu Yokuşunda İplikçi Tekkesi;
âyin günü perşenbe.
-
— Nûriosmâniyede Çaylâkzâde Tekke
si; âyin günü perşembe.
-
— Eyyubde Tameşvar Takkesi; âyin
günü perşenbe.
-
— Üsküdarda Mehmed Ağa Camiinde
Arif Dede Tekkesi; âyin günü perşenbe.
-
— Rumelihisarında Karabaş Tekkesi;
âyin günü perşenbe.
CERRAHKIZI — 1880 ile 1870 arasında Galatada bir frenk cerrahın yanında çalışır dilber bir rahibe; namlı bir tulumbacı, vurucu kurucı kabadayı olup efendizâdesi Nedim Beyi öldürdükden sonra îdama bedel müeb-bed kalebendliğe mahkûm olarak Sinob zindanında cezasını çekmekde iken ölen Kara Cezmi, nâmı diğerle Temenna Baba tarafından şu semaî ile övülüşüdür ki, semaî, yine katilden mahkûm olarak Sinob zindanında yatan Kahveci Nusretin «Zindan Şiirleri» adındaki mecmuasından almmışdır. Kara Cezmi'-nin, Tersane cerrahlarından olub Cerrahoğlu diye tanınmış bir delikanlı sânında da aynı mealde bir semaîsi daha vardır; hem bu rahibeyi, hem de o delikanlıyı bir yarasının ti-man esnasında tanıdığı söylediğine göre her ikisinin de aynı cerrah dükkânında çalışdık-ları tahmin olunabilir. (B.: Cezmi, Kadırgalı Kara; Cerrahoğlu).
SEMÂ!
Galatah Cerrahkızı vurdu neşter yâreye Mekkâre hem bir avuç tuz başdı dili şad pareye Kâbetül Uşşak misâli bürünmüşdür kaareye Gül ruhlerin koklatır mı bilmem keşiş zeripâreye Ey erenler meded sizden bu âşıkı bîçâreye
Gerdeninde çelipâsı hem belinde zünnân
Cem olmuş Cennetin nuru hem Cehennemin nân
Bir bakarsın davet ider ahu misâl enzân
Bir bakarsın gazab âlûd dü didei hunharı
Ey erenler meded sizden bu âşıkı "bîçâreye
Bir kûşei tenhâ bulub sirkat ettim busesin Gaayet ile hoşnud olub süzdü çeşmi nerkisin Al al olan ruhlerinden rengi soldu al fesin Didim Cezmi kaç git artık aldın işte hevesin Ey erenler meded sizden bu âşıkı bîçâreye
Dört yanımda dört taş duvar yetiş yâ Bektaş Velî Gündüz şemsim gice mâhım zindanın kör kandüi Ayağımda prangalar mâsivâdan cekdim eli Garîbâne yâdı mâzî küp kuru bir teselli Ey erenler meded sizden bu âşıkı bîçâreye
Vâsıf HİÇ
•CERRAH MAHMUDEFENDİ CAMİİ — (B.: Mahmud Efendi Camii).
CERRAH MEHMED PAŞA — (B.: Meh
med Paşa. Cerrah). ',•
CERRAH MENZİLİ — İstanbul Okmey. danmdaki Kemankeş pehlivan nıenzilleirin-den; bu menzilden muhtelif tarihlerde ok atarak rekor kırmış pehlivanlar şunlardır:
Kepenekci Reis 943 gez
Solak Hamza 1016 »
Solak Mehmed Bey 1034 »
Defterdarzâde Ali Bey ... 1046 »
Solak îsa 1073 »
Dostları ilə paylaş: |