ÇEVRE CEZA HUKUKU DERS NOTLARI1
İnsanoğlu, ortaya çıkışından itibaren içinde yaşadığı ortam olan çevresel öğelerle yoğun bir ilişkiye sahip olmuştur. Başlangıçta bu ilişki eşit bir düzlemde gerçekleşmekteyken; ekonomi, sanayi ve bilimsel alanda bilhassa son birkaç yüzyılda elde edilen ilerlemeler, insan-çevre ilişkisini içinden çıkılamaz karmaşık bir yapıya sokmuştur. Çevre bileşenleri hangi perspektiften tanımlanırsa tanımlansın ortaya çıkan bu yapı beraberinde, insanoğlunun kendi yaşam alanını yine bizzat kendi hareketleriyle ortadan kaldırması tehlikesini getirmektedir. Bu tehlikeyi bertaraf etmek yahut daha gerçekçi bir yaklaşımla “sürdürülebilir(!)” kılmak ise ancak hukuki düzenlemeler aracılığıyla alınacak tedbirlerin sürece dahil edilebilmesiyle mümkün olmaktadır. Bu çerçevede dikkat edilmesi gereken husus, çevresel öğelerin korunması amaçlı bahse konu hukuki düzenlemelerin tanzim ve uygulamasında azami hassasiyetin gerekli olduğu bir değerler tartımı yapılması gerekliliğidir. Şöyle ki çevresel öğeler, terazinin bir kolunda insanoğlunun varlığını ve refahını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu “kaynaklar” olarak yer almaktayken, terazinin öteki kolunda bu öğeler aynı insanoğlunun yaşam alanını meydana getiren “çevresel değerler” olmaktadır. İşte bu “kaynak-değer” çatışması/çıkmazı çevre hukukunun sınırlarının ve müdahale yoğunluğunun belirlenmesi bakımından temel ölçüt olarak kabul edilmektedir. Hukuk kurallarıyla etkin ve makul bir çevre korumasından bahsedilebilmesi yukarıda ifade edilen sorunsal nedeniyle, ekonomik ve endüstriyel ilerleme ile çevresel öğelerin korunması arasında bir dengeye ulaşılması halinde mümkün olacaktır. Çevresel öğelerin korunması amaçlı hukuki tedbirler, bu nedenle karmaşık bir yapının üzerine inşa edilmek durumundadır.
Yukarıda da kısaca ifade edildiği gibi, hakkaniyete uygun tedbirlerin alınması suretiyle ideal bir çevre koruma-kullanma dengesine ulaşılmasında, çevrenin korunmasına yönelik ihtiyaç ile ekonomik-endüstriyel yaşamın yürütülebilmesi adına gerekli koşulların sağlanılması şeklindeki menfaatler, arasında yapılacak kıyaslama&değerleme çevre korunmasına yönelik tedbirlerin özsel nitelikleri bakımından belirleyici olacaktır. İşte bu nedenledir ki, çevrenin korunmasına ilişkin ceza hukuku düzenlemelerinin hukuki çerçevesinden alman literatüründe bahsedilirken, sıklıkla çevrenin „yönetiliyor“ olmasına vurgu yapılmaktadır. Alman ceza hukukundaki bu yaklaşımın temelinde, ilgi hukuk düzenine hakim olan genel prensip olan, çevrenin korunmasında ceza hukuku kaynaklı tedbirlerin ikincil&tamamlayıcı role sahip olması ilkesi yatmaktadır. Buna göre ceza hukuku, çevrenin korunmasında tali bir rol oynar; çünkü ilke olarak ceza hukukunun fonksiyonu çevresel bileşenlerin durumlarının düzeltilmesi değil; sadece bunların halihazırdaki durumlarının daha kötüye gitmesinin önüne geçilmesidir. Mesele çevrenin korunması ve çevresel öğelerin durumlarının düzeltilmesi olduğunda devreye girmesi gereken çevre ceza hukuku düzenlemeleri değil; idare hukukunun bir bölümü olan idari çevre hukuku düzenlemeleridir.
Çevrenin korunması konusunda ceza hukukuna başvurulmasındaki en önemli neden, idare hukuku ve özel hukukun çevrenin korunmasın konusunda sunduğu olanakların yetersiz kalmasıdır. Özel hukukunun bireyci olması ve bireysel menfaatleri ön planda tutması, tüm insanlığı ilgilendiren ve evrensel bir değer olan çevrenin korunması konusunda yetersiz kalması sonucunu doğurmuştur. İdare hukukundaki yaptırımların ceza hukukunda öngörülen yaptırımların aksine caydırıcı olmayıp daha ziyade onarıcı olması ve çevreye zarar veren veya onu tehlikeye sokan fiillerin soruşturulması ve kovuşturulmasını yürüten idari makamların politik ve ekonomik güçlerin baskısı altında bulunması, idare hukukunun başlıca yetersizlik nedenleridir. Bu açıdan bakıldığında, çevrenin korunmasında ceza hukukuna başvurulması gerekliliğinin nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
a) İnsan yaşamının önkoşulu olarak görülen çevrenin korunması gereken ortak bir değer seviyesine yükselmesi, bu temel değerin ceza normu ile korunmasını zorunlu kılmıştır.
b) Özellikle idare hukuku ve özel hukukun sunduğu olanakların çevrenin korunmasında günümüzde yetersiz kalması, diğer hukuk dallarının yanı sıra çevrenin korunmasında ceza hukukunun da devreye sokulmasını gerekli kılmıştır.
c) Ceza hukukunun caydırıcılık özelliği, failin daha baştan başına gelecek ağır neticeleri öngörüp çevreye karşı suçları gerçekleştirmekten vazgeçmesini sağlayacak ve bu şekilde ceza hukukunun önleme fonksiyonu hayata geçirilecektir.
-
Dostları ilə paylaş: |