2. 1. İdare Hukukuna Bağlılığın Gerekliliği
Çevresel öğelere dair idare hukuku düzenlemeleri gerek bu alanda yer alan mevzuatının esasını teşkil etmektedir. Çevrenin kullanılması amaçlı insan faaliyetlerinin sınır ve koşulları bu mevzuatta düzenlenmektedir. Kamu menfaatinin temsilcisi statüsündeki devlet, gerekli hallerde kendi bünyesindeki idari organlarca somut olaya uyarlanacak yasal düzenlemeleri gerçekleştirerek, çevresel unsurların yönetimi ve korunmasını gerçekleştirmektedir. Bu düzenlemelerin çevrenin korunmasına yönelik ceza hukuku düzenlemelerine etkisi Alman hukukunda temel sorunsalı meydana getirmektedir. Çünkü çevre ceza hukuku normları büyük ölçüde bu alana bağlılık arz etmektedir. Hukuk terminolojisi bakımından “bağlılık=akzessorietät” bir tali hukuk disiplininin, mündemiç olduğu temel hukuk disiplinine olan bağımlı oluşunu ifade eder. Bu şekildeki ilişki kural olarak tali hukukun, dahil olduğu asli hukuk kuralları gözönüne alınmaksızın uygulama alanı bulamamasını beraberinde getirir. Çevre ceza hukuku bakımından ise “idare hukukuna bağlılık” kavramından anlaşılması gereken, açık veya zımni ifadelerle ceza hukukunun uygulanmasında idare hukukunun sürece dahil edilmesi ve çevre ceza hukuku normlarının idare hukukunda belirlenmiş öncül kurallara bağlı olması şeklindeki karmaşık bir yapıdır. Peki bu şekildeki bir hukuk yapım tekniği çevre ceza hukuku düzenlemeleri bakımından niçin tercih edilmektedir? Bu sorunun yanıtını, içinde bulunulan düzenleme alanının sahip olduğu yapıda aramak gerekir. Çevre ceza hukuku normlarıyla yasaklanan eylemler, kategorik olarak bir eylemin yasaklandığı suç tiplerine benzerlik göstermezler. Örneğin çevresel öğelerin tüketiminde hukuka aykırılık sınırının belirlenmesinde, insan öldürme suçundaki gibi “Kimseyi öldürmemelisin!” şeklinde mutlak bir yasaktan hareket edilemez. Çevreye ilişkin bir eylemin hangi noktadan itibaren hukuka aykırı hale geleceğinin belirlenmesinde, idari birimler ve bunların personelinin kanuna uygun bir biçimde somut olaya uygulanacak koşulları belirlemesi anahtar role sahiptir. Yasakoyucu konuya ilişkin yaptığı ceza hukuku düzenlemelerinde suçun tipiklik koşullarını ve yasaklanmış eylemi soyut olarak ortaya koyarken; idarenin personeli tarafından gerçekleştirilen bu soyut hukuka aykırılık halini somut olay bakımından belirlemektir. Böylelikle ceza hukuku eliyle yasaklanmış eylemin, idare hukukunda belirlenmiş sınır ve koşulların ihlaline bağlı tutulması sonucu ortaya çıkar.
Çevreye ilişkin idare hukuku düzenlemelerinde, çevre unsurlarına zarar verecek veya bunları tehlikeye düşürecek her türden hareketin yasaklanması söz konusu olmaz. Bu durumun arkasında yatan neden, insan yaşamının devamlılığının ve endüstriyel faaliyetlerin çevre ceza hukukuyla korunan hukuksal değerler üzerinde zararlı etkilerde yahut kısıtlamalarda bulunmaksızın gerçekleştirilememesi yatmaktadır. Bu biçimdeki zararlı etkilerin ulaşabileceği azami sınırların belirlenmesi, ceza hukukunun dışında kalacak kararlara bağlıdır. Bu kararın ortaya çıkaracağı çevre yönetim sisteminin, ceza hukukunda da karşılık bulması hukuk düzeninin tekliği&tutarlılığının doğal bir sonucudur. Bundan ötürü ceza hukuku normları çevreye ilişkin idare hukuku düzenlemelerinin karşısında ikincil bir nitelik taşımak durumundadırlar. Çevre idare hukuku nizamında izin verilen bir hareketin, çevre ceza hukuku eliyle yaptırım tehdidi altına alınması isabetli olmayacaktır. Her ne kadar ceza hukuku öğretisinde çevre ceza hukuku normlarının idare hukukuna bağlılığının, bu hukuk disiplininin etkinliğini engelleyen bir sonucu beraberinde getirdiği yoğun biçimde iddia edilmişse de; idare hukuku kural ve işlemlerine bağlı olmayan çevre ceza hukuku düzenlemelerinin, sadece (soyut) tehlike suçu biçiminde düzenlenmiş suç tipleriyle mümkün olabilmesi bu yaklaşımın gerçekçi bulunmamasına neden olmuştur. Şöyle ki, tehlike suçu olarak düzenlenecek suç tipleri bir yandan somut olay kurguları bakımından faaliyetin sınırlarının bu faaliyette bulunan kişi ve kurumlarca belirlenmesinde güçlük arz ederken; öte yandan hem anayasa hukuku anlamında ve hem de ceza hukuku temel öğretisi bakımından birçok çekinceyi beraberinde getirecektir. Çevre ceza hukukunun idare hukuku düzeninden bağımsızlaştırılması, çevreye ilişkin faaliyette bulunan birey ve kuruluşların girişimlerinin sadece idari birimlerden alacakları izin/onay işlemleriyle sınırlı kalmaması ve bunların aynı zamanda elde edecekleri iznin varlığına rağmen bir de yapacakları faaliyetin ceza hukuku kurallarıyla uyumluluğunu araştırmalarını beraberinde getirecektir. İçinde bulunulan alanın karmaşık yapısı hatıra getirildiğinde, alanında uzman idari birim personelince verilmiş bu yöndeki izne rağmen kişilerden bu yönde fazladan bir incelemede bulunmalarını beklemek gerçekçi olmayacağı gibi, hakkaniyete de uygun olmayacaktır.
Çevre ceza hukukunun, idare hukukundan bağımsız yapıya kavuşturulması aynı zamanda yasakoyucunun ceza hukuku düzenlemelerinde içeriği somut olarak netliğe kavuşturulmamış birçok kavram ve teknik düzenlemesine yer verilmesine neden olacaktır. Bu nevi’den bir yaklaşımın isabetli olmadığı da aşikardır. Esasen yapılması gereken yasakoyucunun çevre ceza hukuku kurallarında, suç tipinin esaslı unsurlarını göstermesi ve ayrıntıların düzenlenmesini idari birimlere bırakması olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |