Dedesinin adının Mustafa olduğu belir­tildiğinden, kaynaklarda Abdülbâki Arif b. Mehmed b. Mustafa seklinde anıl­maktadır. Şiirlerinde Arif mahlasını kul­landığından Arif Abdülbâki olarak da tanınmıştır



Yüklə 1,08 Mb.
səhifə23/25
tarix12.01.2019
ölçüsü1,08 Mb.
#94858
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

İfrîkıyye Emîri İbrahim b. Ağleb'in oğ­lu Abdullah'ın Trablus valiliği sırasında, başta Hevvâre olmak üzere, bazı Haricî Berberî kabileleri ayaklanıp Ağlebî kuv­vetlerini yenerek Trablus'a girdiler. Fa­kat Abdullah daha sonra on üç bin kişi­lik bir ordu ile Trablus üzerine yürüyüp Berberîler'i şehirden çıkardı ve surları tamir ettirdi. Berberilerin Trablus'ta mağlûp olduklarını öğrenen Abdülveh­hâb, İbâzî kabilelerini etrafına toplayıp Trablus üzerine yürüdü (812). Abdülveh-hâb'ın şehri kuşatması üzerine onunla savaşa giren Abdullah b. İbrahim bu sı­rada babasının ölüm haberini aldı ve şehri kuşatmakta olan Abdülvehhâb ile anlaşarak Trablus'tan ayrıldı. Anlaşma­ya göre şehrin sahil kısmı Ağlebfler'e. iç kısımları ise Abdülvehhâb'a bırakılıyor­du. Rüstemîler bu tarihten itibaren Ağ-lebîler'le sürekli mücadele halinde ol­mamak için İbâzî kabilelerini Trablus ve Güney Tunus'ta İskân ettiler.

Haricî inancına sahip olan ve İbâzıy-ye'nin Vehbiyye kolunu kuran Abdül-

vehhâb, Bağdat Abbasî halifeliğini tanı­mamasına rağmen Endülüs Emevîleri ile iyi münasebetler kurdu ve oğlunu bir sefaret heyetinin başında Endülüs'e gönderdi. II. Abdurrahman bu heyeti büyük bir ihtişamla kabul etti. Abdül-vehhâb'ın kendisine yöneltilen çeşitli sorulara verdiği cevapları ihtiva eden Mesâ 3ilü Neîûse {Neuâzilü Nefûse) adlı bir eseri vardır. Ölümünden sonra yerine Ebû Saîd el-Eflah geçti.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü'l-Esîr, ei-Kâmi! Inşr. C. ). Tornberg), Leiden 1851-76 — Beyrut 1385-86/1965-66, VI, 270; Ibnü's-Sağîr. Ahbârü'l-e* immeti'r-Rüs-temiyyîn (nşr. Muhammed Nasır—ibrahim Behhâz), Beyrut 1406/1986, s. 17, 23, 42, 55, 64, 79, 89, 113; Ziriklî, el-A'lâm, Kahire 1373-78/1954-59, İV. 333-334; Ali Yahya Muammer. el-lbâzıyye fi'l-Cezâ 'ir, Kahire 1399/1979, s. 35-38, ayrıca bk. indeks; Seyyid Abdölazîz Sâ-lim. Tânhu't-Mağrib fi'l-'aşri'l-İslâmt, İskende­riye 1982, s. 292; Mohamed Talbi. ed-Deuletü't-Ağtebiyye Itrc. Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 173-279, 386-389; Jamil M. Abu'n-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 45-48; A. De Motylinski. * Abdülvehhâb", İA, I, 104; Georges Marçais. "Rüstemîler", İA, IX, 802-804; T. Lewicki. "al-Ibâdiyya", E/*(lng.), III, 648-660.

İMİ Ahmet Ağırakça F ABDÜLVEHHÂB b. ALİ

(bk. KADİ ABDÜLVEHHÂB).

ABDÜLVEHHÂB b. ATA el-HAFFAF

Ebû Nasr Abdülvehhâb b. Atâ el-Haffâf el-Basrî {ö. 204/819-20}

Rivayetleri

Buhârî dışında Kütüb-i Sitilde yer alan bir muhaddis.

L J

Benî İcl'in mevlâ*sı olduğu için el-İclî diye de anılır. Hayatı hakkında fazla bil­gi bulunmadığı gibi, "ayakkabıcı (kavaf)" anlamına gelen Haffâf lakabını hangi sebeple aldığı da bilinmemektedir. Bü­yük muhaddis Saîd b. Ebû Arûbe'nin hadislerini en iyi bildiği, derslerine yıl­larca devam ettiği ve onun kitaplarını yazıp bunları hocasının huzurunda tale­belerine okuduğu için. ondan hadis ri­vayet etmesiyle tanındı. Ayrıca Humeyd et-Tavîl. İbn Avn, İbn Cüreyc, Mâlik b. Enes ve Ebû Amr b. Alâ gibi muhaddis-



lerden hadis öğrendi. Hem muhaddis hem de yedi kıraat imamından biri olan Ebû Amr b. Alâ'dan hadislerini ve kıra­at tarikini rivayet etti. Kendisinden de Ahmed b. Hanbel. Yahya b. Maîn, İshak b. Râhûye gibi muhaddisler rivayette bulundular. Memleketi olan Basra'dan Bağdat'a gidip yerleşti ve orada hadis rivayetine başladı.

Yahya b. Maîn ve Dârekutnî gibi mu­haddisler onun güvenilir bir râvi oldu­ğunu belirtmekte, kendisini yakından tanıyan Yahya b. Saîd el-Kattân da hak­kında müsbet düşünmektedir. Ancak Buhârî ve Nesâî "kuvvetli değildir" de­mekte. Ahmed b. Hanbel onu zayıf bul­makta, Ebû Hatim ise hadislerinin î'ti-bar* için yazılabileceğini söylemektedir. Kuvvetli olmadığını söyleyen Nesâî. riva­yetlerini Sünen'ine almakta bir beis görmemiştir. İbn Sa'd'ın sadûk* dediği, hadislerini Zehebfnin hasen* olarak değerlendirdiği Abdülvehhâb son dere­ce duygulu bir zâhid idi.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ (nşr. İhsan Abbasi, Beyrut 1388/1968, VII, 333; Buhârî. et-TSrîhu'l-kebTr (nşr Abdurrahman b. Yahya el-Yemânî v.dğr ), Haydarâbâd 1360-80/1941-60 — Diyarbakır, ts. (el-Mektebetü'1-İslâmiy-ye). VI, 98; İbn Ebû Hatim. el-Cerh oet-ta'dîl, Haydarâbâd 1371-73/1952-53 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Kütübi'l-ilmiyyel, VI, 72; Hatîb, Târîhu Bağdâd, Kahire 1349/1931 — Beyrut, ts. (Dârü'İ-Fikr), XI, 21-25; Zehebî, Tezkiretüt-huf-[âz, Haydarâbâd 1375-76/1955-58 — Beyrut, ts. IDâru İhyâiî-türâsi'l-Arabl}. I, 339; a.mlf.. A'tâmü'n-nübela*, IX, 451-454; a.mlf., Mtzâ-nü'l-i'tidâl (nşr. Ali Muhammed el-Bİcâvîl, Ka­hire 1382/1963 — Beyrut, ts. (Dârü'l-Ma'rifei, İl, 681-682; İbn Hacer, Tehzîbüt-Tehzîb, VI, 450-452. ı—ı

İMİ M. Yaşar Kandemir

F ABDÜLVEHHÂB EFENDİ, ^ Yâsincizâde

(1758-1833) Osmanlı şeyhülislâmı.

Seyyid Osman Efendi'nin oğludur. Dedesi Seyyid Mustafa Efendi'nin Aya-sofya Camii'nde "yâsînhan" olmasından dolayı Yâsincizâde lakabıyla şöhret bul­du. Gençliğinde Enderûn-ı Hümâyun'a intisap ederek Gelenbevî İsmail Efen-di'den aklî ve naklî ilimleri okudu. Ocak 1786'da müderrislik ruûs'unu kazana­rak öğretim hayatına başladı. Bayezid ve Yenicami medreselerindeki dersle­riyle meşhur oldu. Bu dönemde pek çok

285

ABDÜLVEHHÂB EFENDİ, Yâsincizâde



talebe yetiştirdi. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra kadılık mesleğine geçti. Önce Selanik kadısı ol­du; sonra bilâd-ı erbaa kadılığı payesini elde etti. 1811'de elçilikle İran'a gitti; oradaki görevini liyakatle yapması se­bebiyle II. Mahmud'un takdirini kazana­rak kendisine önce Mekke, daha sonra İstanbul kadılığı payesi verildi. Kısa ara­lıklarla Anadolu kazaskerliği (1816) ve nakîbüleşraflık (18181 görevlerine ta­yin edildi; ardından Rumeli kazasker­liği payesini aldı.

Osmanlı Devleti'nin içerde ve dışarda karşılaştığı sıkıntılar ve özellikle isyan hareketleri üzerine toplanan meşveret meclisinde isabetli görüşleriyle padişa­hın dikkatini çekti ve 28 Mart 1821'-de Halil Efendi'nin yerine şeyhülislâm­lığa tayin edildi. Bir buçuk yıldan faz­la süren meşihatinden sonra 10 Kasım 1822'de azledilerek dokuz ay kadar İz­mit'te ikamete mecbur tutuldu. 6 Mart 1828'de, Mehmed Tâhir Efendi'nin ye­rine ikinci defa şeyhülislâmlığa getiril­di. Beş yıla yakın bir süre bu makam­da kaldıktan sonra yaşlılığı sebebiyle 8 Şubat 1833'te görevinden ayrıldı. Ay­nı yılın ramazanında Kadir gecesi vefat etti; Topkapı dışında babasının yanı­na defnedildi.

Abdülvehhâb Efendi, şeyhülislâmlığı sırasında ilim erbabıyla devletin hak ve menfaatlerini koruyan bir kişi olarak tanınır. HuJâsatü'l-bürhân iî itâati's-sultân adında hadise dair bir risalesi vardır {İstanbul 1247). Ayrıca hadis usu­lü ve kelâm ilmine dair çalışmaları bu­lunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Devhatü'l-meşâyih maa zeyl, s. 126-127; İlmiyye Salnamesi, s. 584-585; Sicilli Os-mânî, III, 405; Hediyyetü 7-'arifin, I, 643; Os­manlı Müellifleri, II, 57; Brockelmann, GAL Suppl, II, 1013; Uzunçarşılı. İlmiye Teşkilâtı, s. 167, 189. f7|

İMİ MEHMET [PŞİRLİ

r abdülvehhAb hallAf n

(1888-1956} ı Mısırlı âlim ve hukukçu. ,

1888'de Kefrüzzeyyâfta doğdu. Ba­basının adı Abdülvâhid'dir. 1915'te Ez-her Üniversitesi'ne bağlı Medresetü'l-kazâi'ş-şerTyİ bitirdi. Bir süre bu med­resede müderris olarak çalıştıktan son­ra hâkimlik, adliye müfettişliği ve mes-cidler müdürlüğü yaptı. 1936'da Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeliğine tayin edildi ve emekli oluncaya kadar bu görevini sürdürdü. Emekli ol­duktan sonra da fakültenin daveti üze­rine yüksek lisans bölümünde ders ver­meye devam etti. Aynı zamanda Arap Dil Akademisi'nin (Mecmau'Hugati'l-Ara-biyye) üyesi idi. Muhammed AbdutYun açtığı düşünce çığırının samimi bir ta­raftarı olarak taklide ve bid'atlara karşı çıkan Hallâf, öğretim üyeliği yaptığı ku­rumlarda verdiği derslerle aynı düşün­celeri paylaşan birçok hukukçunun ye­tişmesine katkıda bulunmuştur.

Eserleri basılmış olup belli başlıları şunlardır: 1. 7/mü uşûli'I-hkh. İlk bas­kısı 1942'de Kahire'de yapılan eser da­ha sonra birçok defa basılmış olup Hü­seyin Atay tarafından giriş bölümü ve bazı notlar eklenerek İslâm Hukuk Fel­sefesi adıyla Türkçe'ye tercüme edil­miştir (Ankara I973, 1985). 2. Hulâşatü târîhi't-teşri'i'l-İslâmi. 1968'de Kuveyt'­te sekizinci baskısı yapılan eseri. Talat Koçyiğit İslâm Teşrii Tarihi adıyla Türk­çe'ye çevirmiştir (Ankara 1970). Eser 77-mü uşûlî'l-hkh'm bazı baskılarının son kısmında da yer almaktadır. 3. es-Si-yûsetuş-şer'iyye (Kahire 1397/1977). Ezher Üniversitesi'nde okuttuğu ders notlandır. İslâm devletinin siyasî, huku­kî ve malî yapısından, fertlerin hak ve hürriyetlerinden bahseder. 4. Ahkâmü'l-vaAf (Kahire 1942). S. el-Ahvâlü'ş-şah-şiyye. 6. Ahkâmü'l-mevârîs. 7. Meşd-dirü't-teşrî'i'l-İslâmi îîmâ lâ nassa fîh (Kahire 1955). 8. ei-kühâd ve't-taklîd. 9. Nûr mine'1-Kur3 âni'l-Kerîm (Kahire 1948). 10. Nurun calâ nûr (Kahire 1952). 11. el-İctihâd bi'r-re'y (Kahire 1950).

m

İmi Abdülmün'im Hallâf



L

abdülvehhAb cs-sAbûn!

Abdülvehhâb b. Mustafâ b. İbrâhîm

es-Sâbûnî el-Hemedânî

(ö. 954/1547)

Mevlevîlik tarihi bakımından

kaynak kabul edilen Sevâkıbü'l-Menâkib'm müellifi.

Nisbesinden de anlaşılacağı üzere He-medanlıdır ve bir Nakşı şeyhinin oğlu­dur. Hayatı hakkında çok az bilgi var­dır. Bazı kaynaklarda Abdülvehhâb b. Celâleddin Muhammed el-Hemedânî olarak da anılmaktadır. Sünnî olduğu için, Safevîler'den Şah 1. Tahmasb'ın Hemedan'i işgal etmesi üzerine önce Şam'a, oradan da Mısır'a gitti. Kahire Mevlevîhanesi'ne yerleşti. Eserini ta­mamladığı 947 (1540) yılında Kahire'­de bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Medine'ye gitti ve orada vefat etti.

Kahire'de bulunduğu sırada mevlevî-hanenin kütüphanesindeki, Ahmed Ef-lâkînin Mevlevîliğin ana kaynaklarından

Abdülvehhâb es-Sâbûnî'nin Şeuâktbû't-Menâkıb adlı

eserinin Derviş Mahmud Dede tercümesinden bir sayfa

(Topkapı Sarayı Muzes, Kıp , Revan, nr 1068)

286

ABDÜMENÂFb KUSAY



birincisi kabul edilen Menâkıbü'l-eâri-îîn adlı eseri üzerinde çalıştı. Şeriatın zahirine aykırı bulduğu bazı kısımları çıkarıp yer yer yeni bilgiler ekleyerek ve özetleyerek Şevâkıbü'l-Menâkîb adıyla eseri Farsça olarak yeniden kaleme al­dı. 1540 yılında tamamlanan eser bir mukaddime, her birine "zikr" adı veri­len dokuz bölüm ile bir hatimeden mey­dana gelmektedir. "Zikirlerde sırasıy­la Mevlevi ileri gelenlerinden Bahâed-din Veled. Seyyid Burhâneddin, Mevlâ-nâ, Şems-i Tebrîzî, Selâhaddîn-i Zerküb. Çelebi Hüsâmeddin. Sultan Bahâeddin, Çelebi Arif, Şemseddin Emîr Çelebi hak­kında bilgi verilmektedir. Çeşitli kütüp­hanelerde bulunan yazmaları arasın­da (bk. Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 1540; Nafiz Paşa, nr. 11301, Topkapı Sa­rayı Müzesi Kütüphanesindeki (Emanet Hazinesi, nr. 1194) nüsha 985'te (1577) İstinsah edilmiştir.

Menâkıbul-'âritm'in Mevleviler ara­sındaki önemi sebebiyle, Abdülvehhâb'-ın bu eseri de yazıldığından kısa bir süre sonra Türkçe'ye çevrilmiştir. İlk olarak Derviş Halil Senâî (ö. 950/ 1543) tarafından bazı değişikliklerle tercüme edilerek Kanûnfye takdim edilmiştir. Bu tercümenin Süleymaniye Kütüpha-nesi'nde (Halet Efendi İlâvesi, nr 49 ve 50) iki nüshası mevcuttur. Daha son­ra Mesnevihan Derviş Mahmud Dede (ö. 1011/ 1602), Tercüme-i Sevûkıb adıy­la eseri ikinci defa Türkçe'ye çevirmiş­tir. 998 (1590) yılında Konya'da ta­mamlanan bu tercüme, Senâfninkini unutturarak meşhur olmuştur. Eserin İstanbul Üniversitesi. Süleymaniye ve Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanelerin­de pek çok nüshası vardır. Süleymaniye Kütüphanesinde (Mihrişah Sultan, nr. 272) bulunan nüsha 1004 (1595-96) ta­rihlidir. Ayrıca eser Müzekki'n-nüfûs kenarında basılmıştır (İstanbul 1281). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde {Revan, nr. 1479) bulunan minyatürlü nüsha, Süheyl Ünver tarafından Mev-lönâ'dan Hatıralar: Sevâkıb-ı Menâ-kıb adıyla ve minyatürleriyle birlikte yeni harflerle neşredilmiştir (istanbul 1973).

Keşfü'z-zunûriüa, Abdülvehhâb es-Sâbûnrnin bunlardan başka Şerhu Mu-

cammeyât-ı Mîr Hüseyin, Şırâtü'1-müs-takîm adlı eserleriyle Nevd-yj Hurûs isimli Farsça bir manzumesi olduğu da kaydedilmektedir.

Abdülvehhâb es-Sâbûnî'nın

Seuâkıbû't-MenSksb adlı eserinden bir başka sayfa

BİBLİYOGRAFYA:

Sâkıb Dede. Sefîne, Kahire 1185, s. 3-8; Es-râr Dede. Tezkire, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, Mülhak, nr. 109, vr. 75b; Keşfü'z-zunûn, II, 1077, 1742, 1981; Hediyyetul-'ârifTn.'l.Ml; tzâhu'l-meknûn, II. 66; Abdülbâki Gölpınarlı, Meulâna'dan Sonra Mevlevilik, İstanbul 1953. s. 15-16; Süheyl Ünver, Meulâna'dan Hatıra­lar: Seuâkıb-ı Menâkıb, istanbul 1973, s. 2-3; Özeğe, Katalog, IV, 1558; Storey. Persian Lite­ratüre, London 1972, 1, 938; H. Rİtter. "Mev-lânâ Celâleddin Rûmî ve Etrafındakiler", TM, Vll-vm/l (1942), s. 279-280; Tahsin Ya-' zıcı, "cAbd al-Vahhâb al-Hamadâni", Eir., I, 168-170, ı—i

İmi Al.i Alparslan

ABDÜLVEHHÂB eş-ŞA'RANİ

L

(bk. ŞA'RANİ. Abdülvehhâb b. Ahmed).



ABDÜMENAF b. KUSAY

Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Kâ'b

Hz. Peygamber'in baba tarafından üçüncü dedesi.

Abdümenâf in babası Kusay b. Kilâb, annesi Hubbâ bint Huleyl'dir. Kusayy'ın dört oğlundan biri olan ve milâdî 430 yılı civarında doğduğu tahmin edilen

Abdümenâfın asıl adı Mugire idi. Gü­zelliğinden dolayı kendisine Kamer de denirdi. Annesi Hubbâ. oğlunu Mekke'­deki büyük putlardan Menâfa adamış olduğu için Abdümenâf adını aldı. Çok cömert olduğu için Kureyşliler ona fey­yaz lakabını vermişlerdi. Daha babası­nın sağlığında büyük bir üne kavuştu.

Mekke yöneticiliği (Dârünnedve idare­si) de dahil olmak üzere Kabe muhafız­lığı (sidâne veya hicâbe), hacılara su te­mini (sikâye), hacıları ağırlama (rifâde). sancaktarlık (liva) ve başkumandanlık (kıyâde) görevlerini büyük oğlu Abdüd-dâr'a bırakan Kusayy'ın ölümünden bir müddet sonra, başta Abdümenâf ol­mak üzere Kusayy'ın diğer oğullan, söz konusu görevlerin Abdüddâr'dan alına­rak Abdümenâf a verilmesini kararlaş­tırdılar. Bu karar üzerine Kureyşliler arasında anlaşmazlık çıktı. Kureyş'in bazı kolları Abdüddâr'ı, diğer bazı kolla­rı da Abdümenâfı destekledi. "el-Mu-tayyebûn" (güzel koku sürünenler) di­ye anılan Abdümenâf taraftarları ile "el-Ahlâf (yeminliler) denilen Abdüd-dâr taraftarları çatışma noktasına gel­diler. Araya giren kişiler, sidâne ve li­va görevleriyle Dârünnedve yöneticili­ğinin eskisi gibi Abdüddâr'da kalması­nı, sikâye, rifâde ve kıyâde görevleri­nin ise Abdümenâf a verilmesini sağla­mak suretiyle iki tarafı yatıştırdılar. Bu görevler ölümüne kadar Abdümenâfta kaldı.

Abdümenâfın iki ayrı hanımından al­tı erkek, altı kız çocuğu oldu. Oğulları, Kureyş kabilesinin komşu devletlerle ti­caretini kolaylaştırmak için anlaşmalar yaptılar. Ticaret sayesinde Mekke'nin, dolayısıyla Kureyş kabilesinin nüfuz ve iktidarı arttı.

Abdümenâftan sonra Kureyş'in ida­resi Benî Abdümenâf a geçti. Sikâye ve rifâde görevleri oğullarından Hâşim'e. kıyâde İse Abdüşems'e verildi. Daha son­ra sikâye ve rifâde, Hâşim'den küçük kardeşi Muttalib'e, ondan da yeğeni ve Hz. Peygamber'in dedesi olan Abdül-muttalib'e geçti. Ölüm tarihi bilinmeyen Abdümenâfın Kabe'de Hicr'de bulunan bir yazıdan, Kureyş kabilesine Allah'tan sakınmayı ve akrabalar arasında iyi iliş­kilerin devam ettirilmesini tavsiye ettiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber Kureyş-liler'i İslâm'a davet ettiği sırada, diğer dedelerinin adlarıyla birlikte onun adını da anmış "Ey Abdümenâf oğullan! Al­lah'a inanmak suretiyle kendinizi kur­tarınız" demişti (Buharî, "Menâkıb", 13).

287

ABDÜMENÂF b. KUSAY



BİBLİYOGRAFYA:

İbn İshâk. es-Sîre (nşr. Muhammed Hamî-dullah), Rabat 1967, s. 47; İbnü'l-Kelbî. Cem-heretü'n-neseb (nşr. Abdüssettâr Ahmed Fer-râc). Kuveyt 1403/1983, I, 90-94; İbn Sa'd, et-Tabakâtü't-kübrâ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1388/1968, I, 70, 74-78, 146; III, 19; Zübeyrî. Nesebü Kureyş (nşr. E. Levi— Provençal), Ka­hire 1953, s. 14-15; İbn Habîb. el-Muhabber (nşr. ilse Üchtenstadter], Haydarâba'd 1361/ 1942, s. 162-168, 457; Ezrakl. Ahbâru Mekke (nşr. Rüşdî es-Sâlih Melhas), Beyrut 1389/ 1969, I, 109 vd.; Jbn Kuteybe. el-MacSrif (nşr. Servet Ukkâşe), Kahire 1960, s. 70-73. 112, 117, 604; Belâzürt Ensâbü't-eşrâf, I (nşr. Mu­hammed Hamîdullah). Kahire 1959, s. 52-63; Müberred, Nesebü cAdnân ue Kahtân (nşr. Ab-dülazîz el-Meymenî), Kahire 1354/1936, s. 2-3; Taberî, Târih (nşr. M. |. de Goeje). Leiden 1879-1901, I, 109"l-1092, 1098-1100; İbn Düreyd, el-İştikak (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1378/1958, s. 16, 17, 37. 155-156; Neşet Ça­ğatay, "Hz. Muhammed'in Soyu, Çocukluğu ve Gençliği", AÜİFD, VIII (1961), s. 25-26.

imi Mustafa Fayda

r abdünnAfi iffet efendi n

(1823-1890)

Son devir Osmanlı devlet ve , ilim adamı.

Ramazanoğulları hanedanına mensup olduğundan Ramazanzâde, alçak gönül­lü, edep ve iffet sahibi bir kişi olduğu için de İffet lakabı İle tanınmıştır. Ba­bası, eski Adana müftüsü Hacı İshak Efendi'nin oğlu Muhammed Saîd Efen-di'dir. Bağdatlı İsmail Paşanın kaydet­tiğine göre babası da müftüdür.

Abdünnâfi İffet, Buharalı Abdürra-him Efendi'den ilim tahsil etti. Öğrenim hayatından sonra Bursa'ya müdems olarak tayin edildi. 1845 yılında İstan­bul'a gelerek devletin çeşitli kademele­rinde görevler yaptı. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde memuriyet haya­tında kısa zamanda yükseldi. Adana mal müdürlüğü, Halep Meclis-i Kebîr reisliği. Adana,-Halep ve Harput defter­darlığı. Trabzon, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd tahkikat ve rüsumat memurluğu. İnti-hâb-ı Me'mûrîn Komisyonu başkanlığı yaptı. 1869'da Saraybosna. daha sonra da Hersek mutasarrıflığına getirilen Abdünnâfi Efendi hacdan dönerken Tâif te vefat etti ve oraya defnedildi.

Eserleri. Bu hareketli memuriyet ha­yatı sırasında ilmî ve edebî çalışmala­rı da ihmal etmeyen Abdünnâfi Efen­di'nin belagat, hadis, tasavvuf, ahlâk, felsefe ve mantık ilimlerine dair çoğu basılmış birçok tercüme ve telif eseri vardır. 1. en-Nef'u'1-muavveî fî terce-meti't-Telhîs ve'I-Mutavvel. Hatîb el-Kazvînrnin Arap belagatına dair meş-

hur eseri Telhîşü'î-Mİitâh'm ve bunun Teftâzânî tarafından yapılmış geniş şerhi olan e7-MutaweJ'in gramer açı­sından tahlîlî bir tercümesi olup Abdün­nâfi Efendi'nin Arap dili. edebiyatı ve belagatı sahasındaki ilmî kudretini gös­termektedir. Eserin birinci cildi Saray-bosna'da (1289), ikinci cildi de İstan­bul'da (1290) basılmıştır, z. Terceme-i Nuhbetü'l-iiker. İbn Hacer el-Askalânî1-nin hadis usulüne dair Nuhbetü'l-fiker adlı kitabının tercümesi olup Ma'mü-retülazîz'de (Elazığ) basılmıştır (1301). 3. Nâfiu'1-âsâr Nevbâve-i Simârü'1-es-mâr. Edebî ve tarihî bilgilerin yanı sıra bazı hikâyelerle ahlâka dair konulan da ihtiva eden Türkçe bir eserdir (İstanbul 1286). 4. Mahzen-i Esrâr-ı Şuarâ. Yet­miş dokuz sayfadan ibaret bir Türkçe risale olup taş basması halinde yayım­lanmıştır (1273). 5. Müntehaböt-ı Nâ-iia-i Risâle-i Kuşeyriyye. er-Risâletü'I-Kuşeyriyye'den seçmeler mahiyetin­de olan bu kitap da basılmıştır (İstan­bul 1307). 6. Terceme-i Burhân-ı Ge-lenbevî. Terceme-i Âdâb-ı Gelenbevî adıyla da anılan mantığa dair bir eser­dir (İstanbul 1302). 7. Kâmilü'1-âsâr Hi-köye-i Cihândâr (Hanya Girit Matbaası, 1291). Ayrıca kendi şiirlerini topladığı Divançe-i Şâir ve Ravzatü'l-fesâhat adlı eserlerinden de söz edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdünnâfi İffet, en-Nef'u'l-muauoei, Bosna 1289, I, Mukaddime: Osmanlı Müellifleri, I, 387; Brockelmann. GAL Suppi, I, 519; He-diyyetü't-'ârifîn, I, 632; Kehhâle, Mu'cemü'l-mü'eUifîn, Dımaşk 1376-80/1957-61, VI, 199; Özeğe. Katalog, II, 803; III. 998, 1271, 1291, 1315; IV, 1813, 1821. m .

Iflkl İsmail Durmuş

ABDÜNNASIR, Cemal

(bk. CEMAL ABDÜNNAŞttt).

F ABDÜNNEBİ ŞEYH SADR

(bk. İBN ABDÜLKUDDÛS. Şeyh Sadr).

F ABDÜRRAHİM DEDE,

Şeyda Hafız

(ö. 1214/1800) Bestekâr, kudümzenbaşı ve şair.

Daha çok Seydâ Hafız diye tanınır. İs­tanbul'da doğdu. Halvetiyye tarikatına mensup bir zatın oğludur. Küçük yaşta hafız oldu. Kısa bir süre sonra gözleri-

ni kaybetti. Tarikat âdabı ve mûsikideki ilk bilgilerini, devam ettiği mevlevîhane-lerden aldı. Gayreti ve kabiliyeti saye­sinde kısa zamanda kendisini yetiştirdi. Bestekâr ve neyzen olarak devrin önde gelen mûsiki üstatları arasında yer aldı. Galata Mevlevîhanesi Şeyhi Selim De-de'den sikke* giydi. Bazı kaynaklarda bir ay kadar Yenikapı Mevlevîhanesi'nin kudümzenbaşılığını yaptığı kaydedilir. Yakın ilgisini gördüğü 111. Selim tarafın­dan hacca gönderildi. Hac dönüşü evin­de bir iki yıl inziva hayatı yaşadı. Subhi Ezgi'nin bildirdiğine göre, hayatının son yıllarında Üsküdar Mevlevîhanesi'nde de kudümzenbaşılık yapmıştır. Yetmiş yaşlarında iken 1214 (1800) yılı son­larında öldü ve Üsküdar Mevlevîhanesi Türbesi'ne defnedildi. Mehmed Süreyya ve Subhi Ezgi ölüm tarihini 1212 (1798) olarak gösteriyorlarsa da bu doğru de­ğildir. Çağdaşlarından Nebil Bey'in ta-miyeli tarihi (bk. TARİH DÜŞÜRME), bu hususta hiçbir tereddüde yer bırakma­yacak kadar açıktır. Nitekim M. Kemal Özergin, Vak'anüvis Muvakkitzâde Nûr Mehmed Efendi'nin yazdığı, Şeyda De­de hakkında küçük bir hal tercümesi özelliğini taşıyan ikinci bir tarih manzu­mesini neşretmiştir. Dede'yi yakından tanıdığı anlaşılan şairin bu manzume­deki tarih mısraı da 1214 yılını göster­mektedir. Bu yılın son aylarında vefat ettiği bilinen Şeyda Dede'nin ölüm tari­hi Özergin'e göre 1800 yılının Şubat-Mayıs ayları arasına rastlamaktadır. Ha­len sandukasında asılı levhada bulunan 27 Muharrem 1215 ibaresi ise Dede'nin gerçek vefat tarihinden bir iki ay kadar sonrasını göstermektedir.

Zamanımıza ulaşan eserlerinden, dev­rinin önde gelen bestekârları arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim kay­naklarda devrinin Hafız Post'u olarak kabul edildiği belirtilmektedir. Eserle­ri dinî ve din dışı bestelerden oluşmak­tadır. Bilhassa Mevlevî âyini, kâr-ı nâtık ve şarkıları ile tanınmıştır. Irak, ısfahan ve hicâzeyn makamlarında üç Mevlevî âyini bestelemiştir. Bunlardan ırak âyini ilk olarak 1785'te Yenikapı Mevlevîha­nesi'nde okunmuş, diğer ikisi ise za­manla unutulduğundan günümüze ula­şamamıştır. Hacı Sâdullah Ağa, Küçük Mehmed Ağa ve Vardakosta Ahmed Ağa ile birlikte bestelediği tâhir makamında­ki "kâr"ı da unutulan eserleri arasında­dır. Aynı zamanda iyi bir neyzen olduğu da kaynaklarda zikredilmektedir. Eser­lerine çeşitli güfte mecmualarında rast­lanıyorsa da bunlardan ancak bir Mevle­vî âyini, bir saz eseri ve on sözlü eserinin notası günümüze kadar gelebilmiştir.

288


ABDÜRRAHİM EFENDİ, Menteşzâde

ABDÜRRAHİM EFENDİ,

Abaza Şeyhi

(bk. ABAZA ŞEYHİ).

ABDÜRRAHİM EFENDİ, Hoca

(ö. 1066/1656) Osmanlı şeyhülislâmı.

Tezkirelerde belirtildiğine göre Ab-dürrahim Dede aynı zamanda edip ve şairdir. Şiirlerinde genellikle Şeyda mah­lasını kullanmakla birlikte, Şeyda mah-laslı diğer şairlerden ayırt edilmek için Şeyda Dede, Seydâ Derviş ve Şeyda Ha­fız mahlaslarını da kullanmıştır. Bes­telediği eserlerin güftelerini kendi şiir­lerinden seçtiği bilinmektedir. Şiirleri divan halinde toplanmamıştır; ancak bunların bazı örneklerine mecmualarda rastlanmaktadır. Konya Mevlânâ Müze­si yazmaları arasında (nr. 2163) bulunan mecmua bunlardan biridir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müstakimzâde. Mecmûa-İ llâhiyyât, Süley-maniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 147b; Esrar Dede. Tezkire, Millet Ktp., Ali Emîrî, T, nr. 756, s. 204-205; Fatin. Tezkire, s. 228; Sicill-i Osmânî, III, 184; S. Ezgi, Türk Musiki­si I, 129-130; V, 360-361; Meulevî Âyinleri lİstanbul Konservatuarı Neşriyatı), İstanbul 1934, VIII, 436-445; S. Nüzhet Ergun. Antoloji, İstanbul 1942. I, 167-169; 1943, II, 637, 638; Abdülbâki Gölpinarlı, Konya Meulâna Müzesi Yazmaları Katalogu, Ankara 1971, II, 238; Sa­dettin Heper. Meoleuî Ayinleri, Konya 1974, s. 141-149; T. Kip. TSM Sözlü Eserler Repertuva-n, s. 88, 186, 201; Öztuna. TMA, I, 10; M. Kemal Özergin, "Hafız Şeyda Dede'ye Dair Bir Tarih Manzumesi", Mızrap, sy. 17, İstan­bul 1984, s. 4-6. r—i

ahJ Nuri Özcan

Adana'da doğdu. İlk tahsilini tamam­ladıktan sonra Hüseyin Halhali ve Sad-reddinzâde Mehmed Emin Efendiden ders aldı. Daha sonra Hocazâde Abdüla-ziz Efendi'ye intisap etti ve ondan mü­lâzım oldu. 1620-1624 tarihleri arasın­da Siyavuş Paşa, Hafız Paşa ve Mustafa Paşa medreselerinde, ardından Sahn-ı Seman, Ayasofya, Süleymaniye ve Sul­tan Ahmed medreselerinde müderrislik yaptı. Bir süre sonra kadılık mesleği­ne geçerek 1634'te Yenişehir kadısı ol­du. 1638'de önce İstanbul payesini al­dı, sonra fiilen İstanbul kadısı, 1641 "de de Anadolu kazaskeri oldu. Kısa bir süre Adana kadılığı yaptıktan sonra 1645te Rumeli kazaskerliğine, 25 Nisan 1647'-de de şeyhülislâmlığa getirildi.


Yüklə 1,08 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin