Dedesinin adının Mustafa olduğu belir­tildiğinden, kaynaklarda Abdülbâki Arif b. Mehmed b. Mustafa seklinde anıl­maktadır. Şiirlerinde Arif mahlasını kul­landığından Arif Abdülbâki olarak da tanınmıştır



Yüklə 1,08 Mb.
səhifə17/25
tarix12.01.2019
ölçüsü1,08 Mb.
#94858
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25

leme ve kontrol etme görevi 1854'te Meclis-i Âlî-i Tanzîmat'a verildi. Devletin en yüksek istişare meclisi görevini yap­mak üzere, 1855'te Meclis-i Âlî-i Umû­mî adıyla bir meclis oluşturuldu. Bun­lardan başka, kaptan paşa lığa bağlı Mec­lis-i Bahriyye, Ziraat Nezâreti'ne bağlı Meclis-i Ziraat ve Meclis-i Maâdin. Zab­tiye müşirine bağlı Meclis-i Zabtiyye gi­bi meclisler meydana getirildi.

Taşra teşkilâtı Fransız mülkî idare sistemi esas alınarak yeniden düzen­lendi. Eyaletlerde valinin etrafında ma­hallî meclisler teşkil edildi. Meclislerde gayri müsümlere de temsil hakkı tanın­dı. Mülkiye memurları için ilk defa 22 Eylül 1858'de vazife ve salâhiyet kanu­nu çıkarıldı. Adlı teşkilâtta da önem­li yenilikler yapıldı. Tanzimat'tan önce mevcut olan şer'î mahkeme, cemaat ve konsolosluk mahkemelerinin yanı sı­ra bir de nizamiye mahkemeleri kurul­du. Bu mahkemelere müslüman ve gay­ri müslim üyelerin tayin edilmesi esası getirildi. Tercüme ve İktibas yoluyla Ba­tılı devletlerden bazı kanunlar alındı. Ceza kanunu 1840'ta, ticaret kanunu 1850'de ve arazi kanunu 18S7de bu yolla alınan belli başlı kanunlardır. Yeni kurulan Adliye teşkilâtı Adliye Nezâre­ti'ne bağlanırken, eski şer'î mahkeme­ler şeyhülislâmın faaliyet sahası içinde bırakıldı. 1843 yılında çıkarılan askerî kanunla askerlik hizmeti kur'a usulüne göre bir düzene konuldu. 1856 Islahat Fermanı ile gayri müslimlerin de askere alınmaları esası getirildi. Fakat azınlık­ların büyük tepkisiyle karşılaştığı için uygulanamadı.

Eğitim alanında Önemli adımlar atıl­dı. Devrin bütün aydınlarının görev aldı­ğı Meclis-i Maârif-i Umûmiyye'nin hazır­ladığı bir kanuna göre ilk öğretim mec­buri olacak, ilk ve orta öğretimde para alınmayacak, bir de darülfünun kurula­caktı. Buna bağlı olarak ilk ve orta öğ­retim işlerini yürütmek üzere 1847'de Mekâtib-i Umûmiyye Nezâreti kuruldu. Sıbyan mektepleri ile rüşdiyeler ıslah edildi. 1858'de İstanbul'da ilk defa kız rüşdiyesi açıldı. 1849'da. rüşdiyelerle dârüjfünun arasında eğitim yapacak olan dârülmaârif (lise) kuruldu. Darül­fünun açılışına teşebbüs edildiyse de muvaffak olunamadı. 1845'ten itibaren harp mektepleri üçe ayrıldı ve ardından Harp Akademisi kuruldu. 1847de dâ-rülmuallimîn adıyla ilk defa öğretmen okulu açıldı. Ziraat Mektebi 11847), Or­man Mektebi (1859), Telgraf Mektebi

261

ABDÜLMECİD



(1860) ve Mekteb-i Tıbbiyye'ye bağlı ola­rak Ebe Mektebi (1842) gibi daha pek çok okulun yanı sıra, 1850'de yerli ve yabancı pek çok ilim adamının üye ol­duğu ilk ilim akademisi sayılan Encü-men-i Dâniş tesis edildi. Türkçe'nin sa­deleştirilmesi çalışmaları ve Osmanlı ta­rihinin yazılması faaliyetleri bu kurum eliyle başlatıldı. Bu kurumun Türk il­mine kazandırdığı en büyük eser, Cev­det Paşa'nm 12 ciltlik Târihidir. Buna rağmen Abdülmecid döneminde eğitim alanında yapılan bu çalışmalarda tam bir başarıya ulaşılamadı. Tıpkı hukuk alanında olduğu gibi eğitimde de ikilik meydana geldi. Medreseler eski düzen-leriyle şeyhülislâmın yönetimine terke-dilirken yeni kurulan okullar Maarif Ne-zâreti'ne bağlandı.

Abdülmecid devrinde ilk özel gazete 1840 yılında çıkmaya başladı. İngiliz asıllı W. Churchill'in çıkardığı Ceride-İ Havadis hükümet tarafından da des­teklendi.

Maliyede de önemli ıslahat yapıldı. İl­tizam* usulü kaldırılarak vergilerin top­lanması, merkezden gönderilecek vali derecesinde yetkili muhassıl adı verilen memurların kontrolüne bırakıldı. Ancak hiçbir hazırlık yapılmadan girişilen yeni malî tedbirler bazı karışıklıklara yol aç­tı. Devletin gelirleri düştü; bunun üze­rine ilk defa kâime-i mu'tebere adıyla kâğıt para basıldı. Aynca yeniden iltizam sistemine dönüldü. 1848 yılından itiba­ren Osmanlı maliyesi sürekli buhran­lar dönemine girdi. Kırım Harbi'nin ge­tirdiği ağır masrafları karşılamak üzere ilk defa dışarıdan borç alındı (24 Ağus­tos 1854); bunu 1855'te ikinci. 1858'-

de üçüncü ve 1860'ta dördüncüsü ta­kip etti. Her borca karşılık memleketin önemli gelir kaynaklan ipotek edildi.

Bir yandan malî imkânsızlıklar, diğer yandan gayri müslim tebaaya verilen geniş imtiyazların ortaya çıkardığı hoş­nutsuzluk memleketi tekrar karışıklık­lara sürükledi. 1857'de Cidde'de, 1858'-de Karadağ'da olaylar çıktı. Büyük Av­rupa devletleri kendi çıkarları doğrultu­sunda müdahale etmek için bu olayları fırsat bildiler. Bu durum karşısında pa­niğe kapılan Osmanlı devlet adamları onların her isteğini yerine getiren bir politika takip etmeye başladılar. Abdül-mecid'in bu duruma engel olamaması. Tanzimat Fermanı'nın doğurduğu hoş­nutsuzluğu daha da arttırdı.

Muhalifler, Avrupa devletlerinin bir vasi gibi davranmasını önlemek için Ab-dülmecid'i hal'edip Abdülaziz'i tahta geçirmeye karar verdiler. Bir ihbar üze­rine, tarihe Kuleli Vak'ası olarak geçen bu isyan teşebbüsü, 14 Eylül 1859'da daha başlamadan bastırıldı. Bu sırada malî vaziyet iyice kötüleşmiş, savaş masraflarını karşılamak üzere ağır şart­larla alınmış olan dış borçlar hazineye büyük bir külfet yüklemişti. Beyoğlu sarraflarından alınan borçların yekü-nü de seksen milyon altın lirayı aşmış­tı. Bunlar için rehin verilen mücevher­lerle borç senetlerinin bir kısmı yaban­cı tüccar ve bankerlerin eline geçmişti. Bu durumu sert bir şekilde tenkit eden Sadrazam Âlî Paşa. 18 Ekim 1859'da padişah tarafından azledildi.

Bu sırada. 1856 İslahat Fermanı'nda vaad edilen reformların gerçekleştiril­mediği gerekçesiyle İngiltere. Fransa. Avusturya, Prusya ve Rusya tarafından Osmanlı hükümetine bir nota verildi (Ekim 1859) Bu notada reform progra­mının uygulanmasını sağlamak maksa­dıyla ayrı ayrı müdahalede bulunacakla­rını da bildirdiler. Nitekim Rusya ilk adımı atarak. Bosna-Hersek ve Bulga­ristan'daki gayri müslimlerin durumla­rının milletlerarası bir teftiş komisyonu tarafından incelenmesini istedi. Bu me­sele halledilmeden. Fransa ve İngiltere'­nin kışkırtmaları sonucu Lübnan olayla­rı tekrar başladı (1860) Dürziler ile Mâ-rûnîler arasında olaylar çıktı. Bu hadise henüz yatışmışken Şam'da karışıklıklar meydana geldi. Karışıklıklar sırasında Hollanda ve Amerikan konsolosları öl­dürüldü (1860). Olaylar, her zaman ol­duğu gibi, Avrupa kamuoyuna büyütü­lerek ve yanlış aksettirildi. Avrupa dev­letleri Babıâli'ye karşı baskılarını art-

tırdılar. Fransa Beyrut'a asker çıkardı. Fevkalâde komiser görevi ile Lübnan'a gönderilen Hariciye Nâzın Fuad Paşa, Avrupalılar'ı teskin etmek için şiddet­li tedbirler aldı. Pek çok Türk subay ve idareciyi, olaylarda ihmali olduğu ge­rekçesiyle ağır cezalara çarptırdı. Avru­pa devletleriyle yapılan müzakereler so­nunda Lübnan gayri müslim bir muta­sarrıfın idaresinde imtiyazlı bir sancak haline getirildi (9 Haziran 1861).

Çeşitli iç ve dış olaylar, malî buhran­lar içinde geçen Abdülmecid devrinde pek çok imar faaliyetlerinde de bulu­nuldu. Dışarıdan alınan borç paraların bir kısmı ile saray ve köşkler inşa et­tirildi. Dolmabahçe Sarayı (1853), Bey­koz Kasrı (1855), Küçüksu Kasrı (1857), Mecidiye Camii (1849), Teşvikiye Camii (1854), o devrin belli başlı mimari eser­lerindendir. Yine bu devirde Bezmiâlem Valide Sultan tarafından Gureba Hasta-hanesi yaptırıldığı gibi (1845-1846), yeni Galata Köprüsü de aynı tarihte hizme­te girdi. Ayrıca pek çok çeşme, cami, tekke ve benzeri sosyal kurumlar tamir edildi veya yeniden yapıldı.

Abdülmecid de babası gibi tüberkü­loz hastalığına yakalanarak 25 Haziran 186l'de henüz 39 yaşında iken İhlamur Köşkü'nde vefat etti ve Yavuz Sultan Selim Türbesi yanına defnedildi. Çocuk­larından Murad, Abdülhamid, Mehmed Reşad ve Vahdeddin daha sonra padi­şah oldular.

262

ABDULMECID EFENDİ



BİBLİYOGRAFYA:

Seyahatnâme-i Hümâyun lAbdülmecid'in Rumeli Seyahati), İstanbul 1261; Selâhaddin, Bir Türk Diplomatın Eurâk-ı Siyâsiyyesi, İs­tanbul 1306; Cevdet Paşa. Tezâ/cır(nşr. M. Ca-vid Baysun). Ankara 1986, II, IV; a.mlf., Ma'rû-zât (nşr. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980, s. 4-32; Kâmil Paşa. Târîh-i Siyâsî-i Deolet-i Aliy-ye-i Osmâniyye, İstanbul 1325-27, III, 180-233; Lütfî. Târih, İstanbul 1303, VI; 1306, VII; 1328. Vlli; Ahmed Refik. Türkiye'de Mülteciler Mese­lesi, İstanbul 1926; a.mlf.. "Sultan Abdülme-cid Han'ın Sarayında (Dr. Spitzer'in hatıratı)", TOEM, VI (34), 11333], s. 599-622; Hayreddin. Vesâik-i Tânhiyye ve Siyâslyye Tetebbuâtı, İs­tanbul 1326,1. 1-104; II. 1-96; Mahmud Cevad. Maârif-i Clmümiyye Nezâreti Târihçe-i Teşkilât ue İcrââtı, İstanbul 1328; Ed. Engelhardt, Tür­kiye oe Tanzimat (trc. Ali Reşâd), İstanbul 1328, s. 38-168; E. Driault. Şark Meseiesüirc Nafizi, istanbul 1328, s. 215-247; Serge Gor-yanov. Deulet-i Osmâniyye ue Rusya Siyâ­seti (trc. Ali Reşâd —Macar İskender), İstanbul 1331; Uluğ İğdemir, Kuleli Vahası Hakkında Bir Araştırma, Ankara 1937; İbnülemin, Son Sadrazamlar, İstanbul 1940, l-lll; M. Çağatay Uluçay. Abdülmecid, İstanbul 1956; Ali Fuat Türkgeldİ. Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiyye (nşr. Bekir Sıtkı Baykall, Ankara 1960, I. 1-336; İ. H. Danİşmend. Kronoloji, İstanbul 1961, IV, 121-196; Karal. Osmanlı Tarihi, V, 169-264; VI, 1-289; A. H. Ongunsu. "Abdülmecid", İA, I, 92-94; J. Deny. "'Abd al-Madjid I", Ei2 (İng.l, I, 74-75. m

imi Cevdet Küçük

F ABDÜLMECİD EFENDİ ^

(1868-1944)

L.

Son Osmanlı halifesi (1922-1924).



Babası Sultan Abdülaziz, annesi Hay-rânıdii Kadın'dır. 29 Mayıs 1868de İstanbul'da doğdu. Babasının 1876'da tahttan indirilmesinden sonra II. Meş-rutiyefin ilânına kadar sarayda kapalı bir hayat yaşadı. Bu sırada yabancı dil öğrendi. Güzel sanatlarla, özellikle re­simle ilgilendi. Amcasının oğlu Mehmed Vahdeddin'in 4 Temmuz 1918'de tahta çıkması üzerine veliaht oldu. 1. Dünya Savaşı sonunda İstanbul işgal altında bulunduğu bir sırada. Sultan Vahded­din'in bazı davranışlarını alenen tenkit etti. Kuvâ-yı Milliye lehinde beyanlarda bulundu. Hatta bir ara Ankara'ya git­mesi bile söz konusu oldu. Fakat millî harekâtın başına hanedandan birinin geçmesini istemeyen İngilizler onu göz hapsine aldılar.

Zaferden sonra toplanacak barış kon­feransına hem Ankara, hem de İstan­bul hükümetlerinin davet edilmeleriyle başlayan ihtilâf, saltanatın ilgasına ka­dar vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi.

1 Kasım 1922 tarih ve 431 sayılı iki maddeden oluşan bir kanunla saltanat ve hilâfeti birbirinden ayırarak saltanatı kaldırdı. Böylece İstanbul hükümetine son vermek yoluna gidilmiş oldu. Aynı kanunun ikinci maddesinde ise halifeli­ğin Osmanlı hanedanına ait olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu makama hanedanın ilim ve ahlâk bakımından en lâyık olanının seçileceği ifade edilmekteydi. Ancak. 1 Kasım'da saltanatı elinden alınan Vahdeddin'in halife seçildiği de açıklanmamıştı. Vah-deddin iki gün sonraki (3 Kasım 1922) cuma selâmlığına hem halife, hem de padişah sıfatıyla çıktı. Nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kendisini 16 Kasım'da "ihânet-i vataniyye" ile itha­ma karar vermesi üzerine 16-17 Kasım 1922 gecesi bir İngiliz zırhlısı ile Türki­ye'yi terketti.

Bu hadise üzerine hilâfet makamının boşaldığına hükmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi, 19 Kasım 1922 günü Ab­dülmecid Efendi'yi halife seçti. Kendi­sine bütün İslâm halifelerinin hâiz ol­duğu "emîrü'1-mü'minîn" unvanı yeri­ne "halîfe-i müslimîn" unvanının veril­mesi kararlaştırıldı. 24 Kasım 1922 gü­nü Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Şerif Dairesi'nde yeni halifeye biat edildi. Bi­at merasiminde, Ankara hükümetinin temsilcisi Refet Paşa ile Hoca Müfid Efendi'nin de dahil olduğu mebuslar­dan müteşekkil bir heyet de hazır bu­lundu. İlk defa Arapça yerine Türkçe dua edildi. Fatih Camii'nde yeni halife adına Müfid Efendi tarafından ilk defa Türkçe hutbe okundu. "Küçük cihaddan büyüğüne döndük" mealindeki hadîs-i şerifi konu alan hutbede, "büyük cihad" cehalete karşı savaş diye yorumlandı. Yeni halife İslâm âlemine bir beyanna­me neşrederek kendisini seçen meclise teşekkür etti.

Saltanatsız halifeliğin ne olduğu ko­nusunun tartışılması bir muhalefet cep-

Abdülmecid Efendi

hesi oluşturdu. Cumhuriyetin ilânına kadarki dönemde, halifenin devlet baş­kanı sayılıp sayılamayacağı yolunda de­ğişik görüşler ortaya çıktı. Ankara hü­kümetinin İstanbul'daki temsilcisi Re­fet Paşa. 19 Kasım 1922 tarihli bir ya­zı ile, Abdülmecid Efendi'nin "halîfe-i müslimîn ve hadi mü "I-Haremeyn" unva­nını kullanmak, cuma günleri selâmlık resmine çıkmak ve Fâtih'in sarığı gibi sarık sarmak. İslâm âlemine neşri iste­nilen beyannamenin bir de Arapça'sını neşretmek talebinde bulunduğunu, Sul­tan Vahdeddin'i takip hususunda ma­zur görülmesini istediğini Ankara'ya bildirdi. Mustafa Kemal Paşa ise Ab­dülmecid Efendi'nin Fâtih'in sarığı yeri­ne redingot giyebileceğini bildirdi. Fa­kat "halîfe-i müslimîn" yerine "halîfe-i Resûlullah" tâbirini kullanması, imza­sını da Abdülmecid bin Abdülaziz Han tarzında yazması uzun tartışmalara se­bep oldu. Bununla saltanat fikrinin or­tadan kalkmadığı ileri sürüldü.

Bu sırada 21-27 Aralık 1922 tarihin­de toplanan Hint Hilâfet Konferansı Abdülmecid'in halifeliğini tasdik ve ka­bul etti. Yine Hint müslümanları 3 Ocak 1923'te Mustafa Kemal Paşa "ya "mün-cî-i hilâfet" (hilâfetin kurtarıcısı) unvanı­nı verdi. Ankara'da 15 Ocak 1923'te Af­yon Mebusu Şükrü Hoca (Çelikalay) ta­rafından yazılan "Hilâfet-i İslâmiyye ve Büyük Millet Meclisi" adlı bir broşür da­ğıtıldı. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hilâfeti saltanattan ayırarak onu siyasî iktidardan mahrum ve sırf lafzî bir müessese haline getiremeye­ceği ileri sürülüyordu. Nihayet 15 Ni­san 1923'te çıkarılan 334 sayılı "Salta­nata Ait Propagandaların Men'İne Dair Kanun'la bu tartışmalara son verilmek istendi.

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilân edilince hilâfet ve halifenin durumu ye­niden gündeme geldi. Gazetelerde hali­fenin istifa edeceğine dair haberler çık­tı. Bizzat Abdülmecid Efendi tarafından yalanlanan bu dedikodular üzerine ka­muoyunda meşrutî idare ve halifeliğin devamı konusunda leh ve aleyhte tar­tışmalar başladı. Tam bu sırada, 5 Ara­lık 1923 tarihli gazetelerde İngiltere İslâm Cemiyeti adına Ağa Han ve Emîr Ali imzalarıyla Başvekil İsmet Paşa'ya gelen mektubun tercümesi yayımlandı. Burada hilâfet makamının muhafaza­sı, hatta takviyesi ile halifenin şeref ve nüfuzunun iadesi gerektiği savunulu­yordu.

263


ABDULMECID EFENDİ

Bu neşriyat üzerine 8-9 Aralık 1923 gecesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'n-de gizli bir toplantı yapılarak İstanbul'a bir İstiklâl Mahkemesi heyetinin gön­derilmesine karar verildi. Böylece hilâ­fet taraftan muhalefet sindirildi. Mec­liste bütçe görüşmeleri sırasında hilâ­fetin ilgası ve hanedanın yurt dışına çı­karılmasına dair Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve elli üç arkadaşı tara­fından verilen kanun teklifi müzakere edildi. Ali Fethi Be/in başkanlığında toplanan meclis, "böyle bir hareketin İslâm âlemini üzeceği, bundan ancak İngilizler'in memnun kalacağı ve hilâ­fetin Türkiye için lüzumlu bir müessese olduğu" yolundaki itirazlara rağmen, 3 Mart 1924 tarihinde halifeliği kaldıran ve Osmanlı hanedanını yurt dışına çı­karmayı öngören 431 sayılı kanunu ka­bul etti.

Abdülmecid Efendi, yanında oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, çocukla­rının hocası Salih Keramet Nigâr, iki ka-dınefendi, özel kâtibi Hüseyin Nakip ve doktoru Selâhaddin Bey olduğu halde, aynı günün gecesi otomobille Çatalca'ya götürülerek buradan trene bindirildiler. Trene binerken vali tarafından kendisi­ne verilen zarfın içinden 2000 sterlin ile birlikte. İsviçre hükümetince vize edil­miş ve yalnız çıkış için verilmiş olan pa­saportların çıkması üzerine, İsviçre'nin Leman gölü kenarında bulunan Territel kasabasındaki Büyük Alp Oteli1 ne tel­graf çekilerek yer ayırtıldı.

Otele yerleştikten sonra pek çok Av­rupalı gazeteci, halife ile röportaj yap­mak üzere buraya akın etti. Avrupa ba­sını, Abdülmecid'İn milletini çok sevdi­ğini, mütevekkil ve metin göründüğü­nü, kendisini vatanından ayıranlar hak­kında herhangi bir tenkitte bulunmadı­ğını yazıyordu. Çeşitli müslüman ülke­lerden Abdülmecid'e gelen telgraflarda hilâfetin lağvından duyulan üzüntü dile getiriliyor, bu konuda gelişen olaylar hakkında ayrıntılı bilgi isteniyordu. Ab­dülmecid Efendi bu telgraflara bir ce­vap olmak üzere, 11 Mart 1924 günü haber ajansları vasıtasıyla bir beyanat­ta bulundu. Burada Türkiye Büyük Mil­let Meclisi'nin kararını yersiz ve yolsuz bulduğunu, kararı hükümsüz saydığını bütün müslüman cemaatlerine duyur­duğunu ilân ettiği gibi, ayrıca bir dinî şûranın toplanmasını istediğini ve bu mukaddes müessesenin ihyası için müs-lümanlardan yardım beklediğini bildir-

di. Bu beyanatının üzerinden dört beş gün geçtikten sonra İsviçre hariciye ve­kilinin Yakındoğu şubesi müdürü Ab-dülmecid'i ziyaret ederek, beyanatının Türk hükümetince iyi karşılanmadığını ve İsviçre hükümetinden bu gibi faali­yetlere izin verilmemesini talep ettiğini bildirdi.

Abdülmecid ve ailesinin otel masraf­ları haftada 100 sterlini geçiyordu. Bu yüzden Salih Keramet Nigâr'ı müslüman devletlerin sefirleriyle görüşmek ve yar­dım sağlamak üzere Paris'e gönderdi. Salih Keramet Nigâr Paris'ten bir şey elde edemeyince Londra'ya geçti. Orada Seyyid Emîr Ali'nin aracılığı ile Hayda-râbâd nizamının Abdülmecid Efendi'ye ayda 300 sterlin tahsisat bağlamasını temin etti. Ekim 1924'te Fransa'ya ge­çen ve Nis şehrinde sakin bir hayat sür­meye başlayan Abdülmecid burada ken­disini ibadete verdi. Haydarâbâd nizamı, büyük oğlu A'zam Câh'a Abdülmecid'İn kızı Dürrüşehvar'ı. küçük oğlu Muaz­zam Câh'a da Şehzade Selâhaddin Efen-di'nin torunu Nilüfer Sultan'ı istedi. Sa­de bir merasimle iki Osmanlı prensesi­nin Haydarâbâd sarayına gelin gitmele­ri Abdülmecid Efendi'nin malî durumu­nun bir hayli düzelmesini sağladı. Hilâ­fet konusunda İslâm âleminden umdu­ğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve mû­sikiye verdi.

Daha sonra Paris'e yerleşen Abdül­mecid Efendi, II. Dünya Savaşı'nda Pa­ris bombalanırken 23 Ağustos 1944'te hayata gözlerini yumdu. Bu sırada İs­tanbul'da bulunan vekili Salih Keramet Nigâr'ın. Abdülmecid Efendi'nin naaşı-nın Türkiye'ye getirilmesi için yaptığı müracaatlar hiçbir sonuç vermedi. Hat­ta kızı Dürrüşehvar Türkiye'ye gelerek

Abdülmecid Efendiye ait bir tablo

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüş­müş ve babasının Paris Camii'nde tah­nit edilmiş olarak bekleyen naaşmın va­tanına nakledilerek defni için söz almış olmasına rağmen, Abdülmecid'İn naaşı Türkiye'ye getirilemedi. Daha sonra, on yıldan beri bekletildiği Paris Camii'nden alınarak Medine'ye götürüldü; 30 Mart 1954 tarihinde Cennetü'1-Bakî' Mezarlı-ğı'na defnedildi.

Abdülmecid Efendi, döneminin man­zara geleneğine rağmen resimlerinde figürü ön plana çıkaran bir üslûp takip etmiştir. "Sarayda Beethoven", "Harem­de Goethe", "Saraylı hanım", "Halil Ed-hem" gibi portreleri ve kendi portresi, bu yeni anlayışın güzel örnekleridir. Çok figürlü resimlerinde Doğu ve Batı kül­türüne has öğeleri birleştirmeye çalı­şan Abdülmecid'İn tabloları, ilk olarak 1986'da İstanbul'da özel bir sanat gale­risinde sergilenmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

TBMM Gizli Celse Zabıttan, IV, 314-328, 330-353; Râsih [Kaplan] v.dğr., Hâkimiyyet-i MİUİyye ue Hilâfet-i Islâmİyye, İstanbul 1341; M. Kâmran Ardakoç. Hilâfet Meselesi, İstanbul 1955; A. Fuat Cebesoy. Siyâsî Hatıralar, İstan­bul 1957, 1. 165; II, 67; Ayşe Osmanoğlu. Ba­bam Abdülhamid, İstanbul 1960, s. 223 vd.; L H. Danişmend. Kronoloji, İstanbul 1961, IV. 228, 469; Salih Nigâr Keramet, Halîfe II. Abdülmecid, İstanbul 1964; Sadiye Osmanoğ­lu, Hayatımın Acı ue Tatlı Günleri, istanbul 1966; Mehmet Emin Bozarslan, Hilâfet ue ümmetçilik Sorunu, İstanbul 1969, s. 123; G. Jaeschke. Yeni Türkiye'de İslâmlık (trc. Hay-rullah Örs), Ankara 1972, s. 33, 115-123; Ka­dir Mısıroğlu, Kurtuluş Sauaşmda Sarıklı Mücahitler, İstanbul 1972, s. 418; a.mlf., Os-manoğuiiannın Dramı, İstanbul 1979, s. 241-267; Mahmut Goloğlu. Halifelik Ne İdi? Hasıl Alındı-Niçin Kaldırıldı? Ankara 1973, s. 54 vd.; Adnan Turanı. Batı Anlayışına Dönük Türk Resim Sanatı, Ankara 1977, s. XXVI vd.; A. Afetinan. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Ankara 1977, s. 44, 100; Mete Tun­cay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yöneti­minin Kurulması (1923-1931), Ankara 1981, s. 68-86; Razi Yalkın, "Son Halife Abdülme­cid ve Hânedân-ı Âl-i Osman İstanbul'dan Nasıl Çıkarıldı", Tarih Dünyası Dergisi, sy. 1 vd., İstanbul 1950. v—\

İMİ Cevdet Küçük

r

ABDÜLMECİD FİRİŞTEOĞLU



(bk. FİRİŞTEOĞLU, Abdülmecid).

ABDÜLMECİD el-HAJMİ

L

(fak. HANİ, Abdülmecid b. Muhammed).



264

ABDÜLMEUK b. KATAN

ABDÜLMECİD StVÂSİ

(bk. StvASf, Abdülmecid).

ABDÜLMELtK b. ABDÜLAZÎZ

(bk. İBN CÜREYC).

ABDÜLMEUK b. EBÛ SÜLEYMAN

Ebû Abdillâh Abdülmelik

b. Ebî Süleyman el-Kûfî

(ö. 145/762-63)

Hadis rivayetiyle tanınan âlim.

L

Ebû Süleyman, Ebû Muhammed kün-yeleriyle de anılan ve tebeü't-tâbiînden olan Abdülmelik'in hocaları arasında Saîd b. Cübeyr, Atâ b. Ebû Rebâh, Enes b. Şîrîn önde gelirler. Kendisinden riva­yette bulunanların başında ise Yahya b. Saîd el-Kattân, Şu'be b. Haccâc. Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Mübarek gibi meş­hur muhaddisler vardır. Cerh ve ta'dil* imamlarının hemen hepsine göre hadis ilminde büyük bir otorite ve aynı za­manda fakihtir. Talebelerinden Cerîr b. Abdülhamîd'İn belirttiğine göre zama­nının hadisçileri, hadisle ilgili bir ihtilâf söz konusu olunca, Abdülmelik b. Ebû Süleyman'ın hakemliğine başvururlardı. Ahmed b. Hanbel'e göre ise Abdülmelik sika* olmakla birlikte zaman zaman ri­vayetlerinde hataya düşmüştür. Buna rağmen Küfeliler'in en kuvvetli hadis hafızlarından sayılır. Bu özelliği sebe­biyle talebelerinden Süfyân es-Sevrî ve İbnü'l-Mübârek ondan "mîzan" diye söz ederler.



BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Hatim. el-Cerh ue't-ta'dît, Hayda-râbâd 1371-73/1952-53, 11/2, s. 366; Hatfb, Târîhu Bağdâd, Kahire 1349/1931, X, 393; İbnü'l-Cevzî, Şıfatü'ş-şafue (nşr. Mahmûd Fâ-hürî—Muhammed Kal'acî), Halep 1969-73 — Beyrut 1399/1979, IV, 5; Zehebî. A'lâmun-nübelâ", VI,107-109; a.mlf., Mîzânü'I-i'tidâl (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1382/ 1963, 11, 656; a.mlf.. Tezkiretul-huffâz, Hayda-râbâd 1375-77/1955-58, [, 155; İbn Hacer. Tehzîbut-Tehzîb, IV, 279.

nn

Iffll Mücteba Uğur



ABDÜLMELİK b. HABİB

(bk. İBN HABİB es-SÜLEMİ).

ABDÜLMELtK b. KATAN

( jLii jt JİLJI-Lt )

Abdülmelik b. Katan b. Nufeyl el-Fihrî (ö. 123/741)

Hatife Hişâm b. Abdülmelik'in Endülüs valisi.

33 (653) yılında doğdu. Harre Sava-şı'nda Müslim b. Ukbe kumandasındaki Emevî kuvvetlerine karşı Medineliler'İn safında çarpıştı. Medineliler'İn yenilgi­siyle sonuçlanan bu savaştan sonra ff-rîkıyye'ye kaçtı ve bir müddet sonra Endülüs'e geçerek Kurtuba'ya yerleşti. Charles Martel kumandasındaki Frank-lar'la savaşırken şehid düşen Abdur-rahman el-Gâfiki'nin yerine Endülüs va­liliğine tayin edildi (114/732). Ertesi yıl Vasconlar'a karşı bir sefer düzenleye­rek büyük ganimetler elde etti. Abdül-melik'i valiliği sırasında meşgul eden en önemli mesele Berberi isyanlarıydı. Bu isyanları bastırmakta başarı sağlaya­mayınca Halife Hişâm'ın yeni İfrîkıyye valisi Ubeydullah b. Habhâb tarafından görevinden alındı ve yerine Ukbe b. Hac­câc es-Selülî getirildi (734). Ukbe, Ab-dülmelik'i hapsedip ileri gelen adamla­rını İfrikıyye'ye sürdü. İfrîkıyye'de Arap-lar'la Berberiler arasında meydana ge­len savaşta çok sayıda Arap cengâverin öldürülmesi Endülüs'te büyük bir tepki uyandırdı. Vali Ukbe b. Haccâc'a karşı ayaklananan Araplar onu azledip Ab­dülmelik b. Katan'ı ikinci defa valiliğe getirdiler (739).

Bu olayları öğrenen Halife Hişâm, Ubeydullah'ın yerine vali tayin ettiği Kül-sûm b. lyâz kumandasındaki büyük bir orduyu İfrîkıyye'ye gönderdi. Külsüm Berberîler'le yapılan savaşta yenilip öldürülünce yeğeni Bele b. Bişr. mağlûp birliklerle Sebte'ye (Ceuta) çekildi. Bu­rada Berberîler tarafından kuşatılan Bele. Abdülmelik'ten yardım istedi. Ya­kın adamlarıyla istişare eden vali onla­rın Endülüs'ü ele geçirmelerinden en­dişe ederek bu teklifi reddetti. Hatta kendisinden habersiz erzak yardımın­da bulunan Ziyâd b. Amr et-Lahmryi öl­dürttü. Ancak bir müddet sonra Berbe-riler'in giderek güçlendiğini görüp İfrî-kıyye'de Arapların başına gelen felâ­ketin ileride kendi başlarına da gelme­sinden korkarak Bele b. Bişr ve askerle­rini bazı şartlarla Endülüs'e getirtmeyi uygun buldu. Buna göre Bele on kişi­yi Abdülmelik'in yanında rehine olarak bulunduracak ve bir yıl sonra askerle­riyle birlikte Endülüs'ten ayrılacaktı. İle­ri sürdüğü şartların kabul edilmesi üze-


Yüklə 1,08 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin