Müslüman Kardeşler teşkilatındaki çalışmalarına daha çok zaman ayıra-
244
bilmek için 1951'de resmî görevlerinden istifa ederek avukatlığa başladı. Bu arada, 1953 yılında anayasa hazırlamak üzere Libya'ya davet edildi. Kasım 19S4'te Abdünnâsır'a karşı girişilen başarısız suikast teşebbüsünden sonra bu suikaste katılmakla itham edilen Ab-dülkâdir Ûdeh, özel bir mahkemede kısa süren bir yargılama sonunda idama mahkûm edildi. 9 Aralık 1954'te Müslüman Kardeşler mensubu diğer beş kişi ile birlikte idam edildi.
Eserleri. 1. et-Teşri'u'1-cinâ3 iyyü'I-İslâmî. İslâm ceza hukukunu diğer hukuk sistemleriyle karşılaştırarak inceleyen bu eser iki cilttir. Birkaç defa basılan eserde (3. bs., Kahire 1977! İslâm ceza hukuku ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. İngilizce ve Urduca'ya da tercüme edilen kitabın Akif Nuri tarafından yapılan Türkçe tercümesi. İslâm Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk adıyla dört cilt halinde neşredilmiştir (İstanbul 1976-79) 2. el-Mâl ve'1-hükm fi'1-İslâm. H. Tahsin Feyizli tarafından İslam'da Mal ve İdare adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir (İstanbul, ts.l. 3. el-İslâm ve evzâ cune's-siyâsiyye. Beşir Eryarsoy tarafından İslâm ve Siyasi Durumumuz adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir (İstanbul 1987). 4. el-îslâm ve evzâ ' une'l-kânûniyye. 5. el-İslâm beyne cehli ebnâ'ih ve "aczi z ulemâ" ıh. Akif Nuri Karcıoğlu'nun İslâm Şeriatı adıyla tercüme ettiği (Ankara 1969) bu eserin Ebubekir Sıddık Cafer Tayyar ta-
rafından yapılan başka bir tercümesi de Evlâtlarının Cehaleti, Âlimlerinin Acizliği Karşısında İslâm adıyla neşredilmiştir (İstanbul 1987). Eserin Fransızca tercümesi de L'lslam, Les disci-ples İgnorrants et des erudits incapa-bles adıyla yayımlanmıştır I International Islamic Federation of Student Organiza-tions. Stuttgart 1984).
BİBLİYOGRAFYA:
Kehhâle. Mu 'cemü l-mii' elliftn, Dımaşk 1376-80/1957-61, V, 296; H. Kâmil Yılmaz. Seyyid Kutub, Hayatı, Fikirleri, Eserleri. İstanbul 1980, s. 87-98; Fethi Yeken, el-Meu-sû'atul-harekitjye, Amman 1403/1983, I, 166-168; Akif Nuri Karcıoğlu. Müslüman Kardeşler Teşkilâtı [Hasan el-Bennâ]. İstanbul, ts. (Dâva Yayınları), Mukaddime, s. 11; Şühe-dâ'ü İ-İhuân. (yer ve tarih yok), s. 22-39; Salih Akdemir. "A. Ûdeh'in 'et-Teşriu'1-Cinâî el-İslâmî' adlı eseri ve tercümesi üzerine", AÜİFD. XXVIII (1986), s. 37-51.
\m Ff.thi Yeken ABDÜLKADİR b. YÛSUF
(bk. KADRİ EFENDİ).
ABDÜLKÂHİR el-BAĞDADİ
EbÛ Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir
b. Muhammed et-Temîmî el-Bağdâdî
(ö. 429/1037-38)
Meşhur Eş'arî kelâmcısı, Şafiî fakihi ve matematik bilgini.
Bağdat'ta doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 365'te (975) ölen Ebû Bekir b. Adîden ders okuduğuna göre 350 (961) yılı civarında doğduğu söylenebilir. İlk tahsiline Bağdat fakihlerinden biri olan babasından başladı. Öğreniminin büyük bir kısmını muhtemelen Bağdat'ta Amr b. Sa-îd. Muhammed b. Ca'fer. Ebü Bekir el-İsmâilî ve Ebû Bekir b. Adî gibi bilginlerin yanında yaptıktan sonra babasıyla birlikte Nîsâbur'a giderek tahsiline orada devam etti. Bu tarihlerde Nîsâ-bur'da müderrislik yapan ve Abdülkâ-hir'in, kendisiyle görüştüğünü kaydettiği [bk. el-Fark, s. 364] âlimlerden olan İbn Fûrek'le burada karşılaştı. Çok geçmeden babası öldü (383, 9931, Türkmen İsyanı'nın çıkması ve Selçuklular'ın Nîsâbur'u işgal etmesi üzerine burayı terkedip İsferâyin'e gitti ve Ebû İshak el-İsferâînî'nin derslerine devam etti. Hocasının ölümünden sonra onun yeri-
ABDÜLKÂHIR el-BACDÂDÎ
ne geçip Mescid-i Ukayl'deki derslerini okutmaya başladı ve ölünceye kadar bu işi sürdürdü. Tercih edilen görüşe göre 429 (1037-38) yılında İsferâyin'de vefat etti ve hocasının kabri yanına defnedildi.
On yedi ayrı ilim dalında ders okuttuğu nakledilen Bağdadî, özellikle kelâm-mezhepler tarihi, fıkıh ve usulü, edebiyat ve matematikte üstat kabul edilmiş, hatta Fahreddin er-Razî onun matematikteki üstünlüğünü takdir etmiştir. Ebü'l-Kâsım el-Kuşeyrî ve Ebû Bekir el-Beyhakl başta olmak üzere devrindeki Horasan bilginlerinin çoğuna hocalık yapmıştır. İslâm ilimleri tarihindeki şöhretini daha çok el-Fark beyne'î-h-rak ve Uşûlü'd-dîn adlı kitaplarıyla kazanmıştır. Her iki eserinde de "Eş'ari kelâmcılar" mânasına aldığı Ehl-i sünnet akidesini açık bir üslûp içinde ve kendine has bir titizlikle tasnif etmesi, ayrıca muhaliflerine karşı Ehl-i sünnefi tutarlı bir biçimde savunması dikkat çekicidir. Onun on beş esasta topladığı ve değişik zümrelerden oluşan sekiz sınıf müslümanı dahi! ettiği Ehl-i sünnet akidesi (bk. ehl-i sünnet), kendisinden sonra Sünnî camianın akidesini temsil eder hale gelmiştir. Eserlerinde tertip ve tasnife son derece Önem verir ve tasnifte on beş sayısına bağlı kalarak
245
ABDULKÂHIR el-BAGDÂDÎ
dinî hükümlerin birçoğunun bu sayı altında toplanabileceğini belirtir. Eş'arî ekolü içinde kendine ait fikirleri tesbit etmek mümkün değilse de eserlerinin bu ekolün önemli kaynaklan arasında kendine has bir yer tuttuğu şüphesizdir. Özellikle Kaderiyye'ye karşı ashap, tabiîn ve diğer bilginler tarafından yazılan reddiyeleri kaydetmesi, mezhepler tarihi bakımından önemlidir. Ebü'l-Ha-san el-Eş'arî'nin de Makâlât mukaddimesinde kaydettiği üzere, bir müellifin kendi akidesine muhalif gördüğü gruplara ait görüşleri tarafsız olarak nakletmesi kolay değildir. Bu problem Bağdadînin akaid ve fıkha dair eserlerinde de göze çarpmaktadır. Nitekim Fahred-din er-Râzî, Bağdadîye karşı saygı hisleriyle dolu olmasına rağmen onun. muhaliflerine karşı "şiddetli taassub"a sahip olduğunu, görüşlerini tarafsız nak-ledemediğini, Şehristânrnin de Bağdadîden nakiller yaptığı için aynı hataya düştüğünü kaydetmekten geri durmamıştır. M. Zahit Kevserî de Râzî-nin bu kanaatine katılır. Bağdadî, Eş'arî ekolünü ashap, tabiîn ve müctehid imamların itikadî mezheplerinin bir devamı sayar.
Eş'ariyye'nin sistemli bir mezhep haline gelmesinde önemli rol oynayan Ab-dülkâhir el-Bağdâdrnİn kelâm ilminde dikkati çeken bazı görüşleri şöyledir: Beş duyu. akıl ve doğru haber yanında ilham da dördüncü bir bilgi kaynağıdır. Ancak ilham bütün insanlarda bulunmayıp Allah'ın sadece bazı kimselere bağışladığı bir bilgi çeşididir (bk. üşü-lud-dîn, s. 14). Âlem araz ve cevherle-riyle sınırlıdır. Çünkü Kur'an'da her şeyin sayı altına alındığı beyan edilmiştir (bk. el-Cin 72/28). Arazların yaratılmışlı-ğına bağlı olarak hadis* olan âlemdeki birleşik cisimlerden gökler ve yıldızların hacmi sabittir, bunlarda herhangi bir artma ve eksilme meydana gelmez. Yeryüzündeki canlı ve cansız cisimlerde ise çoğalma ve azalma olabilir. Bu sebeple âlemde boşluk (halâ*) yoktur (bk. a.g.e., s 38). Allah'ın varlığı aklın sebep-lilik prensibiyle açıkça bilinebilir. Yazı onu yazanına işaret ettiği gibi yaratılmış olan âlemin de yaratanına işaret etmesi zaruridir. Allah'ın sıfatları ise fiilleriyle sabittir. O ilimle âlim, kudretle kadir, irade ile müriddir (bk. a.g.e., s. 39, 90). Allah'ın fiilî sıfatları hadistir. Peygamberlerin günahsızlığı (ismet*), Allah'ın onlara günah işleme gücünü ver-
memesi ile gerçekleşir. İman artar ve eksilir. Zira âyetler bunu açıkça belirtmektedir (bk. a.g.e., s. 179,252).
Bağdadî, kelâmdan başka fıkıh, fıkıh usulü ve ferâiz konularında da müstakil kitaplar kaleme almış ve eserlerinde kendine has bazı görüşler ileri sürmüştür. Aruzu çok iyi bildiğini ve birçok şiir yazdığını nakleden kaynaklar, ona dil ve edebiyat bilginleri arasında önemli bir yer verirler (bk. Süyûtî, Buğyetü'l-üu*at, II, 105).
Eserleri. Tabakat kitaplarının bir kısmı Bağdadîye ait on beş (bk. Sübkî, Ta-bakât, II!, 239), bir kısmı da on yedi (bk. Kütübî, Feuâtü'l-Vefeyât, I, 615) eser zikrederse de son yıllarda tesbit edilenlerle birlikte bu sayı otuzu aşmıştır. Bunlardan günümüze kadar gelenler şunlardır.
1. el-Fark beyne'l-hrak*. Mezhepler tarihinin ana kaynaklarından biri olan bu eseri Muhammed Bedr (Kahire 1910). M. Zahit Kevserî (Kahire 1948) ve M. Muhyiddin Abdülhamîd (Kahire, ts.) tahkik ederek yayımlamışlardır. Kitabı Et-hem Ruhi Fığlalı Türkçe'ye çevirmiştir (İstanbul 1979). 2. Uşûlü'd-dîn*. Akıcı bir üslûp ve kolay anlaşılır bir dille yazılan kelâmla ilgili bu kitap İstanbul'da basılmıştır (1928). 3. el-Milel ve'n-nihal. Müellif, bu eserinin el-Fark beyne'1-h-rak'tan daha geniş bir şekilde ve delilleriyle birlikte mezhepler hakkında bilgi verdiğini zikreder (bk. el-Fark, s. 230, 277, 334). Brockelmann. esere ait bir yazmanın Süleymaniye Kütüphanesi'n-de (Aşir Efendi, nr. 555) bulunduğunu zikrediyorsa da iGAL, 1, 482), adı geçen kütüphanede böyle bir yazma mevcut değildir. A. Nasri Nâdir tarafından esas alınarak yayımlanan (Beyrut 1970) ve baş tarafı eksik Bağdat Evkaf Kütüphane-si'ndeki (nr. 6819) nüsha ise el-Fctrk'-tan daha kısa olduğundan, muhtemelen Bağdadîye ait el-Milel ve'n-nihal'-in muhtasarıdır. Nitekim onun böyle bir eserinden de bahsedilmektedir (bk. Fev-kıyye Hüseyin Mahmûd, Tİ, s. 292). 4. Tefsîru esma3 iîîâhi'î-hüsnâ. Kütübî-nin Telsırü'l-Kur'ân şeklinde zikrettiği eser British Museum'da (Or. 7547) bulunmaktadır, s. Te'vîlü müteşâbihi'l-ohbâr (7e' vîiü.'1-müteşâbihât fi'i-ah-bâr ue'l-âyât) (bk. GAL SuppL, I, 667). 6. en-Nûsih ve'1-mensûh (bk. GAL, 1, 482). 7. Kitâb li'1-misâha (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr.2708/2). Uzunluk, yüzölçümü ve hacim ölçüleri ile o devirde bilinen Öl-
çüm kurallarını ihtiva eden küçük bir kitaptır. 8. et-Tekmile ti'1-hisâb (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2708/1). Önceki kitaptan daha hacimli ve daha önemli olup İslâm ilim âleminin bildiği aritmetik sistemlerinin hepsini içine alan bir çalışmadır. Her iki eser. Dr. Ahmed Selim Suaydan tarafından edisyon kritiği yapılarak Kuveyt'te Ma'hedü'1-mah-tûtâti'l-Arabiyye tarafından yayımlanmıştır (1984). Abdülkâhir el-Bağdâdî kitabın önsözünde, daha önce yazılmış eserlerin ya çok kısa veya sadece aritmetiğin bir bölümü ile ilgili olduklarına işaret etmekte ve kendi eserinin aritmetiğin bütün konularını açıklamaya yönelik bir çalışma olduğunu söylemektedir. Nitekim eserde. İslâm aritmetiğinin üç ana sistemi olan parmak hesabı, altmışlı skala ve Hint aritmetiği, eski Grek, Hint ve Çin matematikçilerinin eserleri de göz önünde tutularak daha ayrıntılı biçimde ele alınmış ve yedi sistem halinde incelenmiştir.
Bir kısmı kendi kitaplarında zikredilen, bir kısmı da diğer kaynaklarda belirtilen ve günümüze kadar ulaşmayan eserleri ise şunlardır: eş-Şıföt. Zebîdî'-nin el-Esmâ3 ve'ş-şıfât diye isimlendirdiği ve "sahasında ondan daha muhtevalı eser görmedim" dediği kitap bu olsa gerektir. Nefyü halki'l-Kur'ân; el-îmân ve usûlüh (bk. Bağdadî, üsülü'd-dîn, s. 251, 270); Delâ* ilü'n-nübüvve (bk. a.g.e., s. 158); ei-Müvdzene faey-ne'1-enbiyö3 (bk a.g.e., s. 180); İbtâlü'l-kavl bi't-tevellüd; Feza3 ihu'l-Mu'te-ziie; Feza* ihu'l-Kerrâmiyye; eî-Harb 'ale'bni Harb. Ca'fer b. Harb'in kelâmî görüşlerini tenkit ettiği eseri. Meşâri-ku'n-nûr ve medârikü's-sürûr; Bülû-ğu'1-medâ can uşûli'1-hüdâ; Mi'yâ-rü'n-nazar; Ahkûmii'1-vat'i't-tâm (//-tika3ü'l-hıtâneyn); el-cîmâd iî mevâ-rîşi'l-'ibâd; el-Faşl (et-Tahşü) iî uşû-li'1-îıkh; Kitâbü mâ 'amilehû Ebû ^Ab-dillâh el-Cürcânî fî Tercihi mezhebi Ebî Hanîle {Reddü Kitâbi't-Tercîh li'i-Cürcânî); et-Tefsîrü'l-Kur3ânî {Tefsîru Ebî Manşûr el-Bağdâdî); Mi/fdhu İb-ni'l-Kâş-, İbnü'1-Kâs et-Taberînin Şafiî fıkhına dair el-Miftâh adlı eserinin şerhi. Kitâb fî ma cnd lafzateyi't-tasavvuf ve'ş-şûîî; Tafzîlü'l-fakîri'ş-şâbir 'ale'l-ğaniyyi'ş-şâkir; Menâkıbü'i-İmâm eş-Şâfi cf; el-Kelâm ti'l-va'îdi'I-fâhir ti'l-evâ3 il ve 'l-evâhir-, Hey3 efü 7- câlem (bk. Bağdadî, üsûlud-dîn, s. 651; Kitâ-bü'd-Devr.
246
ABDÜLKÂHİR el-CÜRCÂNÎ
BİBLİYOGRAFYA:
Bağdadî, el-Fark (nşr. M. Muhyicldin Abdül-hamîd). Kahire, ts. (Mektebetü Dâri't-tûrâs), s. 230, 277, 334, 364; a.mlf., Uşûlü'd-din, İstanbul 1346/1928, s. 14, 38, 39, 65, 90, 158, 179, 180, 251, 252, 270; Hatîb, Târîhu Bağdâd, Kahire 1349/1931 — Beyrut, ts. füârü'l-Fikr). IX, 358; İsferâînî. et-Tebşîr (nşr. M. Zahit Kev-serî). Kahire 1359/1940, s. 120; İbn Asâkîr. Tebyînü kezibi'l-müfterî (nşr. M. Zahit Kev-serî), Dımaşk 1347, s. 253-254; M. Zahit Kev-seri, a.e., Mukaddime, s. 20; Fahreddin er-Râ-zT, Münâzarât, Haydarâbâd 1355, s. 25; Ze-hebî. A'lâmun-nübelâ", XVII, 572; İbn Halli-kân. Ve/eyât (nşr. F. Wüstenfeld), Kahire 1367, II, 372- 373; Kütübî, Feuâtül-Vefeyât, Kahire 1951, I, 613-615; Sübkî, Tabakâtü'ş-Şâfi'iy-ye, Kahire 1324, III, 238-242; Süyûtî. Buğye-tü'l-uu'ât (nşr. Muhammed Ebu'l-Fazl), Kahire 1384/1964 — Beyrut 1399/1979, II, 105; Taş-köprizâde, Miftâhu's-sa'âde (nşr. Abdülveh-hâb Ebü'n-Nûr—Kâmil Kâmil Bekri], Kahire 1968. II, 325; Keşfuz-zunûn, 1, 254, 335, 360, 398, 441, 462, 471; II, 1039, 1046, 1245, 1252, 1274, 1384, 1392, 1400, 1418, 1432, 1769, 1820, 1839, 1921, 1970; Zebidî, İthâfus-sâde, Kahire 1311; îzShul-meknÛn, II, 375; Hediy-yetü'l-'ârifîn, I, 606; Brockelmann, GAL, I, 385; SuppL, ], 666-667; Sezgin, GAS, i, 589; V, 357; G. Sarton. Introduction, New York 1975, I, 706-707; Ethem Ruhi Fığlalı. Mezhepler Arasındaki Farklar [Bağdadî], İstanbul 1979, Önsöz, s. XXIII-XXVIII; Abdurrahman Bedevî, Mezâhibü'l-İslâmiyyîn, Beyrut 1979, I, 634 vd,; H. Ritter. "Philologika III. Muhammedanische Hâresi-ographen", Der islam, XVIII, Berlin 1929, s. 42-43; Yusuf Ziya Yörükan. "Şehristânî", DİFM, sy. 5-6, s. 190; Şerafeddin Gölcük, "Ab-dü'1-Kâhir Bağdadî", İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, sy. 3, Ankara 1979, s. 77-85; Fevkıyye Hüseyin Mahmüd. "Uşûlü'd-dîn", Tİ, VI, 287-306; A. S. Saidan. "al-Baghdâdl, Abü Mansür cAbd al-Qâhir ibn Tâhir ibn Muhammad ibn cAbdallah, al-Tamimi, al-Shâfi CI", DSB, XV, 9-10; [T. H.], "Bağdadî", İA, 11, 213; A. S. Tritton. "al-Baghdâdî", El2 (İng), 1, 909.
\Sti Ethem Ruhi Fığlalı
ABDÜLKÂHİR el-CÜRCANİ
Ebû Bekr Abdülkâhir b. Abdirrahmân
b. Muhammed el-Cürcânî
{ö. 471/1078-79)
Arap dil bilgini ve edebiyat
nazariyatçısı. ,
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Ortaçağ'ın önemli kültür merkezlerinden biri olan Cürcân'da doğdu ve bütün hayatını orada geçirdi. Arap dil bilgisini, meşhur âlim Ebû Ali el-Fârisrnin yeğeni ve talebesi Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Hasan e!-Fârisfden okudu. Ayrıca. Kadı Ebü'l-Hasan Ali b. Abdülazîz el-Cürcânfden de ders aldığı rivayet edilmektedir (bk. Yâküt, XIV, 16). Tahsilini bitirdikten sonra Cürcân'da ders vermeye başlayınca şöhreti kısa zamanda yayıldı. Ondan ders okumak isteyen ilim
meraklıları Cürcân'a akın etmeye başladılar. İran asıllı olmasına rağmen hiçbir eserini Farsça yazmadı. Selçuklu Veziri Nizâmülmülk başta olmak üzere ileri gelen birçok kimseye kasideler yazdıy-sa da onlardan beklediği ilgiyi göremedi. Rahat bir hayat sürmediği, bundan dolayı da karamsar ve insanlara karşı kötümser olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Büyük ihtimalle 471 (1078-79) yılında. Cürcân'da vefat etti.
Abdülkâhir el-Cürcânfnin "İmâmü'n-nühât" (büyük dil bilgini) diye tanınması, sarf veya nahiv sahasında yeni bir şey ortaya koymuş olmasından dolayı değil, dilin bütün inceliklerine vâkıf bulunması ve özellikle nahvi bir "Arap mantığı" niteliğinde ele alması sebebiyledir. Şu bir gerçek ki "Belagat şeyhi" unvanı ile anılmayı hak ettiğinde kimsenin tereddüdü yoktur. Zira Câhiz'den bu yana hiçbir belagat âliminin bu alanda Cürcânî kadar tefekküre dayalı güçlü bir tenkit zihniyetine sahip olduğu söylenemez. Onun Esrârü'l-belâğa ve Dela'ilü'l-i*'caz adlı eserlerini Fahreddin er-Râzî gibi bir âlimin telhis etmesi, Cürcânî'nin bu sahadaki otoritesini göstermeye yeterlidir.
Abdülkâhir el-Cürcânî'nin belagat konusundaki görüşleri, Kur'an'ın i'cazı etrafında geliştirilen tartışmalara dayanır. O, kelâm ilminin önemli konularından biri olan nübüvvet bahsini doğrudan ilgilendiren i'caz* meselesi ile nazım görüşünü (bk. nazmü'l-kur"ân) dil
Abdülkâhir el-Cürcânî'nın Muhtârü'l-ihiiyâr fi leus'i mi'ySrin-nüzzâr adlı eserinden bir sayfa
(KöpnilüKtp.nr 1392. ur. 1')
açısından ele alıp incelemiştir. Mutezile ileri gelenlerinden Nazzâm'ın başlattığı bu tartışmada, kimine göre icaz sar-fe'de. kimine göre de fesahat'tadır. Nazzâm'ın temsil ettiği sarfe taraftarlarına göre Kur'an'ın i'cazı, nazım veya telifinde değil, bir benzerini yapmaktan insanların Allah tarafından özel olarak âciz bırakılmış olmasındadır. Kuranın i'cazını fesahatında arayanlar ise fesahat kavramı üzerinde ortak bir görüşe varamamışlardır. Kimine göre fesahat lafızlarda, kimine göre ise lafız ve mâna güzelliğinde aynı oranda aranmalıdır. Cürcânî, sarfe anlayışına ve beşer kudreti dahilinde yorumlanan fesahat ve belagat görüşlerine karşılık nazım kavramı etrafındaki görüşlerini ortaya koymuştur. Öyle anlaşılıyor ki nazım. Mu'tezile'nin kullandığı fesahat kavramına mukabil Eş'ari çevrelerinin kullandığı bir deyim haline gelmiştir. Nitekim Eş'arîler'in meşhur siması Bâkillânî de Kuranın i'cazını hep nazımında aramıştır (bk. /''câzü'l-Kur'ân, s. 35). Genel olarak, Mu'tezile'nin fesahat özelliklerini tek tek kelimelerde, hatta harf ve seslerde aramasına karşılık. Cürcânî bu özelliklerin terkipte, başka bir deyişle cümle tekniğinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Diğer nazım görüşlerinin Kur'an'ın i'cazını ispata yetmeyeceğini belirterek. 500 sayfalık Delâ3ilü'l-i ccdz'ında sadece nazım anlayışı üzerinde durmuştur. Ona göre kelimelerde i'caz aranamaz; çünkü Araplar arasında Kur'an'ın nüzulünden önce de var olan bu kelimeler, pek azı müstesna olmak üzere, aynı anlamlarla Kur'an'da yer almıştır. Tek tek kelimeler, zihinde oluşan mânalara sembol olmaktan öteye geçemez. Mütenâfir (telaffuzu zor) kelimelerin Kur'an'da bulunmaması i'cazı pekiştiren önemli bir unsur ise de yeterli değildir. Aksi halde kolayca söyle-nebilen alelade sözlerin de fasih sayılması gerekirdi. Müzikal uyumda i'caz aranmayacağı gibi, veznin de fesahat ve belagatta payı yoktur. Öyle olsaydı vezinleri aynı olan iki kasideyi, diğer edebî özelliklerini söz konusu etmeden, aynı ölçüde beliğ saymak gerekirdi. Ayrıca i'caz, âyetler arasındaki fasıla* lar-da da aranamaz; zira kafiyeyi büyük bir ustalıkla seçebilenler fasılayı da kolaylıkla uygulayabilirler. Bu konuda Cür-cânFnin işaret ettiği bir diğer hususa göre i'caz, muhtelif âyetlerde görülen istiare, mecaz ve kinaye gibi edebî sanatların tahlili ile de ortaya konamaz. Aksi takdirde, bu tür edebî sanatların yer almadığı âyetlerde i'caz bulunmadı-
247
ABDÜLKÂHİR el-CÜRCÂNÎ
ğı iddia edilmiş olur. Ona göre Kur'an'ın gerçek anlamda i'cazı, haiz olduğu fesahat ve belagattan kaynaklanmaktadır. Bu fesahat ile belagat, nazil olduğu gibi aynen muhafaza edilen nazımın içinde bulunmaktadır. Nazım ise lafızlar arasındaki "üslûp ilişkisi"nden ibarettir (daha geniş bilgi için bk. İ'CAZ).
Eserleri. 1. Esrârü'l-belâğa*. Kendisinden önceki çalışmalardan faydalanarak belagat ve şiirin belli başlı meselelerini ana hatları ile ortaya koyduğu bir eserdir. 2. Delâ'ilü'1-i ecâz'. Bu da Kur'ân-ı Kerîm'in i'cazının nazımda olduğunu söyleyerek birçok belagat konularını işlediği orijinal bir eserdir. 3. er-Risâle-tü'ş-şâüye. Kur'ân-ı Kerîm'in i'cazına dair olan bu risalenin Deîâ'ilü'l-i'câz'-dan daha önce yazıldığı tahmin edilmektedir. İlk İki kitapta olduğu gibi bunda da nazım görüşü ağırlıklı olarak işlenmektedir. Eser. Muhammed Hale-fullah ve Muhammed Zağlûl Sellâm tarafından Rummânî ve Hattâbfnin aynı konuya dair iki risâlesiyle birlikte tahkik edilerek ŞeJdşü resâ'il iî i'câzi'l-Kur'ân adıyla neşredilmiştir (Kahire 1956). 4. el- eAvûmÛü't-mi V [Mi'etü câmü). Kelime ve cümlelerin i'rabma tesir eden yüz âmilden (bk. avAmil) bahseden gramer kitabıdır. 5. Kitâbü'l-Cümel. Müellif, gramere dair muhtasar bir kitap olan ve el-Cürcâniyye diye de bilinen bu eseri et-Te!hîş adıyla kendisi şerhetmiştir. Eserin diğer şâ-rihleri arasında Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Haşşâb, İbnü'l-Usfûr, Muhammed b. Ebü'1-Feth b. Ebü'1-Fazl el-Ba'lî. Muhammed b. Ahmed el-Kay-serî, Trablusşam Kâdılkudâtı Ahmed b. Şerefüddin es-Seâlibî ve Aşık el-İznikî gibi âlimler vardır. Kİtâbü'I-Cümel Ali Haydar tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Dımaşk 1972). 6. eV-Muh-târ min şi'r {min devâvtn) el-Müte-nebbî ve'l-Buhtüri ve Ebî Temmâm. Adı geçen üç şairin şiirlerinden derlenmiş bir antoloji olup Abdülazîz el-Mey-menî tarafından Abdülkâhir el-Cürcâ-nrye ait bazı şiirler. Efvehü'l-Evdî, Şen-fera'1-Ezdî divanları ve az bilinen dokuz kaside ile birlikte et-Tarâ 3ifü'l-edebiy-ye mecmuasında neşredilmiştir (Kahire 1973). 7. Kitâbü'l-Mukteşid {Muktaşad veya Muktadab) iî şerhi'1-îiâh. Ebû Ali el-Fârisînin nahve dair el-kâh adlı eserine yazdığı otuz ciltlik el-Muğnî adlı şerhin üç cilt halinde hulâsasıdır. Ayrıca el-îzâh'ı el-îcâz adıyla da ihtisar etmiştir. Kâzım Bahr el-Mercân tarafından tahkik edilen eser iki cilt olarak neşredilmiştir (Bağdat 1982). 8. et-Te-
timme ti'n-nahv. Târik Necm Abdullah tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Mekke 1405/1985). 9. Kitâb ti't-taşrîf. Bazı kaynaklarda el- cUmde fi't-taşrîf adıyla zikredilen eserin Sü-leymaniye Kütüphanesi'nde (Lâleli, nr. 3740/3) bir nüshası bulunmaktadır. 10. Muhtârü'l-ihtiyâr fî fevâ'idi mi cyd-ri'n-nüzzâr. Bedî ve beyân ile kafiyeye dair olan eserin Köprülü (nr 1392) ve Süleymaniye (Fatih, nr. 4094) kütüphanelerinde birer nüshası vardır.
Abdülkâhir el-Cürcânfnin hayatından bahseden kaynaklarda onun ayrıca, De-recü'd-dürer (Kur'an tefsiri); Şerhu sû-reti'l-Fâtiha; Kitâbü'I-'Arûz-, el-Mu c-tazıd; el-Mesâ3ilü'I-müşkile ve el-Miftâh gibi eserlerinden de söz edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Bâkıllânî, /'câzü'l-Kur3ân (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1963, s. 35; İbnü'l-Enbârî, Nüzhetü'l-elibbâ1 (nşr. Muhammed Ebul-Fazll. Kahire 1386/1967, s. 363-364; Yâküt. Mu'ce-mü'l-üdebâ* (nşr. Ahmed Ferîd Rıfâl), Kahire 1355-57/1936-38, XIV, 16; İbnü'1-KıfH, İnbâ-hü'r-ruvât (nşr. Muhammed Ebü'1-Fazl), Kahire 1369-93/1950-73, II, 188-190; Zehebî. A'i&-mun-nübelâ\ XVIII, 432-433; Kütübî, Feuâ-tul-Vefeyât (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1973-74, II, 369-370; Taşköprizâde. Miftâhus-sa-'âde (nşr. Abdülvehhâb Ebü'n-Nûr—Kâmil Kâmil Bekri], Kahire 1968, I, 170, 177-178; Brockelmann, GAL, I, 341-342; SuppL, I, 503-504; C. Zeydan, Adâb (nşr. Şevki Dayf), Kahire 1957, III, 46; Serkîs Mu'cem, 681; Hediy-yetü'l-'ârifîn, I, 606; Merâgl. Târîhu 'ulûmi'l-betâğa, Kahire 1950, s. 100; A. Ahmed Bedevî, Abdülkâhir el-Cürcânî ve cühûdühû fi'i-be-lâğatiİ'Arabiyye, Kahire 1962; Şevki Dayf. el-Belâya tetavoür oe târih. Kahire 1965, s. 160-219; G. J. H. Van Gelder. Beyond the Lİne, Leiden 1982, s. 130-136; Ömer Ferrûh, TâTt-hu!-edebn-cArabî, III, 183-188; Abdülazîz Ab-düImu'-rJ Arefe, Terbiyyetü'z-zevkİ'l-belâği 'inde 'Abdilkahir et-Cürcânî, Kahire 1983; M. Kürd Ali, KünOzü'l-ecdâd, Dımaşk 1984, s. 248-251; Nasrullah HacLmüftüoğlu, Fahreddin er-Râztnin Nihayetti'l-İcâz fî dirayeti'i-i"1 câz'ı-nm Edisyon Kritiği ve Abdülkâhir el-Cürcâ-nfnin Belagatta ilgili Eserlerinin Mukayesesi (doktora tezi, 1987), Atatürk Ünv. İlahiyat Fak., s. 100 vd.; Max Weisweiler, "cAbdalqâhir al-Curcâni's Werk Über Die Unnachahmilch-keit des Korans und Seine Syntaktisch-Sti-listischen Lehren", Oriens, XI, Leiden 1958, s. 77-121; A. Hamdi el-Hûlî, "et-Tefsîrürl-men-hecî 'inde cAbdilkâhir el-Cürcânî", ed-Dâre, Vll/4, Riyad 1983, s. 36-50; Gazzâlî Harb. "Mi-ne'1-Ârâ'i'l-lüğaviyye ve'n nahviyye li- cAb-dilkâhir el-Cürcânî", ed-Dâre, [X/3, Riyad 1984, s. 68-80; Nasr Ebü Zeyd, "Mefhûraü'n-nazm cinde 'Abdilkâhir el-Cürcânî, kıra 'e fî dav'i'l-üslûbiyye", FuşÛl, V/l, Kahire 1984, s. 11-24; D. Osman Muvâfı, "Mevkifü cAbdil-kâhir el-Cürcânî min kazıyyeti'l-ma'nâ", ed-Dâre, XIII/3, Riyad 1987, s. 20-42; K. Abu De-eb, "al-Diurdiâni", El2 SuppL (ing], s. 277-278; a.mlf, gtAbd al-Qâher Jorjâni", Elr., I, 134-137. m
İM Nasrullah Hacımüftüoğlu
ABDÜLKAYS (Benî Abdülkays)
Bahreyn dolaylarında yaşayan ve Hz. Peygamber zamanında
müslüman olan büyük bir Arap kabilesi.
Kabilenin atası olan Abdülkays'ın nesebi Adnan'a varır ve onda Hz. Peygam-ber'in nesebi ile birleşir. Bu kabile mensuplarına Abdî. Kaysî. Abdükaysî veya AbkasF de denilir. Önceleri Tİhâme'de yaşamakta olan Abdülkaysoğulları, sonradan Bahreyn ve Uman bölgelerinin sahil ve İç kısımlarına dağılarak kısmen yerleşik, kısmen de göçebe olarak Bekir b. Vâil, Temîm ve Kinde kabileleri arasında yaşamaya başladılar. Bu sırada Güney İran'a birçok akınlar düzenlediler. Sâsânî hükümdarı II. Şapur iktidara gelir gelmez onları cezalandırmak için seferber oldu ve sevkettiği orduyla Arabistan ve Suriye'nin büyük bir kısmını tahrip ettiği gibi Abdülkays'e mensup pek çok kişiyi de öldürttü. Bölgede bulunan diğer Arap kabileleri yanında İranlı Mecûsîler, bir kısım yahudi ve hıristiyan zümrelerle de iç İçe yaşayan Abdülkaysoğulları, İslâmiyet'in ortaya çıkışı sırasında Sâsânî hâkimiyeti altında bulunuyorlardı. Muşakkar'da Zü'l-lebâ adlı bir puta tapan bu kabilenin bir bölümü de hıristiyanlığı kabul etmişti. Bahreyn nüfusunun çoğunluğu bu kabileye mensuptu.
Dostları ilə paylaş: |