Deyimler-Açıqlamalar



Yüklə 0,8 Mb.
səhifə12/16
tarix12.01.2019
ölçüsü0,8 Mb.
#95117
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

Pahalıya mal olmak : Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak” Bu ev size pahalıya mal olsa gerek”

Palas pandıras : Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan” Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık”

Palavra atmak : Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek.

Paldır küldür : 1. Büyük bir gürültü ile. 2. Ansızın ve kurallara uymaksızın” Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar”

Pamuk ipliği ile bağlamak : Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak.

Paniğe kapılmak : Çok korkmak, telaşa sürüklenmek” Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum”

Papara yemek : Çok azarlanmak” Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum”

Para babası : Çok zengin, parası bol olan.

Para canlısı : Parayı çok seven, paraya düşkün.

Para çekmek : 1. Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak. 2. Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak.

Para dökmek : Bir şey için çok para harcamak” Düğün için az para dökmedi”

Para etmemek : 1. İşe yaramamak, etkili olmamak. 2. Değeri pahasına satılamamak” Bu malların para edeceğini sanmıyorum”

Para kesmek : 1. Çok para kazanmak. 2. Devletin çok para basması” Bizim büfe adeta para kesiyor”

Para sızdırmak : Kandırarak, zorlayarak birinden para almak” Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar”

Para tutmak : 1. Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek. 2. Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak” Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?"

Para yapmak : Para kazanıp biriktirmek” Gurbete para yapmaya gitti”

Para yedirmek : İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek” O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler”

Para yemek : 1. Çok para harcamak. 2. Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak” İnsanlar artık açıktan para yiyorlar”

Parasını sokağa atmak : Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek.

Paraya çevirmek : Bir malı verip yerine para almak” Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin”

Paraya kıymak : Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak.

Paraya para dememek : 1. Çok para kazanmak. 2. Bol para harcamak. 3. Elde olan parayı az bulmak.

Parmağı ağzında kalmak : Çok şaşırmak, hayrete düşmek.

Parmağına dolamak : Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak.

Parmağında oynatmak : Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak” Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif”

Parmağını bile oynatmamak : Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak” Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı”

Parmak basmak : 1. Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek. 2. İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak.

Parmak hesabı : 1. Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap. 2. Hece vezni” Bizim bakkal hala parmak hesabı yapıyor”

Parmak ısırmak : Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek” Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar”

Parmak kadar (çocuk) : Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk)” Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?"

Parmak kaldırmak : 1. Olumlu oy vermek için el kaldırmak. 2. Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak” Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!"

Parmakla gösterilmek : 1. Bir şey az bulunmak. 2. Seçkin, ünlü olmak” O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı”

Parmaklarını yemek : Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır” Böreği değil, parmaklarımızı yedik adeta”

Parsayı başkası toplamak : Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak” Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!"

Partiyi kaybetmek : 1. Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek. 2. Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak.

Pas geçmek : Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek.

Pasaportunu vermek : Kovmak, işten atmak” Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi”

Patırtı çıkarmak : Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak” Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor”

Patlak vermek : Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak” Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek”

Pay biçmek : Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak.

Pay çıkarmak : Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek.

Paye vermek : Adam yerine koymak, değer vermek.

Payidar olmak : Kalmak, yok olmamak, yaşamak” Milletimiz ilelebet payidar olacaktır”

Payını almak : 1. Azarlanmak. 2. Kendine düşen kazanç miktarını almak.

Perdesi yırtık : Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz” Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!"

Pergelleri açmak : Uzun adımlarla yürümeye başlamak” Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım”

Pes demek : Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek” Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi”

Pestil gibi olmak : Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek.

Pestilini çıkarmak : 1. Çok dövmek. 2. Çok çalıştırıp adamakıllı yormak. 3. İyice ezmek” Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı”

Peşini bırakmamak : Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek” Adamın peşini bırakmayın sakın!"

Peşkeş çekmek : Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek” Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar”

Peyda olmak : Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak” Köşede bir adam peyda oldu”

Pılıyı pırtıyı toplamak : Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak” Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu”

Pire için yorgan yakmak : Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek.

Pireyi deve yapmak : Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak.

Pis pis düşünmek : Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak” Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım”

Pis pis gülmek : Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek.

Pisi pisine : Boş yere, boşuna” Pisi pisine vurdular çocukcağızı”

Pişkinliğe vurmak : Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak.

Pişmiş aşa su katmak : Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak” Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın”

Pişmiş kelle gibi sırıtmak : Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek” Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak”

Posasını çıkarmak : 1. Birini çok dövmek. 2. Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek” Ülkenin posasını çıkardılar, biz hala seyrediyoruz”

Post elden gitmek : 1. Öldürülmek. 2. Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak” Post elden gidince kahretti adam”

Post kavgası : Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi” Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı”

Posta koymak : Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek” Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı”

Postayı kesmek : İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek.

Postu kurtarmak : Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak” Postu kurtardık çok şükür”

Postu sermek : Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak.

Pot kırmak : Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek” Dikkatli ol, bir pot kırma sakın”

Pösteki saymak : İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak” Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar”

Prangaya vurmak : Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak” Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede”

Puan almak : 1. Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak. 2. Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek” Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum”

Puan tutturmak : Gereken sayıda puan kazanmak” Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!"

Punduna getirmek : Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak” Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu”

Pupa yelken : 1. Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan. 2. Yelkenler, arkadan esen rüzgarla şişmiş olarak, tam yolla” Pupa yelken açıldık denize”

Pusu kurmak : Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek” Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk”

Pusulayı şaşırmak : 1. Ne yapacağını bilemez duruma düşmek. 2. Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak” İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu”

Pusuya düşmek : Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek” Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!"

Put gibi : Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla.

Put kesilmek : Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak” Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!"

Püf noktası : Bir işin en ince, en önemli yeri.

Püsküllü bela : Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey” Başıma püsküllü bela kesildi bu çocuk”

-R-

Rafa kaldırmak (koymak) : Bir iş üzerinde artık durmamak, o işi kenara itmek, ihmal etmek” Bizim dosyayı yine rafa kaldırmışlar”



Rahat durmamak : Yaramazlık etmek, kımıldayıp durmak” Rahat durmadın, beni zor durumda bıraktın”

Rahat yüzü görmemek : Huzur, bolluk, hiç rahatlık görmemek; sürekli sıkıntı, darlık içinde bulunmak” Şu yaşıma geldim, hiç rahat yüzü görmedim desem yeridir”

Rahatına bakmak : Hiçbir şeye aldırış etmeden rahatını sağlamaya çalışmak” Boş ver, rahatına bak, sen mi düzelteceksin diyenlerden nefret ederim”

Rahatlık (rahat) batmak : Rahat, iyi bir yerdeyken o yeri olmayacak nedenlerden ötürü terkeden insanlar için sitem biçiminde söylenir.

Rahmetli olmak : Vefat etmek, ölmek.

Ramak kalmak : "Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamında kullanılır” Makinenin elime değmesine ramak kalmıştı ki güçlükle kendimi geri attım”

Rast gelmek : 1. Düşünmediği, beklemediği bir anda biriyle karşılaşmak. 2. Düşünmediği veya düşünülmediği halde payına düşmek” Desenli parça bana rast geldi” 3. Hedefi bulmak. 4. Bulmak” Pazarda kardeşimi çok aradım ama rast gelmedim”

Rast gitmek : Bir iş istenilen biçimde gelişmek.

Rayına oturmak : Bozulmuş, düzensiz hale gelmiş bir işi yoluna koymak, iyi duruma getirmek.

Rekor kırmak : Eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek” Koşuda yeni bir rekor kırılması bekleniyor”

Rengi atmak : 1. Solmak. 2. Korku, heyecan sebebiyle benzi sararmak” Kumaşın rengi bir yıkamadan sonra attı”

Renk vermemek : Bir konu ile ilgili duygularını, düşüncelerini belli etmemek; bildiği halde bilmez gibi görünmek.

Renkten renge girmek : Heyecan, korku ve utanmadan dolayı yüzünün rengi değişmek, sıkılmak.

Resmiyete dökmek : Bir iş veya duruma resmiyet kazandırmak, onu resmî kanallardan halletme yolunu seçmek.

Rest çekmek : 1. Kesin tavır almak, herhangi bir konuda son sözü söylemek. 2. Bir oyunda önündeki paranın tümünü ortaya koymak” Öyle bir rest çekti ki görmeliydiniz”

Rol oynamak : 1. Bir oyunda rol almak. 2. Bir işte önemli katkısı olmak, etkisi bulunmak” Bu işin gerçekleşmesinde onun da önemli rolü oldu”

Rota değiştirmek : 1. Takip edilen yoldan ayrılmak. 2. Tutumunu, tavrını değiştirmek, izlediği yoldan kopmak” Hava muhalefeti sebebiyle uçak rota değiştirmek zorunda kaldı”

Ruhu bile duymamak : Anlamamak; hiçbir bilgisi, haberi bulunmamak; olan biteni sezememek” Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız”

Ruhunu teslim etmek : Ölmek” İhtiyar ninem sabaha karşı ruhunu teslim etmişti”

Rüyasında bile görememek : Olacağını hiç aklına getirmemek, ihtimal vermemek” Bunu bana aldın ha! Rüyamda bile görsem inanmazdım!"

Rüzgar gelecek delikleri tıkamak : İstenmeyen bir duruma veya zarar gelebilecek bir gelişmeye karşı her türlü önlemi almak.

Saat bu saat : Ele geçen fırsatı kullanmanın tam zamanı, en iyi, en elverişli an bu andır.

Saati saatine uymamak : Bir kimsenin durumu, huyu sık sık değişir olmak” Ona güvenemem, çünkü saati saatine uymaz”

Sabaha çıkamamak : Sabahtan önce ölmek, sabaha kadar yaşayamamak” Hastanın durumu ağır, sabaha çıkacağını sanmıyorum”

Sabahı etmek (veya bulmak) : Sabahlamak, bir sebeple sabaha kadar uyumamak, bir konu ile uğraşmak” Köye varmamız sabahı bulacak”

Sabahın köründe : Çok erken, ortalık henüz ağarmadan, sabahın en erken vaktinde” Sabahın köründen beri yoldayız”

Sabır taşı : Çok sabırlı kimse, türlü sıkıntılara katlanan” Ben sabır taşı mıyım?"

Sabrı taşmak : Katlanamaz, dayanamaz, sabredemez olmak; tahammül gücü kalmamak” Sabrımı taşırmadan çekip gidin buradan”

Saç ağartmak : Bir işte uzun zaman çalışıp emek vermiş olmak.

Saç saça baş başa : (Kadınlar) kıyasıya kavgaya tutuşmak, birbirlerini hırpalayarak kapışıp dövüşmek.

Saç sakal birbirlerine kırışmak : Üstü başı perişan, uzun süre saç ve sakal tıraşı olmamış, kendine çeki düzen vermemiş olmak” Onu, saç sakal birbirine karışmış görünce bayağı canım sıkıldı”

Saçı bitmedik (yetim) : Doğalı çok olmamış, henüz yeni doğmuş çocuk (yetim)” Bu parada, saçı bitmedik yetimlerin de hakkı vardır”

Saçına ak düşmek : Yaşlanmak, ihtiyarlamaya başlamak” Bizim de saçımıza ak düştü”

Saçına başına bakmadan : İlerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde davranan kimseler için kullanılır.

Saçını başını yolmak : 1. Birini çok fazla dövüp hırpalamak. 2. Çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek” Sinirinden saçını başını yolmaya başladı”

Saçını süpürge etmek : (Kadın) çok büyük istekle çalışıp hizmet etmek, özveri ile birileri uğrana çalışmak” Sizi okutabilmek için saçımı süpürge ettim”

Safra bastırmak : Açlığını yatıştırmak için az miktarda yemek yemek.

Sağ gözünü sol gözünden sakınmak : Çok kıskanmak, üzerine titremek.

Sağa sola bakmamak : Ortalığı kollamak, çevresi ile ilgilenmemek” Sağa sola bakmadan yürüyordu”

Sağı solu (belli) olmamak : Bir durum karşısında nasıl davranacağı, ne tavır takınacağı belli olmamak” Dikkatli olun, onun sağı solu belli olmaz”

Sağır sultan bile duydu : İşitmedik kimse kalmadı, hemen herkes işitti, duymayan kalmadı” Haklarında çıkan dedikoduyu sağır sultan bile duydu ama siz duymadınız öyle mi?"

Sağlam ayakkabı değil : Doğruluğuna, namusluluğuna güvenilmez; kişiliği kuşku veren” O mu? Hiç de sağlam ayakkabı değil”

Sağlam kazığa bağlamak : Bir işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri alarak güvenilir bir duruma koymak.

Sağlık olsun : "Bir zarara uğradık ama önemli değil, üzülmeye değmez, canımız sağ olsun, kapatırız" anlamında kullanılır.

Sağmal inek : Kendisinden durmadan çıkar sağlanan, sömürülen, istismar edilen kimse.

Sahip çıkmak : 1. Birini ilgilenip korumak. 2. Bir şeyin kendisine ait olduğunu söylemek” Şu kimsesize sahip çıkalım”

Sakalı ele vermek : Başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek, birinin idaresine girmek.

Sakız gibi yapışmak : Peşini bırakmamak, ayrılmamak, istediğini yaptırmaya çalışmak” Sakız gibi yapıştı yakama, bırakmıyor ki gideyim!"

Salkım saçak : Dağınık, düzensiz bir durumda; parçası bir yana ayrılmış.

Sallantıda kalmak : Bir çözüme bağlanamamak, nasıl olacağı bilinmeden öylece kalmak” İşler sallantıda kaldı; bu, bizi biraz düşündürüyor”

Saltanat sürmek : 1. Bolluk, verimlilik içinde yaşamak. 2. Hükümdarlık etmek” Üzülme, saltanatı çok sürmeyecek”

Saman altından su yürütmek : Hiç kimseye sezdirmeden iş çevirmek, ortalığı birbirine karıştırmak” Saman altından su yürütenleri hiç sevmem”

Saman gibi : Tatsız, yavan.

Sapı silik : Serseri, başı boş, kişiliksiz.

Sarı çizmeli Mehmet Ağa : Kim olduğu, nerede oturduğu bilinmeyen kimse.

Sarmaş dolaş olmak : Birbirine sarılıp kucaklaşmak, birbirini iyice kucaklamak” Anne oğul sarmaş dolaş oldular meydanda”

Sarpa sarmak : Bir iş, çözülmesi çok güç bir durum almak; zorluklar belirmek” İşler iyice sarpa sardı, nasıl kurtulacağız bundan”

Satıp savmak : Eldeki malı veya eşyaları yok pahasına satmak, ucuza satıp tüketmek” Ne varsa satıp savacak, öyle gelecek”

Sayıp dökmek : Ne var ne yok hepsini söylemek, arka arkaya sıralamak” Ne sözler sayıp döktü ama kimse anlamadı”

Sebil etmek : Bolca vermek, dağıtmak.

Sedyelik olmak : Ayakta duramayacak hale gelmek” Adam bir vuruşta sedyelik oldu”

Seferber olmak : Bir işe eldeki tüm imkanları kullanarak girişmek” Yanan evi söndürmek için herkes seferber oldu”

Selam verip borçlu çıkmak : Küçük bir ilgi göstermek karşılığında hemen kendisine bir iş yüklenilmek.

Selamı sabahı kesmek : Dostluğu, arkadaşlığı, ahbaplığı kesmek, her türlü ilişkiye son vermek; selamına bile karşılık vermemek” Onunla selamı sabahı kesmişsin diyorlar, doğru mu?"

Sen giderken ben geliyordum : "Ben bu oyunları senden daha iyi bilirim, ben daha tecrübeliyim, beni aldatamazsın” anlamında kullanılır.

Sen sağ ben selamet : İş sonuçlandı, artık yapacak bir şey kalmadı” Nihayet bütün mallar satıldı, bundan sonra sen sağ ben selamet”

Senet vermek : 1. Yazılı, imzalı belge vermek. 2. "Bu işin böyle olduğuna inanmanı istiyorum" anlamında kullanılır.

Seninki (tatlı) can da benim ki (elinki) patlıcan mı? : "Senin canın kıymetli de benimki kıymetli değil mi?" anlamında kullanılır.

Senli benli olmak : Çok samimi, içten, teklifsiz biçimde olmak” O kadar senli benli olma yabancılarla”

Sepet havası çalmak : Birini işten çıkarmak, yol ve,mek, yanından uzaklaştırmak” Demek bize de sepet havası çalacakmış, görürüz bakalım!"

Ser verip sır vermemek : Dürüst, güvenilir, ağzı sıkı olmak; ne kadar zorlanırsa zorlansın kimseye sırrını söylememek” Bu ordunun ser verip sır vermeyen yiğitlere ihtiyacı vardır”

Sere serpe : Rahatça, sıkışık olmayarak, açılıp saçılarak, çekinmeden, serbestçe” Yolda sere serpe yürürken korkunç bir ses duydum”

Sermayeyi kediye yüklemek : Parasını yiyip bitirmek, işini ve parasını kaybetmek, batırmak” Desene sermayeyi kediye yüklemişsin sen!"

Ses çıkarmamak : 1. İtiraz etmemek, hoş görerek karşı çıkmamak. 2. Hiç konuşmamak, susmak” Kendisine söylenen o kötü sözlere nasıl ses çıkarmadı şaşıyorum”

Ses seda çıkmamak : 1. Hiçbir tepki görülmemek. 2. Haber çıkmamak” Ses seda çıkmadı hiçbir komşudan”

Ses vermemek : 1. Herhangi bir sesi çıkarmamak. 2. Bir çağrıya kulak vermemek” Adam evdeydi ama hiç ses vermedi”

Sesini kesmek : 1. Söylemekte iken susmak, bir şey söylemez olmak. 2. Bir kişiyi söylerken susturmak, artık söyletmemek” Şunun sesini kesin, yoksa çıldıracağım!"

Seyirci kalmak : Bir olay karşısında hiç tepki göstermemek, işe karışmamak” Öğrencilerin birbirine girmesine polis seyirci kalamazdı”

Sıcağı sıcağına : Hemen, olayın üzerinden fazla zaman geçmeden, unutulmadan” Sıcağı sıcağına gidip onları barıştırmayı düşündü”

Sıcak kanlı : Sevimli, cana yakınn sempatak” Ne kidar sıcak kanlı bir çocuk”

Sıcak yüz göstermek : Yakınlık göstererek karşılamak” Biraz sıcak yüz gösterseydin günaha mı girerdin?"

Sıdkı sıyrılmak : Birinden soğumuş olmak, tiksinmek” Bir kez sıdkım sıyrıldı o adamdan”

Sıfıra sıfır, elde var sıfır : "Hiçbir şey elde edemedik, bütün çalışmalar boşa gitti" anlamında kullanılır.

Sıfırı tüketmek : 1. Elinde avucunda bir şey kalmamak, malı ve parayı bitirmek. 2. Gücü kalmamak” Bu kadar düşüncesiz davranmasaydı sıfırı tüketmezdi”

Sık boğaz etmek : Bir şey yaptırmak için birini zorlamak, baskı altına almak” Tamam yapacağız, sık boğaz edip durmayın”

Sıkı durmak : Güçlü, dayanıklı olmak; güçlü görünerek dikkatli bulunmak” Sıkı dur, şut çekeceğim”

Sıkı fıkı : Çok samimi, birbirine çok bağlı, içten ve teklifsiz” Onlar kadar sıkı fıkı insan görmedim”

Sıkı tutmak : Önem vermek” İşleri sıkı tutmazsan böyle olur işte”

Sıkıntı basmak : Çok daralmak, sıkılmak, can sıkıntısı duymak, ruhen boşlukta olmak” Otobüste beni bir sıkıntı bastı, dokunsalar patlayacaktım hani!"

Sıkıntı çekmek : 1. Zorluk, darlık ya da yoksulluk içinde yaşamak. 2. Ruhen tedirginlik duymak” Hiç sıkıntı çekmedim desem yalan olur”

Sıkıntıya gelememek : Kendini dara düşürücü işlere dayanıklı olamamak, bu işleri yapma yeteneği bulunmamak.

Sil baştan : Yapılan işi beğenmeyerek yeniden yapmak.

Silip süpürmek : 1. Ortada ne varsa hepsini yemek. 2. Hepsini alıp götürmek, yok etmek. 3. Ortalığı temizlemek” Evi çarçabuk silip süpürdüm”

Sinek avlamak : Satış yapamamak, iş ve müşteri olmadığından boş oturmak, iş yapamaz olmak” Sabahtan beri sinek avlayıp duruyoruz”

Sinekten yağ çıkarmak : Hemen her şeyden, olmayacak şeyden bile çıkar sağlamaya çalışmak; yarar ummak” Öyle açıkgözdü ki sinekten bile yağ çıkarırdı”

Sineye çekmek : Bir zarara, hoş olmayan bir duruma, bir kötü söz veya davranışa ister istemez katlanmak” Uzun yıllar kocasının geçimsizliğini, kabalığını sineye çekti; durdu”

Sinirleri alt üst olmak : Haddinden fazla sinirlenmek; ne yapacağını şaşırmak, bilememek.

Sinirleri boşanmak : Kendini tutamayarak gülmek, ağlamak ya da bağırmak.

Sinirleri gergin olmak : En ufak bir olay çıktığı anda tepki gösterecek kadar sinirleri bozuk olmak” Sinirleri çok gergin, üstüne varmayın”

Sinirleri yatışmak : Öfkesi veya kızgınlığı geçmek, sakinleşmek” Çok şükür öfkesi yatıştı, şimdi konuşabilirsiniz”

Sinirlerini bozmak : Kızdırmak, öfkelendirmek.

Sipsivri kalmak : Tek başına, çaresiz ortada kalmak” Sipsivri kalakalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum”

Sır küpü : Çok şey bilen, çok şey bildiği halde kimseye söylemeyen.

Sır olmak : Aklın eremeyeceği biçimde ortadan kaybolmak.

Sırım gibi : İnce yapılı olmasına mukabil güçlü, dayanıklı” Sırım gibi delikanlı olmuş”

Sırra kadem basmak : Bir kimse ortalıktan yok olmak” Sırra kadem bastı adam!"

Sırtı kaşınmak : Söz ve davranışları ile dayak yemeyi hak etmiş bulunmak.

Sırtından geçinmek : Asalak yaşamak, birinin kesesinden sağlamak” Yeter artık onun bunun sırtından geçindiğin, biraz da sen çalış çabala!"

Sırtını dayamak : 1. Güçlü bir yere veya birine güvenmek. 2. Bir yere dayanmak ya da yaslanmak” Sırtını babasına dayamış atıp tutuyor, her dilediğini yapıyor”

Sırtını yere getirmek : 1. Üstün gelmek. 2. Güreşte rakibi sırt üstü yere yatırarak yenmek” Onun sırtını kimse kolay kolay yere getiremez”

Sivri akıllı : Kimsenin aklını beğenmeyen, düşünceleri kimseninkine benzemeyen, acayip fikirleri olan” Hangi sivri akıllıya uydunuz da böyle yaptınız!"

Sıygaya çekmek : Sorgulamak, yapıp ettiklerinin hesabını sormak.

Soğuk almak : Üşüyüp hastalanmak” Soğuk almışım, öksürüp duruyorum”

Soğuk duş etkisi yapmak : Ansızın bildirilen tatsız bir haber karşısında olumsuz bir tepki göstermek.

Soğuk kanlı : Serin kanlı, kolayca kızmayan, heyecana kapılmayan, telaş etmeyen” Helal olsun, ne soğuk kanlı davrandı”

Soğuk nevale : Sevimsiz, söz ve davranışları sıcak olmayan, insanlardan uzak duran kimse.

Sokağa düşmek : 1. Bir şey çoğalıp değerini yitirmek. 2. Kötü yola sapmak” Kimsesiz olduğu için itilip kakıldı, sonunda sokağa düştü zavallı”

Sokak süpürgesi : Evinde oturmayıp çok gezen, sürtük kadın.

Solda sıfır : "Hiçbir değeri ve önemi yok" anlamında kullanılır” Senin yaptığın iş benimkinin yanında solda sıfır kalır”

Soluğu kesilmek : Nefes alamaz olmak, gücü tükenmek” Bu yokuş soluğumuzu keseceğe benziyor”

Soluk aldırmamak : Çok sıkı çalıştırmak, dinlenmesine fırsat vermemek.

Soluk soluğa : Zor nefes alarak; heyecan, telaş, yorgunluk veya bitkinlikle; koşmaktan güçlükle, sık sık soluyarak” Soluk soluğa içeri girdi”

Son kozunu oynamak : Elindeki son imkanı kullanmak, son çareye başvurmak.

Sonradan görme : Sonradan zenginleşerek gösteriş, kibarlık, övünme gibi davranışlarda bulunan” Sonradan görme ne olacak!"

Sorguya çekmek : Bir kimseye yaptıklarından ötürü sorular sormak ve cevaplarını istemek” Mahkûmu hemen sorguya çekmişler”


Yüklə 0,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin