2. Rusya'da Sosyalist Ekim Devrimi ve dünya tarihindeki önemi
Sosyalist Ekim Devrimi, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi‘nin (bolşevik) stratejisi ve taktikleri doğrultusunda, 1917 Kasımı’nda zafer kazandı: Strateji yarı-feodal otokratik çarlık rejimini altedecek burjuva demokratik devrimi hızla geliştirip, proleter sosyalist devrime dönüştürmeliydi ve taktikler, emperyalist savaşı iç savaşa çevirmeliydi. Burjuvazinin ve toprak ağalarının iktidarının devrilmesinden sonra kurulan işçi ve köylü sovyetleri hükümeti ilk iş olarak Barış Kararnamesi'ni ilan etti, Rus birliklerine acil ateşkes emri verdi. Savaşan tüm ülkeleri ilhaksız ve tazminatsız demokratik bir barışa çağırdı, emperyalist yırtıcı bir savaş olan I. Dünya Savaşı'nın hemen sona ermesi doğrultusunda çaba sarfetti. Böylelikle dünyadaki yüzmilyonlarca insanı savaşın dolaylı ve dolaysız felaketlerinden kurtarmış oldu. Aynı zamanda Toprak Kararnamesi'ni çıkararak, büyük toprak sahipliğini ortadan kaldırdı, çalışan köylülere toprağın serbestçe ve sürekli kullanımının güvencesini verdi. Ayrıca hükümet fabrikalar ve şirketlerle birlikte ulaşımı, dağıtımı ve mali kurumları da kamulaştırdı, işçilerin denetimine verdi.
Bu şekilde, sosyalist devrim üretici güçleri kapitalizmin boyunduruğundan çıkarttı, çalışan halkı sömürüden, talandan ve yoksulluktan kurtardı. Proletarya diktatörlüğü altında üretim araçlarının toplumsallaştırılması sosyalizmdir.
Asla unutulmaması gereken bir şey varsa, o da Sovyet hükümetinin Çarlık baskısından ayrılma ve bağımsızlığı elde etme hakkı da dahil olmak üzere, ulusların koşulsuz bir şekilde ve tam olarak kendi kaderini tayin hakkını tanımasıdır. Böylece 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Sovyetler Birliği tarihte kendisine ait herhangi bir bölge ya da ulus üzerinde hak iddia etmeyen ilk devlet oldu. Dünya devriminin bir dayanağı olarak, global Sosyalist Federasyon’a doğru bir adım attı.
Rus devrimi çalışan halkı ülkenin efendisi haline getirdi, burjuva demokrasisinin (bu salt biçimsel eşitlik, özde eşitsizliktir) yerine proletarya demokrasisini gerçekleştirdi ve bütün ulusların eşitliğini ve eşit haklarını güvence altına aldı. Tüm dünya proletaryası derin bir sempati ile, kendi ülkelerindeki hükümetlerin Rus devrimine müdahaleci tutumlarına karşı mücadele etti, mümkün olan tüm(220)moral ve maddi desteği sundu. Japon proletaryası da ölüme meydan okudu ve “Sovyetler Birliği’nden elini çek!”, “İşçi-köylü Sovyetleri’ni destekle!” sloganlarını yükselterek müdahaleci savaşlara ve ambargoya karşı dövüştü.
Rus devrimi, uluslararası emperyalist düzenin bir parçasının yıkılmasıyla bu düzenin bir halkasını oluşturan bir ülkede başarıldı. Rus devriminin zaferi emperyalistler arası çelişkileri şiddetlendirdi. Rus devriminin etkisi altında ve Sovyet hükümetinin desteğiyle, Almanya'da ve Macaristan'da sosyalist devrimler gerçekleştirildi, ancak bunlar sonradan sonuca ulaşmadı. Ek olarak tüm dünyada sosyalist devrim hareketlerinde bir yükseliş oldu. Sömürge ve bağımlı ülkelerde, Kore'de 1 Mart Hareketi ve Çin'de 4 Mayıs Hareketi’nde görüldüğü gibi, ulusal kurtuluş hareketleri gelişti.
Bu süreçte dünyanın değişik ülkelerinde, oportünist, ulusal-şovenist ve sosyal-demokrat partilerden kopuşun ardından, proletaryanın öncüleri ve devrimin araçları olarak katı demokratik merkeziyetçiliğe dayanan bolşevik tipte partiler kuruldu. Bolşevik Partisi'nin desteği ile 1919'da 21 ülkeden komünist örgütler, dünya devriminin yönlendiricisi Komünist Enternasyonali (Komintern) kurdular. Komintern her bir ülkedeki devrimi, ortak bir program temelinde, dünya devriminin bir unsuru şeklinde değerlendirdi ve dünya komünist partisi olarak komünist partilerini kendi otoritesi altında şubeleri gibi örgütledi.
1920'de 41 ülkeden komünist örgütlerin temsilcilerinin katılımıyla toplanan Komintern'in II. Kongresi Lenin tarafından öne sürülen Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu'nda Ön Taslak Tezleri'ni kabul etti ve anti-emperyalist ulusal kurtuluş hareketini proletaryanın dünya devrimci hareketinin bir müttefiği olarak tanımladı. Bu çizginin sıkı bir biçimde izlenmesiyle, ulusal demokratik devrim Çin'de zafer kazandı.
Tüm bu gerçekler, Rus devriminin zaferinin ve sosyalist Sovyet iktidarının sürdürülmesinin, dünya proletaryasının ortak mücadelesinin bir sonucu olduğunu ve ayrıca Sovyet iktidarının dünya devrimci hareketinin ilerlemesini teşvik ettiğini kanıtlamaktadır.
Sovyetler Birliği'nde ekonomi, I. Dünya Savaşı ve İçsavaş’ın bir sonucu olarak harabiyetin en son noktasındaydı. Sınai üretim savaş öncesi düzeyin %15'ine, tarımsal üretim %60'ına düşmüştü. Proletarya diktatörlüğü ya da sosyalist devrim yoluyla kurulan proleter demokrasisi altında ülke, emperyalizmin ambargosunun ve ambargo ile uyum içerisindeki yerel karşı-devrimci güçlerin bozguncu eğilimlerinin üstesinden gelerek 1927-1928'de üretimini savaş öncesi düzeye yeniden kavuşturdu.
1929'daki büyük bunalımdan dolayı dünya kapitalist sistemi büyük bir çalkantı içerisindeyken bile, planlı sosyalist ekonomi 1928'den itibaren sürekli bir şekilde Sovyetler Birliği'ndeki üretimi geliştirdi. (1929'da üretim düzeyi 100 kabul edildiğinde Sovyetler Birliği'nde üretim düzeyi 1932'de 184,7, 1933'te 199,2'ye ulaşmıştı. Kapitalist ülkelerde ise sırasıyla 63,0 ve 71,3 idi.)
Sovyetler Birliği en fazla II. Dünya Savaşı'nda zarara uğradı. Savaş sırasında toplam 30 milyon ölüden 20 milyonu Sovyetler Birliği halkındandı. 32 bin(221)işletme, 103 bin sovhoz ve kolhoz, 65 bin km'lik tren yolunu yitirmişti, fakat bunları tamir etti ve 1948-1949'da savaş öncesi düzeyine ulaştı. Bu bağlamda Japonya'daki sınai üretimin oranını 1950'de başarıldı.
Söylemeye gerek yok ki, Sovyetler Birliği'nde işçiler ve diğer çalışan halk enerji ve kahramanlıklarını göstermeseydi, böylesi bir onarım imkansız olurdu. Bu sosyalizmin, kapitalizme üstünlüğünü kanıtlamaktadır. Tarihi ilerleten halk kitleleridir. Sosyalizmin temeli, halkın enerji ve inisiyatifini artırmak ve toplumsal ilerleme için onları örgütlemektir. Kapitalizm altında halkın bu nitelikleri bastırılır ve zayıflatılır.
Ne var ki 1970'lerin ikinci yarısında Sovyet ekonomisinin durgunlaşmaya ve hatta '70'lerin sonunda gerilemeye başlamış olduğu açıkça ortaya çıktı. Bu sınıf çelişkilerini şiddetlendirdi, etnik düşmanlığı ve çatışmaları kışkırttı. Sonunda Sovyetler Birliği 1991'de parçalandı.
Niçin? Parçalanmanın dolaysız nedeni Gorbaçov'un perestroyikasıdır. Fakat kökenindeki neden 1930'ların ortalarında ortaya çıkan ve uzun süredir ülkedeki sosyalizmi aşındıran, bozan modern revizyonizmdir.
Dostları ilə paylaş: |