Doğada sistem gerçekliĞİ ve biLGİ İŞlem süreci


GRAVİTASYON EVRENİN ALT YAPISIDIR



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə37/38
tarix08.01.2019
ölçüsü1,11 Mb.
#93289
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   38

GRAVİTASYON EVRENİN ALT YAPISIDIR...



Bu demektir ki, o, yani gravitasyonal alan, uzayın geometrisini oluşturduğu için, bu haliyle sadece nesnelerin gideceği yolu, uzay yolunu belirler; direkt olarak hiçbir etkileşmeye katılmaz; etkileşmeye katılan daima gravitasyonal dalgalar olarak elektromagnetik dalgalardır. Bu nedenle, bizim klasik bilme yöntemimiz (“bilmek ölçmekle gerçekleşir, ölçmek ise etkileşmektir”) burada-yani gravitasyonal alan için- geçerli değildir! Çünkü, ne yaparsanız yapın gravitasyonal alanla direkt olarak etkileşemezsiniz! Bir elektronu bir fotonla etkileyerek ondan bir mesaj alabiliyorsunuz, ama aynı şekilde bir fotonla (bu bir lazer ışığının fotonu da olsa) gravitasyonal alanı etkileyerek ondan böyle bir mesaj alma olanağınız bulunmuyor! O zaman ne kalıyor geriye başka?
Sahi, dünya neden güneşin etrafında dönüyor?...

Elindeki kalemi bıraktığın zaman yere düşüyor mu, ya da, dünya güneşin etrafında dönüyor mu? (Sahi dünya neden güneşin etrafında dönüyor, bir kuvvet mi zorluyor onu dönmesi için!! Gravitasyonal alanın varlığını ispat için bu kadarı yeter aslında! Yani, Newton’un dediği gibi öyle “boşluk” falan diye birşey yoktur; “uzay” denilen şey “gravitasyonal alan” dediğimiz bir madde-enerji alanından ibarettir. Einstein’ın ve onun Genel İzafiyet Teorisi’nin bilime en büyük katkısı bu gerçeğin ortaya çıkarılması olmuştur bence. Elektromagnetik dalgaların-ışığın-gravitasyonal alan tarafından saptırıldığı gerçeği ise epeyce bir süreden beri zaten deneysel olarak isbat edilmiş bir olgudur. Bu demektir ki, elektromagnetik dalgalar uzay yolu-uzayın geometrisi- nasılsa ona göre (uzayın eğimine göre) yol alırlar, bu kadar basit! Bunun daha başka “bilimsel izahı” ve ispatı olur mu! Yani, gravitasyonal alanın varlığını ispat için illaki onu, tıpkı bir elektronu etkiler gibi bir fotonla etkilememiz mi gerekecektir!!...


Madem öyle, hadi bakalım, bir elektronun belirli bir kuantum seviyesinde “kendinde şey”- “objektif mutlak gerçeklik” olarak var olduğu inancını da ispat edin (ki, Einstein da böyle düşünüyordu; birçok biliminsanı diyorlardı ki-hala da öyle- “bunu şu an için yapamıyoruz belki, ama ilerde prensip olarak bu mümkündür; çünkü nesneler her zaman objektif mutlak gerçeklikler olarak vardırlar, belirli bir anda onların varlığına ilişkin bilgilerimiz eksik olabilir, zamanla bilim geliştikçe zaten var olan bu bilgileri de edinme olanağına kavuşmuş olacağız”!!... Sakın bu sözlerin Lenin’in “Materyalizm ve Ampriokritisizm’inden” alındığını düşünmeyin (!), eğer böyle düşünürseniz bütün o “bilimadamlarının” hepsini de “diyalektik materyalizme” biad etmiş sanırsınız!!... Bu işin kökleri çok derin çok!...)
Eğer elektromagnetik dalga denilen şey, tıpkı o makineli tüfekten çıkan mermiler gibi, titreşen elektronlardan çıkan tanecik yapısına sahip fotonların dalga hareketi yaparak uzayda hareket etmeleri olsaydı, bu durumda kuantum mekaniğinin bütün o “ihtimaldalgası” ve “potansiyel gerçeklik” anlayışı falan hep hikâye olurdu!...
Çünkü, bu durumda aslolan, elektrondan çıkan ve dalgasal bir hareket yaparak yoluna devam eden “objektif mutlak gerçeklikler” olarak o taneciklerdir. Biz onların-bu taneciklerin, fotonların-varlığını bilelim bilmeyelim, onlar bizim dışımızda (sadece bilincimizin dışında değil, ölçü aletlerimizle birlikte maddi olarak da bizim dışımızda) varolan, varolmak için bizimle etkileşmeye ihtiyacı olmayan “kendinde şey” “objektif-mutlak gerçekliklerdir”... Görüyorsunuz, bu durumda “Heisenberg İlkeleri” falan-bunların hepsi- Einstein’ın da dediği gibi- “bizim bilincimize yönelik eksiklikler” olarak kalırlardı!!...
O halde, esas tartışılması gereken, tıpkı o makineli tüfekten çıkan mermiler gibi, titreşen elektronu terkeden taneciklerin-fotonların neden sadece bir tanecik olarak yollarına devam etmedikleri, buna ek olarak, neden illa bir de dalgasal hareket yaparak yol aldıklarıdır!

Şimdi, şekildeki insanın yerine bir elektronu koyarak düşünüyoruz, bu mudur gerçek?
Şu an bilim çevrelerinde geçerli olan elektromagnetik dalga anlayışına göre şekildeki ip siyah olarak işaretlenmiş olan o fotonun-taneciğin hiçbir „ortama“ ihtiyaç duymaksızın yaptığı dalgasal hareketini ifade etmektedir. Yani ortada dalga hareketi yapan su veya hava gibi bir ortam falan yoktur. Foton adı verilen bir tanecik vardır ve bu da otoyolda giden bir araba gibi yol almaktadır. Tek fark, araba düz yolda giderken foton dalga hareketi yaparak gidiyor (nedeni bilinmiyor, belki de sarhoştur!!)... Bu durumda nereye yerleştireceksiniz o “ihtimaldalgasını”! Ortada, her an objektif gerçeklik olarak varolan bir tanecik-dalga var sadece. Ve bu da, oluştuğu o ilk andan itibaren “objektif mutlak” bir gerçeklik! Üstelikte, “kendine özgü bir yaşam biçimiyle” uzayda yol alıp gitmektedir!...
Peki neden bütün o koca koca profösörler-biliminsanları “bu kadar basit bir gerçeği” göremiyorlar? Göremiyorlar, çünkü işin özü ideolojiktir! Gözünüzde materyalist-veya idealist pozitivizme özgü bir gözlük varsa eğer, nasıl göreceksiniz ki gerçeği! Bu durumda gerçek, gözünüzdeki gözlük size neyi gösteriyorsa-ne kadarını gösteriyorsa odur, öyle değil mi!?...
Einstein’ın çelişkisi...
İşte Einstein’ın çelişkisi de buradadır. O, bir yandan, Newton’un hiçbir KS’ne bağlı olmayan “mutlak gerçeklik-boş uzay” kavramını reddedip, uzayın yoğunlaşmış maddenin uzantısı bir gravitasyonal enerji alanı olduğunu söyleyerek, modern bilimin- Genel İzafiyet Teorisi’nin temellerini atarken, diğer yandan da, bu söyleminin içini (“varoluşun izafi olduğu anlayışıyla) dolduramadığı için, birçok şey “boşlukta” kalmıştır; ve açıkça ifade edilmese de, sonunda gene o eski anlayışa sığınılır!


REFERANS KİTAPLAR
[1] Aktolga, M. (2004). “Bir Hücrede İnformasyon İşleme Süreci ve Evrim”.

http://www.aktolga.de (30.12.2004)
[2] Aktolga, M. (2004). “Çok Hücreli bir Organizmada İnformasyon İşleme Süreci ve Evrim”.

http://www.aktolga.de (30.12.2004)
[3] Aktolga, M. (2004). “Sistem Teorisi, ya da Var Oluşun Genel İzafiyet Teorici – Her şeyin

Teorisi”. http://www.aktolga.de (30.12.2004)


[4] Beiser, A. (1967). “Concepts of Modern Physics”. Tokyo: McGraw-Hill Book Company.
[5] Einstein, A. (1988). “Über die spezielle und die allgemeine Relativitätstheorie”. Berlin,

Heidelberg, New York: Springer Verlag.


[6] Feynmann, R. P. (2002). “QED Die seltsame Theorie des Lichts und der Materie”.

München, Zürich: Piper Verlag.


[7] Feynmann, R. P. (2001). “Vom Wesen physikalischer Gesetze”. München, Zürich: Piper

Verlag.
[8] Fritzsch, H. (2000). “Die verbogene Raum-Zeit”. München, Zürich: Piper Verlag.

[9] Fritzsch, H. (2000). “Vom Urknall zum Zerfall”. München, Zürich: Piper Verlag.
[10] Fritzsch, H. (2001). “Eine Formel verändert die Welt”. München, Zürich: Piper Verlag.
[11] Fritzsch, H. (2001). “Quarks”. München, Zürich: Piper Verlag.
[12] Gribbin, J. (2000). “Schrödingers Kätzchen”. Frankfurt: Fischer Verlag.
[13] Halliday, D., Resnick R., Walker J. (2001). “Fundamentals of Physics”. NY: John

Wiley&Sons Inc.


[14] Hawking, S. (2001). “Das Universum in der Nussschale”. Hamburg: Hoffmann und

Campe Verlag.


[15] Hawking, S. (2001). “Eine kurze Geschichte der Zeit”. München: Deutscher

Taschenbuch Verlag.


[16] Heisenberg, W. (2001). “Der Teil und das Ganze”. München, Zürich: Piper Verlag.
[17] Heisenberg, W. (1984). “Physik und Philosophie” Stuttgart.
[18] Heisenberg, W., Bohr, N. (1963). “Die Kopenhagener Deutung der Quantentheorie”.

Stuttgart: Ernst Battenberg Verlag.


[19] Hermann, J. (2001). “Das Grosse Lexikon der Astronomie”. Niedernhausen, Germany:

Orbis Verlag.


[20] Hörz, A. (1974). “Marxistische Philosophie u. Naturwissenschaften”. Berlin: Akademie

Verlag.
[21] Infeld, L. (2002) “Die Evolution der Physik”. Wien: Rowohlt Taschenbuch Verlag.


[22] Karttunen, H., Kröger, P.,Oja, H., Poutanen, M., Donner, K. J. (2000). “Fundamental

Astronomy”. Berlin, Heidelberg, New York: Springer Verlag.


[23] Lenin, W. (1981). “Materialismus u. Empriokritizismus”. Berlin: Dietz Verlag.
[24] Scheck, F. (1999). “Theoretische Physik”. Berlin/Heidelberg/NewYork: Springer Verlag.
[25] Spektrum der Wissenschaft (1999). Digest: “Quanten-Phänomene”.
[26] Aktolga, M. (2006).“Bilişsel Tarih ve Toplum Bilimlerinin Esasları-İlkel Komünal Toplum-

dan Bilgi Toplumuna- ve Türkiye”



www.aktolga.de



1 Bu “dışardan gelen informasyon-etki” kavramını kullanırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Arada henüz etkileşme yokken, “dışardaki bir obje-nesne”, sistem için potansiyel bir gerçekliktir. Etkileşme başladığı an ise, o artık “dışardan gelen bir obje” olmaktan çıkıyor! İkinci bir nokta da, “dışardan gelen” her objenin-nesnenin aynı zamanda informasyon taşıyan bir unsur olduğudur. Bu konuda daha geniş açıklamalar için bak: “Sistem Teorisinin Esasları ya da Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi-Herşeyin Teorisi, http://www.aktolga.de/t4.pdf

2 Bu konuda daha geniş açıklamalar için bak, “Sistem Teorisi’nin Esasları” http://www.aktolga.de/t4.pdf

3 Peki, elektron gibi proton da gene belirli kuantum seviyelerine sahip değil midir? Mantıki olarak böyle olması gerekir; ama, “fazla bir öneme sahip olmadığı” gerekçesiyle kuantum fiziğinde bu konunun üze- rinde pek durulmaz..

4 Açık ve Kapalı sistemler için bak; Sistem Teorisi’nin Esasları”, www.aktolga.de

5 Bu görüşleri tanıdınız değil mi! İşte size idealizm ve Materyalizm!... Dikkat ederseniz bu iki dünya görüşünün çıkış noktası, ya da temel kabulleri aynıdır. Birinde herşey metafizik bir “idee” üzerine kurulurken, diğerinde de bunun yerini gene metafizik bir “madde” anlayışı alır!..

6 Aslında bu durumda “dönme” kavramı bile fazladır! Çünkü bizim kullandığımız kavramlar günlük hayatımızın içindeki objektif-mutlak gerçeklik anlayışına göre şekillenirler. Elektronun dönmesi ise, bu türden objektif bir gerçekliğe değil, onun ihtimaldalgası içindeki potansiyel gerçekliğine tekabül eder.

7Tabi bu, sadece ölçme-bilme işleminin pratiğine ilişkin bir örnek olarak düşünülmelidir. Yoksa, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronun durumu çok daha farklıdır. Yani “ölçme işlemine başlamadan önceki” elektronla arabanın “görünen durumu” aynı değildir! Araba örneği tamamen mekanik bir örnektir. Ölçme işleminden önce öyle araba gibi elle tutulur-tanecik yapısına sahip objektif bir gerçeklik olarak bir elektron yoktur ortada!

8 Bu şekilde düşünenlerin elektron-ya da foton dedikleri zaman bundan anladıkları dalga hareketi yaparak varolan bir tanecik, ya da parçacıktır. Yani hep o sahne-aktör, ya da otoyol ve onun üzerinde giden arabalar anlayışı!.Bu anlayışa göre nesneler ve uzay biribirlerinden ayrı şeylerdir. Nesneler, tıpkı o aktörler, ya da arabalar gibi içinde yeraldıkları uzaydan bağımsız olarak varolurlar-hareket ederler..

9 Burada, şu meşhur “ölçme işlemi” kavramına dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü, buradaki “ölçme işleminden” kasıt aslında etkileşmedir. Örneğin, bizden-ölçme işlemini gerçekleştiren o gözlemciden-bağımsız bir şekilde uzayın herhangibir yerinde etkileşen iki elektron da bu anda biribirlerini yaratarak biribirlerine göre objektif gerçeklikler olarak ortaya çıkmaktadırlar. Burada bütün mesele, etkileşmenin ve varoluşun hangi koordinat sistemine göre gerçekleştiğiyle ilgilidir. Ama işte bir türlü kavranılamayan da varoluşun bu izafi gerçekliği anlayışı oluyor zaten. Çıkış noktası olarak varoluşun mutlaklığı temel alındığından, birileri bunu savunurken, başka birileri de buna karşı çıkacağım diye olayı sübjektif idealist bir zemine sürüklüyorlar!..

10 Bu ifadelerin hepsi doğrudur; ama dikkat edin, kuantum fiziğinin kurucuları bu arada hiç KS’nden bahsetmiyorlar! Hep bir “gözlemci” kavramıdır gidiyor, herşeyin temeli o “gözlemci”!. Sanki ondan başka bir KS söz konusu değil! Bu durumda tabi işin rengi de değişiyor ve varoluş olayı gözlemciye-hatta onun iradesine bağlı sübjektif idealist bir “gerçeklik” halini alıyor! Mekanik-materyalist-mutlakçı ve de pozitivist anlayışa karşı çıkılırken, sübjektif idealist-ama ne tuhaftır ki gene pozitivist bir zemine kayılıyor! Biri diyor ki, “o an-her an-varolan şey objektif mutlak bir gerçekliktir, gerisi boştur”; diğeri ise, “hayır, belirli bir anda varolan şey, gözlemcinin iradesine bağlı olarak o an gerçekleşip sübjektif bir gerçeklik olarak ortaya çıkandır” diyor!.Beğen beğendiğini!...

11 Einstein, Heisenberg ve Bohr’un realite anlayışına-onların kuantum mekaniğini kavrayış biçimlerine- bu örneği vererek karşı çıkıyordu o zaman.

12 Bu durumda, organizmanın iç diyaloğu açısından, yani, otonom sinir sistemi ve organlar açısından, yılanla olan ilişki artık değiştirici bir dış kuvvet durumunda değildir. Aynı anda, bir bütün olarak orga-nizmayla (organizmayı temsil eden nöronal modelle, selbst’le) yılan arasındaki ilişki açısından da, artık sistem üzerine etkide bulunan net bir kuvvet mevcut değildir.

13 „Sistem Teorisi“ ve „İnformasyon İşleme Teorisi“ (İnformation processing theory) adı altında, akademik alanda tanınan, üniversitelerde okutulan bir uzmanlık alanı yok henüz! “Sistem analizi” yapılıyor, hatta “Sistem Mühendisliği” bile var, ama sistem teorisinden ne anlıyorsunuz diye sorsanız kimseden doğru dürüst bir cevap alamazsınız! Bazı üniversitelerin internet sitelerinde rastlayacağınız „System theory“ ‘nin ise ne olduğunu bu işle uğraşanların bile bildiğini sanmıyorum! (Bu konuda daha geniş açıklamalar için, http://www.aktolga.de/t4.pdf

14 Çünkü, “dışarısı” diye mutlak anlamda bir “objektif gerçeklik” yoktur!...

15 Bir soru: Elektronun “dışarıya bir foton vermesi-salması” ne anlama geliyor,o, tıpkı bir makineli tüfekten çıkan mermi gibi bir foton mu çıkarıyor dışarıya!!...

16 Yani, gözlemciye ulaşana kadar yol boyunca öyle dalgasal hareket yaparak ilerleyen kendinde şey objektif gerçeklik bir parçacık olarak anlaşılabilecek bir foton söz konusu değildir!! Yol boyunca “varolan” sadece “potansiyel gerçeklik” bir ihtimaldalgasıdır!...

17 Atomun içinde belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektronla, atomdan kopmuş uzayda bir ihtimaldalgası olarak yol alan bir elektron arasında hiç bir fark yoktur.

18 “agent” bilişsel bilim dilinde otonom bir informasyon işleme birimi demektir.

19 Bakın bu ifade bile gene muğlâk! Yani gene uzaydan bağımsız birşey o! Hep aynı kafa yapısı!..

20 Bu konuda daha geniş açıklamalar için bak, [10,12,20,21]

21 Einstein’ın Bohr ve Heisenberg’le tartışmaları için[12,20,21].

22 Sadece Einstein’ın mı, bugün kabul gören resmi görüş de böyle değil mi?..

23 Sadece Einstein’ın mı? Bugün bütün “bilimadamlarının” kafasındaki model de budur!!..

24 Bu görüşler size neyi hatırlatıyor bilemem ama, bana o meşhur Marksist-Leninist bilgi teorisini hatırlatıyor!! Açın Lenin’in “Materyalizm ve Ampriokritisizm”ini okuyun, aynı kafa yapısını orada da göreceksiniz. Bu bir tesadüf falan değil aslında. Einstein’ın Leninist olduğunu falan da göstermez!! Bu bir dünya görüşüdür, dünyaya bakış açısıdır. 20.yy’a damgasını vuran materyalizmdir...

25 Bu konuda bak, http://www.aktolga.de/t4.pdf

26 Bu şekilde kaynaktan çıkarak uzayda yolalan bir elektronla belirli bir kuantum seviyesinde yörünge hareketi yapan bir elektron arasında hiçbir fark yoktur. Bunların her ikisi de o an birer ihtimaldalgasıdır.

27 Atalet hareketi yapan bir elektronun elektriksel-magnetik alanı elektronu temsil eden ihtimaldalgası-nın bir parçasıdır ve bir dış gözlemci için bu da potansiyel bir gerçekliktir.

28 Buradaki “içiçe” kavramının altını çiziyorum..

29 Gravitasyonal alan elektriksel-magnetik alanın içindedir! Fotonlar gravitonlardan oluşan kuantumlar-dır. Bu konuyu az sonra daha geniş olarak ele alacağız...

30 Mekân-uzay-kavramı gibi zaman kavramı da o an ortaya çıkar zaten..

31 Bir AB sisteminde, sistemi meydana getiren unsurların her biri, kendi varlığıyla karşı tarafın özgürce hareket etme sınırlarını da belirler. “Özgürlük”, tarafların sistem içinde zorlayıcı hiç bir kuvvete tabi olmadan hareket edebilmeleridir. Örneğin, bu anlamda, bir elektron, belirli bir kuantum seviyesindeyken, proton tarafından belirlenen sınırlar içerisinde “özgürce” hareket etmektedir. Peki, eğer „özgür olmak“, „özgürce hareket etmek“ atalet hareketi yapmaktan başka bir şey değilse, mevcut durumu muhafaza etmek midir özgürlük? İnsan „özgürken“ bunun farkında-bilincinde olamaz. Ancak bir etkileşme anında, kaybetmen söz konusu olduğu zaman (ya da kazanma anında) farkına varırsın onun. Her etkileşmede bir etki (bir kuvvet) ve bir de karşı kuvvet (bir tepki) söz konusudur. Bu yüzden, etkileşme içinde sahip olunan role göre taraflar kendileri açısından mevcut sınırları değiştirme, yeni sınırlar, kurallar koyma, ya da mevcut olanı muhafaza etme mücadelesi verirler. Bu nedenle, “muhafazakarlıkla”, farkında olmadan özgür olmak, ya da “bilinçli olarak özgürlük mücadelesi vermek” farklı şeylerdir. Bu konuya daha sonra tekrar döneceğiz.

32 „Kayboluyorlar“ derken, buradan, bir “hayalet gibi” her şey birden yok oluyor anlamı çıka-rılmamalıdır!! “Objektif gerçeklik olarak yok olmak” demek, dış gözlemciler için bir anlam ifade etmemek demektir. Yoksa, bunlar-bütün bu “özdeğerler”- atalet halinin potansiyel gerçekliğini temsil eden ihtimaldalgasının içinde, sistem içi realiteler olarak “varlıklarını” sürdürürler!...

33 http://www.aktolga.de/t4.pdf “Sistem Teorisinin Esasları ya da Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi-Herşeyin Teorisi’

34 Ya da, “varolmak”, maddi gerçekliğin ötesinde, ondan bağımsız “ruh” adı verilen bir “idee”ile özdeş olsaydı, maddi olarak yok olunduktan sonra da “başka bir dünyada” varolmaya devam ediyor olunması gerekirdi!... Bunlar, idealizm ve materyalizm adı verilen ikiz kardeşlerin modası geçmiş tipik bakış açılarıdır...

35 Burada altını çizmek istediğimiz nokta objektif gerçeklikle potansiyel gerçeklik arasındaki farktır. Belirli bir kuantum seviyesinde iken elektronun elektriksel-magnetik alanı potansiyel bir gerçekliktir...

36 Ne zaman ki taraflardan birisi yoldan çıkmaya kalkar (ki böyle birşey ancak bir “dış unsurun” mevcut dengeyi bozacak bir etkide bulunmasıyla gerçekleşebilir), işte o zaman kılıçlar çekilir! Her iki unsur da, aynen bir kirpi gibi, kendi kabuklarının içine çekiliverirler! Böylece, bir durumdan başka bir duruma geçiş aralığında atalet bütün-lüğünden kopulur, objektif gerçeklik haline dönüşülür.



37 Buradaki „tepe“ iki çukur arasındaki bölgedir. Her iki parçacıkta birer madde-enerji yoğunluğu olarak belirli bir çukuru temsil ederlerken, bunların arasında kalan bölge de bu çukurlara göre bir tepeyi temsil eder..

38 Bir ihtimal dalgasıyla ifade edilerek ancak potansiyel bir gerçeklik olarak açıklanabilen belirli bir kuantum seviyesinin içindeki “zaman ve mekan ötesi hareketi-varoluşu” materyalist dünya görüşünün sınırları içinde kalarak açıklayamazsınız. Çünkü, materyalist dünyadaki nesneler, uzay-zaman içinde, her “an” belirli bir yere-pozisyona-sahip olarak varolan-“kendinde şey” (varolmak için başka nesnelere -etkenlere gerek duymayan) nesnelerdir...

39 Bir uzay gemisi söz konusu olduğu zaman, yörünge üzerinde yer alan parçacıklardan-bunlarla olan etkileşmelerden dolayı uzay gemisinin hareketi hiç bir şekilde mutlak anlamda zaman-mekan ötesi bir atalet hareketi olarak gerçekleşmez. Zaten bu yüzdendir ki her uzay gemisinin belirli bir ömrü vardır.

40İşte zaten bunun içindir ki bir cismin yerküre üzerindeki ağırlığı örneğin ay dakinden daha fazladır.

41 Böyle bir soruyu küçümsemeyelim! Sırf bu soruya cevap verebilmek için on milyar dolar harcanıla-rak Cern Deneyi yapılıyor. Neymiş, “heryeri kaplayan” bir Higgs Alanı varmışta, nesneler bu alanla et-kileşerek bir kütleye sahip oluyorlarmış! Komik!! Nobel ödülü de verdiniz, hadi o zaman neden bütün fizik kitaplarını değiştirmiyorsunuz!! Belirli bir dünya görüşünü muhafaza edebilmek için “bilim” adına on milyarı gözden çıkarmak büyük cesaret işi doğrusu!!...

42 Güneşin etrafında dönmekte olan yerküre örneğini ele alırken olay daha iyi canlanıyor sanki insanın gözünde. Eğer yerkürenin atalet direnci-alıp başını gitme eğilimi- olmasaydı, o, bir kuvvet etkisi yaratan güneşin “çekim gücü” karşısında anında güneşe doğru düşmeye başlardı. İşte kütle denilen atalet direnci yerkürenin güneşten kaynaklanan atalet kuvvetine karşı olan direnci oluyor. Onu yörünge üzerinde tutan da onun bu direnci değil midir...

43 Çok ilginç, atalet kuvveti gerçek olmayan bir kuvvetse eğer (K=0), bu durumda, böyle bir kuvvetin neden olduğu ivme (a) de geçek bir kuvvetin yarattığı bir ivme değildir (çünkü eğer K=0 ise, a=0 olur.). İşte, ortada gerçek anlamda bir kuvvet ve ivme olmadığı halde, sanki varmış gibi etkide bulunan atalet kuvvetinin yarattığı direnç oluyor kütle...

44 Burada, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir elektrondan bahsettiğimizi unutmayalım!.Ayrıca, zaten, ihtimaldalgası olarak uzayda “serbest halde” bulunan bir elektronla, belirli bir kuantum seviye-sinde bulunan elektron arasında hiç bir fark yoktur!

45 Bir soru: Bu “esir” ile, gene onun gibi “her yeri kaplayan bir alan” olan “Higgs Alanı” arasında prensip olarak ne fark vardır, ya da bir fark var mıdır?...

46 Yani öyle, “önce boş bir uzay vardır” da, sonra da “onun içinde dönüp duran dünya, güneş falan gibi astronomik cisimler... ” diye bir şey söz konusu değildir!!..

47 Tabi şimdilerde bir de bütün bunlara rakip bir “Higgs Alanı” varsayımı çıktı ortaya!.Ama haklarını yemeyelim, Higgs’ciler zaten onu uzayla özdeş olarak görmüyorlar..

48 Elektromagnetik alanın-bir uzay dalgası olarak- kendine özgü bir yaşama sahip olması ayrı bir olaydır. Burada kastedilen, elektronun etrafındaki elektriksel-magnetik (elektrostatik) alandır...

49

Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin