YUSUF - 53 : Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
***
12.AMİLUSSALİHAT
Amilussalihat,Islah edici amel,terbiye edici amel,tezkiye edici amel,sulh a erdirici amel yani mutluluğa ulaştıracak olan amel demektir.
Diğer görüşler nelerdir ?
Türkiye gazetesi dini terimler sözlüğü;Amel-i Salih,Allah’utealanın razı olduğu,beğendiği iş.Salih ameller,islamın beş rüknü,direğidir.
Diyanet işleri başkanlığı İslami ilimler ansiklopedisi;
Amael-i Salih,sözlükte amel”iş”Salih de”iyi,faydalı,hayırlı,akıl ve dinin doğru gördüğü şey”demektir.Amel-i Salih,”yararlı iş”anlamına gelir.
Allah’a göre nedir?
Kur’an da Allah’uteala ankebut suresinin 9.ayeti kerimesinde “iman edip Salih amel işleyenleri SALİHLER ZÜMRESİNE katacağız buyuruyor.
ANKEBUT/9 : Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudhılennehum fîs sâlihîn(sâlihîne).
Ve âmenû olanları (salâh makamına ulaşanları) ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapanları, mutlaka salihlerin arasına dahil edeceğiz.
Acaba SALİHLERİN kim olduğunu biliyormu bu “beş şarttır diyenler,faydalı hayırlı işler diyenler,bir de kur’an meallerini yazanlar hep iyi iş işleyenler diye meal vermişler”bunlar.
Hayır bunların hicbirisi, bu gerceklerden haberleri yok.Neden?çünkü SALİHLER Allah ve resulüne (hayatta olan resule) itaat etmiş,nefslerindeki bütün afetleri tasviye etmiş kalbleri MÜZEYYEN OLMUŞ kişilerdir,İRŞADA ULAŞMIŞ kişilerdir,(hucurat/7) peygamberlerle,şehidlerle,sıddıklarla beraber arkadaş olanlardır.(nisa/69)
NİSA - 69 : Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).
Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.
HUCURAT – 7-8 : Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne). Fadlen minallâhi ve ni’meh(ni’meten), vallâhu alîmun hakîm(hakîmu
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır. (Bu) Allah'tan bir fazl ve ni'mettir. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.
Bu güne kadar beş şart uygulamasıyla kim bu Salihlerden olabilmiş.Kaldıki kişi Salih amel’ i kendi başına yapamaz.Ancak o kişinin yerine getirmesi gereken şartlar olmadıkca, kişinin işlediği amel hangi istikamette olursa olsun Allah onun amelini ıslah edici amel olarak kabu l etmez.Nedir bu şartlar ?
1.Takva sahibi olmak
2. Sedit söz (içinde yalan olmayan söz) söylemek
Bunlar Allah’ın huzurunda mürşidin önünde yapılan bir tövbe merasiminde gercekleşecektir.Daha önce nasıl takva sahibi olunabileceğini geniş olarak acıklamıştık.(takva bahsinde) İşte rum/31 de Allah’a ulaşmayı dilediğimizde gercekleşiyor.Ama beş şartın içinde “Allah’a ulaşmak diye bir şey yok” sedit söz ise kişinin kalbinden gecen ile agzından çıkanın aynı olma halidir.Allah’ın huzurunda mürşidin önünde yapılan tövbe merasiminde “eger Allah’a ulaşmayı kalben dilememişse”o kişinin tövbe ederken söyledikleri SEDİD söz olamaz.Onun için bir çok tarikatlarda olanların nefs tezkiyesi acısından bir değişikliğin olmaması yani yaşantılarında hala hata yapabilmeleri,başkalarına karşı davranışlarındaki bozuklukların devam etmeleri bu yüzdendir.
AHZAB – 70-71 : Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdâ(sedîden). Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).
Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olun ve sedîd (doğru) söz söyleyin! (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.
Salih amel işlemeyen kişinin ruh’u da Allah’a ulaşamaz yani HİDAYETE eremez Ancak Allah o kişinin takva sahibi olduğunu sedid sözü söylediğini bildiği için TEZKİYE işlemi başlar o na parelel de ruh,gökkatlarında seyrisüluk ederek rabbine ulaşır.
TAHA - 82 : Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü'min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar'ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştırılır).
YUNUS - 9 : İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).
Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
Hidayet neydi ?-Allah’a ulaşmak (daha önce hidayet bahsinde acıklanmıştı) Beş şartla Allah’a ulaşılırmı ? –Hayır…
Ayrıca “amilussalihatın-SALİH AMEL’İN”nefs tezkiyesi olduğu taha/74,75,76 da beyan buyrulmuş.
TAHA – 74-75-76 : İnnehu men ye’ti rabbehu mucrimen fe inne lehu cehennem(cehenneme), lâ yemûtu fîhâ ve lâ yahyâ. Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ. Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.
Muhakkak ki kim Rabbine suçlu olarak gelirse, o taktirde mutlaka cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar. Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O'na (Allah'a) mü'min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır. İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.
AYETTE AÇIKCA BELLİDİR Kİ;SALİH AMEL İŞLEMEK NEFS TEZKİYESİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK DEMEKTİR.
Eger “Amilussalihat”,ıslah edici amel ise,neyi ıslah edecek ?- tabiî ki ıslah olacak olan sadece NEFS’İMİZDİR neden ? -onun cevabını da kur’an ayetleri veriyor.
İnsan,üç ayrı cesetten yaratılmıştır.Her ne kadar din adamları “bir fizik vücut bir de ruh tan”oluştuğunu,Psikiyatris ler “sadece fizik vücudumuzun olduğunu ve onun iki hissiyatının olduğunu birincisinin adı;ego dur kötülüğü arzu eder,ikincisinin adı;super ego dur devamlı iyiliği arzu eder” söylerler.Bizi yaratan acaba ne diyor ?
Adem as mın yaratılışına baktığımızda indiilahide organik bir camurdan fizik vücunun halkedildiğini görüyoruz.
HİCR - 26 : Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” ( standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Adem as dan sonra onun zürryetini ise bir nutfeden(bir damla sudan) sonra da onun bir kan pıhtsı daha sonra bir ciğnemlik ve sonunda insan şeklini aldığını.
SECDE/7-8 : Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin). Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin).
Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır. Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı).
MU'MİNUN – 12-13-14 : Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin). Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekîn(mekînin). Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).
Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık. Sonra onu, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık. Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle Allah, Mübarek'tir, En Güzel Yaratıcı'dır.
İşte fizik vücudumuzun yaratılışı böyle.Ve bu dünya hayatını yaşayacak şekilde yaratılmıştır.Nefs i ve ruh u içinde barındıran cesedimizdir.
İkinci cesdimiz NEFS tir.Fizik vücudun içine dizayn edilmiştir(onun şeklini almıştır).Ve ölümden sonra kıyamete kadar yaşayacağı BERZAH aleminin standartlarına göre yaratılmıştır.O alemin malıdır.Üzerinde 19 kötü afet bulunan ve mutlaka afetlerinden temizlenmesinin farz olduğu kesindir.İşte ISLAH OLMASI GEREKEN bu cesedimizdir.
SAD – 71-72 : İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin). Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti. Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
SECDE – 7-8-9 : Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin). Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn(mehînin). Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır. Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı). Sonra (Allah), onu (nefs ile) dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
ŞEMS – 7-8-9-10 : Ve nefsin ve mâ sevvâhâ. ). Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ. Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun). Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti. Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir. Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.
A'LÂ - 14 : Kad efleha men tezekkâ.
Nefsini tezkiye eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Demekki nefs in tezkiyesi ıslahı farz hatta ŞART olduğu ortada ve kötülüğün tek nedeninin onun üzerindeki afetlerdir.
YUSUF - 53 : Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Ruh ise üçüncü cesedimizdir.Allah’ın kendinden olan ve doğumumuz anında fizik vücudumuzun içine üflediği üzerinde 19 hasletle dizayn edilmiş ve hiçbir kötülüğü emretmeyen hiç bir kötülüğe karışmayan hatta kötülük işleneceği an fizikvücudu terk eden sonra da halk arasında “vicdan azabı”denilen azabı nefs’imize taddıran cesedimizdir.Bize üflendiği yukarıdaki ayetlerde beyan buyurulmuştur.
Tekrar nefs e dönelim.Onun tezkiyeye muhtac olduğu açık ve bazı şartlara bağlı ise acaba bunu kişi kendi başına gercekleştirebilirmi ?
-Hayır.Neden ? Çünkü Allah’utela bu konuda “biz nefs imizi tezkiye ederiz diyenlere şöyle buyuruyor;”NEFS’LERİNİ TEZKİYE ETMİŞ OLANLAR TAKVA SAHİPLERİDİR”(Siz de Takva sahibi iseniz o zaman nefs’inizi tezkiye etmişinizdir)
NECM - 32 : Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.
Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefs’lerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin TAKVA sahibi olduğunu daha iyi bilendir.
Bu ayetikerimede Allah’utela “nefs tezkiyesinin yine TAKVA sahibi olamaya bağlı” olduğunu vurgulamış.Yukarıdaki izahtan anlışılacağı gibi.
NUR - 21 : Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).
Yukarıda da, TEZKİYE İŞLEMİNİN yani nefs’in tedavisinin recetesi “FAZIL ve RAHMET”olduğu kesin.Nefs’teki hastalık üzerindeki afetlerden kaynaklanıyor ve bizi sıkıntıya sokan kötülükler işletiyor bunu da hep göğsümüzde hissederiz.yunus/57 de kur’anın bize şifa olduğu yunus/58 de de onun recetesinin FAZIL VE RAHMET olduğu açıklanıyor.O zaman bütün bunları kafanızda birleştirdiğinizde ortaya şu sonuç çıkacaktır.HASTA OLAN NEFS,RECETESİ;KUR’AN AYETLERİYLE BELİRTİLEN “FAZIL VE RAHMET”
YUNUS – 57-58 : Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne). Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü'minlere hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: “Allah'ın fazlı ve O'nun rahmeti ile artık ferahlasınlar (sevinsinler). O, onların topladıkları şeylerden (dünya mallarından) daha hayırlıdır.”
Nasıl gelecek fazıl ve rahmet ?-Allah’a sarılırsak (Allah’a ulaşmayı dilersek )
NİSA - 175 : Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Dostları ilə paylaş: |