Dünya ve ahiret saadeti İÇİn allah’a ulaşmayi dilemek şarttir



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə4/11
tarix06.09.2018
ölçüsü0,79 Mb.
#78593
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

7.EVVAB OLMAK
Evvab; elif,vav,be harflerinden oluşan EVB kökündendir.Dönmek anlamındadır.Mim ekiylen dönüş yeri sığınak anlamındadır.

Evvab’ın kesin olarak dönmek,sığınmak olduğu belli ise bu “dönüş,sığınma”nereye olacak?

Kur’an da,ya ALLAH’A bu dünya hayatını yaşarken ruh’un dönüşü ona sığınması veya ölümle o na dönüşü cehennemlik olarak iki şekilde geciyor.

Allah’a olan dönüşün bu dünya hayatında olacağı (ruh’un Allah’a dönüşü), bu na AHSEN DÖNÜŞ diyor Allah’uteala.Ateşe,cehenneme olan dönüşün ise bu dünya hayatını yaşarken HİDAYETE EREMEYENLERİN (Allah’a ulaşmayanların) TAKVA SAHİBİ OLAMAYANLARIN şerli dönüşü yani ölümle gercekleşen ruhların Allah’a dönüşlerini kasdediliyor.

Kişinin Allah’a ulaşma dileğiyle gercekleşen “takva sahibi olmak”(rum-31) onda mürşid arama ihtiyacını oluşturur. Çünkü onun gayesi Allah’a ulaşmayı dileyerek o’na teslim olmak ve böylece Allah’ın emrini yerine getirmektir.(zümer-54) Teslim olabilmek te mürşidini aramakla ve ona tabiolmakla oluşacaktır.(cin-14) Kendi ruhunun Allah’a ulaşıp ona teslim olmasına vesile olanı aramaktır.(maide-35) bu arama ise ayette belirtildiği gibi takva sahibi olmakla mümkündür.(nebe-38 de) Allah’ın huzurunda mürşidin önünde yapılan TÖVBE MERASİMİ anlatılmaktadır.Burada daha önce (Allah’a ulaşma dileğimizle örtülen günahlarımız-enfal/29) bu defa NEFS’İMİZİN ISLAHININ BAŞLAMASI İLE (Salih amel işleyerek) sevaba cevrilecektir yani mağfiret gercekleşecektir.(isra/25-Furkan/70)

Nebe suresinin 39.ayetikerimesinde de bu merasimin HAK’KA (Allah’a ulaşma nın başlangıcı olan o kişinin Allah’ulaşmak üzere fizik vücuttan ayrılarak yola çıkışını bildirerek “ARTIK DİLEYEN RABBİNE GİDEN BİR YOL TUTSUN ONA SIĞINSIN (o’na teslim olsun) buyuruyor.

NEBE – 38-39 : Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben). Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân'ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir. İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran yolu, (Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

RUM - 31 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).


O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

ZUMER - 54 : Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).


Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

CİN - 14 : Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).


Ve gerçekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).

ENFAL - 29 : Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).


Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

İSRA - 25 : Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ(gafûren).


Rabbiniz, nefslerinizde olanı (niyetinizi) daha iyi bilir. Eğer salihler olursanız, o taktirde muhakkak ki O, evvab olanlar (O'na yönelip, tövbe ederek ulaşanlar) için mağfiret edici olur.

RAD - 29 : Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).


Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.

FURKAN – 70-71 : İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).


Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir).

Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).

Bu dönüş AHSEN BİR DÖNÜŞTÜR.Çünkü serbest irademizle gercekleşen dönüştür.Bütün Ahsen dönüşler “serbest irademizle Allah’a ulaşmayı dilediğimizde gercekleşir.Bu dileğimizle ulaştığımız “takva sahibi olmakla”

Ya Allah’a ulaşacağız (meab olacağız) ya da dünyanın zinetlerine tabi olup gaviyn(azgın) olarak şerli dönüşün sahibi olacağız(sad/55,56,nebe/22)

AL-İ İMRAN/14-15 : Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi). Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.

De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.

SAD - 49 : Hâzâ zikr(zikrun), ve inne lil muttekîne le husne meâb(meâbin).
Bu (Kur'ân-ı Kerim), bir Zikir'dir. Ve muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah'ın Zat'ı) vardır.

KAF – 31-32-33 : Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin. Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin). Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah'a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.Gaybda Rahmân'a huşu duyanlar ve münib (Allah'a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah'ın huzuruna) gelenler (için).


Peygamberler bizim için birer örnektir.

RAD - 36 : Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah(ba’dahu), kul innemâ umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih(bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi meâb(meâbi).


Kendilerine kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah'a kul olmakla ve O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O'na davet ederim ve dönüşüm O'nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O'dur).

SAD - 17 : Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eyd(eydi), innehû evvâb(evvâbun).


Onların söylediklerine sabret, güç kuvvet sahibi kulumuz Davut (A.S)'ı zikret (hatırla). Muhakkak ki o, evvab idi (Allah'a ulaşmıştı).
Allah’a ulaşmayı dilemeyen o’na bu dünya hayatında ulaşılmaz diyenlerin dönüşü de şerli bir dönüştür.

SAD – 55-56 : Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre meâb(meâbin). Cehennem(cehenneme), yaslevnehâ, fe bi’sel mihâd(mihâdu).


(Cennettekilerin durumu) bu. Ve muhakkak ki azgınlar için elbette şerrli (kötü) bir meab (sığınak) vardır.Cehennem, ona girerler. İşte o ne kötü bir döşektir.
NEBE – 21-22-23 : İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden). Lit tâgîne meâbâ(meâben). Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.

Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.

(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.

Netice olarak ALLAH’A DÖNÜŞÜN “evvab”fiili ile bu dünya hayatında yaşarken olduğu bir defa daha ispatlanmış oldu.Ama ahiretteki dönüşün sadece ateşe dönüş olduğu da kesinleşti.

*******

8.MASİYR
Masiyr; sad ye rı harflerinden oluşan seyr kökündendir anlamı ise dönmek,ulaşmaktır.

Nereye dönmek,nereye ulaşmak?

-Allah’a

Ne zaman?

-Hem bu dünya hayatını yaşarken Allah’ın davetcilerinin davetini (hac/67,kasas/87) işitip Allah’a ulaşmayı dileyenler (enam/36) için bu dünya hayatını yaşarken ulaşırlar.

HAC - 67 : Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).


Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.

KASAS - 87 : Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).


Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!

EN'AM - 36 : İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).


(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Hem de Allah’ın davetcilerinin “ALLAH’A ULAŞMA DAVETİNİ”reddedenler o nu işitmeyen ve inkar edenler için netice,Cehennemdir.(Bakara-126,mülk/6,7,8,9,10)

BAKARA - 126 : Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhir(âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbin nâr(nâri), ve bi’sel masîr(masîru).
İbrâhîm: “Rabbim burayı emin (güvenli) bir belde kıl. Onun halkından Allah'a ve yevm'il âhire îmân edenleri semerelerinden (türlü çeşit meyvelerden) rızıklandır.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi de (yaşadığı) az bir süre geçindirir ve sonra onu ateş azabına maruz bırakırım. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.”

MULK – 6-7-8-9-10-11 : Ve lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennem(cehenneme), ve bi’sel masîr(masîru). İzâ ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûr(tefûru). Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun). Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin). Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri). Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri).


Ve Rab'lerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ve (o), ne kötü varış yeri!
Oraya (cehenneme) atıldıkları zaman onun kaynayan korkunç sesini (gürlemesini) işittiler.(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.Böylece günahlarını itiraf ettiler. Artık ateş ehli (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
Kalu bela günü Allah’a verdiğimiz AHD in ve imzaladığımız sözleşmenin gereği olarak (A’raf/172-maide/7) (Allah’a ulaşma dileğinin-münib olmanın-neticesi olarak) takva sahibi olup nefs lerini ıslah edenlere mağfiret edeceğini vaad ediyor.(maide/9) İşte Allah’a verilen ahd ve misakı yerine getirmeyi hatırlayanlar için mağfiret ve o na dönüşün farkına varanlardır.(bakara/285)

A'RAF - 172 : Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).


Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

MAİDE - 7 : Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).


Allah'ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misakınıhatırlayın. Allah'a karşı takvâ sahibi olun, muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.

MAİDE - 9 : Veadellâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiretun ve ecrun azîm(azîmun).
Allah, âmenû olup, ıslah edici ameller (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi)yapanlara vaad etti, onlar için mağfiret ve “Ecrun Âzim (en büyük mükâfat)” vardır.

BAKARA - 285 : Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).


Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü'minler de, hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O'nun resûlleri arasından birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “İşittik ve itaat ettik! Senin mağfiretini (dileriz). Rabbimiz, masîr (varış) Sanadır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.
Allah’a MASİYR fiili ile dönüşün şartlarını da koymuş Allah’utela,önce HAŞYET SAHİBİ olarak (Allah’a ulaşmayı dileyerek mürşidine tabi olup) nefs tezkiyesi yaparak(nefs ini ıslah ederek) Allah’a ulaşılacağını.(haşyet sahibi olanlaın özelliklerini haşyet bahsinde acıklamıştık)

FATIR - 18 : Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).


Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).
Eger hala bu dönüş ÖLÜMLE DÖNÜŞTÜR bu dünya hayatında dönüş yoktur diyenler varsa onlara derizki:”o zaman nefs tezkiyesi yapmayanlar ölmeyecektir”.

Yukarıdaki ayetlere dikkatle bakıldığında,MASİYR fiilinin kesinlikle ulaşmak olduğu ve eger kişi,Allah’a yönelirse-enab olursa- (o na ulaşmayı dilerse) bu dünya hayatında Allah’a ulaşmak (ruhunun Allah’a ulaşması) eger böyle bir gayretin içinde olmazsa kıyametten sonra cehenneme ulaşmak olduğu ortaya çıkıyor.

*******

9.MÜLAKİ OLMAK
Mülaki fiili; lam,kaf,ye harflerinden oluş’an likaye kökündendir.

Lügat anlamı; Kavuşmak.ulaşmak tır.

Kur’anı kerimde Allah’ın farz kıldığı ayetlerde Allah ismiyle rab ismiyle beraber kullanılmıştır.

Ankebut/5- Fe men (artık kim) kanu yercu (olmayı arzu ederse-arzusunda olursa) likaallahi (Allah’a mülaki-Allah’a kavuşmayı) fe inne (artık şüphesiz) ecelallahi leat (Allah’ın onu kendine ulaştırma zamanı gelecektir.) Ve hüvessemiün aliym (muhakkakki Allah-o kişinin talebini- işitir ve bilir)

Kehf/110- Fe men (artık kim) kanu yercu (olmayı arzu ederse) likae rabbihi (rabbine mülaki-rabbine ulaşmayı) felya’mel (o zaman işlesin) amelan salihan (nefs ini tezkiye eden-nefsini ıslah eden)

Hud/29- ..Ma ene bitarillezine amenu (ben o iman etmiş olanları yanımdan kovamam) innehüm (şüphesizki onlar) mülaku rabbihim (rablaerine mülaki olacak olanlardır-rablerine ulaşacak,kavuşacak olanlardır) eraküm kavmen techalun(sizi cahil bir millet olarak görüyorum.

İNŞİKAK - 6 : Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh(mulâkîhı).
Ey insan! Muhakkak ki sen, Rabbine doğru (yola çıkarak) cehd ile (nefsinle) cihad edersin. Sonunda O'na mülâki olursun (ruhunu Allah'a ilka edersin, ulaştırırsın).
Hud/29 da Allah’uteala mülaki olmanın (Allah’a ulaşmanın,kavuşmanın) dünya hayatında olacağını ölümle veya kıyametten sonra olmayacağına acıklık getirmiştir.Cahil olan kavmin bunların dışında tutulduğunuda tefrik etmiştir.Ölümle birlikte herkesin rabbine döndürüleceğini kıyamette de herkesin o nun katında haşrolunacağını başka ayetlerde beyan buyurmuştur.O zaman bizim irademiz yoktur Allah döndürecek ve katında toplayacaktır.
Ankebut/5 te,bizim arzumuza göre Allah’ın kalbimizden gecenleri işitip bildiği için “bizi kendine ulaştıracağına söz veriyor.Ozamanı gercekleştireceğini buyuruyor.

Kehf/110 da hem bizim arzumuza bağlı kılmış hem de “Salih amel”şartını koymuş yani nefs tezkiyesi,nefs in ıslahını.Eger bu kavuşma ölümle veya kıyamette olsaydı arzuetmeyenler,nefs’lerini ıslah etmeyenler ÖLMEYECEKLERDİ,ALLAH’IN HUZURUNDA TOPLANMAYACAKLARDI değimli? İnşikak/6 da yine bir calışmanın (nefs ile cihadın) neticesinde Allah’a mülaki-Allah’a ulaşma olayının gercekleşmesi söz konusu.Eger bu ayette de “Allah’a mülaki olmayı”-Allah’a ulaşmayı ALLAH’IN HUZURUNDA TOPLANMAK olarak alırsanız “nefs’leri ile cihad etmeyenler”-(nefs tezkiyesi yapmayanlar) Allah’ın huzurunda toplanmayacaklardır değilmi ? Böyle mantıksız şey olurmu ? Aklınızı başınıza alın ve “Allah’tan yardım dileyin”gerekirse bu hususta Allah’a bir dilekce yazın “hacet namazı ile o sizlere mutlaka yardım edip idrak ettirecektir.Bu sözümüz tabiî ki herkese değil sadece “ESKİ ALİMLER BÖYLE SÖYLEMİŞLER şimdi biz onlarımı değiştirelelim”diyenleredir.Ya Allah’a inanacaksınız ya da HEVA ve HEVESİNİZE,ya Allah’ı “İLAH”edineceksiniz ya da “NEFS’İNİZİ”

Ama yine de”bu böyle değil falan alim bunu böyle söylememiş filan alim buna başka acıklık getirmiş”diyebiliyorlarsa onlara da diyecek bir sözümüz yok çünkü biz ALLAH’IN DİNİNDEN bahsediyoruz.Onların ve babalarının dininden değil.Onlar babalarının atalarının dini üzerine yaşasınlar.
BAKARA – 170-171 : Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne). Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayete ermemiş olsalar bile mi? O inkâr edenlerin (kâfirlerin) hali, haykırması sebebiyle bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen (anlamayan) kimsenin durumu gibidir. (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden onlar akıl edemezler (idrak edemezler).

MAİDE - 104 : Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).


Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayete ermemişlerse de mi...?

LOKMAN - 21 : Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).


Ve onlara "Allah'ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman: "Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tâbî oluruz." dediler. Ve şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor olsa da mı?
Allah’a mülaki olmayı arzu etmeyenleri ölüm melekleri rablerine döndüreceklerdir.

SECDE/10-11-12 : Ve kâlû e izâ dalelnâ fîl ardı e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), bel hum bi likâi rabbihim kâfirûn(kâfirûne). Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne). Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).


Ve dediler ki: "Biz yerde (toprağın içinde) (toprağa) karıştığımız zaman biz mutlaka yeni bir yaratılış içinde mi olacağız?" Hayır, onlar, Rab'lerine mülâki olmayı (ulaşmayı) inkâr edenlerdir. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin.
Kıyamette Allah’ın huzurunda haşrolunmak bizim irademize ve bazı şartlara da bağlı olmadığı aşağıdaki ayetlerde yeralmıştır.

EN'AM - 22 : Ve o gün hepsini haşredeceğiz sonra ortak koşanlara: “Zanda bulunmuş olduğunuz ortaklarınız nerede?” diyeceğiz.

HİCR - 25 : Ve muhakkak ki; senin Rabbin, O, onları haşreder (huzurunda toplar). Muhakkak ki; O, Hakîm'dir, Alîm'dir.

MERYEM - 85 : O gün muttakileri (takva sahiplerini), Rahmân'ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız).

TAHA - 102 : O gün ki, sur'a üfürülür. Ve mücrimleri, o izin günü morarmış olarak haşredeceğiz (toplayacağız).
Allah’a mülaki olmayı arzu edenlerle (Allah’a ulaşmayı dileyenlerle) ilgili ayetler’e parelel EVLİYALARIN sözleri ve hadis’i şerifler:
(Deylemi):Ebrar (beraat eden-cennetlik olan) bana mülaki olmayı istiyor (Allah’a ulaşmayı diliyor) ben de onları çok istiyorum.
M.ZahitKotkuK.S:TasavvufiAhlaki
Allahu tealaya mülaki olmak icin muhabbet ve istiyak üzere olup, Salih ameller üzeri Hak Celle va Alaya mülaki olmayi arzu ve ümit eyleye.Hak Celle ve Alaya MÜLAKI OLMAYI ISTEYEN herkese yakisan sey Ameli salihdir.
Said-i Nursi Hz.lerinden:
ONÜÇÜNCÜ REŞHA: Acaba bütün efâzıl-ı benî-Âdemi arkasına alıp, Arz üstünde durup, Arş-ı âzama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-ı kâinat ne istiyor? Bak dinle: Saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, LIKA istiyor, Cennet istiyor.(19söz)
Orjinal Sayfa: 88)

Buhari.4.cild.575.hadis;

Peygamber(SAV) teheccüd namazındaki duası,”Ya rabbi sana mülaki olmak haktır”
Buhari.1.cild.47.hadis;(Cibril hadisi,Müslim.1.cild 63.tirmizi 1.cild 60 ta da zikredilmiştir)

Cebrail as soruyor;”iman nedir ya reslullah? İman odurki;Allah’a,meleklerine,o’na(Allah’a)mülaki olmaya.resullerine ve öldükten sonra dirilmeye iman etmektir.


Buhari.12.cild.2043. hadis;

Kim Allah’a mülaki olamaya muhabbet ederse(severek arzu ederse) Allah ta ona muhabbet besleyerek kendisine mülaki kılar(ulaştırır).Kim de Allah’a mülaki olmayı kerih görürse (arzu etmezse-yok böyle bir şey derse) Allah ta onu kerih görür kendisine mülaki kılmaz (ulaştırmaz)


Sünen ibnimace;(Türkiye gazetesi dini terimler sözlüğü)

Ey insanlar,ölmeden önce gafleti bırakın Allah’utealaya mülaki olun ve tövbe edinki Allah’a kul olasınız.Sizi oyalayıcı işleriniz coğalmadan Salih amel işleyiniz.Allah’ıçok zikredin rabbinizin rızasını kazanın.Böyle yaparsanız “rızkınız bollaşır,yardımgörürsünüz ve eksiklikleriniz tamamlanır”.


Nasuhul ibat

“Allah’ım sana mülaki olmaya iman eden,kaderine razı olan verdiğine kanaat eden nefs-i mutmaine isterim”


Hadis No: 4132.kutubi sitte
Tanım: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affıma) ümid ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana mülaki olursan(Ölmeden evvel bana ulaşırsan), seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım."
Riyazüssalihin/6.cild.228

Yüce Allah kulunu “dünya ile kendisine mülaki olma arasında serbest bıraktı”.Cenneti isteyen kul da o’na mülaki olmayı secti.

mdir).
Camiussagir (hadisi kudsi)

Cebrail kardeşim bana şöyle dedi;”Allah şöyle buyuruyor,ben dünyaya,dostlarım için ACI,BULANIK,DAR VE SIKINTILI olmasını vahyettim taki bana ulaşmayı dilesinler.


Mülaki olmanın önemine dikkat ceken ayetler,
SECDE - 23 : Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fe lâ tekun fî miryetin min likâihî ve cealnâhu huden li benî isrâîl(isrâîle).
Ve andolsun ki Musa (A.S)'a kitap verdik. Bundan sonra sen, O'na (Allah'a) mülâki olmaktan (hayattayken ruhunu Allah'a ulaştırmaktan) şüphe içinde olma. Ve O'nu (Tevrat'ı) İsrailoğulları için hidayet rehberi (Allah'a ulaştırıcı) kıldık.

RAD - 2 : Allâhullezî refeas semavâti bi gayri amedin terevnehâ summestevâ alel arşı ve sehhareş şemse vel kamer(kamere), kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), yudebbirul emre yufassılul âyâti leallekum bi likâi rabbikum tûkınûn(tûkınûne)."


Görmekte olduğunuz semaları (gök katlarını) direksiz olarak yükselten Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Ve Güneş'i ve Ay'ı emri altına aldı. Hepsi belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. İşleri düzenleyip idare eder. Âyetleri ayrı ayrı açıklar ki; böylece Rabbinize mülâki olmaya (ölmeden evvel ruhunuzu Allah'a ulaştırmaya) yakîn hasıl edersiniz.

EN'AM - 154 : Summe âteynâ mûsel kitâbe tamâmen alellezî ahsene ve tafsîlen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten leallehum bi likâi rabbihim yu’minûn(yu’minûne).


Sonra Musa (A.S)'a, ahsen olanlara tamamlayıcı olarak, herşeyi açıklayan ve rahmet olan ve hidayete erdiren kitabı (Tevrat'ı) verdik. Böylece onlar, Rab'lerine mülâki olacaklarına inanırlar (îmân ederler).

BAKARA - 223 : Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).


Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü'minleri müjdele.

Allah’a mülaki olmayı(Allah’a olaşmayı-ona bu dünya hayatında ulaşmayı) inkar edenlerin,O’na ulaşmayı arzu etmeyenlerin akibetlerinin ne olacağını acıklayan ayetler.

EN'AM – 31-32 : Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne). Ve mâl hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehv(lehvun), ve led dârul âhiretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Allah'a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi? Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, takva sahipleri için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?
YUNUS - 15 : Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilh(beddilhu), kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy(ileyye), innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).
Ve onlara âyetlerimiz, delillerle okunduğu zaman Bize ulaşmayı dilemeyen kimseler şöyle dedi: “Bize bundan başka bir Kur'ân getir veya O'nu değiştir.” De ki: “O'nu, kendi nefsimden (bir şey) ilka ederek benim değiştirmem olamaz. Ben ancak bana vahyolunan şeye tâbî olurum. Şâyet Rabbime asi olursam muhakkak ki ben, büyük günün azabından korkarım.”

YUNUS - 11 : Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).


Ve eğer Allah onların hayrı acele istemeleri gibi insanlara şerr için acele etseydi, elbette onların ecelleri yerine getirilirdi (kaza edilirdi). Fakat (hayatta iken) Bize ulaşmayı dilemeyen kimseleri, isyanları içinde şaşkın bırakırız.

RUM – 7-8 : Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn(gâfilûne). E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).


Onlar, dünya hayatının zahirini (görünen kısmını) bilirler. Ve onlar, ahiretten gâfil olanlardır.Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.

FUSSİLET – 53-54 : Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun). E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît(muhîtun).


Âyetlerimizi afakta (ruhumuzun baş gözüyle) ve enfüste (nefsimizin kalp gözüyle) onlara göstereceğiz. O'nun hak olduğu onlara tebeyyün etsin (açıkça belli olsun) diye. Rabbinin herşeye şahit olması kâfi değil mi?

Onlar gerçekten Rab'lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), herşeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?


Bu günkü İslam tatbikatına göre yaşayanların Allah’ın ayetlerini(bu ayet böyle demiyor diye) ve o’na mülaki olmayı inkar etmeleri neticesindeki durumlarını Allah’uteala nasıl acıklıyor.
KEHF – 103-104-105-106 : Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an). Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an). Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). Zâlike cezâuhum cehennemu bimâ keferû vettehazû âyâtî ve rusulî huzuvâ(huzuven).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”
Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

(Âyetlerimi) örtmeleri (inkâr etmeleri) ve âyetlerimi ve resûllerimi alay konusu edinmeleri sebebiyle, onların cezası işte bu cehennemdir.

YUNUS – 7-8 : İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne). Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar ayetrimizden gafildirler.İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

YUNUS - 45 : Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

ANKEBUT - 23 : Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun).

Allah'ın âyetlerini ve O'na (Allah'a) mülâki olmayı (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenler; işte onlar, rahmetimden ümidi kestiler. Ve işte onlar ki; onlar için elîm azap vardır.

FURKAN – 21,22,23 : Ve kâlellezîne lâ yercûne likâenâ lev lâ unzile aleynel melâiketu ev nerâ rabbenâ, lekad istekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ(kebîren). Yevme yerevnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren). Ve kadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fe cealnâhu hebâen mensûrâ(mensûran).
Ve Bize mülâki olmayı (ulaşmayı) dilemeyenler: “Bize de melekler indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” dediler. Andolsun ki onlar, kendi nefslerinde kibirlendiler ve büyük taşkınlık ederek haddi aştılar. O gün melekleri görecekler, izin günü mücrimlere müjde yoktur. Ve (melekler onlara): “(Size müjde) yasak edilerek haram kılınmıştır.” diyecekler.Ve onların yaptığı amellerin önüne geçtik (amellerini boşa çıkardık). Böylece onu (onların amellerini), savrulmuş toz zerresi kıldık (değersiz kıldık).
Allah’ın gercekleri böyleyse acaba neden kur’an müellifleri (meal yazanlar) her mülaki fiilinin gectiği yerde ölümle veya kıyametten sonra ulaşmak,kavuşmak olarak meallendirmişler?

Peygamber(SAV) efendimiz zamanında ve ondan sonra hülefai raşidun döneminde (hz.ebubekir.hz ömer,hz Osman ve hz ali döneminde) kur’an bütünüyle hayata gecirilmiş hz ali nin son dönemlerinde muaviye ile aralarında gecen o tatsız olaydan sonra Allah’ın tayin ettiği HALİFELER yerine insanların sectiği halifeler devreye girmiş ve RİVAYETLER (hadisler) ortaya çıkmaya başlamış.Artık DİN,kur’anı hayatlarına tatbik eden TASAVVUF EHLİNİN oluşturduğu çok küçük gruplar hariç,bu rivayetlere dayalı olan “sadece zahiri ilme sahip olan”MEZHEPLER” oluşmuş ve onların görüşleri doğrultusunda EMANİYYE adı verilen el yazması kitaplara göre yaşanmaya başlanmış,dolayısıyla Allah’ın ayetleri bu görüşlere göre meallendirilmiş ve tefsir edilmiştir.

Halbuki Allah’ın ayetlerinin tefsiri ve meali,Allah tarafından öğretilen ve tayin edilen “İMAMLAR (nebi veya resul olan),ve ÜSTADLAR (mürşidler) tarafından yapılır.Emaniyye ye bağlı ilimle ilimlenmiş olanlar tarafından değil.
NİSA – 119-120 : Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâ(mubînen). Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).
Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah'ın yarattığını

değiştirecekler. Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.

dalâlet : Sıratı Mustakîm üzerinde olmamak

(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.

Nedir EMANİYYE? –El yazması kitaplar.

BAKARA – 78-79 : Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne). Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).


Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar.

Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.


İşte o emaniyye ye tabi olanlar “sadece zahiri bilgilere sahip olabilirler.(Abdest nasıl alınır,namazı kılarken nelere dikkat edelim,miras nasıl taksim edilir,gusül nasıl yapılır,camiye girerken ne yapılır,bunların farzları vacipleri mubahları müsteabları nelerdir vs)

RUM – 7-8 : Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn(gâfilûne). E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).


Onlar, dünya hayatının zahirini (görünen kısmını) bilirler. Ve onlar, ahiretten gâfil olanlardır.Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.

ZUHRUF - 29 : Bel metta’tu hâulâi ve âbâehum hattâ câehumul hakku ve resûlun mubîn(mubînun).


Hayır, ben onları ve babalarını, onlara Hakk (Kur'ân) ve O'nu açıklayan bir resûl gelinceye kadar metalandırdım.

AL-İ İMRAN - 7 : Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).


Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbi olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkur edebilir).

ANKEBUT - 49 : Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).


Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.

İBRÂHÎM - 52 : Hâzâ belâgun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi).


Bu (Kur'ân-ı Kerim), O'nunla uyarılmaları ve O'nun (Allah'ın) tek bir İlâh olduğunun bilinmesi ve ulûl'elbabın (sırların sahiplerinin) tezekkür etmesi için insanlara bir açıklamadır.

***”BİZ İLMİMİZİ DİRİ OLARAK DİRİ’DEN ALDIK.
ZAHİRİ İLİM SAHİPLERİ İLİMLERİNİ ÖLÜ OLARAK ÖLÜ’DEN ALDILAR”

Âlim, o kişidir ki: İlmi, ALLÂH'tandır;
ezber ve kitâptan okuma söz konusu olmaksızın, dilediği zaman, ilmi ondan alır."
Bâyezîd-i Bestâmî Hazretleri: Türkiye Diyânet Vakfı, Prof.Dr.Süleymân Uludağ, 2.Baskı, Sayfa: 12 (Sehlegî, 155)

***Ve bizim aramızda hükmü Allah’tan alan kişiler vardır. Bunlar tam da (doğrudan Allah’tan) aldıkları bu hükümle halifelikleri Allah’tan olan kişilerdir. Ve onlar hükmü, Resul’ün (sav) hükmü Allah’tan aldığı gibi, aynı şekilde (doğrudan) Allah’tan alırlar. Bu (halifelikleri Allah’tan olan) kişiler, verdikleri hükümlerin Resul’ün verdiği hükümlerle çelişmemesinden dolayı zahirde resule tabidirler.(MUHİDDİN-İ A’RABB-İ- Davud Kelimesindeki Hikmet-i Vücudiyye bölümü)
http://www.mevlanakapisi.net/2011/09/davud-kelimesindeki-hikmet-i-vucudiyye.html

***DİVANI SÜREYYA

Bir de şu ilavenin yapılması pek yerinde görülmüştür.Evliyanın ilahi bilgileri:”MAĞZ-I KUR’ANDIR.(Kur’anın sırrındandır)”Bu bilgiye faydasızdır,efsanedir,doğru değildir diye düşünen,söyleyen ve inkar eden;”ELBETTEKİ ZİYANDA VE KARANLIKTA” kalmıştır.

***Said-i nurs-i hz.11.şua.9.mesele

….Ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve manidar nakışlarla tezyin edilmiş bir mescid-i Rahmanîdir ki; herbir köşesinde bir taife, bir nev' ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halkeden bir Allah, bir Mabud-u Bilhak, o kitab-ı kebirin manalarını ders verecek üstadları ve o Kur'an-ı Samedanî'nin âyetlerini tefsir edecek müfessirleri elçi olarak göndermesin.. ve o mescid-i ekberde hadsiz tarzlarda ibadet edenlere imamları tayin etmesin.. ve o üstadlara ve müfessirlere ve imamlara fermanları vermesin? Hâşâ, yüzbin hâşâ!
El kafi,Caferussadık hz lerinden şöyle rivayet etmiştir.”iki kişinin üzerinde ihtilaf ettiği şeyin aslı mutlaka kur’an da mevcuttur.İnsan aklı o na ulaşamamaktadır.(Akıl ile çözülmez) (Müsnedül imam Ca’fer.1.cild.5 lübnan baskısı)
Kur’anı hadislerle açıklamaya çalışanların kimler olduğu aşağıdaki mesnetlerde mevcuttur.

Ebuhanife ve bazı fakihler “kur’anın genel hükümlerinin olduğu gibi kalacağını ancak sünnet cüz’i mütevatir ve meşhur bir şekilde ona muhalif olarak gelmişse bu takdirde kur’anın hükmünü tahsis edebileceğini (kaldırabileceğini) söylemişlerdir.Söz konusu hadis mütevatir değilse kur’an hükümleri aynen kalır.(Mezhepler tarihi sayfa.289 m.ebu Zehra)

Ehli sünnete göre KUR’AN SÜNNETLE TEFSİR EDİLİR konu hakkında sünnet bulunmazsa arap edebiyatını şeriatı onun amac ve gayelerini iyi bilen kimseler kur’anı anlama konusunda ittifak eder.(Mezhepler tarihi 290 m.ebuzehra)
İşte bu zihniyete sahip olanlar emaniyyeye tabi olan alimlerin yazdıklarının yüzdeyüz doğru olduğunu kabul ederek hep karşı çıkarlar.Onlar bu ayetlerin gercek anlamlarını acıklayanlarla beraber olmadıkları için Allahın ayetlerine karşı çıkıyorlar.Alimler iki kısımdır; 1) Zahiri ilimle ilimlenmiş olanlar bunlar din adamlarıdır.2) Hem zahiri hem batıni ilimle ilimlenmiş olanlar bunlar da Allah’ın adamlarıdır işte onlar TAKVA sahipleridir ve Allah takva sahiplerini sever.

6 / EN'AM - 33 : Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).


Onların söylediklerinin mutlaka seni mahzun ettiğini biliyorduk. Fakat muhakkak ki; onlar seni yalanlamıyorlar. Lâkin zalimler, Allah'ın âyetleri ile cihad ediyorlar.
Allah’a mülaki olmayı dilemek kişiyi TAKVA sahibi kılar.

RUM - 31 : Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).


O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

BAKARA - 223 : Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne).


Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü'minleri müjdele.

Takva sahibi olanlar Allah’ın velileridir.

YUNUS – 62-63- : E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

BAKARA - 194 : Eş şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâs(kısâsun), fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekîn(muttekîne).


Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasaklar) karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a karşı takva sahibi olun ve Allah'ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilin!

NAHL - 128 : İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne).


Muhakkak ki Allah, takva sahipleri ile beraberdir. Ve onlar, muhsinlerdir.

ENFAL - 34 : Ve mâ lehum ellâ yuazzibehumullâhu ve hum yasuddûne anil mescidil harâmi ve mâ kânû evliyâehu, in evliyâuhû illel muttekûne ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).


Ve onlar, Mecsid-i Haram'dan men ediyorlarken (engel oluyorlarken) ve onlar, O'nun (Allah'ın) dostları değilken; Allah, niçin onlara azap etmesin? O'nun dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat, onların çoğu bilmezl

CASİYE - 19 : İnnehum len yugnû anke minallâhi şey’â(şey’en), ve innez zâlimîne ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din), vallâhu veliyyul muttekîn(muttekîne).


Muhakkak ki onlar, Allah'tan bir şey (emir) konusunda asla sana fayda veremezler. Muhakkak ki zalimler birbirinin dostudurlar. Ve Allah, takva sahiplerinin dostudur.

Allah’a mülaki olmayı arzu etmeyenler inkar edenler kendileri takva sahibi olmadıkları için takva sahipleriyle alay ederler.

BAKARA - 212 : Zuyyine lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâb(hisâbin).
İnkâr edenlere, dünya hayatı müzeyyen kılındı (süslü gösterildi) ve onlar, âmenû olanların bir kısmı ile alay ediyorlar (fakir olanları küçümsüyorlar). (Oysa) takva sahibi olanlar, kıyâmet günü onların üstündedir. Ve Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.

Allah’a mülaki olmayı dilemenin aynı zamanda HİDAYET le de kesin ilişkisi vardır.Hem mana bakımından”ikisi de ALLAHA ULAŞMAK hem de Allah’a mülaki olmayı yalanlayanların hidayete ermedikleri yunus/45 te acıklanmıştır.(yukarıda meali var)

Dalatten kurtulmak,hidayete ermek ve Allahın velisi olmak istemezmisiniz?
*******


Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin