LAİK EĞİTİMİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK TEHDİT MEB VE POLİTİKALARIDIR
Türkiye’de uzunca bir süredir başta eğitim sistemi olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanları, okullar, diğer eğitim kurumları ve üniversiteleri de kapsayan bir şekilde siyasi iktidarın hedefleri doğrultusunda yeniden düzenlenmektedir. Eğitim ve toplumsal yaşamın bütün alanlarını dini kural ve referanslara göre biçimlendirmek isteyen merkezi ve yerel iktidar güçleri, attıkları her adımda laik-bilimsel eğitime ve laik yaşam tarzına karşı resmen meydan okumaktadır.
Türkiye’deki bütün eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. Laik olmayan bir eğitim sisteminin demokratik ve bilimsel olması, bireylerin inançlarını, kimliklerini ve kültürlerini hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yaşaması mümkün değildir.
Laik eğitimde öğretim programları, MEB’in yapmak istediği gibi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel bilgiler üzerine kurulmak zorundadır. Öğretim programlarında tek ve değişmez doğru olmadığı, cansız maddenin bile bir yandan çözülüp dağılırken, diğer yandan da yeni biçimler altında örgütlenmekte olduğu anlatılmalıdır. Bu şekilde öğrenciler, eğitimde sıkça kullanılan dini söylemlerden farklı olarak, sürekli değişim gösteren gerçekliğin “tek ve değişmez” açıklaması olamayacağını daha iyi anlayacaklardır.
Laik eğitimin en önemli göstergelerinden birisi iktidarın ve yandaş sendikanın bir süredir hedefi olan “karma eğitim”dir. Karma eğitim sadece eğitim alanı ile ilgili olmayan, toplumsal, sosyolojik ve pedagojik açıdan çok yönlü özellikleri olan bir uygulamadır. Kız ve erkek öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren bir arada okutulması, farklı cinslerin birbirini tanıması, farklılıklarına saygı göstermesi ve kadın erkek eşitliğinin okul çağlarından itibaren bilince çıkarılması açısından önemlidir. Bu şekilde daha dengeli kişilikler oluşmakta, farklı cinslerin birbirlerine ve farklılıklarına saygı göstermesi eğitim süreci içinde öğretilebilmektedir. Karma eğitim karşıtlarının kız ve erkek öğrencilerin önce ayrı sınıflarda, daha sonra ayrı ayrı okullarda öğrenim görmesini istemelerinin arkasında yatan, çocukların cinsiyetlerine göre ayrı ortamlarda eğitilerek, dini eğitim üzerinden günahlardan uzak tutulacağına olan inançtır.
Benzer yaklaşımı değerler eğitimi konusunda da gözlemlemek mümkündür. Değerler eğitimi ahlaki inançları ve davranışları içerdiği gibi anlam olarak bu kelimenin birbirinden farklı iki yönü daha vardır. Bunlar kişisel tercihler ve kurallardır. Tercihler ve kurallar birbirine zıt anlamdadır. Tercihler kişisel olduğu için subjektif (taraflı), kurallar ise objektif olduğu için herkes için eşit düzeyde geçerlidir. Din ya da inanç alanı bireylerin kişisel tercih alanı olduğu için, MEB tarafından okuldaki dersler içinde verilen “dini değerler” eğitimi çocukların sağlıklı gelişimi açısından ve pedagojik açıdan sorunludur. Tıpkı din eğitimi gibi, dini değerler eğitiminin de okul dışında, aile tarafından verilmesi gerekir.
Eğitimin dini kurallara göre düzenlenmesini isteyenler, dini gerekçelerle kız ve erkek çocuklarının ayrı okul ya da sınıflarda eğitim görmesi gerektiğini savunmakta, değerler eğitiminden sadece “dini değerleri” anlamakta, okulların çocuklar için sadece eğitim değil, aynı zamanda bireysel gelişim ve önemli sosyalleşme mekanları olduğu gerçeğini göz ardı etmektedirler. Bu çarpık zihniyetin çocukları birey olarak değil, doğrudan birer “cinsel obje” olarak görüp değerlendirmesi dikkat çekici olduğu kadar, son derece tehlikeli bir durumdur.
Türkiye’de okullarda, bizzat devlet baskısıyla ve zorunlu olarak, bütün çocuklara fiilen tek bir din ve tek bir mezhep öğretilmektedir. Bu durum, Türkiye gibi çok kültürlü, çok inançlı ve çok mezhepli bir toplumda, okuldan başlayarak birçok sorunun ve eşitsizliklerin doğmasına yol açmaktadır. Bu noktada farklı inançlara karşı açık bir ayrımcılık ortaya çıkarken, “tek din ve tek mezhep” üzerinden tüm toplumun tek tipleştirilmesini onaylamak mümkün değildir.
12 Eylül ürünü zorunlu din dersi dayatmasına ek olarak getirilen zorunlu seçmeli din dersi dayatması, son yıllarda karma eğitimin hedef haline getirilerek, sınıfların cinsiyete göre ayrılması, sıbyan mektebi uygulamaları, okullarda “değerler eğitimi” adı altında “tek din, tek mezhep” propagandası yapılması, ders kitaplarının içeriğinin dinselleştirilmesi, dini vakıf ve cemaatlerin MEB onayı ile okullarda dini propaganda faaliyetleri içine girmesi, kütüphane ve laboratuvarların kapatılarak mescide dönüştürülmesi gibi laik-bilimsel eğitim anlayışıyla çelişen uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
Öğrencilerin eleştirel bir zihinsel yapı ile mi, yoksa kendilerine verilen bilgiyi aynen ezberleyerek kabul ettikleri bir eğitim yapısı ile mi yetiştirilecekleri sorusu önemlidir. Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı inancı paylaşan insanlardan oluşmadığına göre, tüm inançlara aynı mesafede bulunması gereken devletin, laik eğitim ve laik yaşam ile çelişen adımlar atması tehlikeli ve son derecede yanlış bir uygulamadır.
Dostları ilə paylaş: |