EğİTİm sen



Yüklə 2,07 Mb.
səhifə23/39
tarix18.05.2018
ölçüsü2,07 Mb.
#50700
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   39

NE YAPMALIYIZ?


  • Yaşam hakkına sahip çıkmalıyız.

  • İşsizlikle savaşmalıyız.

  • Demokrasi kültürünü kökleştirmeliyiz.

  • Siyaset hakkını kazanmalıyız.

  • Her türden seçkinciliği reddetmeli, kitleselleşmeli ve yetki almalıyız.

  • Eylemi amaç gibi görmekten kurtulup, akılcı bir tarz izlemeliyiz.

  • BES’i işkolunda çalışan herkesin sendikası yapmalıyız.

  • BES’i bir toplu pazarlık örgütü yapmalıyız.

  • BES’i bir dayanışma örgütü yapmalıyız.

  • BES’i bir katılım örgütü yapmalıyız.

  • BES'in temel birimini işyerleri olmasını sağlamalıyız.

  • BES’i bilgi merkezi yapmalıyız. En kısa zamanda bir araştırma bürosu oluşturmalıyız.

  • BES'in kendine özgü bir üslubu olmalı, örgütsel ahlakı güçlendirmeliyiz.

  • BES’te kurumsallaşmayı geliştirip, yapılanma sorunlarımızı çözmeliyiz.

  • BES’i devlet dairesi haline getirmemeliyiz.

YAŞASIN GREVLİ TOPLU SÖZLEŞMELİ SENDİKAL MÜCADELEMİZ

BES SENDİKAL BİRLİK

Hasan Özgür (0535-210 22 75), Şenol Köksal (0555-250 87 45), Naki Yasan (293 77 05)



KESK SENDİKAL BİRLİK

Hasan Fahri Vural (Sözcü 0505-489 61 40), Kamuran Karaca (KESK 0533-766 42 81), Ali Berberoğlu (Eğitim Sen 0505-713 84 03), Vicdan Baykara (Tüm Bel-Sen 0532-316 78 31),


Tekin Araç (Tüm Bel-Sen 0536-317 14 60), Şükrü Durmuş (Tarım Or-Kam Sen 0505-256 25 58),
Saim Güzel (ESM 0533-777 41 94)

web: www.sendikalbirlik.net, e-posta: sendikalbirlik@yahoo.com

SENDİKAL BİRLİK TÜRKİYE TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
(26-27-28 Ağustos 2005 Pamukkale)

Özellikle 2002 Genel Kurul sürecine kadar ağırlıklı olarak sadece


Eğitim Sen’le sınırlı kalmış olan SB anlayışı son 3-4 yıldaki gelişmelerle diğer sendikalarda da boy verip gelişmiştir. Bu bağlamda Pamukkale Toplantısı’nın KESK bütünlüğü içinde gerçekleştirilmiş olması SB Grubunun toplamda KESK içindeki mücadelesi açısından bir kat daha önemli olmuştur.

Toplantıda bilim insanları, geçmişte sendikalarımızda sorumluluk almış insanlar ve bugün bizzat bu faaliyetin içindeki katılımcıların değerlendirme ve tartışmalarından ortaklaşılan konular şöyledir:

Dünya, küreselleşme veya Yeni Dünya Düzeni (YDD) adı verilen süreçle birlikte, emperyalizmin yeni bir biçimiyle karşı karşıya kalmıştır. Emperyalizmin bu yeni biçimi tek merkezli iktidarını küresel sömürgecilik yöntemleriyle yürütmektedir.Küresel sömürgecilik yöntemleriyle yürütülen bu iktidar,dünyanın herhangi bir coğrafyasında hegemonyasını fiili işgalle (ör: Afganistan, Irak kim bilir yarın daha başka ülkeler) sürdürürken, başka bir yerde kendi kontrol ettiği hatta kendi yetiştirdiği kadroları ülke yönetimlerine taşıyarak sürdürmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ya da orta derecede gelişmiş diye nitelendirilen ülkelerde ise izlenen yöntem iktisadi-siyasi işgallerdir. Bilindiği üzere; küresel sömürgecilik yöntemleriyle oluşturulan iktidarın en temel politikaları, özelleştirme, taşeronlaştırma, işsizleştirme, sendikasızlaştırma, kamu hizmetlerinin tasfiyesi kısaca tüm alanların piyasa koşularına terk edilmesi, sözleşmeli istihdam vb. biçiminde pratikleşen tümüyle ekonominin serbestleştirilmesidir.

Emperyalizm bu değişik yöntemlerle sürdürdüğü işgalleri, bir yandan ideolojik hegemonya yaratarak öte yandan söz konusu ülkelerde iktisadi ve siyasal işgalin altyapısını, kurumlarını özellikle de bu YDD’ye entegre olma çabasındaki yerli işbirlikçileri aracılığıyla sürdürmektedir.

Ülkemizde parçalı olarak uzun yıllardır sürdürülüyor olsa da, özellikle son yıllarda Meclisten geçen ve üzerinde çalışmaların sürdüğü yasalara baktığımızda (KYTK, Yerel Yönetimler Yasası, Gelir İdaresi, SSK, Personel Yasa Tasarısı vb.) bu uygulamaların hangi kaynaklara dayandığı daha bir netleşmektedir.

Zaten ülkemizdeki bu uygulamaların IMF’den emperyalizmin küresel sömürgecilik iktidarının uygulamakta olduğu politikalardan bağımsız düşünülmesi mümkün değildir, düşünülürse de yanlış sonuçlara götürür.

Bu genel değerlendirmeler ışığında ülkemizde özellikle kamu emekçileri mücadelesine bakış şöyle şekillenmelidir:

1- İçinde yaşadığımız süreçte dünyada ve ülkemizde demokratik ve sendikal haklar üzerinde yoğunlaşan baskılar ve YDD uygulamaları sonucu emekçiler açısından ciddi hak kayıpları yaşanmaktadır. Kuşkusuz “sendikal hareketin krizi” diye nitelendirilen bu sürecin yaşanmasında YDD’nin neo-liberal politikalarının etkisi yanında, sendikal hareketin kendi içinden kaynaklı nedenlerinde etkisi olduğu su götürmez bir gerçektir.

2- Buradan hareketle ülkemizde kamu emekçileri mücadelesi bir an önce yapılan hatalardan ders çıkararak, toparlanıp, kamu emekçilerinin talepleri doğrultusunda onların sesi olmayı becermelidir.

3- SB Pamukkale Toplantısının böylesi bir süreçte ve KESK bütünlüğü içinde, gerçekleştirilerek bu sıkıntılı dönemden çıkış için yaptığı 3 günlük program toplantısında ortaya konan perspektif ve yönelimler tarihi öneme sahiptir. Umarız ki SB’in belirlemeleri olarak ortaya çıkan bu yol haritası başka anlayışlar içinde anlaşılır ve dikkate alınır.

4- Küresel emperyalizmin küresel olarak sömürüsünü devam ettirmek, bu bağlamda tüm dünyayı istediği gibi dizayn etmek için çeşitli yöntemlerle sürdürdüğü işgal yöntemine karşı Tam Bağımsız Demokratik Türkiye talebi tüm emekçilerin talebi olmalıdır.

Çünkü “sermayenin vatanı yoktur” tespitinin yapıldığı dünyada bağımsızlık talebi, tamda, emekçilerin talebidir. Bağımsız Demokratik Türkiye’ye en çok emekçilerin ihtiyacı vardır.

İşte ülkemizin İstiklal Marşı, Bayrak, Atatürk vb. değerlerine yaklaşım bu bağımsızlıkçı duruş ışığında olmalı, KESK ve bağlı sendikalar bu değerlerle kavgalıymış gibi görünmekten kendisini kurtarmalıdır.

5- Ülkemizin birlik bütünlüğü ve üniter yapısı tartışılmazdır. Kuşkusuz ülkemizde çok ciddi bir demokratikleşme sorunu vardır. Kürt Sorunu’ndan, çalışma alanına, siyasi partiler yasasından,seçim yasalarına öte yandan temel insan haklarına dair süren anti-demokratik uygulamalara karşı çok ciddi demokratik açılımlara ihtiyacımız vardır. Ancak bütün bunlar ülkemizin birlik bütünlüğü ve üniter yapısı içinde, nereden ve hangi nedenle gelirse gelsin şiddetin her türüne karşı çıkarak, sürdürülecek demokrasi ve barış mücadelesiyle çözülebilecektir.

6- Öte yandan sermayenin sözcüleri Yeni Dünya Düzenciler ne derse desin, dünyada ve ülkemizde temel çelişki emek-sermaye çelişkisidir. Bu nedenle emekçiler, emek örgütleri tüm sorunlara bu çerçeveden bakmalıdır. Kürt Sorunu’nda farklılıklar öne çıkarılarak ayrılıkçı tarzla çözülemez. Sorunun çözümü emek eksenli, demokrasi ve barış mücadelesinde gizlidir. Dolayısıyla KESK ve bağlı sendikalar bu çizgide yürümelidir.

Bu konuda belki de altı çizilmesi gereken en önemli şey, KESK ve bağlı sendikaların adeta sorunun çözümüne soyunarak konuyu sendikal mücadelenin başat sorunuymuş gibi görmeleri ve sendikal mücadelenin önüne sürekli bu sorunu koymalarıdır. Bu yaklaşım tarzı ne sorunun çözümüne ne de sendikal mücadeleye bir katkı sağlamamakta, aksine özellikle sendikal mücadeleye zarar vermektedir.

7- Herkesin anadilini öğrenme ve kullanma hakkı temel insan hakkıdır. Ancak bu konuda taleplerin gerçekleştirilmesi siyasi yapıya aittir.

8- Kamu yaşamını demokratik anlamda düzenleyen “sosyal hukuk devleti” niteliği savunulmalı, bu niteliğin kurumlarına sahip çıkılmalıdır. Ülkemizin tüm zenginliklerinin emekçilerin olduğu anlayışından hareketle, emekçiler adına adil ve demokratik paylaşım mücadelesi öne çıkarılmalıdır.

9- Sendika-parti ilişkisi konusunda herkes daha bir özenli davranmak zorundadır. örgütsel bağımsızlığımızı korumak için siyasi partilerin kendi görüşlerini çeşitli yöntemlerle örgütlerimize dayatmasına karşı çıkılmalıdır. Tam aksine siyasi partilerin sendikaların talepleri üzerinden çalışma yaşamı ve diğer alanlara yönelik politikalar yürütmesi için bir baskı aracı olmalıyız.

 SB olarak, siyasete karşı olmak bir yana, daha çok ve aktif siyaset yapmaya ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle özellikle kamu emekçilerinin siyaset yapma yasağının kaldırılması talebi daha vurucu biçimde gündeme taşınmalı, konuya ilişkin gerekirse uygun konjöktürde fiili durumlar yaratılabilmelidir.

10- Sendikal mücadele emek eksenli bir sınıf mücadelesidir. Bu anlamda temel çelişki olan emek-sermaye çelişkisi doğru kavranmalı, Yeni Dünya Düzencilerin yönlendirdiği “sivil toplum örgütleri” kavramı ile sendikal örgütlenme karıştırılmamalıdır. Emeğin örgütlenmesinde sendikalar, halen emekçilerin kitlesel olarak içinde yer aldıkları mücadele örgütleridir. Sendikaların bu işlevini küçümsemek veya yerine başka şeyler ikame etmeye kalkmak ancak Yeni Dünya Düzencilerin işine yarayacaktır.

11- Ülkemizde emek örgütlerinin özelliklede kamu emekçilerin içinde bir başka sorun da AB’ye yaklaşımdır. Kopenhag kriterleri içerisindeki çeşitli “özgürlük”, “kurumsallaşmış demokrasi”, “temel insan hak ve özgürlükleri” vb. kavramların çekiciliğine kapılırsak yanılırız. Emperyalizm artık emekçilerin kavramlarına el atmıştır. Kuşkusuz biz bu olguları kavram olarak değil, AB’ye girelim veya girmeyelim bu ülke emekçilerinin hakkı olduğu için doya doya yaşamak isteriz.

 Ancak olayın YDD’nin bir ideolojik kamuflajı olduğunu göremezsek, aynı biçimde ABD’nin Irak’a “özgürlük götürdüğü” zırvasına da inanmak zorunda kalırız. Esas yaklaşım AB’nin emekçilere ne getirip ne götürdüğüdür. Türkiye’yi bir yana bırakalım Fransa ve Hollanda’da emekçiler Anayasa’ya red oyu vererek en azından kendilerine bir şey getirmediğini ortaya koymuşlardır.

12- Ülkemizde işsizliğin, yoksulluğun, gelir dağılımındaki adaletsizliğin temel nedenleri YDD’nin neo-liberal politikalarıdır. Bu günlerde gündemimize oturan “Kamu Personel Yasa Tasarısı” sözkonusu politikaların alanımıza en somut yansıması olacaktır. Bu nedenle başta KESK ve bağlı sendikalar olmak üzere mümkün olan en geniş emek güçleriyle birlikte bu politikalara karşı ciddi, planlı programlı bir mücadele hattı yakalanmalıdır.

13- Emek mücadelesinde din, dil, ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç ve CİNS ayrımı düşünülemez. Bu bağlamda kadınların toplumda kadın olmaktan gelen sorunları da dikkate alınarak örgütlenmeye daha çok katılımlarının sağlanması için gerekli çalışmalar daha bir yoğunlaştırılmalıdır.

14- SB, KESK’e bağlı tüm sendikalarda sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakkın bir an önce kullanılır hale gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle KESK bu talebi başat talep yapmalıdır. Uygun koşullarda bu hakkı kullanabilecek bir hattı tutturmalı, grev ve toplu sözleşme hakkımızın iş güvencemizin karşısına koyulmasına izin vermemelidir.

15- KESK’e bağlı sendikalar kendi örgütlülükleri ve iş kollarına dair özgünlüklere önem vermeli, işleri KESK’e havale etmekten kurtulmalı, KESK’de kendisini sendika genel merkezi gibi görmekten vazgeçmelidir.

16- Önümüzdeki süreçte KESK ve bağlı çeşitli sendikaların gündeminde olan tüzük ve program kurultayı gerçekten örgütlerimizin ihtiyacı olan ve sorunlarını çözecek tarzda ön yargıdan uzak gerçeklikler üzerinden işletilerek, çeşitli örgütsel zaaflardan bir an önce kurtulmamızın yolu açılmalıdır.

17- SB Pamukkale’de gerçekleştirdiği bu üç günlük (26-27-28 Ağustos 2005) toplantıda verimli üretken bir tartışma yaşamıştır. Toplantı sonuçları önümüzdeki günlerde ayrıntılı bir program olarak kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ayrıca SB, iç disiplinini bu güne dek sendikal anlayışımız ve ilkelerimizi kişisel hırslardan uzak tutarak sağlamış, bundan sonra da böyle sağlayacaktır. Grubun demokratik işleyişini içine sindiremeyen, iletişim zincirini kıran keyfi tutumlara ve kişisel tarza izin vermeyecektir.

Emekçilerin ciddi hak gaspları ve ekonomik, sosyal,siyasal saldırılarla karşı karşıya kaldığı bu süreçte KESK ve bağlı sendikalarda bu gerçeklik üzerinden hareketle biran önce kısır iç çekişmelerin bitirilmesi ve mücadele hattının hızla örülmesi gerekmektedir.

SB olarak her zaman olduğu gibi bu süreçte de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Bu kararlılığı tüm kamu çalışanlarıyla paylaşmaya hazırız.

 

Eğitim Sen Sendikal Birlik Türkiye Yürütmesi



Tüm Bel-Sen Sendikal Birlik Türkiye Yürütmesi

Tarım Or-Kam Sen Sendikal Birlik Türkiye Yürütmesi

BES Sendikal Birlik Türkiye Yürütmesi

ESM Sendikal Birlik Türkiye Yürütmesi

9 Eylül 2005 

 

SİYASAL ÖNCELİKLER,



ÖRGÜTSEL SORUMLULUKLARI

UNUTTURMAMALIDIR!

Uzun süredir Türkiye’nin gündemi bellidir. Ekonomide sürdürülen IMF politikalarıyla, Cumhuriyetin yarattığı ve üzerinde geliştiği bütün kurum ve kuruluşlar, haraç mezat satılarak, ekonomide iyileşme yaşandığı propagandaları sürmektedir...

Uygulanan politikalar artık söz konusu kuruluşların satışıyla da sınırlı kalmayarak, Kamu Hizmetleri alanına yönelmiş durumdadır.. Kamu hizmetleri tümüyle tasfiye edilerek, başta eğitim ve sağlık olmak üzere piyasa koşullarına terk edilmek istenmektedir..

Bu politikaların yaşama geçirilmesinin ön koşulu olarak ise; öncelikle kamu çalışanlarının iş güvencesi ellerinden alınmak isteniyor. Kuşkusuz kaybedeceğimiz sadece iş güvencemiz değildir.

Bir yandan IMF, DB, DTÖ, AB patentli bu politikalar sürdürülürken, öte yandan AKP benzeri görülmemiş bir kadrolaşma çalışması ile, laik cumhuriyetin kurumlarıyla sürdürdüğü kavgayla misyonunu yerine getirmeye çalışmaktadır..Bu, ırkçı-gerici kadrolaşmada eğitim alanının ilk sırada geldiği de işin bir başka boyutudur.

Ülkemizde sürdürülen politikalar bu eksende devam ederken;

Çalışanlar, işçiler, köylüler, işsizler cephesinden hak kayıplarından başka değişen bir şey görülmüyor..

Nevroz ve izleyen süreçte ülkenin gündemine birden bire şiddet hakim oluyor. Diyarbakır’da suçsuz, günahsız çocuklarımızın ölümüne, İstanbul’da masum gelinlik kızlarımızın ölümü ekleniyor. Zaten yükselmekte olan her türden milliyetçilik kendine zemin buluyor.

Yine bu süreçte yaşananların yönlendiricisi olarak çeşitli kurumlar, Roj TV isimli, TV kanalını işaret ediyor. Zaten bir süredir söz konusu kanalın Türkiye kamuoyunda gündemde olduğu da işin bir başka boyutu.

İşte bu günlerde; kısa bir süre önce KESK Genel sekreterinin programa çıkmış olduğu, Roj TV’de, bu kez de Eğitim Sen Genel Sekreteri Emirali ŞİMŞEK bir programa katılıyor.

Bu süreçte Eğitim Sen cephesine gelince; örgütümüz iki yıla yakın bir süre devam eden kapatılma davası, anadil tartışmaları sonucu, henüz altı ay kadar önce kapatılmayı bertaraf edebilmiş. Tabi ki yıpranmış. Çeşitli yaralar almış. İç tartışmalar yaşanmış.İçimizden yeni bir sendika çıkmıştır.

Bütün bunlardan sonra örgüt işyerlerine dönmeye, toparlanmaya başlamış ve üye akışlarında ivme yükselmeye başlamış,durumdayken ;

Bu noktada tüm arkadaşlarımız işyerlerinde örgütümüzü anlatma, kazanımlarımızı yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı, nedenlerini, SS ve GSS’yi KPYT’nı vb. anlatmaya çalışırken, çalışanlardan, hatta üyelerimizden gelen sorular faklılaşmıştır. Artık arkadaşlarımız sürekli Roj TV sorusu ile karşılaşmakta, örgütün içinde tepkiler oluşmakta, tartışma yaşanmaktadır.

Örgüt huzursuzdur.

İşte sorun da zaten buradadır.

Hep tartıştığımız sendika siyaset ilişkisindeki ince ayrım buradadır. Bir yönetici olarak aldığınız tutum, söylediğiniz söz, örgüt içinde tartışma, sıkıntı, bölünme yaşanmasına neden oluyorsa, yanlış bir noktadasınız demektir.

Yöneticilerin yetkileri vardır. Ancak yetkileri kadar sorumlulukları da vardır.

En önemli sorumlulukları ise örgütlerini birlik, bütünlük içinde büyütmek ve daha çok hak almasını sağlamaktır.

Genel sekreterin söz konusu TV’de programa katılması, üstelik bu süreçte örgüte zarar vermiştir. Herkes yaşananlardan ders çıkarmak ve örgütümüzün ihtiyaçları noktasında sorumlu davranmak zorundadır.

Birlik ve bütünlüğü korumanın başka yolu yoktur. Siyasal öncelikler örgütsel sorumluluklarımızın önüne geçmemelidir.

Sendikal Birlik

Sendikal Birlik Program Taslağı (1)
2006


Yüklə 2,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin