83. ER-RAUF
Çok merhametli, müşfik, çok şefkatli,1413 pek re'fetli. 1414
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir." 1415
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Rabbim çok şefkatli, pek müşfik ve çok merhametli, merhametin en ileri derecesiyle muttasıf, fakiri sorumlu tutmadığını zengine sorumlu kılan, yolcudan almadığını yolcu olmayandan alan, zayıf ve çaresizlerin halinden dolayı fazlaları onlara hafifleten Allah'ın merhameti engindir.
İnsanı azimetle sorumlu tutmakla sevdiği gibi, kullarına ruhsat vermeyi seven Allah'a hamdü senalar olsun.
Er-Raûf, sözlükte şefkat duyan demek olup, son derece merhametli manasında "Re'fat" kökünden gelmektedir. Allah'tan olan şefkat, kötülüğü gidermektir.
Ve biz şu yedi isimle Allah'a niyazda bulunuruz. "Allah'ım beni ve onları, dünya ve ahirette, dinen kendine ehil yap. Ey Mevlamız bize gücümüzün üstünde yük yükleme. Sen bağışlayan, hilm sahibi, cömert, kerim ve çok acıyan merhamet sahibisin."
Er-Raûf, Kur'ân-ı Kerimde on kere geçmektedir. Bunlar:
(Bakara: 2/143; Tevbe: 9/117; Nahl: 16/7, 16; Hac: 22/65; Nür: 24/20; Hadid: 57/9; Haşr: 59/10, "Ve hüve raufun bi'l ibâd" şeklinde Bakara: 2/207; Âl-i İmrân, 3/30) şeklindedir.
"Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulunduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir." 1416
Allahu teâlâ büyüktür, zengindir, kudret eliyle yarattığı ve isterse bir lâhzada yok edebileceği mahlûkâtından hiç birine muhtaç değildir. Fakat Allah'ın bu gınâsı mahlukâtına karşı re'fet ve rahmetine mâni' değildir. Bilâkis re'fetinin büyüklüğüne delâlet etmektedir. Meselâ dünya yüzünde yaşıyan hayvanların, o ağzı dili söylemeyen zavallıların halleri ne kadar acıklı görünür. Halbuki Allahu teâlâ kemâl-i re'fetinden onlara bir ilham, bir sevk-i tabiî ihsan buyurmuştur. Bu sebepten onlar yaşamalarını te'min edecek maddeleri bulurlar. Kendi nevi'lerinin muhafazası sebeplerini bilirler. Helaklerini mûcib olacak ifrat ve tefrîte kapılmazlar, bunlardan başka yuva kurmak, yavrularını gözetip yetiştirmek gibi daha nice işler yaparlar ki, bu esrar, hayvanât ilmiyle uğraşanları hayretten hayrete düşürür.1417
Arı Ve İpek Böceği:
En zarif giyecek maddesi olan ipekle, en lezzetli yiyecek maddesi olan balı yapan ve menfaatimizle ilgili olmaları dolayısıyle bir çoklarımızın meşgul olduğu arı ile ipek böceğinin, bunları yapmakta gösterdikleri intizam ve esrara nüfuz etmek bile, Allah'ın hudutsuz re'fet ve keremini göstermeğe kâfidir. Sevgili okuyucu! Eğer vaktin müsaitse ve içinde daha geniş bilgi edinmek hevesi varsa, öteki hayvanlara ve meselâ yerin altında yuva tutan karıncalarla, yükseklerde bacalar üstünde yuva kuran leyleklere ve hele o nebatatın fasilelerine bir bak!
Allah'ın geniş re'feti öyle görülür ki, insan o Rauf u Rahîm'e ister istemez muhabbet eder. Çünkü hiçbir mahlûkunu bırakmamıştır ki, hayâtı ihtiyaçlarını te'min, nev'inin bekâsını tefekkül edecek ve helakini mucip felâketlerden koruyacak sebepleri mebzûliyetle ihsan etmiş olmasın! Vakti gelip de mahv ve helak edilenlerin bile -varlığın hey'eti mecmuası için- daha geniş ve daha yüksek bir re'fet eseri olduğuna şüphe yoktur. 1418
Allah’ın İnsanlara Re'feti Daha Büyüktür:
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inayeti, kerem ve re'feti, hiçbir ölçüye, hiçbir ifâdeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür. Hayâtımızın kısa bir devresi için ikametimize tahsis buyurduğu arzın içi, dışı, her zerresi bizim menfaatimiz için çalışmaktadır. Maddî rızıklarımızın da ma'nevî rızıklarımızın da kaynaklarını bol bol yaratmıştır. Allahu teâlâ insanı, hilkatin gayesi, mahlûkâtın ekmeli olarak yaratmıştır. Yeryüzünde nebatî, hayvânî bütün hayatlar, hülasa oluna oluna, bir zübde-i safiye ve kâmile halinde insanın nasîbi meydana geliyor. Allahu teâlâ insanların kadın sınıfını da öteki mahlûkâtın dişilerinden seçkin bir güzellikte yaratmıştır. Onlardaki letafet ve melâhât, hiçbir mahlûkta bulunmaz, insanı çeken nefsânî lezzetlerden, şehvani isteklerden her ne varsa, hepsi için tayyip, helâl ve rızasına uygun yollar göstermiştir. Sonra o bahâ biçilmez akıl ve fikri vermiş, insanoğlunun kafasına ne ince mâ'nâlar, nükteler, ne yüce hakikatler, hikmetler ilham etmiştir. Sonra bütün bunları başkalarına ifâde edebilmek için ne zengin lâfızlar, kelimeler, cümleler öğretmiştir.
Hele o yazı yazma kabiliyeti, Allah'ın ne büyük ni'metlerindendir. Yazı yazma âleti olan kalemin, söz söyleme âleti olan dilin kardeşi olduğuna şüphe yok ve her ikisi de Allah'ın büyük ni'metierindendir, amma ölçüye vurulduğu zaman, kalemin sahasının daha geniş, muhatabının daha çok olduğu anlaşılır, insan, diliyle yanındakilere, kalemiyle de uzaktakilere anlatır. Dille yalnız, işitenlere, kalemle ise sayısız insanlara, asırlar boyunca ifâde edilir. Eğer yazı olmasaydı, meselâ üç bin sene evvel yazılan bir kitaptan faydalanabilir miydik? Pek eski zamanlarda yaşamış olan ecdadımızın bilgilerinden müstefid olmasaydık, terakki edebilir miydik? Ecdadımız da kendi ecdâdından faydalanmıştır. Bir insan birşey keşfeder. Ondan yalnız kendisi mi müstefîd olur? Hayır.... Demek ki insanlar bidayetten şimdiye kadar birbirileri için çalışmışlardır ve bunu yazıyla muhafaza etmişlerdir. Halbuki bir hayvan, başka bir hayvan için böyle çalışmaz. Velhâsıl, insanlar üzerinde Allah'ın ni'metlerini saymağa kalkışanlar muhakkak ki mağlûp olur.
Allahım! Bildiğimiz, bilmediğimiz bütün ni'metlerinden dolayı, hamd ü minnet ancak sanadır. 1419
Kula Yaraşan Şey:
Allahu teâlâ'nın bunca nimetlerine karşı hamd ü sena mefhûmunun bir zerresi olmak üzere, Allah'ın mahlûkatına bir yararlık, malıyla veya bedeniyle veya fikriyle bir fedâkârlık göstermeğe çalışmaktır. Ecdadımızı hayırla anmak, aramızdaki acezeyi hayırla gözetmek insanlık borcudur. Geçmişlere dil uzatanlarla, aceze ve zuafâyı hor tutanların dünyâda ve âhirette rahat edeceği bir yer yoktur. 1420
Dostları ilə paylaş: |