felsefÎ bİr İnceleme ve karşılaştırma
Gözlem ve tecrübe, erkek ile kadının ortak bir cevhere sahip bir türün iki ferdi olmasına hükmediyor. Bu ortak cevher ise insandır. Çünkü erkek kesiminde görülen bütün sonuçlar, farksız bir şekilde kadın kesiminde de görülüyor. Hiç şüphesiz bir türe ait sonuçların ortaya çıkması o türün konusunun (objektif) varlığının gerçekleşmesini gerektirir. Evet şu da var ki kesimlerden biri, bu ortak belirtilerin bazılarında şiddet ve zayıflık farklılığı gösterebilir. Fakat bu farklılık türdeşlik niteliğinin fertte yok olup aradan gitmesini gerektirmez. Bundan anlaşılıyor ki, iki kesimden biri için mümkün olan türsel kemal öbürü için de mümkündür. Bunlardan biride iman ile, ibadet ile ve Allah'a yaklaştırıcı eylemlerle elde edilen manevî kemâllerdir. Bundan anlayabilirsin ki, bu anlamı ifade eden en güzel ve geniş kapsamlı söz, yüce Allah'ın "Ben, erkek olsun, kadın olsun, içinizden çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmam. Bazınız bazınızdan meydana gelmedir." ayetidir.
Eğer bu ayeti, Tevrat'ta yer alan konuya ilişkin ifadelerle karşılaştırırsan, bu iki kitabın bu konudaki bakış açısı farkını açıkça görürsün. Tevrat'ın bir bölümünde şu ifadeler ile karşılaşıyoruz: "Döndüm, ve hikmeti, ve şeylerin sebebini bilmeğe ve araştırmağa ve aramağa, ve kötülüğün akılsızlık olduğunu, ve akılsızlığın delilik olduğunu bilmeğe koyuldu. Ve kadını ölümden acı buldum, o kadın ki, yüreği tuzak ve ağlar, ve elleri zincirlerdir..." Bu satırlar şöyle noktalanıyor: "Birer birer hesabı çıkarmak için bunu buldum; canım hâlâ onu arıyor, fakat bulmadım; binde bir erkek buldum; fakat onların hepsinde bir kadın bulmadım." (Vaiz Kitabı, Bap 7 : 23-28)
Eski milletlerin çoğu, kadının amellerinin Allah katında kabul edilmeyeceğini düşünüyorlardı. Eski Yunan'da; "kadın şeytan işi bir pis-lik" olarak adlandırılıyordu. Romalıların ve bazı eski Yunanlıların görüşüne göre erkek soyut bir insanî benliğin sahibi idi; ama kadının böyle bir benliği yoktu. Milâdî 586 yılında Fransa'da toplanan bir kongrede uzun tartışmalardan sonra kadının insan olduğu kabul edilmiş; fakat erkeğe hizmet etmek için yaratıldığı sonucuna varılmıştır. İngiltere'de yaklaşık yüz yıl öncesine kadar kadın, insan toplumunun bir parçası sayılmıyordu. Eğer milletlerin görüşlerini, inançlarını ve edebiyatlarını inceleyen kitaplara başvurursan, o milletlerin kadına ilişkin birçok şaşırtıcı görüşlerini bulursun.
ayetlerin hadisler ışığında açıklaması
ed-Dürr-ül Mensûr'da şöyle geçer: "Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliya adlı eserinde İbn-i Abbas'tan Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Allah'ın yaratıkları üzerinde düşünün; ama Allah hakkında düşünmeyin." (c.2, s.110)
Ben derim ki: ed-Dürr-ül Mensûr'da bu anlama gelen hadisler, Abdullah b. Selâm ve Abdullah b. Ömer gibi değişik sahabelere dayandırılarak başka kanallardan da nakledilmiştir. Aynı hadis Şia kanallarından da rivayet edilmiştir. (Usûl-i Kâfi, c.1, s.92, et-Tevhit, Şeyh Saduk, s.54) "Allah hakkında" veya farklı rivayetlerdeki ifade ile "Allah'ın zatı hakkında düşünmek"ten maksat, Onun mahiyeti, özü ve künhü hakkında düşünmektir. Oysa yüce Allah "Onlar ise bilgice Onu (Allah'ı) kavrayamazlar." (Tâhâ, 110) buyuruyor. Yüce Allah'ın sıfatlarına gelince, Kur'an yüce Allah'ın bunlar aracılığı ile bilineceğinin en adil şahididir. Yüce Allah birçok ayetlerde kendisini sıfatları aracılığı ile tanımaya çağırmıştır.
Yine aynı eserde Ebu Şeyh'in Azamet adlı kitabında Ebu Hüreyre'den şöyle aktardığı nakledilir: "Resulullah buyurdu ki: "Bir saat (=kısa bir süre) düşünmek, altmış yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır." (c.2, s.111)
Ben derim ki: Bu hadisin ikinci yarısı bazı rivayetlerde "bir gece ibadet etmekten" başka bazı rivayetlerde de "bir yıl ibadet etmekten" biçimindedir. Bu hadis Şia kanallarından da rivayet edilmiştir. (Usûl-i Kâfi, c.2, s.54, bab-ut Tefekkür)
Ehl-i Sünnet kanallarından nakledildiğine göre, "Rableri de onlara cevap verdi ki..." ayeti Ümmü Seleme hakkında inmiştir. Ümmü Seleme Peygamberimize "Ya Resulallah, (ne oldu da) yüce Allah kadın muhacirlerden söz ettiğini duyurmadı." demesi üzerine, "Rableri onlara cevap verdi ki..." ayeti indi." (ed-Dürr-ül Mensûr, c.2, s.112)
Şia kanallarından nakledildiğine göre, "Öyleyse onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar..." ayeti Hz. Ali (a.s) hakkında indi. Hz. Ali (a.s), yanında Fatıma'lar yani Fatıma bint-i Esed, Fatıma bint-i Muhammet ve Fatıma bint-i Zübeyr olduğu hâlde Mekke'den yola çıktı. Sonra Dacnan denen yerde kendilerine Ümmü Eymen ile birkaç zavallı mümin de katıldı. Hep birlikte bütün durumlarında Allah'ı zikrederek yollarına devam ettiler ve Peygamberimizin yanına vardılar. Bunun üzerine bu ayet indi. (Tefsir-us Safî, c.1, s.322) Ehl-i Sünnet kanallarından gelen bilgilere göre ise bu ayet muhacirler hakkında inmiştir. (ed-Dürr-ül Mensûr, c.2, s.112)
Yine nakledildiğine göre, "Kâfirlerin (zevk içinde) diyar diyar gezip dolaşmaları sakın seni aldatmasın!" ayeti bazı müminlerin, kâfirlerin müreffeh durumuna imrenerek onlar gibi yaşama şartlarına sahip olmayı istemeleri üzerine indi. (Tefsir-us Safî, c.1, s.323)
Yine gelen bilgiye göre, "Hiç şüphesiz kitap ehlinden..." ayeti, zamanın Habeşistan kralı Necaşî ile birkaç arkadaşı hakkında indi. Necaşî öldüğünde Medine'de olan Peygamberimiz (s.a.a) onun için dua etmişti. Bunun üzerine bazı münafıklar, "Muhammed, kendi dininden olmayan biri için dua ediyor." diye Peygamberimizi eleştirmişlerdi. Bunun üzerine, "Hiç şüphesiz kitap ehlinden..." ayeti indi. (Tefsir-i Ebu'l Futûh-i Razî, c.3, s.299)
Görüldüğü gibi bu rivayetlerin hepsi, ancak ayetleri bu olaylara uyarlamak istemiştir; yoksa bu olayların hiçbirisi gerçekten ayetlerin iniş sebepleri değildir.
Ayetin Meali 200
200- Ey inananlar! Sabredin; (düşman karşısında) topluca sebat gösterin; sürekli (ilişki içinde ve) hazırlıklı olun ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
Dostları ilə paylaş: |