Müslümanlar Uhud Savaşında yetmiş şehit vermişlerdi. Bunların isim listelerini veriyoruz.
1- Hamza b. Abdulmuttalib b. Haşim.
2- Abdullah b. Cahş.
3- Mus'ab b. Ümeyr.
4- Şemmas b. Osman. -Bu dört şehit muhacirlerdendi.-
5- Amr b. Muaz b. Nü'man.
6- Haris b. Enes b. Rafi.
7- Umare b. Ziyad b. Seken.
8- Selime b. Sabit b. Vakş.
9- Amr b. Sabit b. Vakş.
10- Sabit b. Vakş.
11- Rıfaa b. Vakş.
12- Huseyl b. Cabir Ebu Huzuyfe el-Yeman.
13- Sayfi b. Kaydî.
14- Hubbab b. Kaydî.
15- Übbad b. Sehl.
16- Haris b. Evs b. Muaz
17- İyas b. Evs
18- Übeyd b. Teyyihan.
19- Habib b. Yezid b. Teym
20- Yezid b. Hatıb b. Ümeyye b. Rafi.
21- Ebu Süfyan b. Haris b. Kays b. Zeyd.
22- Hanzele b. Ebu Amir. Cenazesi melekler tarafından yıkandı.
23- Enis b. Katade.
24- Ebu Habbe b. Ömer b. Sabit.
25- Abdullah b. Cübeyr b. Nü'man. -Okçu birliğinin komutanı.-
26- Ebu Saad Hayseme b. Hayseme.
27- Abdullah b. Selime.
28- Sebi b. Hatıb b. Haris.
29- Amr b. Kays.
30- Kays b. Amr b. Kays.
31- Sabit b. Amr b. Zeyd.
32- Amir b. Muhalled.
33- Ebu Hubeyre b. Haris b. Alkama b. Amr.
34- Amr b. Muttarif b. Alkame b. Amr.
35- Evs b. Sabit b. Münzir. -Hassan b. Sabit'in kardeşi-
36- Enes b. Nadr. -Peygamberimizin hizmetçisi olan Enes b. Mali-k'in amcası-
37- Kays b. Muhalled.
38- Keysan. -Neccar oğullarının kölesi-
39- Süleym b. Haris.
40- Nü'man b. Abd-i Amr.
41- Harice b. Zeyd b. Ebu Züheyr.
42- Saad b. Rebi b. Amr b. Ebu Züheyr.
43- Evs b. Erkam.
44- Malik b. Sinan. -Hudre oğullarından Ebu Said Hudrî'nin babası-
45- Said b. Suveyd.
46- Ütbe b. Rebi.
47- Sa'lebe b. Saad b. Malik.
48- Sagf b. Ferve b. Buddi.
49- Abdullah b. Amr b. Vehb.
50- Damre. -Tureyf oğullarının müttefiki-
51- Nevfel b. Abdullah.
52- Abbas b. Ubade.
53- Nü'man b. Malik b. Salebe.
54- Mücezzer b. Ziyad.
55- Ubade b. Hashas. -Nü'man, Mücezzer ve Ubade aynı mezara gömüldü.-
56- Rıfaa b. Amr.
57- Abdullah b. Amr. -Haramoğullarından-
58- Amr b. Cumuh. -Haram oğullarındandır ve Abdullah b. Amr ile aynı mezara gömüldü.-
59- Hallad b. Amr b. Cumuh.
60- Ebu Eymen. -Amr b. Cumuh'un kölesi-
61- Süleym b. Amr b. Hadide.
62- Antere. -Süleym'in kölesi-
63- Sehl b. Kays b. Ebu Kaab.
64- Zekvan b. Abd-ı Kays.
65- Übeyd b. Mualla.
67- Haris b. Adiy b. Harşe.
68- Malik b. İyas.
69- İyas b. Adiy.
70- Amr b. İyas.
İşte Uhud Savaşında şehit düşen yetmiş kişinin isimleri bunlardan ibaretti. Bu isimler İbn-i Hişam'ın Siret-un Nebi adlı eserinden alınmıştır. (c.3, s.59)
176- Küfre doğru yarışarak gidenler seni üzmesin. Çünkü onlar Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiçbir pay vermemeyi istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
177- İman karşılığında küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap vardır.
178- İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet ve fırsat vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara sırf suçlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
179- Allah, müminleri şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda pis olanı temiz olandan ayıracaktır. Ayrıca Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah (bunun için) peygamberlerinden dilediğini seçer. O hâlde Allah'a ve peygamberlerine inanın. Eğer iman eder ve (günahlardan) sakınırsanız, size büyük bir mükâfat vardır.
180- Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infak etmede) cimrilik gösterenler, bunu kendileri için sakın hayırlı sanmasınlar. Hayır bu, onlar için şerdir de. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah'ındır. Hiç şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
AYETLERİN açıklaması
Okuduğumuz ayetler ile daha önce ele aldığımız Uhud Savaşı hak-kında inen ayetler arasında bağlantı vardır. Sanki bu ayetler, özellikle ilk dört ayet, o ayetlerin tamamlayıcıları niteliğini taşımaktadır. Çünkü bu dört ayetin değindiği en önemli husus yüce Allah'ın kullarına yönelik imtihanı ve denemesidir. Buna göre söz konusu ayetler Uhud Savaşına ilişkin ayetlerin özeti ve sonucu niteliğindedir. Yüce Allah bu ayetlerde imtihan ve deneme kanunun kâfirler içinde müminler için de geçerli olan kaçınılmaz bir kanun olduğunu açıklıyor. Başka bir deyişle yüce Allah kâfirlerin ve müminlerin iç dünyalarını ortaya çıkarmak ve kâfirleri katkısız bir bütünlükle cehennemlik yapmak, müminlerdeki pis unsurları temiz unsurlardan ayırt etmek için kullarını sınava tâbi tutuyor.
"Küfre doğru yarışarak gidenler seni üzmesin..." Bu ayet, meselenin gerçek mahiyetini açıklamak suretiyle yapılmış bir teselli, bir üzüntüyü giderme girişimidir. Çünkü kâfirlerin küfür alanında hızla yol almaları, Allah'ın nurunu söndürmek için elbirliği ile çalışmaları ve zaman zaman kazandıkları görünüşteki galibiyetleri müminlerin üzülmelerini gerektirmiş olabilir. Şöyle ki onlarda, hak kelimesinin yüceltme iradesinde kâfirlerin Allah'ı mağlubiyete uğrattıkları gibi bir vehim uyandırmış olabilir. Fakat müminler eğer genel imtihan meselesini iyi düşünürlerse, kesinlikle anlarlar ki, aslında galip olan Allah'tır ve insanlar bütünü ile (belirli) gayelerin, hedeflerin yolunda ilerlemek-tedirler. Gayelerine yönelik tekvinî ve teşriî hidayetler gerçekleştirilmesi amacıyla, herkes kendi gaye ve hedefine doğru yöneltilmiştir. Buna göre kâfirler afiyet, nimet ve güçle eksiksizce donatılarak -ki bu bir istidrac (=cezalandırmak içi bir tür mühlet vermek) ve ilâhî bir tuzaktır- kendi gayelerine yani, azgınlık ve isyankârlık hususunda varabilecekleri en son noktaya doğru yöneltilirken, müminler devamlı imtihan potasında işleme tâbi tutulurlar. Bu işlem ve imtihan sonucu, yabancı unsurlarla karışan içlerindeki iman, yabancı unsurlardan arındırılarak sırf Allah'a özgü kılınır veya onların müşriklikleri saf hâle getiri-lerek tağutların ve küfür önderlerinin dostları derekesine düşürülürler.
Buna göre ayetin anlamı şudur: Küfre doğru hızla koşanlar, bu hızlarını sürekli arttıranlar seni üzmesin. Çünkü sen eğer üzülüyorsan, onların böyle yapmakla Allah'a zarar verdiklerini sanıyorsun diye üzülüyorsun. Oysa durum böyle değildir. Yani onlar Allah'a en ufak bir zarar veremezler. Çünkü onlar Allah'ın iradesine bağımlıdırlar. O, onları hayatları boyunca ahirette hiçbir paylarının kalmayacağı noktaya doğru ilerletmektedir. (Bu nokta, onların küfürdeki uç noktalarıdır.) Ve ayrıca onlar için acı bir azap da vardır. Ayetteki, "seni üzmesin." ifadesi irşadî bir emirdir. "Çünkü onlar Allah'a..." ifadesi ise bu yasaklamanın sebebini belirtiyor. "Allah... vermeyi istiyor." cümlesi de onların neden zarar veremediklerinin sebebini açıklıyor.
Yüce Allah daha sonra ister hızla küfre doğru koşan, ister öyle ol-mayan bütün kâfirlerin kendine zarar veremeyeceklerini vurguluyor. Özele yönelik açıklamadan sonra gelen bu genel açıklama, "seni üzmesin." yasaklamasının yanı sıra bu yasaklamanın gerekçesi olan "Çünkü onlar Allah'a hiçbir zarar veremezler." ifadesinin de sebebi olmaya elverişlidir. Çünkü bu vurgulama, özelin gerekçesini içeren bir kapsam genişliğine sahiptir. Buna göre bu ifadenin anlamı şudur: Biz, doludizgin küfre koşan kâfirlerin Allah'a hiçbir zarar veremeyeceklerini söyledik; çünkü kâfirler bir bütün olarak Allah'a hiçbir zarar vermezler.
"İnkâr edenler sanmasınlar ki..." Yüce Allah kâfirlerin doludizgin küfre koşmaları konusunda Peygamberimizin (s.a.a) gönlünü hoş edecek bir açıklama yaptıktan, bunun aslında onların Allah'ın emrine boyun eğmeleri (egemenliği altında bulunmaları), böylece ahirette hiçbir nasiplerinin olmayacağı bir noktaya sürüklendikleri anlamına geldiğini belirttikten sonra sözü kâfirlerin kendisine çevirerek kendilerine Allah tarafından verilen mühlete, tanınan fırsata sevinmemelerinin gerektiğini vurguluyor. Çünkü bu, onları istidrac (=Allah'ın kâfirlerin sapıklığını arttırmak için üst üste ihsanda bulunması) yolu ile günahların çoğalmasına doğru sevk etmektir. Bunun ötesinde, beraberinde sadece zilletin bulunduğu onur kırıcı ve alçaltıcı bir azap vardır. [Ayrıca bu konuya da dikkat etmek gerekir ki,] bunların hepsi kemale erdirme yasasının gereği olarak gerçekleşmektedir.
"Allah, müminleri şu bulunduğunuz durumda bırakacak değildir..." Sonra da yüce Allah sözü müminlere çevirerek imtihan yasasının onlar hakkında da yürürlükte olduğunu bildiriyor. Maksat onların da kemale ermeleri, katıksız müminlerin böyle olmayanlardan ayırt edilmesi ve pislerin temizlerden ayrılmasıdır.
Burada pislerin temizlerden ayırt edilmesinde bir başka yolun da olduğu sanılabilir. Bu da müminlere kimlerin pis olduğunun bildirilmesi ve böylece pislerden ayrılmalarının sağlanması olarak düşünülebilir. O zaman münafıkların ve kalplerinde hastalık olanların aralarına karışmalarından kaynaklanan bütün bu sıkıntılara ve belâlara katlanmazlar. Yüce Allah bu vehmi gidermek için şu açıklamayı yapıyor: Gaybe ilişkin bilgi yüce Allah'ın kendi tekelinde tutmuş olduğu bilgilerden biridir. Bu bilgiyi, bu konuda ayrıcalık tanıdığı bazı peygamberleri dışında hiç kimseye bildirecek değildir. Söz konusu peygamberlerini bu bilgiden vahiy yolu ile haberdar etmesi muhtemeldir. İşte, "Ayrıca Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah (bunun için) peygamberlerinden dilediğini seçer." ifadesinin anlamı budur.
Arkasından şu nokta hatırlatılıyor: Madem ki imtihan yolu ile kemale erdirilme süreci kaçınılmazdır, o hâlde Allah'a ve peygamberlerine inanın ki pislerin değil, temizlerin arasına girebilesiniz. Yalnız temiz hayatı devam edebilmek için sadece iman yeterli değildir. Bununla beraber imanı Allah'a çıkaracak ve onun temizliğini koruyacak salih amelin de olması gerekir. Bu yüzden yüce Allah, "O hâlde Allah'a ve peygamberlerine inanın." dedikten sonra bu direktifi, "Eğer iman eder ve (günahlardan) sakınırsanız, size büyük bir mükâfat vardır." müjdesi ile tamamlıyor.
Bu ayetten şunlar ortaya çıkıyor:
1) Nefisleri kemale erdirerek onları mutluluk ve bedbahtlıktan oluşan gayelerine, son noktalarına ulaştırmak kaçınılmaz bir süreçtir.
2) Temizlik ve pislik, şahısların kendileri ile ilgili olmaları yanında iman ve küfür eksenlerine bağlıdırlar. İman ile küfür ise insanların ihtiyar ve tercihlerine dayalı şıklardır. Bu nokta, tevhit sırlarının bir çoğuna kaynaklık eden Kur'an'a özgü ince gerçeklerden biridir. Yüce Allah'ın, "Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Öyle ise hayır işlerinde yarışın." (Bakara, 148) ayeti, "Fakat size verdikleri konusunda sizi sınamak için (ayrı ayrı ümmetler kıldı). Öyleyse hayır işlerinde yarışın." (Mâide, 48) ayeti ile birlikte değerlendirilirse, bu gerçeğe delâlet ettiği görülür. Bu konudaki daha doyurucu açıklamayı, "(Bu) Allah'ın pisi temizden ayırması ve bütün pislerin bir kısmını diğer kısmının üstüne koyup hepsini birden cehenneme atması içindir..." (Enfâl, 37) ayetini incelerken yapacağız.
3) Allah'a ve peygamberlerine inanmak temiz hayatın temel ilkesidir. Bu da zatın (özün) temizliği demektir. Ödüle gelince; o takvaya (günahlardan sakınmak) ve salih amele dayanır. Bundan dolayı yüce Allah pis olan ile temiz olanın ayırt edilmesini Söz konusu ettikten sonra bunun arkasından "O hâlde Allah'a ve peygamberlerine inanın." buyruğuna yer verdi. Sonra ödül konusuna değinmek isteyince takvayı imana ekleyerek "Eğer iman eder ve (günahlardan) sakınırsanız, size büyük bir mükâfat vardır." buyurdu.
Yüce Allah başka bir ayette, "Erkek olsun, kadın olsun mümin olarak kim salih (iyi) amel işlerse, on mutlaka tertemiz bir hayat ile yaşatırız ve mükâfatlarını elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz." (Nahl, 97) buyuruyor. Vurguladığımız ilkelerin ışığı altında ortaya çıkıyor ki, bu ayette sözü edilen "tertemiz bir hayat ile yaşatırız." olayı, imanın ürünü ve onun uzantısıdır. Ödülle mükâfatlandırmak ise salih amelin sonucudur. Buna göre iman temiz hayatın ruhudur. Bu hayatın kalıcı olması, devam etmesi ve sonuçlarının ona müte-rettip olup ortaya çıkması ise salih amele muhtaçtır. Tıpkı bütün canlı varlıkların doğal hayatlarında olduğu gibi. Bu hayatın oluşumu ve gerçekleşmesi için hayvanî ruha ihtiyaç vardır. Bu hayatın devam edebilmesi ise vücut güçlerinin ve organlarının kullanılmasına muhtaçtır. Eğer bütün bu güçler ve organlar çalışmaz hâle gelirse, hem bu güçlerin kendisi ortadan kalkar ve hem de tamamıyla hayat sona erer.
Tefsirini yapmakta olduğumuz bu ayette "Allah" kelimesi birkaç kez tekrarlanıyor. Son üçünde zamir yerine isim (ism-i zahir) kullanma kuralı işletiliyor. Bunun tek gerekçesi uluhiyeti ile sırf onun sıfatları olan hususlarda celâl ve cemalin yegâne kaynağına vurgu yapmaktır. Bu hususlar imtihan, gaybın bilgisine erdirme, peygamberler arasında seçim yapma ve iman edilmeye lâyık olmadır.
"Allah'ın kereminden kendilerine verdiklerini (infak etmede) cimrilik gösterenler... sanmasınlar." Yüce Allah daha önce kâfirlere mühlet vermesi ile ilgili bir açıklama yapmıştı. Malda cimrice davranarak onu Allah yolunda infak etme olayında da durum aynıdır. Yani cimri insan da biriktirdiği mal dolayısıyla sevinçli ve kıvançlıdır. İşte yüce Allah sözü onlara çevirerek, bu tutumun onlar hesabına kötü olduğunu bildiriyor. Malın, "Allah'ın kereminden kendilerine verdikleri" tabiriyle nitelenmesinde onlara yönelik kınama ve kötüleme mesajı vardır. "boyunlarına dolanacaktır." cümlesi, cimriliğin onlar hesabına niçin kötü ve şer olduğunu bildirmektedir. "Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah'ındır." cümlesi zahiren, "kıyamet günü" ifadesinin hâlidir (yani, durum bildirme niteliği taşımaktadır). Bunun gibi, "Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." cümlesi de aynen öyledir. [Yani o da aynı şekilde hâldir.]
"Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah'ındır." cümlesi, uzaklığına rağmen "yebhalune=cimrilik gösterenler" kelimesinin failinden (zamirinden) hâl olması ve "Allah bitin yaptıklarınızdan haberdardır." cümlesinin de ya aynı kelimenin failinden hâl veya müste'nife=yeniden söze başlama cümlesi olması muhtemeldir.
Dostları ilə paylaş: |