El-MÎZÂn fî tefsîR-İl kur'ÂN cilt: 4 Âl-i İmrân Sûresi'nin Devamı ve Nisa Suresi


ayetlerin hadisler ışığında açıklaması



Yüklə 2,2 Mb.
səhifə16/77
tarix30.07.2018
ölçüsü2,2 Mb.
#64211
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   77

ayetlerin hadisler ışığında açıklaması


ed-Dürr-ül Mensûr'da yer aldığına göre İbn-i Cerir ve İbn-i Münzir "Andolsun ki... Allah işitmiştir." diye başlayan ayet hakkında Katade-'nin şöyle dediğini naklediyor: "Bize anlatıldığına göre bu ayet Hayy b. Ahtab hakkında inmiştir. "Kimdir o ki, Allah'a güzel bir surette borç versin de Allah da bu borcu o kimseye kat kat fazlası ile ödemesin." (Bakara, 245) ayeti inince bu adam, "Rabbimiz bizden borç talebinde bulunuyor. Oysa ancak fakir, zenginden borç alır." dedi." (c.2, s.106)

Tefsir-ul Ayyâşî'de İmam Sadık'ın (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurduğu nakledilir: "Vallahi, onlar Allah'ı görmüş değiller ki, Onun fakir olduğunu bilsinler. Fakat onlar, Allah'ın dostlarının fakir olduğunu görerek "Eğer Allah zengin olsaydı dostlarını zengin yapardı." dediler ve zenginlikleri sebebi ile Allah'a karşı böbürlendiler."

Menakıb-u Âl-i Ebitalip adlı eserde yer aldığına göre İmam Bâkır (a.s) bu ayetle ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Bu kimseler imamın, kendisine getirilen şeylere muhtaç olduğunu sanan kimselerdir."

Ben derim ki: İlk iki rivayetin içeriğinin ayetle uyuştuğu daha önce belirtmiştik. Üçüncü rivayete gelince; o, örnek verme amaçlı bir açıklamadır.

el-Kâfi'de İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilir: "Bu sözü ["Allah fakir, biz ise zenginiz." sözünü] diyenler ile peygamberleri öldürenler arasında beş yüz yıllık fasıla var. Buna rağmen yüce Allah onları, atalarının yaptıklarını onaylamaları yüzünden peygamberleri öldürmekle suçluyor." (Usûl-i Kâfi, c.2, s.409, h:1)



Ben derim ki: Sözü edilen beş yüz senelik ara elimizdeki milâdî tarih ile bağdaşmıyor. Daha önce yaptığımız tarihî incelemeye başvurulabilir.

"Herkes ölümü tadacaktır." ayeti ile ilgili olarak ed-Dürr-ül Mensûr'da şöyle yer alır: İbn-i Ebu Hatem, Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) vefat edip de başsağlığı dileklerine sıra gelince, onların (Ehl-i Beyt'in) yanına biri geldi. Sözleri işitiliyor, fakat kendisi görülmüyordu. Şunları söyledi: 'Ey Ehl-i Beyt! Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Herkes mutlaka ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Allah katında her musibetin bir mükâfatı; her yok olanın, yerine geçen bir karşılığı; her elden gidenin bir telâfisi vardır. O hâlde sırf Allah'a güvenin ve sadece Ona ümit besleyin. Çünkü asıl musibete uğrayan, sevaptan mahrum kalandır.' Daha sonra Hz. Ali (a.s), 'Bu Hızır'dı.' buyurdu." (c.2, s.107)

Yine aynı eserde İbn-i Murdeveyh'in, Sehl b. Saad'dan Resul-i Ekrem'in şöyle buyurduğu geçer: "Herhangi birinizin cennetteki bir kamçılık yeri dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır." Peygamberimiz bu sözlerinin arkasından 'Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete konursa, gerçekten muradına ermiştir.' ayetini okudu." (c.2, s.107)



Ben derim ki: ed-Dürr-ül Mensûr'da bu rivayet başka bazı kanallardan Sehl b. Saad'dan başkalarına dayandırılarak da nakledilmiştir. Bilesin ki, bu ayetlerin iniş sebepleri hakkında birçok rivayetler vardır. Bunlar şahsi görüşler doğrultusunda yakıştırmalar oldukları açık olduğu için onlara yer vermedik.

 

 



190- Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler (deliller) vardır.

 

191- Onlar, ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında düşünürler ve (şöyle derler:) "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen (böyle bir iş yapmaktan) münezzehsin. Bizi cehennem azabından koru!

 

192- Ey Rabbimiz! Sen kimi ateşe atarsan, gerçekten onu rezil-rüsva etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.

 

193- Ey Rabbimiz! Gerçekten de biz, imana çağıran bir davetçiyi (Hz. Muhammed'i) duyduk ki (diyordu:) "Rabbinize inanın!" Biz de hemen inandık. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi (küçük günahlarımızı) ört ve bizi iyilerle beraber öldür!

 

194- Ey Rabbimiz! Peygamberlerinin ağzından bize vaad-ettiklerini ver ve kıyamet günü (vaadinden dönerek) bizi rezil-rüsva etme. Hiç şüphesiz sen vaadinden caymazsın!"

 

195- Rableri de onlara cevap verdi ki: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, içinizden çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmam. Bazınız bazınızdan meydana gelmedir. Öyleyse onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, savaşıp vuruştular ve öldürüldüler, andolsun ben de onların kötülüklerini (küçük günahlarını) örteceğim ve onları -Allah tarafından verilmiş bir mükâfat olarak- altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah'tır ki, mükâfatların en güzeli Onun katındadır.

 

196- Kâfirlerin (zevk içinde) diyar diyar gezip dolaşmaları sakın seni aldatmasın!

 

197- Azıcık bir faydalanmadır bu. Sonra varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yurttur, yataktır!

 

198- Fakat Rablerinden korkanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki daha hayırlıdır.

 

199- Hiç şüphesiz kitap ehlinden, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene Allah'a boyun eğerek inananlar, Allah'ın ayetlerini az bir menfaate satmayanlar vardır. İşte onlar için Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk olandır.


ayetlerİn açıklaması


Okuduğumuz ayetler müminlerin, müşriklerin ve kitap ehlinin bu surede anlatılan durumlarının özeti niteliğindedir. Bunun için açıklanıyor ki, "ebrar=iyi kişiler" mertebesine yükselen müminlerin hâlleri; yü-ce Allah'ı anmak, Onun ayetleri üzerinde düşünmek, cehennem azabından Allah'a sığınmak, mağfiret (bağışlanma) ve cennet dilemektir. Ayrıca açıklanıyor ki, Allah onların dualarını kabul etmiş ve onlara di-lediklerini bağışlayacağına dair vaatte bulunmuştur. İşte onların genel durumu budur. Kâfirlerin hâllerine gelince; onlar az bir faydalanma uğruna diyar diyar dolaşıp dururlar. Arkasından ise barınakları cehennem olacaktır. Görüldüğü gibi müminlerin hâlleri, kâfirlerin hâlleri ile asla kıyaslanamaz. Tabi burası da bir gerçektir ki, Ehl-i Kitaptan hakka bağlı olanlar, onlardan istisna edilerek ayrı tutuluyor ve bunların müminler ile beraber oldukları açıklanıyor.

"Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında..." Galiba buradaki yaratılıştan; varlıkların yaratılış biçimleri, etkileri ve hareket, hareketsizlik, değişme ve dönüşme gibi eylemleri kastedilmiştir. Buna göre göklerin ve yeryüzün yaratılışı, gece ile gündüzün birbirinin ardınca gelip gidişi somut ayetlerin (nişanelerin) çoğunluğunu kapsamaktadır. Bununla ilgili açıklama, Bakara suresinde yapılmıştır.[10] Ayrıca "ulu'l elbab=temiz akıl sahipleri" ifadesinin anlamına da daha önce değinilmişti.[11]

"Onlar ayakta iken, otururken... Allah'ı anlarlar..." Yani onlar ayakta durma, oturma ve yatma gibi bütün durumlarında Allah'ı anlarlar. Zikrin ve tefekkürün ne anlama geldiği daha önce incelenmişti. Bu iki ayetin anlamından çıkan sonuç şudur: Göklerin ve yeryüzünün ayetlerine, gecenin ve gündüzünün ardarda gelişine yönelik gözlem, onlara sürekli bir zikir hâli kazandırıyor ve böylece onlar hiçbir durumda Allah'ı unutmuyorlar. Ayrıca bu gözlem onlara göklerin ve yeryüzünün yaratılışı hakkında düşünme bilinci de kazandırıyor. Ki bu düşünce sayesinde yüce Allah'ın kendilerini öldükten sonra diriltip hesaplaşmaya çağıracağı gerçeğine varıyorlar. İşte o zaman Allah'ın rahmetini istiyorlar ve verdiği vaatleri gerçekleştirmesini diliyorlar.

"Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın..." Burada işaret edilenler çoğul ve müennes olmalarına rağmen işaret zamirlerinden müfret (tekil) ve müzekker edatı olan "haza=o" kelimesi kullanıldı. Çünkü maksat işaret edilenlerin şahıslarını ve isimlerini belirlemekle ilgili değildir. Hepsi de "yaratık" olmaları bakımından birdir, tekildir. Bu durum yüce Allah'ın, Hz. İbrahim'in ağzından aktardığı aşağıdaki durumun bir benzeridir: "Güneşi doğarken görünce de: "İşte Rabbim budur, zira bu daha büyüktür" dedi." (En'âm, 78) Çünkü Hz. İbrahim, güneşin henüz ne mahiyetini ne ismini bilmiyordu. Sadece onun bir şey olduğunu biliyordu.

Bu ayette geçen "batıl" kelimesi "amaçla ilgili hiçbir gayesi olmayan şey" demektir. Nitekim yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "Köpük, dağılır gider. İnsanlara fayda veren şeyse, yeryüzünde kalır." (Ra'd, 17) İşte bundan dolayı o düşünen müminler yaratılışta gayesizliğe yer olmadığını dile getirince, yüce Allah'ın insanları yargılamak üzere tekrar dirilteceği, orada zalimleri rezil-rüsva edici bir cezaya yani ateşe çarptıracağı gerçeğini apaçık görüyorlar. Ki azaba çarptırmadaki maslahatı hiçbir kimse reddedemez. Aksi hâlde yaratılış boşuna olur, gayesiz duruma düşer. İşte onların "Bizi cehennem azabından koru! Ey Rabbimiz! Sen kimi ateşe atarsan, onu rezil-rüsva etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur." şeklindeki sözlerinin anlamı budur.

"Ey Rabbimiz! Gerçekten de biz... bir davetçiyi duyduk ... " Davetçiden maksat, Allah'ın resulü Hz. Muhammet'tir (s.a.a). Ayetin orijinalinde geçen "en âminu=inanın" 'ifadesi, çağrının içeriğini açıklıyor. Buradaki "en" edatı beyaniye=açıklama niteliklidir. Müminler burada kendilerinin, çağrı görevlisine iman ettiklerini vurguluyorlar. Bu çağrı görevlisi de Peygamber efendimizdir. O onlara Allah tarafından bazı hususları haber veriyor. Ki bu hususların bazısından onları sakındırıyor. Günahlar, kötülükler, küfür ve günah üzereyken ölmek gibi. Bazılarına da teşvik ediyor. Mağfiret, rahmet, yüce Allah'ın eb-rar=iyiler derecesine yükselmiş mümin kullarına vaadetmiş olduğu cennete ilişkin ayrıntılar gibi.

Böyle olunca müminler Rablerinden kendilerini affetmesini, kötülüklerini örtmesini, ebrar dereceli müminlerle birlikte canlarını almasını, Allah'ın izni ile peygamberlerin kendilerine garanti ettikleri cennet ve rahmet vaadinin yerine getirilmesini isteyerek şöyle diyorlar: "Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla..." Ayetin orijinalinde geçen "ala resulike" ifadesi yani; peygamberlerine taşıttığın ve onların senin adına garanti ettiklerini bize ver. "Bizi rezil-rüsva etme." yani; sözünü yerine getirmemek, vaadinden dönmek suretiyle bizi rezil-rüsva etme. Bundan dolayı bu duanın arkasından "Hiç şüphesiz sen vaadinden caymazsın!" ifadesine yer veriliyor.

Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe inanmayı ve Allah'ın peygamberleri olduğu gerçeğini ayetler üzerinde düşünerek elde etmişlerdir. Peygamberin getirdiği mesajın ayrıntılarını ise peygamberlere inanarak kazanmışlardır. Buna göre onlar fıtratın hüküm alanında fıtrata uygun davrandıkları gibi söz dinleme ve itaatin gerekli olduğu yerlerde de bu kurala bağlı kalmaktadırlar.

"Rableri de onlara cevap verdi ki..." Burada "Rabb" kelimesinin kullanılması ve bu kelimenin müminlere izafe edilmesi, ilâhî rahmetin coşkuluğuna delâlet eder. "Ben... çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmam." ifadesindeki genellik de bu gerçeğe delâlet eder. Yani yüce Allah katında bu ve şu amel ile bu ve şu çalışan kimse arasında ayırım gözetilmez.

Buna göre, "Öyleyse onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar..." şeklindeki iyi amelleri ayrıntılı olarak sayan ve okuduğumuz cümlelerin uzantısı olarak gelen ifade, bu iyi amellerin sevaplarının belirlenmesi amacını taşır. İfadenin cümleleri arasındaki "vav" harfi ayırma işlevi taşır; bağlama, toplama işlevi taşımaz. Çünkü eğer bağlama işlevi görse idi, o zaman muhacirlerin sadece şehit olanlarının sevabı açıklanmış olurdu. [Halbuki burada, hicret eden herkesin makamına değinilmek istenmiştir; ister bu adam şehit de olsun, ister olmasın.]

Bununla birlikte bu ayet sadece bu surede yapılması istenen, ısrarla teşvik edilen ve özendirilen amelleri sıralıyor. Bunlar da dini yur-da tercih etmek, Allah yolunda sıkıntılara katlanmak ve cihada gitmek amelleridir.

Anlaşıldığına göre bu ayetteki hicret, şirkten ve yurttan ayrılmayı birlikte ifade ediyor. Çünkü hem kullanılan kelime mutlaktır, hem de özel ve sınırlı hicreti dile getiren "yurtlarından çıkarıldılar." ifadesi ile bunun arkasından gelen "ben de onların kötülüklerini örteceğim." ifadesine karşılık olarak zikrediliyor. Çünkü bu sonraki ifadede yer alan "seyyiat=kötülükler" kelimesinin Kur'an'daki zahirî anlamı "küçük günahlar"dır. Buna göre onlar, kaçınmak ve tövbe etmek suretiyle büyük günahlardan hicret etmişlerdir [ve Allah da onların küçük günahlarını örtmüş, bağışlamıştır]. Dolayısıyla ayette sözü geçen "hicret" ge-nel kapsamlıdır. Bunun üzerinde iyice düşünün.

"Kâfirlerin diyar diyar gezip dolaşmaları sakın seni aldatmasın..." Bu ayet akıllara takılabilecek bir yanılgıyı gidermeyi amaçlıyor. Söylenmek istenen şudur: Bu anlatılanlar, ebrar=iyiler derecesine yükselmiş olan müminlerin durumu, bu da onların ödülüdür. Kâfirlerde gördüğün refaha, debdebeli hayata ve bolluk içindeki geçim şartlarına gelince; bu durum sakın seni aldatmasın. (Hitap Peygamberimize yönelik olmakla birlikte kastedilen bütün insanlardır.) Çünkü bu az bir metâ ve faydalanmadır, devamlı değildir.

"Fakat Rablerinden korkanlar için..." Ayette geçen "nuzu-len=ikram" kelimesi "ağırlanan konuklar için hazırlanan yiyecekler ve içecekler" demektir. Bu konuklardan maksat "ebrar" derecesine yükselmiş müminlerdir. Ayetin sonu bunun delilidir. Bu ayet, daha önceki ayetin akıllara takılabilecek bir yanılgıyı giderme amacı taşıdığı yolun-daki yorumumuzu teyit ediyor.

"Hiç şüphesiz kitap ehlinden..." Bu ayet, söz konusu nitelikleri taşıyan kitap ehlinin güzel ödülde müminler ile ortak olduklarını belirtmek istiyor. Ayetin maksadı, ahiret mutluluğunun belirli bir kesimin tekelinde olmadığını, bu yüzden iman etseler de kitap ehlinin bundan mahrum kalacaklarının ileri sürülemeyeceğini vurgulamaktır. Meselenin ekseni Allah'a ve peygamberlere iman etmektir. Eğer kitap ehli bu ilkelere inanırsa, müminler ile eşit olurlar.

Yüce Allah burada övülen kitap ehlinde, daha önceki ayetlerde kınanmalarına gerekçe olan tutumların bulunmadığını bildiriyor. Bu tutumlar Allah'ın peygamberleri arasında ayırım gözetmek [bazısına inanıp bazısına inanmamak], Allah'ın ayetlerini bir kaç para karşılığında satmak için açıklayacakları yolunda söz verdikleri gerçekleri saklı tutmaktır.


Yüklə 2,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin