El-Mîzân Tefsiri Allâme Muhammed Hüseyin tabatabai Cilt-1



Yüklə 6,68 Mb.
səhifə23/48
tarix04.01.2019
ölçüsü6,68 Mb.
#90080
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   48

Bakara Sûresi / 83-88 .........................................................


 

84- Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz; kendinizi

yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız." diye söz almıştık. Sonra siz de

bunu ikrâr ettiniz ve buna tanıklık ediyorsunuz.

 

85- Sonra da sizler, o kişilersiniz ki, kendinizi (birbirinizi) öldürüyorsunuz. Bir bölüğünüzü yerinden yurdundan çıkarıyorsunuz.



Onlara karşı, kötülükte ve düşmanlıkta bulunmak üzere yardımlaşıyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu hâlde, (hem çıkarıyor, hem de) size esirler olarak geldiklerinde, fidye verip onları düşmandan kurtarıyorsunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunları yapanların kazancı, dünya hayatında ancak horluktan ibaret, kıyamet

günüyse onlar daha çetin bir azaba atılırlar. Allah, yaptıklarınızdan

gafil değildir.

 

86- Onlar, ahireti dünya yaşayışına satmış kimselerdir. Onların



ne azabı hafifletilir, ne de onlara yardım edilir.

 

87- Andolsun biz Musa'ya kitabı verdik, onun arkasından peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik ve onu Ruh'ul-Kudüs'le destekledik. Ne zaman bir peygamber size



canlarınızın istemediği bir şey getirdiyse, onlardan bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

 

88- Dediler ki, "Kalplerimiz perdelidir." Hayır, küfürleri yüzünden



Allah onları rahmetinden uzaklaştırmıştır. Onun için çok azı

inanır.

 

AYETLERİN AÇIKLAMASI


 

"Hani biz İsrailoğullarından şöyle söz almıştık..." Olağanüstü bir ifade

tarzı ile önce üçüncü şahıs kipiyle söze başlanıyor. Daha sonra,

"sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz" diyerek hitap ikinci

şahsa yöneltiliyor. Ayrıca, ayet-i kerime başlangıçta yapılan ahdi

hatırlatıyor. Söz konusu olan, tamamen sözlü bir antlaşmadır. Ardından

üzerinde anlaşılan, söz alınan hususları sıralıyor ve haber

kipi ile konuya giriyor: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz."

İnşâ kipi ile de tamamlıyor: "İnsanlara güzel söz söyleyin."

Bu tür bir ifade tarzına başvurulmasının sebebi, ayetlerin İsrail-

oğullarına ilişkin kimi durumları yansıtmaları olsa gerektir. İfade

 

344 ....................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

 

önce hitap şeklinde başlıyor. Çünkü bu tür bir ifade tarzı azarlama



ve serzenişte bulunma anlamını da ifade eder. Ayetlerin akışı bu

tür bir hitap şeklinde sürüyor. Daha sonra, Bakara kıssasının ardından,

bizim de işaret ettiğimiz bir gerekçeden dolayı bu ayete

gelene kadar hitap tarzı üçüncü şahıs kipi şeklinde bir değişikliğe

uğruyor.

 

Burada da üçüncü şahıs kipi ile söze başlanıyor; ancak sözlü



olarak gerçekleştirilen ahitleşmenin anlatımına geçilince, ifade hitap

şeklini alıyor. Şöyle deniyor: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz..."

 

Burada haber verme tarzında bir yasaklama türü



söz konusudur. Bu tür bir ifade tarzının seçilmiş olması da konuya

verilen önemi vurgulama amacına yöneliktir. Sanki yasaklayıcı,

yasakladığı hususa dışarıda eksiksiz uyulacağından en ufak bir

kuşku duymamaktadır. Söz vermek suretiyle yükümlülük altına

giren şahsın ileride bu yasağa uyacağı, söz konusu fiili gerçekleştirmeyeceği hususunda bir endişe duymamaktadır. "Anayababaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz." ifadesinde de aynı şey söz konusudur. Bütün bunlar, haber niteliğinde

emirlerdir.

 

Bunun yanı sıra, olayın anlatımından önce üçüncü şahısla ilgili



ifade tarzından ikinci şahsa hitap tarzına geçiş yapılmış olması,

konunun özüne dokunulmasına imkân sağlıyor. Böylece, "Namazı

kılacaksınız, zekât vereceksiniz" dedikten sonra, "sonra siz döndünüz."

denince, arada bir kopukluk söz konusu olmuyor. Böylece

ayetlerin akışında bir ahenk sağlanıyor.

 

"Anaya, babaya iyilik..." ifadesi, ya emirdir ya da emir hükmünde

haberdir. Bu durumda ifadenin açıklaması ya şöyle olur:

"Anaya-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, iyilik ediniz." Ya

da şöyle olur: "Anaya-babaya... iyilik edeceksiniz." İyilik edilecek

gruplar önem derecesine göre sıralanmışlardır. Çünkü insanın

kendi akrabaları başkasına göre kendisine daha yakındır. İnsanın

ana-babası ise, varoluş ağacının dayandığı ve üzerinde boy attığı

temeldir. Bu yüzden tüm akrabalar içinde insana en yakın olanlar

onlardır. Akraba dışı gruplarda ise, iyiliğe en fazla lâyık olanlar yetimlerdir.

 

Yoksullara göre, daha çok hak sahibidirler. Çünkü küçüktürler



ve bakımlarını üstlenecek kimseleri yoktur.

 

Bakara Sûresi / 83-88 .................................................... 345

 

"Yetimler" ifadesi ile ilgili olarak şöyle bir hususa dikkat çekmek

istiyoruz: "Yetim", babası ölen çocuğa denir. Anası ölene ise

"yetim" denmez. Bazıları, "İnsanoğlu açısından 'yetim', babası ölen

çocuktur. Hayvanlar açısından ise, anası ölen yavruya 'yetim'

denir." demişlerdir. "Mesakîn" ise, "miskîn"in çoğuludur ve hiçbir

şeyi bulunmayan, düşkün yoksul demektir.

 

Ayetin orijinalinde geçen "hüsnen" ifadesi, mübalağa amaçlı



sıfat anlamında mastardır. Diğer bazı okuyuş tarzlarında bu ifade,

"hasenen" şeklinde okunmuştur. Bu durumda ise, sıfat-ı

müşebbehe olur ve "insanlara güzel söz söyleyin" anlamını ifade

eder. Bu da kâfir olsun, mümin olsun tüm insanlarla iyi ilişkiler içinde

olmayı öngörür. İnsanlarla iyi ilişkiler içinde olmak, savaşa

ilişkin hükümle çelişen bir durum değildir. Yani "savaş" ayetinin

bu emri neshetmiş olması söz konusu değildir. Çünkü bunların her

birinin kendine özgü yeri vardır. Onun için savaş emri, iyi ilişkiler

içinde olma emriyle çelişmez. Nitekim terbiye etme amacına yönelik

sert söz de "iyi geçinme" ilkesi ile çelişmez.

 

"Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. " ifadesi, "Allah'tan başkasına



kulluk ermeyeceksiniz" ifadesinde olduğu gibi inşâ tarzından

haberdir. Ayetin orijinalinde geçen "tesfikûne" fiilinin kökü olan

"es-sefk" kelimesi, "dökmek" demektir.

 

"Onlara karşı yardımlaşıyorsunuz." İfadenin orijinalinde geçen fiille



bir kökten olan "muzahara" kelimesi, yardımlaşma demektir ve

"zahîr" de yardım eden, arka çıkan demektir. Bu kelimenin kökü

"sırt, arka" anlamında "zahr"dır. Çünkü yardım insanın arkasından

gelir.


 

"Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu hâlde." İfadenin

orijinalinde geçen "huve" zamiri, anlatma ve durum bildirmeye

dönüktür. Tıpkı İhlâs suresinde yer alan "Kul huvellahu a-had" ayetinde

olduğu gibi.

 

"Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Yani fidye alma ile yurtlarından çıkarma durumlarının arasında ne fark vardır? Her ikisi de kitapta yer aldığı hâlde, neden

fidyeye ilişkin hükmü uyguluyorsunuz da, insanları yurtlarından çıkarmaya ilişkin hükmü kulak ardı ediyorsunuz? Yoksa siz kitabın

bir kısmına inanıyor, bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz?

 

346 ....................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

 

"Onun arkasından peygamberler gönderdik." İfadenin orijinalinde



yer alan "kaffeyna" fiilinin mastarı olan "takfiye" kelimesi, ardışık

olarak getirme, birini diğerinin peşinden gönderme demektir.

 

"Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik." Al-i İmrân suresinin

ilgili ayetinde bu hususa ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulunacağız.

 

"Kalplerimiz perdelidir, dediler." Ayetin orijinalinde geçen "ğulf"



kelimesi, "eğlef" kelimesinin çoğuludur ve "ğilâf" kökünden gelir.

Yani "kalplerimiz perdelerin, örtülerin ve sargıların altında korumaya

alınmıştır." Bu ifade şu ayet-i kerimeyi andırmaktadır: "Dediler

ki: Bizi çağırdığın şeye kalplerimiz örtüler içindedir." (Fussilet,

5) Bu ifade, söz konusu mesajı o kalplerin duymasının imkânsızlığından

kinaye olarak kullanılmıştır.

 

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI



 

el-Kâfi'de, "İnsanlara güzel söz söyleyin." ifadesiyle ilgili olarak

İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle dediği belirtilir: "Sizin

hakkınızda söylenmesini istediğiniz en güzel sözü söyleyin insanlara."

[c.2, s.165, h: 10]

 

Yine el-Kâfi'de İmam Sadık'ın (a.s) şöyle dediği bildirilir: "İnsanlara sadece hayır söz söyleyin ve ne dediğinizi bilmedikçe konuşmayın."



[c.2, s.164, h: 9]

 

el-Meanî'de İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle dediği belirtilir: "Size söylenmesini



istediğiniz en güzel şeyi söyleyin insanlara. Çünkü yüce

Al-lah müminlere karşı ağzı bozuk olanları, onlara sürekli lânet

okuyanları, onları sözleriyle incitenleri, hayâsızları, hayâsızlığı yaygınlaştıranları ve ihtiyaçları için başkalarına ağız açanları sevmez.

Buna karşılık hayalıları, güçleri yettiği hâlde sabrederek kötülüğü

olgunlukla ve iyilikle savanları, iffetlileri ve haramdan kaçanları

sever."


 

Ben derim ki: Buna benzer bir hadis de el-Kâfi'de başka bir

kanaldan İmam Sadık'a (a.s) dayandırılarak rivayet edilmiştir.

Ayyaşî de aynısını İmam Sadık'tan (a.s) rivayet etmiştir. el-Kâfi'de

ikinci hadisin benzeri bir diğer hadis de İmam Sadık'tan (a.s) rivayet

edilir. Üçüncü hadisin bir benzerini de Ayyaşî İmam Bâkır'dan

(a.s) rivayet eder. Bu anlamlar, güzel sözün, söyleyen ve söylene-

 

Bakara Sûresi / 83-88 .................................................... 347

 

ceği zaman ve mekân açısından mutlak bırakılışından anlaşılmış



olabilir.

 

Tefsir'ul-Ayyâşî'de İmam Sadık'ın (a.s) şöyle dediği bildirilir:



"Yüce Allah Hz. Muhammed'i (s.a.a) beş kılıçla göndermiştir. Bunlardan

biri de zimmet ehlinin aleyhinedir. Yüce Allah, 'İnsanlara



güzel söz söyleyin.' buyuruyor. Bu ayet zimmet ehli hakkında indi.

Sonra bir başka ayetle neshedildi. Şu ayetle: Allah'a ve ahiret gününe



inanmayanlarla savaşınız." [c.1, s.48, h: 66]

 

Ben derim ki: İmamın bu ifadesi, "söz" kelimesinin bir başka



açıdan mutlak olduğu esasına dayanır. Bu açıdan kelime konuşmayı

ve her türlü yaklaşımı kapsamına alır. "Ona ancak güzel söz

ve hayır söyle" denildiği zaman, "Ona hayırdan ve güzellikten başka

bir şey sunma. Ona sadece hayır ve iyilik dokundur." anlamı

kastedilir. Ancak bunun için de, İmamın sözündeki neshin özel anlamda

kullanılmış olması gerekir. Fakat bu ifadenin genel anlamda

kullanılmış olması da mümkündür. Yüce Allah'ın şu sözünde

olduğu gibi: "Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir ayeti



neshetmez veya unutturmayız." (Bakara, 106) Aslında "nesh"in

böyle genel anlamda kullanılması İmamların (a.s) sözlerinde çokça

yer alır. Şu hâlde, bu ayetle savaş ayeti birbirleriyle kesişmemektedir.

 

348 ........................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.1

 


Yüklə 6,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin