Hervele:
Sözlükte; "süraöiceyürüme" manasına gelir. İstılahta ise; "Safa ile Merve arasında sa'y ederken belirlenmiş iki yeşil direk arasında sür'atlice koşmak" demektir. HERVELE yalnız erkekleriçin sünnettir. 235
Hesap Günü:
"İnsanların öldükten sonra tekrar dirildiği cennet veya cehenneme gireceğinin belirlenmesi için sevap ve günahının ortaya çıkarıldığı gün". Dünyaya gelen her canlı ölecektir. Çünkü Allah Teâla dünyada hiç kimseye sonsuz hayat vermemiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:
"Her canlı ölümü tadıcıdır." buyurulmuştur. 236
İnsanların dünyaya gelmesi ve sonra da ölmesi tesadüfi değil, Allah Teâlâ'nın takdir ve yaratmasıyladır. İnsan, Allah'ın, dünyada kendisine verdiği yaşama süresini tamamlayınca, burada yaptıklarının hesabını vermek üzere, Ahirete intikal edecektir. Kur'ân-ı Kerim'de, insanların başıboş yaratılmadığı hatırlatılın akta ve:
"Sizi hoşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmiyeceğinizi mi sandınız." buyurulmaktadır.
Herkes öldükten sonra dirilecek ve dünyada yaptığının küçük büyük hesabını orada vasıta ve tercüman olmadan bizzat Allah'a verecektir. O gün, herkes ömründen, gençliğinden, sıhhatinden ve servetinden sorulacak ve kendisinden her şeyin hesabı istenecektir. Nitekim Allah Teâla:
"Kendilerine peygamber gönderilenlere de mutlaka soracağız; onlara gönderilen peygamberlere de her halde soracağız." buyurmuştur, 237
Hesap günü insana dehşet veren ve düşündükçe insanın tüylerini ürperten bir gündür. Bu günün dehşetinden peygamberler bile Allah'a sığınmışlardır. Nitekim Allah'ın dostu olma şerefiyle şereflenmiş olan İbrahim aleyhi's-selâm:
Ey Rabbim, insanların dirileceği gün beni utandırma; o gün öyle bir gündür ki, o günde ne mal ve ne de evlâd bir fayda sağlamaz. Ancak temiz bir kalb ile gelenler başka. diye dua etmiştir. Gerçekten o gün, mal ve evlâdın fayda vermeyeceği bir gündür. Bu hususu bildirmek üzere Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Ne babanın evlâdına ne de bizzat evlâdın babasına hiç bir şeyle fayda vermiyeceği günden korkun. Şüphe yok ki Allah'ın va'di haktır. O halde sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. O çok aldatıcı olan şeytan sakın sizi (Allah'ın hilmine) güvendirmesin.”238
Peygamberimiz insanların dünya ve ahirette efendisi olduğu halde:
"Kıyamet günü ne olacağım, nasıl hesap vereceğim." derdi. Medine-i Münevvere'de ilk vefat eden Sahâbî olan Osman b. Maz'ûn (r.a), vefat ettiği zaman, peygamberimiz efendimiz evine gitmişti. Kadınlardan biri ölünün cesedini göstererek:
"Ey İbni Maz'ûn, Allah şâhid olsun ki, sen O'nun lütfuna nâl oldun" demiş, peygamberimiz çok sevdiği Osman b. Maz'ûn hakkında ki bu gözleri dinledikten sonra, kadına dönerek:
“Bunu nasıl bildin?” diye sormuştu. Kadının:
“Allah Teâlâ onu lütfuna mazhar kılmazsa, başka kimi kılar?” demesi üzerine, peygamberimiz:
Ben de onun, Allah'ın lütfuna mazhar olmasını ümit ederim. Fakat ben Allah tarafından gönderilmiş peygamber olduğum halde (kıyamet gününde) bana nasıl muamele yapacağını (nasıl hesap vereceğimi) bilmiyorum,” buyurdu. 239
İkinci halife Hz. Ömer, kıyamet günü Allah'ın huzurunda verilecek hesaptan büyük endişe duyardı. Bir gün Ashâb-ı Kiram'dan Ebû Mûsâ el-Eş'âri (r.a)ye:
“Biz ki müslümanlığı kabul ettik. Yerimizi ve yurdumuzu bırakarak hicret ettik. Her yerde peygamberimizle beraber bulunduk. Acaba kıyamet gününde bundan dolayı bir ecir ve mükâfata nail olacak mıyız?” diye sordu.
Ebû Musa:
“Nasıl olmayacağız. Bilâkis biz pek çok iyilikler ettik. Cenâb-ı Hak'tan büyük ihsanlar bekliyoruz.deyince,” Hz. Ömer:
“Ey Ebû Musa, nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, o gün hesaptan kurtulmaktan başka bir şey istemiyorum,” demiştir.
Kıyamet günü, ihtilaflı bütün meseleler halledilecek, iyilerle kötüler birbirinden ayırd edilecek, haklar alınıp hak sahibine verilecektir. O gün hiç kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır. Hatta Peygamberimiz:
“Elbette haklar kıyamet gününde sahiplerine ödenecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır." buyurulmuşlardır.
İnsan, dünyada işlediklerinin bir gün hesabını vereceğine ve o günkü mahkemede hâkimin bizzat kendisini yaratan Alİah Taâlâ olduğuna inanır ve bu inancı hayatının her safhasında muhafaza ederse, bütün işlerinde doğruluk- tan ayrılmaz. Kimseyi aldatmaz. Yalan konuşmaz. Kimsenin hakkına tecavüz etmez. Kendi hakkını bilir, başkalarının hakkını gözetir. Kendisine lâyık görmediği bir şeyi başkalarına da lâyık görmez. Böyle bir kimse hesap gününden evvel kendisini hesaba çeker. Kötülükleri azaltmağa ve iyilikleri çoğaltmaya çalışır. Allah'tan korkar, O'na karşı gelmekten çekinir. Günah işlemeğe çalşır. İşlediği günahlardan hemen tevbe eder. Günahkâr olarak O'nun huzuruna gitmek istemez. Şayet işlediği bir günah varsa onun cezasını bu dünyada çekmek ister. Mâiz İbni Mâlik öyle yapmıştır.
Maiz zina etmişti. Kendisini şikâyet eden olmadığı gibi kimsede görmemişti. Fakat o, bir gün bu kötü işten dolayı hesaba çekileceğine inanmıştı. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda rüsvay olmaktansa bu dünyada rüsvay olmayı tercih etmişti. Hemen Peygamberimiz Efendimize gelerek bu kirden kendisini temizlemesini istemişti. Peygamberimiz kendisine acımış, gibi Allah'tan mağfiret dilemesini emretmişti. Fakat Maiz gittikten sonra yine gelmiş ve bu suçun cezasını burada çekmek istediğini söylemişti. Peygamberimiz kendisini yine göndermiş, fakat Maiz tekrar gelmişti. O büyük hesap gününe bir şey bırakmak istemiyordu. Allah'ın huzuruna ak bir alınla gitmek istiyordu. Bundan dolayı insan nefsine çok ağır gelmesine rağmen, o bunu rahatlıkla itiraf ediyor ve cezalandırılmasını alemlere rahmet olan peygamberimizden istiyordu. Nihayet peygamberimiz dördüncü geliş ve itiraftan sonra onun cezasını vermişti. Maiz de böylece kalb huzuru ile işlediği günâhtan temizlenmiş olduğu halde Ahirete intikal etmişti.
Dostları ilə paylaş: |