Helâl:
İşlenilmesi dinen sakıncalı olmayan şeyler"dir. Helâl, haramın zıddıdır. İslâm hukukunu ihtiva eden meşhur Mecelle adlı kitabında şöyle bir kaide bulunmaktadır:
"Eşyada asi olan ibahedir." Yani birşeyin haram olduğuna dair bir delil yoksa, o şey helâl ve mubah kabul edilir. İslâm'da haramlar ve helâller İslâmî kaynaklardan (KİTAP - SÜNNET - İCMA - KIYAS) öğrenilir. İslâmî ölçülere dayanmadan helal veya haram hükmünü vermek kişiyi çok defa İslâm'ın dışına iter. Çünkü helal veya haramları tayin etme görevi kullarına verilmemiştir. Kur'an-ı Kerim'de meâlen şu ayet-i kerimeyi okumaktayız:
"Dillerinizin yalan yere vasıflandırageldiği şeyler için: Şu helaldir, bu haramdır, demeyin. Çünkü bu suretle Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a yalan uyduranlar ise, şüphe yoktur ki felah bulmazlar."
Hendek Savaşı :
Medine'nin çevresinde geniş hendek kazıldığı için bu ismi almıştır. Müslümanlara yaptıkları anlaşmaya riayet etmedikleri için Medine'den çıka- rılan yahudi kabilelerinden Beni Nadir ile Beni Kaynuka çeşitli yerlere dağılmıştı. Bunlardan 20 kadar yahudi büyüğü Hayber'e yerleşmişlerdi. Bunlar bitmeyen kinlerinin sonucu olarak, müslümanların Medine'den çıkarma yollarını arıyorlardı. Mekke'ye giderek Ebu Süfyan ile görüştüler. Onlara putperestlerin müslümanlardan çok üstün Olduklarını söylediler. Müslümanlarla savaşma konusunda moralî iyice bozulmuş olan Ebu Süfyan'a bu teklif moral verdi. Ve "kimki Muhammed'e düşmanlıkta bize yardım ederse, bizim için sevgili odur" dedi. Etraf kabilelerin iştirakini de sağlamak üzere derhal faaliyete giriştiler. Kısa zamanda birçok kabile ile görüştü. Görüş birliğine vardıkları kabileler ile de, Hayber'in bir yıllık hurma mahsûlünü kendilerine vereceklerine dair anlaşma yaptılar. 4000 kişilik Kureyş ordusu Ebu Süfyan'ın kumandasında Medine'ye doğru yola çıktı.
Kureyşin yahudilerle ittifak ederek büyük bir ordu ile Medine'ye doğru geldiklerini haber alan Hz. Peygamber (s.a.s) Ashabını toplayarak istişarede bulundu. Uhud savaşından önce olduğu gibi, düşmanın Medine içinde veya dışında karşılanması hususu tartışıldı. Herkesin fikri dinleniyordu. Ancak, konuşanlar, uhud savaşı için alınan kararın sonucunu düşünerek daha temkinli olmayı tercih ediyordu. Ashabın içerisinde aslen İranlı olan Selmân-ı Farisî, Medine çevresine geniş bir hendek kazılarak düşmanın Medine'dekar-şılanmasının uygun olacağını teklif etti. O zamana kadar Arabistan'da uygulanmamış olan bu tedbirin alınması herkes tarafından kabul edildi.
Medine'nin dışa açık olan kuzeydoğu tarafına, 5 zira genişlikte, 5 zira derinlikte hendek kazıldı. Hz. Peygamber (s.a.s) 6 günde tamamlanan bu kazma işinde bizzat kendisi de çalışmıştır.
Savaş başlamadan önce, kadınlar, çocuklar ve kıymetli mallar yüksek ve emin bir kaleye yerleştirildi.
3000 kişilik islam ordusunun önünde hendek arkasında da "Selâ" dağı vardı. Medine yakınlarında bulunan ve müs~ tumanların müttefiki olan Beni Kurey-za yahudileri müslümanlarla birlikte bu savaşa işti rak etmişlerdi.
Kureyş ordusu Mekke'den hareket ederken 4000 kişi idi. Hezâre kabilesi reisi Uyeyne b. Huseyn, Gatafanlılardan 1000 askerle gelip kendisine katıldı. Ayrıca yollardan geçerken yahudilerin teşviki ile bazı kabileler de katılınca Kureyş ordusunun mevcudu 60001 aştt. Büyük bir ümit ve şevkle ilerleyen müşrik ordusu, Medine'ye gelip de o güne kadar görmediği yepyeni bir müdafaa tarzı ile karşılaşınca şaşırdı ve karşıya geçmeye cesaret edemiyerek hendeğin kenarına karargâh kurmayı tercih etti.
Müslümanlar iç tarafta saf halinde savaş düzeni almışlardı. Kureyş ordusu ile karşılıklı bir kaç ok atışı yapıldı ise de, her iki tarafta bununla sonuca varılmayacağını anlayarak beklemeye koyuldu.
Bekleme dönemi bir hayli uzadı. Mevsim soğuktu. Kureyş ve Gatafanlılar soğuktan ve beklemekten sıkıntıya düştüler. Müşrik ordusunun içerisinde bir homurdanma ve bir ümitsizlik baş gösterdi. Ebu Süfyan da aynı ümitsizliğe kapılmış beklemekten usanmıştı.
Bu sererin hazırlanmasına sebep olan Beni Nadir reisi Huvey b. Ahtab ordusunun ve Ebu Süfyan'ın durumunu görünce telaşa kapıldı. Derhal Ebu Süfyan'la istişare ederek, Beni Kureyza yahudilerini kendileriyle birleştirmek üzere teşebbüs etmeyi kararlaştırdı. Bununla bilhassa ordunun moralini düzeltecekler, müslümanların da moralini bozacaklardı.
Huyey b. Ahtab, Beni Kureyza'ya gitti. Önceleri Beni Kureyza reisi Kaab b. Esed kendisi ile görüşmeyi kabul etmediyse de onu ikna ederek görüşmeyi sağladı. Ona, "Ey Kaab, sana ebedi izzet getirdim. Kureyş büyük bir ordu ile geldi. Muhammed'i aşmadıkça dönmemeye yemin ettiler" dedi ve Beni Kureyza'nın kureyş ile ittifakını sağladı.
Hz. Peygamber (s.a.s) Beni Kureyza yahudilerinin ittifakı bozarak Kureyşle birleştiklerini işitince, onlardan meydana gelen bir saldırıyı önlemek için 500 kişilik bir kuvveti hendeğin kenarından çekip devriye olarak görevlendirdi.
Beni Kureyza'nın düşmanla ittifakı beklendiği gibi kureyş ordusunda büyük bir sevinç uyandırırken müslümanlan da korku ve endişeye sevk etti. 232
Hendeğin iç tarafında, müslümanların bu şaşkınlığından en çok istifade eden münafıklar oldu. Münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selül Medinelileri savaştan vazgeçirmek için fesat tohumları saçıyordu. 233
Müşrik ordusu soğuktan, kısmen aç kalmaktan ve daha çok beklemeden bıkmıştı. Bekledikleri yeni bir kuvvet olarak Beni Kureyza da kendilerine iştirak etmişti. Artık bir hareket gerekiyordu.
Bu moralle, ilk olarak Amr b. Abdivedd, Ebu Cehil'in oğlu İkrime, Hz. Ömer'in kardeşi Dirar b. Hattab ve üç arkadaşı hendeğin dar bir yerini bularak müslümanların tarafına geçtiler.
Amr'ın karşısına Hz. Ali çıktı, Amr, Kureyşin en güçlülerindendi. Önce "Müslümanlar arasında bu çocuktan başka yiğit yok mu? diye Hz. Ali ile alay etti ve hamle yaparak bir darbede Hz. Ali'nin kalkanını ikiye böldü. Ancak Hz. Ali yaptığı karşı hamle ile onu katletti. Hz. Ömer de kardeşi Dirar'ı önüne almıştı. Diğerlerini de birer miislüman karşıladı. Fakat onlar, birer hamleden sonra, arkalarını dönüp geldikleri gibi koşarak hendeğin dış tarafına geçtiler.
Müşrikler yeni müttefiki, Benî Kureyza'nın da iştirakiyle müslümanları ok yağmuruna tuttular. Müslümanlar da aynı şekilde okla kendilerine cevap verdi. Bu karşılıklı ok atışı akşama kadar devam etti. Müslümanlar sıkıntıya düştüler. (Müslümanlar devam eden ok yağmurundan fırsat bulup da gelen ikindi ve akşam namazlarını vaktinde kılamayinca karşılıklı ok atışı durduktan sonra ve karanlık çöktükten sonra üç vakit namazı bir arada kıldılar.) Soğuk ve açlık onları da etkiliyordu. Ertesi gün de aynı şiddetle karşılıklı ok atışları devam etti.
Hz. Peygamber (s.a.s) düşman arasına ihtilaf sokmak suretiyle bu tehlikeyi bertaraf etme yolunu denemek istedi. "Harb hiledir" kavli gereğince bu iş için Nuaym b. Mesud'u (Nuaym b. Mesud: Gatafan reislerinden olup, gerek Kureyş, gerekse Yahudiler arasında sevilip sayılırdı. Henüz müslüman olmuş faka? bunu açıklamamıştı.) görevlendirdi. Nuaym bu görevi gerçekten iyi becerdi.
Evvela Beni Kureyza'ya giderek onlara, Kureyş'in beklemekten usandığını ve çekip gideceklerini, onlar gittiği zamanda kendilerinin çok perişan olacağını söyledi. Aynca onlara, kendilerini terk etmemesi için Kureyş'in reislerinden bir kaçını rehin almalarını teklif etti. Bundan sonra Ebu Süfyan'ın yanına gitti. Ona da. Beni Kureyzalı yahudîlerin onları Hz. Muhammed'e teslim edeceklerini söyledi ve sizden rehin isterlerse sakın vermeyin dedi.
Durumdan kuşkulanan Ebu Süfyan, Beni Kureyza'ya giderek, buraya yahu-dilerin teşviki ile geldiklerini halbuki kendilerinin ağır davrandıklarını söyledi. Soğuktan ve açlıktan perişan olduklarını ya çekip gidilmesini veya topluca hücum edilmesini istedi.
Buna karşılık Benî Kureyzalılar da o günün cumartesi olduğu için hücuma kalkışamıyacaklarını ertesi gün hücum edebileceklerini ancak kendilerinden emin olabilmek için aralanndan birkaç reisin rehin olarak verilmesi gerektiğini bildirdiler.
Bu durum karşısında Ebu Süfyan'ında, Benî Kureyzalilann da birbirlerine itimat etmeleri artık mümkün değildi. Böylece ittifakları tehlikeye düştü.
Savaş birkaç gün daha devam etmişse de artık şiddetini kaybetmişti. Bir gün ikindi ile akşam arasında soğuk bir rüzgar çıktı ve fırtınaya dönüştü. Hertarafi toz bulutu kapladı, göz gözü görmez oldu. Çadırlar yıkılmaya başladı. Ateş üzerine konan yemek kazanları ters yüz oldu. Karanlık basınca da, korku, ve ürperti Kureyş'in içini kemirmeye başladı. 234
Müşrikler arasında huzursuzluk son haddini bulmuştu. Yiyecekleri bitmek üzere idi, soğuk ve rüzgar herşeyi alt üst etmişti. Benî Kureyzahlarla da aralan açılmıştı. Moral diye birşey kalmamıştı. Bu durum karşısında çekip gitmekten başka çare yoktu.
Nihayet müşrik ordusu son çareye başvurarak sabahı beklemeden gece yarısı herşeylerini toplayarak geri çekildi.
Dostları ilə paylaş: |