HABERLER...
FAŞİST SALDIRILAR
BURDUR
Burdur'daki devrimci-demokrat halkevciler ve öğrenciler* bu saldırı karşısında sessiz kalmadı. Faşist saldırının teşhirini yapmak amacıyla, hazırladıkları bildiriyi yirmi kişiyle tüm kentte dağıtıp olayın geçiştirilmesinin üzerine yürüdü. Bildiri dağıtırken gözaltına alınanlar bırakılır bırakılmaz, yeni katılımlarla cenazelerinin sahiplenmeye Antalya'ya koştular.
Akdeniz Üniversitesi Burdur Ms. Yk. Okl. öğrencisi Arif Can Yılmaz'ın okul arkadaşları 1 Mayıs günü okulda forum düzenleyip saldırıyı kınadılar ve Açlık Grevine başladılar.
2 Mayıs günü 500 kişilik bir topluluk saldırıyı kınamak amacıyla olayın gerçekleştiği yere çiçek bırakmaya gittiklerinde valinin emriyle yönlenen polisin coplu saldırısıyla karşılaştı. Olayı geçiştirmek için tüm olanaklarını kullanan Vali "tansiyonun arttırılmaması için gerekeni yapacağız" derken açıktan sivil faşistleri koruyordu.
Bu faşist saldırının kınanması ve faşizmin teşhirine yönelik tüm girişimler; gözaltısıyla, copuyla, demogojisiyle, tehditleriyle yeni faşist saldırılarla karşılandı.
(Burdurlu demokrat, devrimci insanların çabalarının ülke genelinde sahiplenilmesi konusunda önemli ölçüde eksik kalındığı, Burdurlu insanların bu anlamda yalnız bırakıldığını da vurgulamak gerekir.)
Faşizme karşı mücadelede ne ilk ne de son olan bu saldırıların geriletilebilmesi demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi ile mümkündür.
HACETTEPE MERKEZ YURDU
Hacettepe Merkez Kampüsünde faşist saldırılar yoğunlaşıyor. H.U Merkez kampusu ve özellikle öğrenci yurdunda devrimci-demokrat ilerici öğrenciler üzerinde egemen güçlerin baskı, korku, sindirme politikalarının bir parçası olarak devreye sokulan sivil faşistlerin sistemli ve planlı saldırıları belirginleşerek artmaktadır.
Poliste işbirliği içinde olan ve yurt idaresince açıktan desteklenen sivil faşistler, yurtta bir takım ayrıcalıklarla (toplantı yeri sağlanması, ücretsiz-fazla yemek, dışarıdan arkadaşlarını yurda sokabilme vs. ile ödüllendirilirken devrimci-demokrat öğrenciler yurttan atılma tehdidiyle karşı karşıyalar.
İki yıldır birçok öğrenciye saldıran faşistler en son olarak, yurtta düzenlenen mini futbol turnuvasına Terminatör (sol savurucu) ismiyle katılıp maçlardan biri sonrasında yenilgilerine sebep olduğu gerekçesiyle maçın hakemine saldırıp etrafındaki birkaç kişiyle birlikte yaraladılar. Bu saldırı üzerine yurt kantininde toplanan devrimci-demokrat öğrenciler bu saldırıları protesto amacıyla "Merkez yurdunda faşist örgütlenmeye hayır" yazılı bir dövizi kantin panosuna astıktan sonra alkışlı bir yürüyüşle yurt müdürlüğünün önüne gitti. Buradaki yüzün üzerinde öğrenci oturarak bir saat müdürü bekledikten sonra görüşmede müdürün olayı sıradan bir kavga gibi göstererek geçiştirmeye çalışması bir yana yapılan oturma eyleminin suç teşkil ettiğini, soruşturma açacağını belirtmesi üzerine tepki göstererek soruşturma açılmayacağına dair söz aldıktan sonra eylemlerine son verdiler.
Ertesi gün 100 imzalı dilekçeyi Yurtlar İdaresi Genel Sekreteri E.Duru'ya veren öğrenciler, genel sekreterin toplu dilekçe vermeyi suç gibi gösterme çabaları ve külhanbeyi tavırlarını protesto ederek odayı terk ettiler.
Bir gün sonra kafetarya önünde toplanan yüz elli öğrenci, faşist saldırılarla birlikte yurt müdürü ve genel sekreterini. protesto eden ve faşizmin teşhirine yönelik konuşmaları içeren bir forum yaptılar. Forumdan bir hafta sonra ise "toplu dilekçe vermek, toplanarak idareye karşı yürüyüş yapmak, oturma eylemi yapmak" gibi gerekçelerle 97 devrimci-demokrat öğrenci hakkında soruşturma açıldı.
BALGAT ÖĞRENCİ YURDU
Balgat Öğrenci Yurdu'nda 30.03.1990 cuma günü el ele gezen iki öğrenciye faşistler "mübarek günde böyle gezemez-siniz diyerek saldırdı. Bunun üzerine, bu olayı kınamak ve saldırganların cezalandırılmasıyla birlikte olası gelişmelere(yeni saldırı vb.) dikkat çekmek isteyen öğrenciler oturma eylemi yaptılar.
Bu eylem sırasında yurda gelen Ankara Emniyet Müdürü, Yurt-Kurt Genel Müdürlüğü Ankara Bölge Müdürü "her türlü önlemin" alınacağını ve bu olayı (saldırıyı) yaratanların cezalandırılacağını söylediler. Bu açıklamanın peşi sıra yaşanan gelişmelerse, aksine yurtta tüm devrimci-demokrat öğrenciler üzerinde yoğunlaşan baskılar oldu.
Sivil faşistler, Yurt müdürü Musa Turan'ın desteğiyle yaptıkları toplantılarda, "bu yurtta hiçbir komünisti barındırmayacağız..." gibi kararlar alırken, faşist saldırıları kınayan devrimci-demokrat öğrenciler yurttan uzaklaştırıldı.
Olağanüstü dönemlerde yurt müdürlerinin savunma almadan 15 gün uzaklaştırma verebileceği "yasal" dayanağıyla kınama eylemlerinde yer alan 13 öğrencinin yurttan uzaklaştırılması tüm devrimci demokratları sindirmeye yönelikti. Bu girişim, (sivil faşistler ve yurt idaresince ortaklaşa hazırlanan) 60-70 kişilik yeni bir listenin varlığını ve listede olan kişilerin aşama aşama yurttan atılacağı söylentileriyle de desteklendi.
Yurttan atılmaların anti-demokratikliği yanında; bu işlemin sivil faşistlerin doğrudan desteklenmesi ve haklı görülmesi anlamına geldiğini belirten 13 öğrenci açlık grevine başladı. Yurtta hazır bekletilen polis açlık grevine müdahale ederek 20'ye yakın öğrenciyi dövüp, sürükleyerek gözaltına aldı.
Ayrıca masrafları valilik tarafından karşılanarak Yurt-Kur Müdürlüğüne çağrılan 100 öğrencinin ailesine "çocuklarınız bölücülük yapıyor, kargaşa çıkarıyor" denilerek baskılar yeni bir boyutta yaygınlaştırılırken, yurtlarımızdaki kurumlaşmanın sivil faşistlerle iç içeliği sergileniyordu.
Faşist saldırılara karşı faşistlerin alabileceği "her türlü önlem" ancak faşist saldırıların farklı boyutlarla desteklenmesi ve sürdürülmesi olabilirdi.
Emniyette Yeni Bir "intihar"!
Geçtiğimiz günlerde Fatsa'da Jandarmanın 4 yıla hükümlü bir kişinin yakalanması için bildik yöntemlerle edindiği bilgileri Antalya Emniyet Müdürlüğüne aktarması üzerine Antalya da operasyon başladı,
Evler basıldı, insanlar gözaltına alındı.
Fatsa da gözaltına alınan kişi aranılan hükümlünün Antalyada yeğeni tarafından saklandığını sandığını ifade etmişti. Bunu üzerine Ali AKKAN 5 Mayıs Cumartesi gecesi evinden alınıp emniyet müdürlüğüne götürüldü. AKKAN'dan bir saat sonra teyzesi kardeşi ve dayısı da gözaltına alındı. Gözaltı sırasında Ali dışında herkes birbiriyle görüşebildi. Sabaha karşı Ali'nin yakınları görüşememiş olmanın verdiği endişeyle Ali'den haber almaya çalıştılar. Ve pazar günü polis Alinin 4. kattan atlayarak "intihar" ettiğini bildirdi.
Ancak Ali Akkan "bilinemiyen" bir yerdeydi, Sabah Ali dışındakiler serbest bırakıldı. Çevresinde yaşam dolu bir insan olarak bilinen Alinin bir kaç saat içerisinde intihar etmesini açıklamak mümkün değildir. 80'li yıllar da yüzlercesi hafızalarımız da silinmez izler bırakan yeni bir cinayettir Ali Akkan olayı.
Ali'yi Unutmayacağız İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek.
GÜNEY KORE’DE GENÇLİK MÜCADELESİ
Güney Kore gençliğinin 1980'li yılların ikinci yansını dolduran başkaldırı pratiği. Devrimci Gençlik mücadelesinin uluslararası deneyiminde oldukça önemli bir yer tutmakladır. Bu pratik, yalnızca kitlesel militan örgütlenmeleri ve mücadele yöntemleri bakımından önemli olmakla kalmayıp, askeri diktatörlüğe karşı demokratik hak ve özgürlükler için yürütülen mücadelenin gerçekte iktidarın "halkın örgütlü gücüne devredilmesi" sorunu olduğunu bir kez daha kanıtlayan devrimci bir deneyler dizisi olarak yeni sömürgelerdeki mücadelelerin siyasal ufkunu genişletici bir örnek sunmaktadır.
G.Kore'de Demokratik muhalefet hareketinin tarihsel özellikleri ve bugünkü konumu GKC'nin ayrı bir devlet olarak örgütlenmesi ile birlikte değerlendirilmelidir.
2. Dünya savaşının sonunda Japonya'nın teslim olmasıyla birlikte Kore Yarımadası'ndaki Japon kuvvetlerinin yerini Müttefik Devletler adına SB ve ABD aldı. Kore’nin bölünmesine doğru tayin edici adım böylece atılmış oldu.
SB'nin denetimi altındaki K.Kore'de demokratik atılımlar (toprak sorununun çözümü vb.) gündeme gelirken G.Kore'de ABD Emperyalizmine bağımlı bir yönetim yapısı oluşmaktaydı. Nitekim Kuzey'deki demokratik gelişmelerin tüm yarımadayı etkileyeceği açıkça belli olunca, ABD'nin doğrudan kontrolü altında yaşanan bir siyasal sürecin sonunda 15 Ağustos 1984'de Güney Kore Cumhuriyeti ilan edildi.
Emperyalist dünyanın G.Korede'ki sosyalist hareketi boğmak amacıyla 1950'den 1953'e kadar yürüttüğü savaş sonunda Kore'nin bölünmüşlük statüsü pekişti.
ÖĞRENCİ HAREKETİNİN DEMOKRATİK BİR MUHALEFET HAREKETİ OLARAK GELİŞMESİ
G.Kore’nin kuruluşundan itibaren askeri faşist diktatörlüklerle yönetilmesi ve bu yönetimlerin "Kuzeyden gelen tehlike" yalanının ardına saklanması, kocaman bir hilebazlık haline getirdikleri "seçim'ler Güney Kore'deki demokratik öğrenci hareketinin diktatörlüğe karşı direnme motiflerinin oluşmasında etkili oldu.
"Kuzey tehlikesi" aldatmacasına karşı "birlik" sloganı 1950'li yılların sonunda geniş gençlik yığınlarını kavradı.
Öte yandan katı bir başkanlık sistemi ve aşın ölçüde çarpıtılmış "temsili" organlar, siyasal kurumların düzenlenmesinde parlamenter bir çoğulculuğu cazip hale getirmiş, siyasal tekele karşı "çoğulculuk" istemi oldukça önemli bir güç kazanmıştır.
19 Nisan 1960'da Syngman Rhee hükümetinin düşmesiyle sonuçlanan öğrenci ayaklanması, burjuva muhalefetinin kesin etkisi altındaydı. Bastırılan gerilla savaşı, Kore Savaşı sırasında yaratılan anti-komünist histeri ve girişilen sindirme politikası komünistleri dağıtmış ve politika alanının dışına sürüklemişti. Öğrenci hareketleri toplumsal hedefleri bakımından ulusalcı, siyasal hedefleri bakımından ise burjuva demokratik bir çizginin sınırları içerisindeydi. 1950'li yılların sonlarında öğrenci hareketinde görülen canlanmada etkili olan motiflerden biri de dinsel nitelikteydi.
Öte yandan bu dönem, işçi sınıfı ile öğrenci hareketi arasındaki ilişkinin kopukluğu açısından da dikkat çekmektedir.
Rhee'nin düşürülmesini izleyen özgürlük havası uzun sürmedi. Güneyli ve Kuzeyli öğrencilerin Seul'de düzenledikleri ortak mitingi bahane eden Park Chung Hee, emrindeki birliklerle Seul'u istila ederek yönetimi ele geçirdi. Yeterince örgütlenememiş ve önderlikten yoksun demokratik güçler kısa sürede dağıtıldı.
1970 yılında ağır çalışma koşullarını protesto amacıyla kendini yakan Chun To İli adlı bir konfeksiyon işçisinin ölümü, öğrenci gençlik içerisinde güçlü bir sarsıntı yarattı. Arlık resmi sendikaların dışında örgütlenmeye başlayan işçilerin sofları fabrikalara kaçak olarak giren sosyalist ve Hıristiyan öğrenci militanlarıyla dolmaya başladı.
1979'a dek süren Park Diktatörlüğü Pusan ve Masan'da meydana gelen ayaklanmaların ardından Park'in öldürülmesiyle son bulunca toplumsal muhalefetin önü bir an için açılır gibi oldu. Öğrencilerin demokratik bir anayasa, birlik ve faşist kadroların hükümet ve ordudan atılması istemlerini öne çıkardıkları gösterileri, işçilerin ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma yaşamında reformlar yapılmasını hedefleyen grevleri ile ortaya çıkan demokratik kabarış Chun Doo Hwan'in hükümeti alaşağı etmesi ve 17 Mayıs 1980'de sıkıyönetim ilanıyla durdurulmaya kalkışılınca halkın bütün ülkeye yayılan direnişi askeri faşist diktatörlüğün karşısına dikildi.
Direniş en yüksek noktasına Kwangju'da ulaştı. Öğrenciler ve kent halkı, gösterileri bastırmak için müdahale eden askeri birliklere karşı silaha sarıldılar. Şehir askerlerden arındırıldı. Ancak hareketin devrimci bir siyasal önderlikten yoksun oluşu ve G.Kore'nin diğer bölgelerindeki direnişin gerilemesi, Kwangju halkının oluşturduğu Vatandaş Komitesinin uzlaşmaya yönelmesine neden oldu. Komite, ABD subaylarına başvurarak, sorunun barışçı bir biçimde çözümlenmesi için aracılık etmelerini istedi. Arabuluculuğu reddeden ABD komutanlığı, emrindeki Kore birliklerini Kwangju'da "düzeni sağlamak" için Chun Doo Hwan'ın emrine verdiğinde, ABD emperyalizmi ile Güney Kore faşizmi arasındaki ilişkinin "bölünmez birliği" ortaya çıktı.
Ayaklanma 2000 kişinin ölümü pahasına bastırıldı. Kvvangju ayaklanması, faşizme karşı mücadelenin emperyalizme karşı mücadeleden ayrılamayacağının anlaşılmasını sağladı. Kore savaşından bu yana görülmeyen anfi-faşist, anfi-emperyalist örgütler Kvvangju Ayaklanmasının ardından kendisini göstermeye başladı. "Sendika bürokratlarına" karşı tavır alan devrimci işçi ve öğrenciler Seul’de İşçi-Öğrenci Birliklerini kurmaya giriştiler. Ağustos ayında Seul'un kuzeyinde kurulan So No Ryon (Kuzey işçi Birliği)'u Nam No Ryon (Güney İşçi Birliği) izledi. Ardından İnchon'da İn No Ryon kuruldu. Bunlar daha çok politik yayın faaliyetleriyle dikkat çekiyorlardı. Devrimci işçi-öğrenci hareketi içerisindeki ayrışmalar bu yayınların gündemini belirleyen konu oldu. Kuzey İşçi Birliğinin "proleter devrimci bir öncü örgütünün yaratılması hedefinde odaklaşması karşısında Güney İşçi Birliği "demokratik geçiş süreci" kavramı üzerinde yoğunlaştı. İşletmelerde oluşturduktan yeraltı çevreleri ile örgütlenme ağlarını geliştiren her iki grup da işçi hareketi içerisinde dikkate değer bir güç kazandı.
Devrimci Gençlik harekeli içerisindeki politik tartışmanın merkezi konusu gündemdeki sorunun toplumsal devrim mi yoksa ulusal sorun mu olduğu idi.
Devrimci gençlik hareket içerisinde daha köklü bir geçmişe sahip olan Minmintu’ya göre, Güney Kore halkının güncel sorunu, toplumsal devrim sorunudur. Minmintu, Kuzey Kore siyasal toplumsal yapısının Kore’nin bütününde köklü ve topyekün dönüşümlerin gerçekleştirilmesi bakımından yeterli olmadığını öne sürerek, birleşmenin devrimci etkisinin ancak G.Kore'deki devrimci süreçlerin sonucunda gerçekleşmesi halinde görülebileceğini savunmaktadır. Bu perspektifle, devrimci halk güçlerinin ulusal burjuvaziye karşı konumlanmasını ve taktik ittifaklara dahi girilmemesini öneren Minmintu, burjuva alternatiflerin mücadele alanı haline gelen seçim düzlemini reddediyor ve seçimlerin boykot edilmesini savunuyordu.
Chamintu ise, Kuzey Kore'de gerçekleştirilen toplumsal dönüşümün G.Kore'deki çelişmelerin çözümü bakımından doyurucu bir örnek olduğu saptamasını yapıyor ve Kore’nin birleşmesinin toplumsal kurtuluşun anahtarı olduğunu öne sürüyordu. Chamintu'ya göre birinci sorun, ulusal sorun (Kore'nin birleşmesi ve emperyalizmden kurtuluş) dur. Ulusal sorun çözümlenene dek, ulusal cephedeki sınıflar arasındaki mücadele ikinci bir konu olarak kalacaktır. Chamintu, G.Kore'yi bir bütün olarak emperyalizme bağımlı, tekelci devlet kapitalizminin egemen olduğu bir ülke olarak tanımlamaktadır; feodal yapılar, yeni sömürgeciliğin ve tekelci devlet kapitalizminin destek unsuru durumundadır; işçi sınıfı yeterince gelişmemiştir. Chamintu bu durumun ulusal burjuvazi ve burjuva siyasal muhalefet ile taktik ittifaklara girişilmesini gündeme getirdiğini savunmaktadır. Bu yaklaşım 1987 seçimlerinde Chamintu taraftarlarının bir kısmının Kim Dae Jung lehine çalışmalarında ifadesini buldu.
Kwanju ayaklanmasını izleyen radikalleşme, 1984 yılında yazarları, sanatçıları, öğrencileri, öğretmenleri, işçileri, köylüleri, kadınları ve çeşitli dinsel grupları temsil eden 23 örgütün bir araya gelerek oluşturdukları Demokrasi ve Birleşme İçin Birleşik Halk Hareketi (Minjung) ile değişik bir boyut kazandı. Kim Dae Jung ve Kim Young Şam'ın önderliğindeki Yeni Kore Demokratik Partisi (YKDP)'nin, muhalefet güçleri üzerindeki politik tekeli ortadan kalktı. Minjung burjuva muhalefetin liberal programının reformcu çizgisine karşı, işçilerin ve köylülerin politik etkinliğini merkezine koyan "halkçı bir anayasa'nın yapılması, ekonomik yapıda anti-kapitalist bir yeniden yapılanmaya gidilmesi; ABD ve Japonya'nın Kore'nin iç işlerine müdahalesine son verilmesi, birleşme sorununun halkın doğrudan insiyatifine bırakılması; ve Güney Kore halkının diğer Üçüncü Dünya Halklarıyla yakın bir işbirliğine girişmesini öngören devrimci bir program oluşturdu. Tüm demokratik direniş eylemlerinde etkin bir görev yapan öğrenci militanlar Miniunn'un bocalama gösterdiği dönemeç noktalarında halk saflarında beliren devrimci eğilimin entelektüel temsilcileri oldular.
MÜCADELE VE YENİ ORTAK DUYU
Devrimci Gençlik hareketi üniversite öğrencileri içerisinde son derece yaygın ilerici-demokratik bir atmosferin doğmasına neden olmuştur. G.Kore'de uzun yıllar uygulanan terör, geleneksel değerlerden de destek bularak geniş yığınları pasifize etmekte başarılı olmuştur. Öğrenci eylemlerini haklı bulduğunu söyleyen bir çok Kore'linin gösterilere katılmayışında bu etkenin önemli bir payı bulunmaktadır.
Öte yandan mücadele, geleneksel ataerkil düşüncelerin de sarsılmasına neden olmuştur. Özellikle kadın işçilerin çalıştırıldığı sektörlerdeki olağanüstü kötü çalışma koşulları, kadın işçi komitelerinin örgütlenmesine ve mücadelede kendilerine özgü bir yer edinmelerine neden oldu.
G.Kore Devrimci Gençlik mücadelesi biçimsel özellikleri bakımından da oldukça özgün ve değerli bir örnektir.
Mücadelenin en önemli yönünü, kitlesel çatışmalar oluşturmaktadır. Onbinlerce öğrenci tepeden tırnağa silahlı polis sürülerine karşı son derece etkili teknikleri yığınsal olarak uygulayabilmektedir.
Öğrenci hareketi, mücadelenin kitleselliğinin yarattığı olanakları etkin bir biçimde kullanmakta ve kitle mücadelesine uygun savunma biçim, araç ve taktiklerini yaratıcı bir tarzda uygulamaya sokmaktadır. Koruyucu malzeme olarak ameliyat maskesi, saydam plastik şeritler, çatışma aracı olarak taş, sopa, sapan, molotof kokteyli gibi her yerde bulunabilen, kolayca yapılabilen araçların kullanılışından da anlaşıldığı gibi G.Kore devrimci gençliği kitlesel topyekün savunma anlayışına uygun bir tekniği tercih etmektedir.
Özellikle dev kitle gösterilerinde, basınçlı su ve coplara karşı kurulan son derece sıkı örülmüş dev insan barikatları, pasif direniş tekniklerinin geliştirilmesinde çok yaygın bir kitlesel mücadele eğitimi düzeyinin varlığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan sokak çatışmalarında son derece düzenli bir işbölümü gözlenmektedir. Bu çatışmalarda sağlam bir lojistik ve disiplinli timlerle sağlanan yüksek saldırı gücü ve manevra yeteneği dikkat çekmektedir. Bu noktada, iki faktörün oldukça önemli bir etkisi görülmektedir; diktatörlüğe karşı duyulan nefretin devrimci öğrenci hareketi saflarında yarattığı yoğun iç-dayanışma bilinci ve öğrenci örgütlerinin kitlesel bir demokrasiden güç alan tartışılmaz meşruiyeti.
Kitle hareketinin büyüklüğü ve iyi organize edilmiş olmasına bakılarak, üniversite gençliğinin göreli olarak daha rahat koşullarda mücadele ettiği düşünülmemelidir. Üniversite polis, KCIA, askeri istihbarat, valilik, yerel yönetim ve okul idaresinin sıkı işbirliğiyle denetlenmektedir. Öğrenci işleri büroları haftada bir yedi değişik güvenlik örgütüne rapor verir. Gösterilere katılan öğrencilerin aileleri polis tarafından mutlaka ziyaret edilir. “Kızl” damgasını yiyen öğrenci hemen tüm haklarını yitirir ve sürekli gözetim altında tutulur.Öğrenciler polis nezarethanelerinde hiç de müsamahalı bir biçimde karşılanmazlar. (1987 Martında gözaltına alındıktan sonra ölü bulunan Park Vong Chul, işkenceyle öldürülen öğrencilerin sonuncusu oldu). Ayrıca, öğrenci örgütleri sik sık kapatılır. Ders kitapları Eğitim Bakanlığı tarafından merkezi bir biçimde denetlenir, tarihsel ve siyasal çizgi üzerinde dikkatle durulur ye hoşa gitmeyen gerçekler sansürden geçirilir. Öğretmenler ilkokuldan başlayarak öğrencilere anti-komünizm aşılamakla sorumludur. Bütün bunlara hala canlılığını koruyan eski geleneklerin, kurulu düzene ve "büyüklere" itaati görev haline getiren karakteri de eklenmektedir.
G.Kore devrimci gençlik mücadelesi, Kore toplumunun oldukça geniş bir kesiminin sempatisini kazanmıştır. Bunda Park ve Chun rejimlerinin baskılar ve yolsuzluklar nedeni ile önemli ölçüde itibarını kaybetmesinin olduğu kadar, gençlik mücadelesinin politik niteliğindeki ayrımlaşmamışlığın da etkisi bulunmaktadır. Ayrıca, eğitimli, okumuş kişilere gösterilen geleneksel saygının da etkili bir faktör olduğu söylenebilir.
Öte yandan, çatışmaların yaygınlığına ve kimi zaman günlerce hiç kesilmeden sürmesine karşın, öldürücü silahların kullanılmaması, çatışmalardaki ölümlerin neredeyse kaza sonucu gerçekleşmesi (büyük bir tepkiye yol açan ilk ölüm 1987'deki gösterilerden birinde göz yaşartıcı gaz bombasının göstericilerden Lee Han Yol'un kafasına isabet etmesi sonucu meydana gelmişti) gençlik hareketinin toplumsal muhalefetle ilişkisinin henüz rejim için ciddi bir tehlike oluşturamayacak denli zayıf oluşundan ileri gelmektedir. Syngman Rhee'nin düşmesine yol açan 1960 ayaklanması ve Kvvangju olaylarında yüzlerce öğrencinin öldürülebilmesine karşın 1980'li yılların olaylarında bu tür bir yolun tutulmasında hükümetin geçmişten ders çıkarmaktan çok, başka nedenlerin yanı sıra hareketin henüz siyasal-toplumsal bir devrim tehdidini ifade etmekten uzak oluşu yatmaktadır.
1987 BAŞKANLİK SEÇİMLERİ
Chun Doo Hwan 1986 yılında, Ferdinand Markos'un düşüşünün ardından iktidarını seçimlerle devredebileceğini açıkladığında 1980'den bu yana süren suskunluk bozulmaya başlamıştı. 1984'e dek tek tük bombalı saldırılarla ifade edilen muhalefet, 1984'den itibaren kitlesel katılımla yürütülmeye başlandı. 1984 yılı içerisinde gösterilere toplam 118.000 öğrenci katıldı. Öğrenciler Chun hükümetinin istifası, katılımcı demokrasi, bağımsızlık, öğrencilerin öz yönetimine dayanan özerk üniversite istiyorlar ve Amerika ve Japonya'yı protesto ediyorlardı. Öğretim yılının başlangıcında polisi kampus dışına çıkaran hükümet, üniversitelerin çevresinde sıkı bir polis barajı oluşturarak öğrenci eylemlerinin kent içine, özellikle sanayi bölgelerine yayılmasını önlemeye çalışıyordu.
12 Şubat 1985'de yapılan Ulusal Meclis seçimleri, öğrenci hareketi için bir atılım vesilesi oldu. Resmi rakamlara göre 1985 yılı içerisinde toplam 3.877 gösteri ve yürüyüş yapıldı. Öğrencilerin artan sayısı ve eylemlerin kent içine taşması üniversitede solunan demokrasi ve birlik havasının kampus dışına yayılmasına neden oldu. Chun hükümeti, tüm öğrenci örgütlerinin kapatılması ve gösterilerde yakalanan öğrencilerin yeniden eğitim programına tabi tutulmasını öngören bir kampus yasasını çıkarmaya kalkıştıysa da karşılaştığı tepki yüzünden vazgeçmek zorunda kaldı.
Burjuva muhalefeti, kısmi reformlarla yetinen bir muhalefet çizgisi içerisinde devlet başkanının doğrudan seçimini öne çıkarıyordu.
Chun Doo Hwan 1986 Mart'ında görevini 1980 Anayasasındaki iki kademeli seçim yöntemiyle seçilecek yeni Cumhurbaşkanına "barışçı" bir biçimde devredeceğini açıkladığında, tüm muhalefet bunu askeri- faşist kliğin çöküşünü geciktirmeye yönelik bir manevra olduğunu öne sürerek doğrudan seçim istemini öne çıkardı.
Bu kez sahne büyük kentlerdeki kitle hareketleriyle açıldı. 3 Mayıs 1986'da büyük bir kent olan Inchon'da gerçekleştirilen dev gösteride askeri diktatörlük ve ABD emperyalizmine karşı "halk devrimi" sloganıyla sokaklara dökülen işçi ve öğrencilerle polis arasında çıkan çatışma akşama kadar sürdü. Inchon olayı hükümetin Min-jung'a seferberlik ilan etmesine ve hareketin önderlerinin illegaliteye çekilmesine neden olduysa da kitle gösterilerinde solun işlediği temaların öne çıktığı görüldü.
Ancak, Minjung saflarında, geniş kitlelerin "halk devrimi" ve "emperyalizm" gibi temalarla örgütlenmesinin güç olduğu, bunun yerine "somut" sorunlarla uğraşılması fikri egemen oldu. Bunlar, politik tutukluların serbest bırakılması; işkenceye ve göz yaşartıcı gaz kullanımına son verilmesi; basın ve örgütlenme özgürlüğü; G.Kore'nin ABD birlikleri ve nükleer silahlardan arındırılması; G.Kore-ABD ortak askeri tatbikatlarına son verilmesi; birlik sorununun her iki Kore halkının doğrudan insiyatifine bırakılması; işçi, öğrenci, köylü ve kent yoksullarının örgütlenmelerini güçlendirecek reformlara gidilmesi gibi istemlerdi. Burjuva muhalefeti ise Chun Doo Hwan ve ABD ile görüşmeleri zorluyor, sorunun halkın doğrudan eylemliliğiyle çözümlenmesini esas almak yerine kitle hareketini kendi siyasal dengelerinin bir unsuru haline getirmeye çalışıyordu.
1987 başında YKDP, Chun'un Demokratik Adalet Partisi'nden gelen uzlaşma önerisiyle sarsıldı. Kvangju olaylarından sonra politik hakları ellerinden alınarak tutuklanan parti liderleri Kim Dae Jung ve Kim Joung Şam'ın yerine "vekaleten" parti başkanlığını üstlenen Lee Lin Woo, DAP'nin, politik tutukluların serbest bırakılması, basın özgürlüğünün sağlanması ve Kim Dae Jung'un politik haklarının geri verilmesi (Kim Young Şam'a hakları daha önce verilmişti) ile sınırlı uzlaşma önerisini kabul etmekten yana ağırlık koyunca iki Kim, YKDP'nin parlementodaki 90 üyesinden 66'sını arkalarına alarak, Kim Young Şam'ın başkanlığını üstlendiği yeni bir parti kurdular. (Demokratik Yeniden Birleşme Partisi-DYP)
10 Haziran'da Chun'un DAP başkanlığını, 1980 Darbesinde ve Kvvangju ayaklanması sırasındaki en yakın suç ortağı Roh Tae VVoo'ya bıraktığını ve başkanlık seçiminde Roh'u aday gösterdiğini açıklaması halkın kendiliğinden sokağa dökülmesine neden oldu. 400.000 kişinin katıldığı 6 hükümet binası ve 23 polis karakolunun yakıldığı gösterilerin ardından Seul Ulusal Üniversitesi öğrencilerinin Myungdong katedralini işgal etmeleri, Budist rahiplerden öğretim üyelerine dek tüm toplumsal kesimlerin protesto eylemlerine katılmaları için vesile oldu. Lee Han Yol'un ölümünün-de etkisiyle günden güne yükselen protesto dalgası 18 Haziran'da 16 şehirde yapılan ve 500.000 kişinin katıldığı gösterilerle en yüksek noktasına ulaştı. Olaylar, DYP dahil olmak üzere bütün muhalif grupları içine olan Demokratik Anayasa için Ulusal Koalisyon'un kuruluşunu da beraberinde getirdi.
Muhalefetin ilerici güçlerin denetimine girmesi karşısında ABD duruma müdahale etme zorunluluğu hissetti. Reagan'ın Doğu Asya sorumlusu Gas-ton Sigur'un 23 Haziran'da Seul'e gelerek Chun Doo Hwan, Roh Tae VVoo, Kim Dae Jung ve Kim Young Şam'la yaptığı görüşmelerin ardından, 24 Haziran'da Chun'un Kim Young Şam'la yaptığı görüşme, 29 Haziran'da Rah Tae VVoo'nun cumhurbaşkanının doğrudan seçiminin kabul edildiğini "yıkıcıflj" unsurlar dışındaki politik tutukluların serbest bırakılacağını ve Kim Dae Jung'un politik haklarının geriye verildiğini içeren açıklamasıyla noktalandı.
ABD, ülke çapında inşa edilmiş bir örgütü ilişki ve dayanışmayı yaratmış olan halkın çeşitli örgütlerini birbirinden ayırarak yalıtmaya çalışıyordu.
Demokratik muhalefet yeniden bir dönemeç noktasına gelmişti. Yeni gündem DYP'de içinde olmak üzere muhalefet içinde yeni bir saflaşmaya yol açtı. DYP, DAUK'dan ayrıldı. Hükümetin yeni tutumunu demokrasi için ileriye doğru atılmış bir adım olarak kabul eden DYP, seçimlere hazırlanmayı ve sokakta yürütülen mücadeleye son vermeyi seçmişti.
İlerici güçler DYP'nin "seçimle devrim" tezinin saçmalığını görüyorlardı:
"Gerçek demokratikleşme sokaklarda, askeri diktatörlükle doğrudan çatışarak elde edilebilir, oy pusulalarıyla değil."
Ancak artık seçimler kitlelerin birincil gündemi olmuş ve kitle mücadelesinde bir duraklama meydana gelmişti. Kim Dae Jung'un DYP'den ayrılıp Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)'ni kurmasının da etkisiyle sol "eleştirel destek" ve "koşullu işbirliği" biçimindeki tavırlarla birbirinden ayrıldı.
"Koşullu işbirliğini" savunan gruplar önce "sınırlı bir süre için bağımsız bir aday göstererek, işçilerin, köylülerin ve gecekondu halkının çıkarlarının öne çıkarıldığı bir kampanya yürütmek" ve bu kampanyanın ardından, "işçi haklarının tümünün güvence altına alınması, köylülerin borçlarının derhal iptali, toplumun dışlanan kesimlerinin istemlerinin yerine getirilmesi, Ulusal Güvenlik Yasasının yürürlükten kaldırılması ve tüm politik tutukluların serbest bırakılması da içinde olmak üzere", köktenci bir reform paketi üzerinden liberal muhalefetle bir koalisyon oluşturulmasını, iki Kim'den birinin adaylıktan çekilmesini sağlamak için baskı yapılmasını önerdiler.
Ancak, sürecin insiyatifi solun elinden çıkmıştı. 14 Aralık günü, ilericilerin bağımsız adayı, Baek Gi Wan, girişimlerinin sonuç vermemesi üzerine "demokratik gruplar arasında birlik oluşturmakta başarısızlığa uğramanın sorumluluğunu" kabul ettiğini açıklayarak adaylıktan çekildi. Roh Tae VVoo, Kim Young Sam, Kim Dae Jung ve Kim Young Pil'in katıldığı ve herzamanki dalaverelerin (kitle hareketinin henüz yeni durulmuş olması nedeniyle) göreli olarak daha az çevrilebildiği seçimler Roh Tae VVoo'nun oyların % 36.6'sını alarak (Kim Young Sam % 27.5, Kim Dae Jung % 26,5, Young Pil % 7.9 oranında oy almıştı) cumhurbaşkanı olmasıyla sonuçlandı. Artık 1979 darbesinin ve Kwangju katliamının önde gelen simalarından Roh Tae VVoo "demokrat" olarak yeniden doğabilirdi. Burjuva muhalefet, halkın demokratik istemlerinin egemen sınıflar arasında kendilerine de bir yer sağlayacak biçimde bir ittifakın oluşturulmasında araç olarak kullanılabildiği ölçüde sahip çıkmış, ardından da bir kenara fırlatmıştı. "Kimler, şimdi, sokak gösterilerine son verilmesi ve mevcut politik düzen içerisinde uğraş vermenin odağa alınması çağrısında bulunuyordu."
Ama Güney Kore halkının, demokrasi ve bağımsızlık istemi böylece ortadan kalkmış olmuyor, tersine politik mücadelede gerçek sahiplerine geri dönüyor. Devrimci taleplerin devrimci sınıfların politik temsilcileri tarafından savunulabileceği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
REFORM DEĞİL DEVRİM
Askeri diktatörlüğe karşı mücadelenin halkın doğrudan demokratik iktidarı hedef alınmadan başarılamayacağı; emperyalizm ve faşizmin tasfiyesinin burjuvazinin önderliğinde gerçekleştirilemeyeceğini bir kez daha öğreten Kore deneyimi, Kore devrimci gençliğin, işçi sınıfı, köylüleri ve kent yoksullarını, kendi öz örgütlerini güçlendirme ve mücadeleyi devrimci bir politik önderlikle taçlandırmayı öncelikli sorun olarak ele almaya yöneltti.
1988 yılı boyunca yükselen grev dalgası, öğrencilerin ve kitle örgütlerinin yardımıyla işçilerin yalıtık grev eylemlerini aşarak bağımsız bölge sendika konseylerini kurmaları sonucunu verdi. Bu konseyler daha sonra diğer işçi gruplarıyla bütünleşerek işçi Hareketi Örgütleri Ulusal Konseyini (İHÖUK) oluşturdular. Köylüler, öğrenciler ve gecekondu sakinleri de benzer örgütlenmeler geliştirerek, taleplerini militan protesto eylemleriyle öne çıkardılar.
Burjuva liberal muhalefetin halkın kitlesel mücadelesiyle ilişkisini politik temsil planında da koparması, ezilen toplumsal sınıf ve katmanları geniş bir politik-toplumsal programa yöneltti. IHÖ-UK'nin programı temel işçi haklarının ötesine geçerek birlik ve Güney Kore'nin ekonomik politikasında yapısal bir dönüşümün gerçekleştirilmesine uzandı, işçi hareketine o güne dek damgasını vuran ekonomik mücadelenin politik mücadeleye tabi kılınmasına ve daha geniş bir içerik kazanmasına hizmet etti. Köylüler ve gecekondu sakinleri de kendi özgül istemlerini birleşme, ABD birlikleri ve nükleer silahların ülkeden çıkarılması politik-ekonomik kurumlarda köklü değişikliklere gidilmesi gibi istemlerle bütünleştirdiler. Ve devrimci gençlik bütün bu mücadelelerin ön saflarını kararlılıkla doldurmaya devam etti.
G.Koreli devrimciler, ezilen halkın politik davranışındaki gelişmeyi daha ileri taşımak üzere harekete geçerek 1987 Başkanlık Seçimleri ile ilgili iç çatışmalardan dolayı zayıflayan Minjung'n yerine Ulusal Demokratik Hareket Federasyonu'nu (UDHF) kurdular. UDHF, İşçi Hareketi Ulusal Konseyi, Ulusal Köylü Hareketi Hazırlık Komitesi ve Kadın Örgütleri Ulusal Koalisyonu'nun oluşturduğu örgütlü bir mücadele zemini üzerine inşa edildi. Federasyon, ezilen halkın mücadelesini politik bakımdan daha net bir konuma getirip mücadeleyi derinleştirmek görevinin yanında devrimci bir politik partinin kurulmasını da birincil hedefleri arasında saymaktadır.
G.Kore devrimci gençliğinin mücadelesi, bağımsızlık, birleşme ve demokrasi mücadelesine yalnızca devrimci yöntemler kazandırmamış, eleştirinin devrimci rüzgarını sürekli kılarak G.Korelj emekçilerin tüm burjuva kampından bağımsız devrimci bir taraf halinde toplumsal mücadelelerde yerlerini almadıkça hiç bir yere varamayacağını görmesinde başlıca etken olmuştur.
Ancak G.Kore daha işin başındadır. Devrim, burjuva liberal muhalefetten ellerini kurtarmıştır gerçi, ama proleter devrimci bir önderliği kazanması için daha bir dizi yol ayrımından geçmesi ve attığı her adımdan sonra dizleri titremeksizin ikinci adımı atacak gücü yaratmış olması gerekir.
Dostları ilə paylaş: |